ppm Acemi kaptanı — Hey kayıkçı, Amerikaya ne ta- — Öbür kapından bayanim elbise- lerini giydiğin için çıkarmışlar, bura- da da sakım benim tuvaletlerimi giye- yim deme., — a ———— Kalabalık Afacan ne zaman babasile sokağa çıksa şaşar kalırdı; çünkü babası adım başında birine selâm verirdi. Bir gün afacan: — Baba dedi, ne kadar çok tanıdı- ğın var; cenazen kalabalık olacak!.. Kalmasın Babası oğluna öğüt veriyordu: — İnsan bugün, bitirebileceği işi yarına bırakmamalıdır. Çoruk elini uzattı: — Baba, şu şeker kutusunu veriniz, yarına kalmasın, bugün bitirebilirim, Yaptığı Çocuğa kurşun askerler hediye etti- ler, Bir kaç tanesinin kolunu, bacağını kırd: — Ne yapıyorsun? dediler. — Harb malülü yapıyorum! dedi. Akıllı Misafir çocuğu okşadı: — Maşallah, dedi, çok Zeki... — Fevkalâde zekidir, daha dört ya- şıni bitirmedi, büyük annesine: Ca- dalez! diyor... Toplama Hesab dersinde, öğretmen aslatıyor: — Bir cinsten olmıyan iki şey top- lanmaz. Meselâ bir iskemle ile bir ma- sa toplanamaz, çünkü ne iki iskemle eder ne de iki masa... Çocuklardan biri atıldı; — İyi ama biz bir kilo sütle bir kilo suyu topluyoruz, pek âlâ iki kilo süt ediyor!., raftan gidilir?., Gece . Gece yarısından hayli sonra. genç yolda bir karartı görüyor. —Budane?... — İnsans benziyor!:.. Ne olur, bir ıslık çalar mısınız!.. -— Sen kendin çalsana. — Çalamıyorum,. çok sarhoşum. Gençlerden biri ısık çaldı, bir evin orta Kat penceresi açıldı, bir ka- dın sesi duyuldu: — Seni sarhoş köpek seni!... Seni hınzır seni!... Seni rezil, utanmce, arlanmaz senil... Süpürge sopasını kapıp geliyorum. Sarhoş gençlere döndü: « Teşekkür ederim, evden tanı- dılar! dedi. — Annen seni bu kadar dekolte | elbise ile görecek olursa darılmaz mı?. — Çok darılır, çünkü elbise onun... Ha Afacan yere oturmuş, o ağlıyordu. Bir hayli ağladıktan sonra annesine sordu: — Ben neden ağlıyorum anne., — Bu fena havada sen! sokağa çı- karmadım diye. — Ha; sahi!, Ve Afacan gene ağlamağa başladı. Konserde — Ne yapıyorsun? — Mendilimin ucunu düğümlüyo- Tum. — Neden? — Bu çalınan parça çok hoşuma gitti, yarın melodisi aklımda kalsın diye mendilime düğüm yapıyoruml!.. maşırlarını başka bir iskemleye atı- yor, iskarpinlerinin birini yatağın al tına, birini koltuğun eltına fırlatıyor, iki de sigara içip odayı havasız bira- kışor, yerlere de bahçeden toprak ge- Mep api gn pie Yerdeki kararlı bitkin bir sesle; | — Geçen hafta fala baktırdım; falcı; Vapuria Amerika- ya gideceksin, vapurda güzel bir milyonere rasgeleceksin, onunla evleneceksin dedi... Siz milyoner misiniz?.. — Bu bay muhakkak ademi imada? hale taraftarı olacak. Yankesici — Maznun ayağa kalk. Adın ne? — Ahmed. — Ne iş yaparsın? — Saatçilik.. — Anlamadım. — Saat araklarım!., Dilenciler — Günde kaç para saha. — Bir lira. — Bir lira mı?. : Ayol “böh senin kadar sakat olmak bahtiyarlığına nail olsaydım günde beş papele para demezdimli.. Mantık İki kafadar yolda “durmuşlar, bir dükkânın camekânındaki barometre- ye bakıyorlardı: — Görüyor musun; soğukta cam genişlediği için cıva aşağı iniyor. — Ya seakta? — Sıcakta cam daralır... — Öyleyse yaz günleri rakıyı bü- yük kadehle içmeli! ir Adam iki yanına yalpa vurarak yürüyordu, fena sarhoğtu. Kazara biri çarptı, sarhoş kızdı. — Ne istiyorsun be, ben kendi ba- sanatkârımız Rıza Mahmud, arkadaş- larından bir bayanın odasına girdi. Bayan aynanın e yüzünü — Ben dedi, yalandan nefret ede- rim... — Bu muhakkak, ama bunu boya nırken söylemek ayıb değil mi?.. 20-Kânunusani 193 e Cümhuriyet çocuklarına hürriyet terbiyesi Yazan: Yazan: Selim e Çocuklar, Allı yüz seneden fazla süren Os- manlı İmparatorluğu bir mutlakıyet idaresi idi. Devletin başında bir pa dişah vardı. Onun bir dediği iki ol- mazdı, O her istediğini yapar, dile- diği kimselere mükâfat verir, ihsan verir, mevki verir, onları ihya eder; gazab ettiklerini zindanlarda çürü- tür, sürer evlerini yıkar, hanumanla- rını söndürürdü. Memlekette yalnız bir efendi, bir velinimet vardı: Padi- şahi Millet hiç bir hakka malik olm- yan bir esir idi. O insanlığın birinci hakkı olan hürriyetten mahrum idi, Kendisine yapılan her şeye boyun eğ- meğe mecbur edilmişti, Bu niçin böy- le yapılıyor? Bu gadirdir, bü zulüm- dür, demek kimsenin haddi değildi. Herkesin ağzını tıkıyan bir süz vardı: İradel seniye! Padişah “iradesi Allah emri gibiydi, O geri dönmez, o mut- lak yapılırdı, Her ne şekilde olursa olsun toplanmak yasak, devlet işlerine karışmak, onları tenkid etmek yasak, ecnebi gazeteleri okumak yasak, dü- şündüğünü söylemek, yazmak yasak, Avrupaya gitmek yasak, gözden dü- şenlerie görüşmek yasak, diyebilirim ki rahat nefes almak yasaktı. İstib- dad bütün bir milleti her türlü insa» ni haklardan mahrum etmişti. Atatürk - akıllara sığmıyan kah- rTamanca bir hareketle - Osmanlı İm- paratorluğunun bu hiç bir kayde bağ- lı olmıyan mutlakıyet idaresini yıktı ve milletin hakkını tanıyan, ona hür- riyet bahşeden Cümhuriyeti ilân etti, Türk milletine şöyle hitab etti: «Sen etendisin, bu memleket senindir! Onu sen idare edeceksin, sen kimsenin bendesi, kimsenin esiri değilsin, hür- sün, vatanın selâmet ve saadeti yo- Tunda her düşündüğünü söyliyebilir- sin; yazabilirsin! Medeni bir insanın her türlü hak ve imtiyazlarına, malik- sin, Cümhuriyet kanunları kimseye bir imtiyaz vermez, onun nazarında zen- gin fakir, büyük küçük herkes bir- dir.» İşle yavrularım bu iki şekil idare- den birincisi milleti esir bir bende, ikincisi ise hür bir efendi tanıyor. Yalnız hürriyetin ne olduğunu, in- sanları ne gibi imtiyazlar ve vazlle- lerle mükellef kıldığın daha küçük yaşta öğrenirseniz ileride büyüyüp te hayat savaşına atıldığınız vakit on- dan yolile istifade edersiniz Öyle ise size ilk önce bir kere hür- riyeti tarif edeyim: Hürriyet hiç kimsenin bendesi, kö- Jesi, esiri olmamaktır. Başkalarını 28- rara sokmamak şartile dilediğini yei- pabilmeğe hürriyet denir, Medeni miiletlerde . herkesin hür- riyetini tahdid eden bir kanun var- dır. Onun için her ferd ben bürüm her istediğimi yaparım! Bana kimsö karışmaz, diyemez. Başkasının rahati- ni kaçıran veya başkalarına zarar Y6- Ten şeylere kanun müsaade etmez. Si- ze bunü bazı misallerle izah edeyim: Hürriyet olan bir memlekette top- lanmak insanların en tabii bir hakkı- dır. Beş on kişi bir evde toplanır da bağırır, çağırır şarkı söyler, çalgı ça- lar ve gürültü her gece sabahlara ka- dar devam edip komşuları rahatsız ederse buna kanun İzin vermez. Hürriyet gazetelerde dilediği şe- kilde yazı yazmağa herkese müsaadö etmiştir, Yalnız bu yazılar memleke- tin veya, cemiyetin zararına! olursa o adam ceza görür. Demek hürriyet başkalarının hak- kına tecavüze müsaade etmiyor, Dün- yada en hür yaşıyan milletlerden biri İsviçredir. Orada yaşıyan insanların kanun ne gibi hususlarda hür olduk- larını birer birer madde, madde ka; detmiş ve bunu bir takım nizamlar, talimatnamelerle halka bildirmiştir. Sokakta, gazinoda, lokantada, otelde, tiyatroda, toplantılarda, haltâ insa- nın oturduğu evde neleri yapmağa hakkı ve ne olmadığını ve yaparsa gi Onun için orada herkes hürriyetteni â üzami derecede istifade eder, Farzedelim ki vapurla bir eğlentis ye gidiyorsunuz. Yanınızda gramofo- nunuz var, Hemen kurup sevdiğiniz plâkları çalmağa, başlıyorsunuz. Öys le ya hürriyet var kim ne karışır? Has , yırt Çalamazsınız ve hürriyeti anlar mış bir insansanız çalmamalısınız. Olabilir ki sizin pek hoşlandığınız bir plâk bir başkasının kulaklarını ra- hatsız eder veya yanınızda oturan zat yeni bir felâkete uğramıştır da müzik dinlemek istemiyor. Her ne şe kilde olursa olsun onun hürriyetine tecavüz etmiş olursunuz. Veya dört beş arkadaş gene böyle umuma mahe» Sus bir trene biniyorsunuz ve coşa- rak türkü söylemeğe kalkıyorsunuz. Elraftakilerin rahatsiz olup olmıya- Caklarını hesaba katmazsanız siz hür değil, bir müstebid olursunuz. Gece yarısı aklınıza esiyor eviniz- de radyonuzu açıyorsunuz ve en son perdeden Viyanadan bir caz dinle mek istiyorsunuz. Evim değil mi? kim ne karışır? Hürriyet var! diyorsus nuz. Evet kimse karışmaz, fakat sizin gürültünüz yanınızdaki odada uyuyan Tarı rahatsız ediyorsa ve siz hürriyeti anlamış bir insansamz bundan vaz- geçmelisiniz. Uyku saatinde hür bir insan gürültü,etmez. Hür bir insan dalma her hareketin» de başkalarının da hürriyetine teca” vüz etmemeği düşünür. Cemiyet halinde yaşıyan İnsanlar birbirlerinin hürriyeline riayet eder« lerse yani saygı sayarlarsa öyle bir memlekette hürriyetin kıymeti var- dır. Bakınız size başımdan geçen bir vakayı anlatayım: Geçen yaz bir pazar günü Büyük- dereye gitmek üzere köprüden Boğaz- içi vapuruna binmek üzereydim, Yaş- ları on altı ile on sekiz arasında baş- larında lise kasketi bulunan on kadar genç itişerek, hattâ kadınlara çarpa” rak bağrışa, gülüşe vapura girdiler. Gençlik kanı kaynıyor, hepsi neşeli! Hepsi canlı! Bu da güzeli Güzel ol- mıyan kaba şakaları ve etrafındaki- lerin hürriyetine hürmet etmemeleri idi. Vapurda güverteye geldiler, be nini yanımdaki boş yerlere dolduler, Ben de elimde fransızca bir mecmua: ya göz atıyordum, Beşiktaşin Ortâ- köy arasındaki mekteplerin önünden «geçerken bir şarkı tutturdular, Balt- ğı koydum taaamavaya! Sıçradı çıktı haaaâaavaya!... Ömrümde bu kadar kötü, bu kadar akordsuz ses işitme: dim. Bu yetmiyormuş gibi içlerinden biri bir teneke boruyu ağzına yapış- tırdı bir kat daha bozuk ve boğuk bir sesle sinirlerimi rahatsız etti. Vapur kalabalıktı. Başka oturacak yer ol- madığı için susup katlanmağa meç bur oldum. Nihayet dayanamadım yanımdaki gence sordum: — Siz mandolin çalmasını bilir misiniz? — Hayır! dedi, başını çevirdi. Tekrar sordum; — Musiki mualliminiz mektepte size ses dersi vermez mi? — Verir, vermez ne üstüne elzemi dedi ye âdeta kızdı. Bu s#fer ben gene aynı mülâyim sesle: K — Oğlum ben Avrupada çok gez dim. Tıpkı bugünkü gibi Danimar- kada iken bir. tenezzüh -vapuruna hinmiştim. Oraya sizin gibi on kadar mektepli genç geldi. Ellerinde man- dolinler ve gitaralar yardı, İçlerinden biri: i — Müsaade ederseniz biraz müzik yapacağız! diye yüksek sesle haykır dı, Her taraftan; .— Hayhay! Memnuniyetle! Sesle” ri yükseldi. Hem çaldılar, hem söyle- diler, O halk türküleri, o hâlk raks havaları hâlâ kulaklarımda, Nihayet bir iskeleye çıkarlarken arkalarından herkes; ği — Ne yazik keşke inmeselerdi! di- ye hayıflandılar. Selim Sir. ©” YDövamt 13'üncü sahifede) e , i i i