BiR MACERA NUVELİ Mazisini bilmiyen genç kız... Otel kâtibi, yeni gelen müşterilere matbu bir kâğıd uzattı: » »- Zabıtaya verilmek üzere bu su- pilere cevap lütfedeceksiniz.. Bütün Müşteriler böyle bir muameleye tâbi- Birler efendim! - dedi, Müşteriler iki kadındı. Yaşlısı, gen- eine: — Yorgunum, Calibe... Sen yazi” yer! — Peki anneciğim... Calibe, kalemi aldı: Bayan Adile Rahmi ile kızı, Geldik- Beri yer: İzmir... Gidecekleri yer: ?.. Bu suali doldurmadan genç kız, Annesine baktı: — Sahi anne! Ne tarafa gidiyoruz? — Henüz bilemiyorum. Kâtib: — Henüz karar vermedinizse mut- Jaka cevap vermek lâzım değil efen- dim... Zarar yok! - dedi ve kâğıdları Alıp gitti. Calibe güldü: — Aman anne... Bütün bayatımız- da nereleri dolaşmadık.. Arabistan, Avrupa... En nihayet doğduğum ve az tanıdığım İstanbul'a döndük... İhtiyar kadın, kızını göğsüne bastı- Yarak: — İnşallah vatanında de saadete kavuşursun! - dedi. - Zavalh baban Yefat ettikten sonra benim için artık Meşe kalmadı. Bütün zevkim ancak $0- Bin bahtiyarlığınla kaimdir. Ana - Kır, öpüştüler. Sonra bayan Adile; — Haydi Calibe... Otelin bâhçesine in... Biraz hava al... Bu vapur seyaha- H beni çök sarstı. İstirahate muhta- cım... Bir saat kadar yatacağım! - de- di. - Dönüşünde bavullarımızı açarız. Birlikte postaya kadar da gideriz. — Mektup mu bekliyorsun? — Evet. — Kimden? — Amma da meraklısın. — Anneciğim! Ne zaman sana bir #€Y sorsam bu cevabı verirsin. Doğru- Sunu istersen benim meraklı olmam- dan ziyade sen biraz esrarengizsin... Sorduğum sual ne kadar basit olursa gisun hiç izahat alamam... —Bir gün her şeyi anlatacağım Yavrum ama, ileride, çok ileride... Calibe annesinin yüzünde büyük bir endişe hissetti. Onu fazla üzmemek İçin muhavereyi kesti. İhtiyar kadını bir kere daha öpüp odadan çıkarken, annesi; — Hakkın var. Ben biraz esrarengi- #im. Fakat bu halimden dolayı mem- Dun olduğumu zannetme. Haydi ba- Kalım bu beferki sualine cevap vere- — Beklediğim mektup sütnenden- — Sütnemden mi? Sütnem İstan- bul'da değil mi? Ben İstanbul'da doğ- m? Adile, cevap vermedi, Calibe, şap- Kasnı başıma geçirdi: — Dinlen, dinlen, anneciğim... Ha- kikaten benzin pek uçuk i hâlâ uyuyor sandı. Yatağa Yaklaştı. Alındarı öperek ihtiyar ka- dim uyandırmak istedi. Fakat birden- bire avazı çıktığı kadar bağırdı ve Şırpınarak annesinin cesedi üzerine Yıkıldı ve bayıldı. ei Bayan Adile öldükten sonra, genç hayatın bin bir müşkülâtile karşı- İİ. Soruları suallere bir türlü cevap Yeremiyordu: Babası Rahmi beyin mesleği neydi? Aslen nereliydiler? Nüfus kâğıdları Meredeydi? Hiç malümatı yoktu. Yal- Püz bavullarında çıkan esham ve tah- Wlâtlan annesinin ona büyük bir ser- vet bıraktığı anlaşılmıştı, Hattâ memurlarla Calibe arasında Gyle garib muhavereler cereyan etti: — Bundan evvel neredeydiniz? — İzmirde ama, pek az kdldık. — Ondan evvel? — Mısırda, — Oradaki ahbablarınız kimler? — Kimseyle görüşmezdik. Babam, Bir müddet sonra odaya girince, Nakleden: (Vâ - Nü) Her gittiğimiz yerde ayrı isimler taşi- Bu son izahat üzerine ihtiyar me- mur başını salladı. Fakat iyi bir adam- dı. Bikes kalan bu çok genç ve sevimli kıza müşkülât çıkarmak İstemediği belliydi: — Paranızı üstünüzde taşımayın... Dünyadan haberiniz yok... Bir banka ya teslim edersiniz... Lâzım olduğu kadarını istedikçe çekersiniz... Hüvi- yetinize gelince, biz tahkikat yapacar gız. Biraz müşkül olacak ama, kim olduğunuzu ergeç öğreniriz... dedi. ge Celibe şaşkındı. Matemi de bir ta- raftan... Ne yapacağını bilemiyordu.... O, hayatta yalnız kalmağa biç alış mamıştı. Kulağında bir şehir ismi kal- mıştı: Mudanya... Annesinin de son merhale olarak oraya gitmek niyetin- de olduğunu tahmin ediyordu... Poli- se seyahatini bildirerek bir vağpra bindi ve gitti. İlk işi bir ev aramak oldu. Serveti bütün kaprislerini tatmine elverişli olduğu için, zeytinlikler arasından de- nize nazır döşeli dayalı bir köşk bula- rak kiraladı. Esasen bu, civarm en güzel binasıydı. Mudanya eşrafından Da Var hid aitmiş. Vaktile bu son ediz ya sonra birdenbire 1flâ3 etmiş, sıkıntıya düşmüş. Vahid beyin karısile oğlu, civarda, gene kendileri» ne alt küçük bir eve çekilmişler. Calibe, köşkün sahibesile ahbab ol- du. Kadın ona kendi eski adamlarım tavsiye etti. Bu suretle, zahmet çek- meden, hizmetçi, ahçı ve bahçivan bu- Jabildi. Vahid beyin hanımı, pazarlık et meksizin hemen evini tutan bu taze nin zenginliğini görüyor, güzelliğini ve terbiyesini takdir ediyor, onu oğlu için kaçırılmaz bir fırsat sayıyordu. Kimbilir, belki bu suretle, kaybettiği servete yeniden konacak, kiralamak mecburiyetinde kaldığı evine yeniden kavuşacaktı. Calibe evi tamir ettirdi. Bahçeyi yap” arttı, Hattâ yolu bile düzelttirdi. İstan- bul'dan bir otomobi getirterek gezme- ler tertip etti. Mudanya'da olsun, Bursa'da olsun, onu beğenip almak is- temiyen bekâr genç yok gibiydi. Fa- kat o fitreten çok ciddi ve ağır bir kızdı. En büyük zevki, fukarslara iyk lik yapmak, köyleri dolaşarak muh- taç olanlara yardım etmekti... Bu gezmelerine Vahid beyin oğlu İs kender'i de, annesinin hatırı İçİn, iş tirak ettirmek istiyordu. Fakat deti- kanlı pek çekik ve vahşi tabiatliydı. Şairdi. Daima odasına kapanır, kitap- iarile meşgul olurdu. Armesi, kaybo- lan hayatının hasretini çeken, etrafı- na eski ahbaplarını toplayıp binbir fe- dakâılıkla o hayatın karikatürüne bi- 1e razı olan bir kadındı. Ana - oğul, zevklerindeki bu benzememezlik yü- zünden arasıra münakaşa ederlerdi. Vahid beyin hanımı, Calibe'yi sık sık evine çağırıyor, ona âdeta annelik edi- yordu. Kızın her ziyaretinde İsken- der gelir, bir iki cümle söyledikten sonra, asık suratla odadan çekilirdi. Bir sefer, Calibe, anne-oğlu araları açılmış buldu. İskender, annesine: — Zaten paramız yok. Bu dnlka- vukları eve dolduruyorsun. Gürültü ediyorlar, benim de kitap okumama mâni oluyorlar! - demiş. Annesi de öfkeyle ters sözler söyle- miş. Bunu öğrenen Ci dınla delikanlının &: re, İskenderin odasına gitti. Genç erkek de, kız da kendilerini ük defa olarak yalnız hissedince kı- zardılar, İkisinin de sesleri titriyordu; e, ihtiyar ka — birbirlerini çok sever ve çekik hayat yaşarlardı. Ondan evvel de başka başka memleketlerde dolaştık. — Niçin annenizi üzdünüz? Halini görünce vallahi öyle müteessir oldum ki... Ni m bulmak üze- »— Ne yapayım, Calibe hanım... An- | nemle hiç uyuşamıyorum. Fikirlerimiz | katiyyen eş değil. O ne beğenirse ben nefret ediyorum. Benim beğendikle- rimden ise o hoşlanmıyor. Her hare- kette, her işte tabantabana z1dız. Dal- kavuklarına kızıyorsam asıl kendisi. nl düşündüğümdendir. Mendeburların sahte tayırlarını seyretmesi için bu kadar fedakârlığa katlanmasınz. ta- hammül edemiyorum. — Belki bir noktada hakkınız ver, Fakat annenize karşı yaptığınız mua- mele doğru değil. — Beni ayıplıyor musunuz?, Genç kızın güzel yüzüne bakarken onun vereceği hükme kıymet atfet- Calibe güldü. —— Biz, aksi görünen, fakat esasta kalbi çok iyi olan, münis bir insansı- nız, Sizi ilk tanıdığım zaman, haliniz. den ürküyordum. Yavaş yavaş tedkik ettim. Göründüğünüz gibi değilsiniz, öfkeniz çabuk geçiyor. Hattâ eminim şimdi, annenize yaptığınıza da piş- MANSINIZ.... Delikanlı, sakinleşmişti: — Hakkınız vari « dedi, - Beni iyi anlamışsınız. Annemi üzmekten muz- taribim. — O halde haydi Benimle gelin... Zavallı kadının elini öpün... Gönlünü Birlikte çıktılar. Vahid beyin zevcesi Müberra hanım, bu hali görünce, son derece sevindi. O günden itibaren iki genç ahbap oldular. İskender'in vahşeti, yavaş yar vaş azaldı. İhtiyar kadın, gülerek, Car Mbe'ye: — Te tath kızsın. Bu hirçm oğ- Janı bile yola getirdin! - diyordu, e Calibe bir sabah, civarı dolaşıyordu: Tenha, harap bir köşkün önünde, gayri ihtiyari, durdu. Bu yer, ber ne- dense, içini çekiyordu. İçeriye girmek, odaları gezmek arzusunu bir türlü ye» nemedi, Zaten kapının killdi bozuktu. İtinee kanat açıldı. Harap bomboş ev... Bu kuyulu taşlık... Bu merdk venler,.. Bu cumba... Aman yarabbi... Sanki bütün bunları rüyada görmüş gibi hatırlıyordu... Merdivenlerden çıktı... Üst katta, kapısı açık olan bir yükün önünde atılmış küçük bir be- bek buldu: İğildi. 'Tam alacağı sırada arkasından bir ses, boğuk bir ses: Dokunma... O benim çocuğum- dur! - dedi, Genç kız, başını çevirdi. Karşısında, saçı başı darmadağınık, perişan ki- Yıklı, şaşkın bakışlı bir kadın duru- yordu. Dişleri dökülmüş ağzile garip işmi- zazlar yaparak Calibe'ye yaklaştı. Son- T& onu uzun uzun süzdü. Birdenbire eğilerek eteğini öptü. — Demek nihayet gelebildin yav- rum... - dedi, Genç kız, kadının deli olduğuna kaildi. Ürktü. Artık bu evde durmak- te mâna yoktu. Merdivenlerden indi. Sokağa fırla- dı, Arkasından, garip kılıklı kadın, gü- lerek el sallıyordu: — Gene gül... Gene gel... senin evin... Calibe, doğruca Müberra hanıma gitti, Doğrusu, bu köşkü ve içindeki garip koca karıyı pek merak etmiş- ti. Vahtd beyin hanımmı yalnız bul- du ve merak ettiklerini sordu, Kadıncağız, bütün izahatı dinledik- tan söhre: —A... - dedi, - O koca karı İkbal- dir... Dehri beylerin sütnesi.. Deli- dir amma, saldırmaz... Gördüğünüz evin etrafından da hiç ayrılmaz... — Dehri beylerin çocukları mı vas- dı?, — Evet, bir kızları... Memleketi terkettikleri zaman, iki üç yaşınday- di... Aman ne güzel çocuktu... İkbal, onu evlâdı gibi severdi... Yavrudan ayrılması üzerine çok fena oldu... Bir- kaç sene sonra kocasile oğlu ölünce kadıncağız büsbütün aklını oynattı. Burası mektup alırdı... Amma, cevap yazma- sı kabil değil... Çünkü adreslerini ver- mezlerdi. - — Dehri bey kim kuzum? — Bizim vekili umumimizdi... Ay- ni zamanda da âvukat... Mahvımı- za sebep olan odur... Hattâ bir çok karışık işler de yapmış... Bilmem nereden paralar çalmış... Yakalan- mamak için karısını, kızını alıp kaç- mağa mecbur oldu. — Haremini tenir mıydınız? — Nasıl tanımam?... En iyi ahbar bımdı... Neşeli... Güzel... Ve kocası- na müthiş meclüp.. Senelerden sonra kendisinden bir de mektup ak dım... Bana iki bin lira para da yol- ladı. Diyordu ki; «Bu size iade ede- bildiğim ilk paradır. İşlerimiz düze ğim... Nitekim, diğerlerinin paralar rını da tamâmen iade ettik... Fakat sizinki çoktur. İnşallah ileride © yükün “de altından kalkmağa mu yaffak oluruz.» — Peki, sonra? — Hiç... Ne olacak... Ses sada çık- madı —0— Artık İskender, tamamen Cali- be'nin cazibesine kapılmıştı. Genç kızın de hissen kendisine mukabele ettiğine emin olduğu için, izdivacına talip olmağa karar verdi. Müberra hanımın da en büyük gayesi bu ol- duğundan derhal teşebbüse geçildi. Fakat, uwmilmadık — bir müşkülle karşılaştılar; Calibe'nin nüfus kâğı- “di yok... Ve'kızcağız, hüviyetini bil- mediğini itiraf mecburiyetinde kaldı. Bu itiraf, bütün vaziyeti bozdu: Öyle ya: Vahid beyler, eşral... Böyle kim belirsiz bir kız, ve- lev zehgin'de olsa, aileye girer mi?.. Serseri midir? OBabasız O mıdır?. Zavalh Calibe, kabahatli imiş gibi, gözleri dolu, yanakları kızarmış, önü- ne bakıyordü. Kekeliyerek: — İstanbul'da polis tahkikat ya Pıyor... Göçenlerde sormuştum. «İz yok. Yakında haber vereceğiz!» diye cevap aldım. İskender, coşkun bir eda ile; | — Neme lüzum benim?... Sen her halde iyi -bir ailenin kımsın... Bu, bütün hareketlerinden belli... Olma- san bile... Kendin o kadar mükem- melin ki... - diyordu! Müberra müteredditti, Kazı seviyordu amma, meçhulün- den korkuyordu. Ya bu servet-baş- Yarına bir felâket açarsa?... Bu isin arkasından mülesves bir macera çıkarsa?... Bütün muhite rezil olmi- yacaklar mıydı?... Bu münasebeti hasetle uzaklan seyredenlerin çene- si açılacak, hepsi birden: «Namusla- nnı parayla sattılar!; diyeceklerdi. Genç kız, dedi ki: — Durun bakahm... İstanbul'a tekrar telefon edeyim... «Yakında; diyorlardı. "Telefonu etti ve şu cevabı aldı: — Evet. Bütün tahkikat bitti. Za- ten Mudanyalı imişsiniz... Bütün Kalın bir zari geldi. Calibe zarfı tam yırtacaktı ki, İskender yerinden fırladı. Kizin elinden mektubu ala- rak, annesine yaklaştı: — Anneciğim... -dedi- Belki bunun Mardin (Akşam) — 933 yılmda açılan ve halkımızın gösterdiği rağ- bet her sene biraz daha artan Mardin ortaokulu değerli öğretmen ve idareci B. İbrahimin (direktörlüğü altında muhitin kıymetli ilim ve irfan mües- sesesi haline gelmiştir... * Mevcudu üç yüzü bulan ortaokulun işgal ettiği bina da gayet güzel, elverişli ve taştan mamuldür. Mezunlardan çoğu Diyarbakır lisesine gitmektedir. Gönderdiğim resim ortaokulun müdavimlerinden bir kısmını göstermektedir.