hakik İLE | tişrirte EEitiii GELSE ŞE EE Ok üökilekittürt'Ereeş EEE EK 13 Kânunucvevl 1937 —— Dudaklarını niçin kesmiş? Soy hakanın, devler n Miş atı, ayn Simi idi. Hakan bu ne bindi- İM zaman, atın mallarından ateşler Mişkırır, bastığı yer zelzelelere tutul- Bir delik arar! Hakanın atının malından kuvvet İlan bazusunu yenecek bir pehlivan Yoktu. Kılıcını, atının ayaklarına uy- Gurarak o kadar kuvvetle çarpardı kl, böylece en büyük kayaları ikiye böler, en yüksek, en kuvvetli ağaçları sıra ile keser, karşısına çıkan orduların baş- larını havalarda uçurturdu. Bu heybetli hakan, bu kadar hey- betli olmasına rağmen gene bir ıztı- Tap içinde kıvranıyordu. Rüyasında gördüğü bir peri kızına âşık olmuştu. Fakat o kıza yetişmek çok güçtü. Rü- Yayı tabir eden Şeman bunu Kendisi- ne pek güzel anlatmıştı. Peri kızına varabilmek için, Dev ha- kanının oturduğu dağdan geçmek lâ- Kimdi. Fakat Dev hakanını yenmek bir me- #ele, bir işti. Atının kuvvetile birleşen hakanın kuvveti, bu işi belki başara- bilirdi. Fakat gene korku tardı. Dev hakanı da ihmal edilecek bir kuvvet değildi. Dünya kurulduğundanberi peri kızımı arkasındaki dağa hapset- miş, bu kıskanç dev, onun güzelliğini bütün gözlerden saklamıştı. O canını Verir fakat periyi göstertmezdi. ... Hakan uykusuz ve yemeksiz kal- Mıştı, Güzel periyi kurtarmaktan ve Ona kavuşmaktan başka birşey düşün- müyordu. O atı ile de gayet iyi görü- Şürdü. Atının yanına geldi. Yalvarır bir va- #siyette boynuna sarıldı: — Bana bir yol bul da beni oraya götür... Dedi, At yüzüne baktı, Diz çöktü. Sevgili hakanını üstüne bindirdi. Şimşekler, evler, zelzeleler husule getirerek, dev « bakanının bulunduğu dağa doğru koş- mağa başladı. Hakan bu hal ile, Dev hakanının bu- Tunduğu dağa gelmişti. Ortalığı titre- “ten heybetli bir ses işitti: — Kim ol. Soy hakan, devin bağırdığını anla- Mişti. — Benim! Sakladığın periyi almağa Devin kahkahasından gökler sarsi- yordu. — Geriye dön, zararım dokunma- “n!.. Dedi. Hakan ehemmiyet vermedi. kahkahalarla gülmüştü. Dev hakanı, başına müsallat olan bu Adamın kolay kolay gitmiyeceğini ah- İamıştı. İri dişlerini gıcırdattı. Ve on- ları göstererek: — O halde gel de yutayım... Dedi. Boy hakanı kılıcını çekmiş, atını Mahmuzlamış, deve hücuma başla- Mıştı. Fakat devin ağzından alevler çı- , bu kızgın yalayıcı ateş, bir tür- alın yanına yanaşmasına müsaade #tmiyordu Saatlerce uğraşmıştı. Hattâ dev bile şim Hakanın kuvvetli oldu- lu görerek titremeğe bile başla- Muştı. O gün artık bu harbe devam Oda esinden dağlar- I — Peki o halde, gözümden akan İ suları sana miras vereceğim. | Ben ölüyorum İ Busırada, hakanın gördüğü peri kı- zı gelivermişti. Y. i koşarak | hakanın yanı a atıldı, Birdenbire d rı emiyor gibi Hakan busenin ne demek olduğunu bilmiyordu. Ölmek üzere bulunan dev, bunların Ööpüştüklerini görür görmez sevincini- den bağırdı: — Hamdolsun beni öldürene ağla- manın ne olduğunu verdim. yapıştı. Onla» Soy hakan ehemmiyet bile verme- atına atladı. Kabilesinin yanına koş- mağa başladı. Güzel peri atın üstünde mütemadi- yen hakanı öpüyordu. Öpüyor, dudak- larını bir türlü bırakmıyordu. Gece de çökmüştü. Kırlar üstünde toprakları yatak yaparak yatmışlardı uyumuşlardı. Sabah olup ta hakan gözünü açın- ca, yanında peri kızını görememişti. Fettan peri, devin esaretinden kurtul- duktan, hakana busenin lezzetini ver- dikten sonra, onu yalnız bırakıvermiş ve kaçmıştı, Zavallı hakan bir müddet düşündü. Gözlerinden akıp ta elleri üzerine dü- şen yaşlara hayretle bakmağa başladı. At merhametle kendisine bakıyor- du. Sevdiği hakanın yanına yanaştı. — Hakan, dedi. Ağlamamak istiyor- san öpme! Öpmemek istiyorsan ağ- lama... Hakan meyüs: — Ne yapayım... Diye sordu. — Dudaklarını kes. Hakan dudaklarını kesmiş, bu sa- yede göz yaşlarını durdurabilmişti. R. Çavdarlı ta: Topşular caddesinde Merkez, Ka- sımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Eminönü: Hüsnü Onar, Tomadis, Büyükada: Merkez, Şehzadebaşında . Asaf, Karagümrük: Aseo, Heybeliada: Mehmed Arif, Bakırköy: İstepan, Sa- yer: Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emir- gin, Rumelihisarındaki — eczaneler, Aksaray: oYenikapıdı Sarım, Beşik- taş: Vidin, Fener: Dellerdarda Arif, Beyand: Yeni Taleli, Kadıköy: Pa- zaryolunda Merkez, Modada Nejad Sezer, Üsküdar: Ahmediye, Küçük- pazar: Hikmet Cemi, Samatya: Ye- Akba müesseseleri Ankarsda her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA miesseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Ündervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon 3377. mişti, Sevgilisini beraberine alarak, | Dudaklar biribirine yapışmış bir halde| i | yor ki: İ anlaşmazlıkları | B. Delbosun seyahati (Baş tarafı 1 inci sahifede) lüyorlar, Sampureva makalesinde di- «Yugoslarya, şimdiki Başve- kilin takib ettiği siyaset sayesinde bütün komşularile dostluk tesis etmiş,| K a, ortadan kaldırmış, ananevi siyasetinin çerçevesi dahi- linde yeni itilâflar yaparak dünya- nın bu kısmında sulhü kuvvetlendir- meğe çalışmıştır. Yugoslavyanım ana- nevi siyaseti sulhü kuvvetlendirmek- tir. Fransa ile dostluğumuz bu siya- sete istinad ediyor.» İki itilâf gözden geçirilecek Belgrad 12 — B. Delbosun burayı ziyareti esnasında evvelce anlaşılmış olan ticari itilâfname ile mali uzlaş- ma son bir defa daha gözden geçiri- lecektir. Radyo 13 Kânunuevvel 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05 Plâkla Türk musikisi, 1340: Muhtelif pik neşri- yatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: 1830: Sekizinci ta- #arurf ve 5 malı haftası, konferans: yerli İş Limited müdürü Bedri Nedim Gökmil, 19: Çocuk tiyatrosu (Bora İle Güneş, 1930: Çocuklara masal: Bayan Nine ta- rafından, 1955: Borsa haberleri, 20: Rı- fat ye arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 2030: Hava ra- poru, 2033: Ömer Rıza tarafından arab- cn söyler, 2045: Belma ve arkadaşları tarafından “Türk musikisi ve halk şarkı- ları, (S.A), 21,15: Radyo fenlik opere Stüdyo orkestrası refakatile (FAUST), 22,15: Ajans haberleri, 2230: Plâkla so- lolar, opera ve operet parçaları, 2250: Bon haberler ve ertesi günün porgramı, 3: SON, Ankara — Öğle neşriyatı: 1230 - 1250: Muhtelif plik neşriyatı, 1250 - 1915: Plâk: “Türk musikisi ve halk 13,15 - 1530: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı: 1830 - 19: Muhtelif plâk neşriyatı, 19 - 1930: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve ar- 1930 - 1945: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 1945 - 20,15: Türk mu- sikini ve halk garkları Hikmet Rza ve Konferans, Kkadaşları), Tachalkowsky : Faveheur. 235 - 2: Yarınki porgram ve İstiklâl marşı, bur Dürrü, nısfiye Salâbaddin, ut Sedat, kanun Vecihe, 2030: Hava raporu, 2033: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2046: Vedin Rıza ve arkadaşları tarafın- dan "Türk musikisi ve halk şarkıları (Sa- at ayarı), 21,15: ORKESTRA: 1 - Ros- sini: Wilhelm Teli uvertür, 3 - Vedbal: Vale iriste, 3 - Verdi: Travinla fantezi, 4 - Hermann: Zigöyner valzer, $ - Albe- niz: Granada, 6 - Defosse: Berenada, 2215: Ajans haberleri, 2230: Plâkla solo- lar, opera ve operet parçaları, 2250: Son haberler ve ertesi günün programı, 23: BON. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli mama Tefrika No. 84 “Boğazda bir gölge var. Sakın Türkler gelmiş almasın?,, ra Mihal sarhoştu. Bu sözü ü duyunca gülmeğe başladı. Rakkasenin gözleri açıldı, fakat limana bakmadı. İhtiyar gemicinin kadehini eline alarak şiddetle yere vurup parçaladı: — Ben sarhoş değilim, Mavrol Sen yerinden kımıldamıyacak kadar ver- Bu konuşma çok sürmedi, Kara Mihalin gemisinde bir ko- şüşma oldu. Korsanlardan bir kaçı telâşla geldiler: — Liman ağzında bir yelkenli ya- tayor... Dediler. İhtiyar Mavro dudaklarım büze- rek güldü: — Ben, kendimi içkiye verdim amma, aklımı kaybetmedim. Dedi- Zim çıktı işte, Kara Mihal yerinden kımıldama- dı: — Olabilir ya... Bizim dost kor- sanlardan biri gelmiştir belki; Böy- le gece vakti Misinaya başka : kim gelebilir? İhtiyar Mavro başını denize doğru uzattı: — Yelkenlinin gölgesini şimdi dâr ha iyi seçebiliyorum. Bu, bir Türk rk olan ve sızmıvan yirmi kişi ka. dar varız. — Ötekiler?... Ben elli yıldır denizlerde dolaşırım. Ne ka- dar içersem içeyim, bir iki saat son- Ya ayılırım. Hiç içmemiş gibi olurum ve işimin başından ayrılmam. — Sâbaha çok vakit var. Güneş doğuncaya kadar herkes ayılır, Sen merâk etme! Kara Mihal Misinalı rakkaseye: — Haydi “bir zafer türküsü söyle bakalım! Diye bağırmasaydı, ihtiyar Mavro ile gemicinin konuşması uzayacaktı. Mavro arkasına döndü. Rakkass nin türkü söylemeğe hazırlandığını gördü: — Haydi çocuklar, ilk önce şu ge- minin içindekini öğrenelim, Diye söylendi. Kara Mihalin ufak bir işaretile rakkase harekete geçti.,. İnce bir ök- sürükten sonra türküye başladı: «Akdenizde kanat geren korsanlar!.. Türklere yenilmi- yen Kara oğlan, şimdi dünya- nın en mesud adamıdır. Sen, Kılıç Aliyi kaçırdın! ren bu yelkenlinin kaplanı Türk de ğilse, ben Kara Mihalin esir forsalari arasında on yıl kürek çekmeğe ra- yım. Kara Mihal bu sözleri duydu. Yük- sek sesle güldü; — Bahsi kaybedeceksin, Mevrol Bu yaştan sonra bir yil bile kürek çekemezsin sen) Mavro wsrâr — Sarhoştuğum. geçti, Bhalı iş te, şurada yatan ( yelkenliyi çok iyi görüyorum. O, bir 'Türk gemisi de- e in Talas eenıf — Asılmıyacağını bildiğin için söylüyorsun bunları, değil mi? Rakkasenin Sesi tekrar yükseldi: «Denizde kartallar o dolaşır- ken; martiler dalgaların ara- sında sâklanırlar...» Genç kadın yeni türküsünü tas — Gördünüz mü arkadaşlar?... Dediğim çıktı. İhtiyar kurtlar, genç tilkileri daima yenerler. — Bu sefer serçe kadar küçüldün, Mihal! Marti olsaydın, suyun içine dalıp kurtulurdun! Diye söylenerek mütemadiyen gülü- i Kara Mihali güvertede bırakıp kâ- çışmağa başladılar. Zaten ayakta “dolaşan gemiciler. den ancak yirmi Kadarı ayıktı. Öte. kiler akşamdan sınp pestil gibi yer. serilmişlerdi. İşte bir yıldırım daha!... İkinci bir humbara, Kara Mihalin gemisinin güvertesini baştan başa tu- ; : uştu. İhtiyar Mavro tamamlle delirmiş. ti. Gözlerini denizden ayıramıyordu: rika in a aa m GK Gi | Sevdasına düştü: pa ies riyi mary Mela e ie m Kü al ? ye olsun, yarın vereyim!. bl Venidiöilir Bana: Şeytanın | Tenlıkta ışıldıyan, palaları görüyo- li ani diğe yaar, büyük kabre: | yaam il ağalimp “gen l Ben Türk belasıyım. Geldiğim sr ar. senin receğim. Kara Mihal. neredesin? bee sizi rin gk | kmde marine i Kara mihalin gözleri a; N nn tekrar kızgın bir kavga Büz, diş, J Yed ütün ağ l i derhal meme karga... : Hakanın zeki atı, deve yanaşmak keser, par para kazalar. —— şarap verin! Ny i in fırsat, kolluyordu. Dev başını i in isteyini Diye bağırdı. Yıllarca beşinde koşulan bir . çe- | Taklitlerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz, > ” te alevi öte tarafa saçtığı bir Misinalı rakkase türküsünü kesti, deniz canavarı! a at yıldırım gibi yânına ya- Şarap testisinden bir kadeh şarap Kara Mihalin gemisini iylee san i iyi , hakan da kuvveli kılıcı le de- doldurdu. Korsanların teline uzattı: | mşlardı, : 4 Aİ Mdehşekii bir darbe indirmişti. — Şarap içmek size yaraşır... İçe | Ayık korsanlar tehlikeyi görünce © mmienilime Mİ 1 im LİME ei z ye 4 Boy hakan o vakte kadar göz yaşını Bu sırada ihtiyar Mavro göğsünü | ları. ğ gi Bilmediği için hayretle bakıyordu. rüzgâra vererek yavaş yavaş gözleri. | (Denize atlıyan korsanları Türk l eyi İÜ — Ne yapıyorsun, dedi, O akan su ni açmıştı. denizcileri yakalıyorlardı. il El Mavro kendi kendine söyleniyordu:) Sinan reis bunlardan birine son yaf Sen de öğrenirsin! Öğrenmek is — Tanıdığım korsan gemilerinin | du san bir defa daha vur! hiç birinin prova direri bu kadar | — Kara Mihal gemide mi? ği 4 Hayır ben bir defa vururuml, uzun değildir. Liman ağında du nâr