— alihelerini, Zamanın geçen an süzüle süzüle göğüsleri, mevzun endamları, cildlerile, müsellâih bir kadın Kafilesi, Ural ve Altay tepelerinden, fk Türk anavatan yurdundan, Ama- Son ismini alarak ayrılmışlar, bü- Bünkü Anadoluya gelerek evvelâ Sa- Karya nehri etrafına yerleşmişler, buradan İzmir sahillerine geçmişler Ye ilk İzmir olan Efesi inşa etmiş- lerdi, Cesur kafilenin mühip, mühip ol duğu kadar da güzel kraliçe Smyr- * Ba, yeni inşa ettirdiği şehirde, va- tanından, Ural - Altaydan getirdiği Diane aliheye ithaf eylediği mabe- Ön ağaç kavuğu içine, kendi ismine İzafetle buraya Smyrna dendiğini de Yazdırımıştı. Din, aşk, itikad, zevk ve hayattı. Türklerin ilâh ve aliheleri «ney» leri- le, «mey» lerile gönüller doldurur İar; en merdümgiriz olanların kalb- lerinde bile aşktan, hayattan, zevk- ten, keyiften birer âbide kurdurur- ardı, Yunanlılar buraya geldikleri Kaman bunların aşk masallarile, mankibelerile dolu güzel ilâhlarını ve keridilerinin ( #âhlarile Örtmüşler ve birleştirmişlerdi. Sınyrna, Diane mabedini inşa et- tirdiği zaman, alihenin huzurunda diz çökmüş: — Bana senden nişane bir aşk Diye yalvarmıştı. Ve bu dua du- daklarında olduğu halde mabedden Şıkmış, biraz ileride, Akdenizi bütün heybetile gösteren bir ormanın içi- me dalmıştı. Birdenbire gözüne, İlk vatanında pek iyi tanıdığı ve bir çok defalar gördüğü, ve hattâ kendisin- den aşk kelimeleri işittiği Erkulu görmüştü. İri, kuvvetli vücudü, yenilmek bil- miyecek bazularile, bir aslan hey- bet ve dehşetini taşıyan bu erkek, uysal bir kuzu gibi yavaş adımlarla Smyrnanın yanına yaklaşmış ve: — Aliheye yaptığın duadan habe- rim var Smyma... O beni sana gön- Demişti. Smyrna, daha vatanında bile bu adamın kendisini rahatsız etmesin- den bizardı. Burada tekrar onu gör- meğe ve onun sözlerini dinlemeğe ta- hammül edemezdi. Müstehzi bir ta- vırlar: — Alihe yanlış anlamış!.. Ben on- dan bir aşk istedim... Odun değili.. Demişti. Erkul silkindi: — Ya, dedi, bunu unutma Smyr- DA... Uzaklaştı. Genç kadın hayretle ar- kasından bakıyordu. Yirmi adım ileride durdu. Nazarlarını denizin enginlerine dikerek beklemeğe | baş- Jadı. S&myma merak içinde idi. Neyi bek- Myordu! Biraz sonra güzel kraliçe- nin merakı zsil oldu. Gene onunla beraber amavatan- dan oraya gelmiş, Velidi de, İzmire yakın bir yerde başka bir krallık vü- cude getirmiş olan Amazon kraliçesi Omfale; onun kadınlık ve güzellik rakibesi, onun gibi âşk istiyen ve aşk Arıyan muharip kadın; deniz ilâhina Mtica ile bütün vücudünü saracak ve kemiklerini sızlatacak bir kuvve- tin verilmesini rica etmiş, denizin allahı merhamelle, onu denizde ara- mak için ona; deniz üstünde bir peri gibi yüzebilmek kuvvetini vermişti. O denizin üzerinde bir peri gibi uçu- yor; deniz de bu güzel vücüde hay- ret ve tagbbüdle küçük bir harekef- te bile bulunmuyor; sakin ve muti bir çarşaf düzlüğünü alıyordu. İşte Erkul denizde, takip edilmesini iste- diği aşk izlerini birakarak uçan bu kadına bakıyordu. Smyma garip bir hissin tesiri al- tında kaldı. Biraz evel kovduğu bu adamı şimdi Omfaleye bakmaktan menetmek istemişti, Süratle yanına geldi. — Nereye bakıyorsun? Dedi, » — Görmüyor musun! dalgaları arasın- | gelen; ve bugün dinlenen masallar arasında, SMYRNA — Görüyorum. İstediğin aşk değil mi? O halde tut!... — İmkânı yok. Vatanımda, Sibir- yada olduğu gibi sular dar birer nehir olsaydı, onun Üstünü cim lerle, ruhlarla ihata ettirir, ele avu- ca sığmıyan bu fettan deniz perisi- ni bir lâhzada yakalatıverirdim, Fa- kat deniz o kadar geniş ki... Türk di- yarının bütün cinlerini toplasam küçük bir kenarını bile çeviremem... Smyrna müstehzi güldü: — Alık, dedi, balık ağı ati... Ve kahkahalarla ayrıldı. Onu bu- dalalıkla itham etmekten nç büyük bir zevk duymuştu! Ertesi sabah Erkul onun nasihati- ni tutmuş, ağını atmış, içine düşecek kıymetli avını beklemeğe başlamıştı, Ve o av da düşmekle gecikmemişti, Süratle çekti. Omfalenin inat ve mukavemetlerine rağmen onu Kolla- rı arasına aldı. Onun istediği ve Ar- zu ettiği derecede kemiklerini sızlat- mağa başladı. Bütün bunların kar- gısında Omyfale artık - mukavemet et- mekten kendiliğinden vazgeçmiş; Smyrnanın reddettiği Erkulun kol Jârı arasına bütün bir arzusile dü- şüvermişti. Yeni vatanın bu ilk aşk macerasını, güllerle, çiçeklerle süslü ağaçlardan dökülen yapraklar ör- tüyor, buselerden çıkan hafif gü- rültüleri, hasut kulaklara duyurma- mak için bülbüller ötüyordu. “ — Smyrma o gün pek muzlaripti. Ne olup ne bittiğini anlamak için or- mana koştu. Yapraklarla kapanmış aşk sahnesini görür görmez bütün benliğinin eridiğini hissetmişti, Ra- kibesine iyi ve tam bir darbe vurmak arzusuna düştü. Ondan daha mev- zun, daha güzel vücudünü açtı: — Erkul bana bak! ... Dedi, Genç adam, tenezzül edip bakmak zahmetine bile girişmedi. Kafasını çevirmeden sordu: Yazan: Ma - Tu -An.Lin — Ne istiyorsun? Smyrna, boynunu büktü. Yalva- ran bir sesle; — Seni... Dedi. eni mi... Yerinden kalktı, Smyranın yani- na geldi. Kolundan tuttu. Denizin kenarına götürdü. Ve: — Dur bıtradan çıkacak âşıkı bek- le... Dedi, Halbuki deniz, hiç kimsenin Üze- rinde gezmesine müsaade etmiyecek derecede kudurmuştu. Ve sonra ilâve etti: — Kınlan kalbleri; kollar tamir edemez. Sniyrna hayretle bağırdı; — Affet — Çok geç. onu denizden, 'deni- zin Allahından iste... O senin kibir ve gururunu kırdırmak için bana Omfaleyi gönderdi. Git ona yalvar, Smyma bir müddet düşündü. Kendisine ebedi bir izlirap veren denizin Allahına yalvarmak için içi- ne girdi. Suyun içinde diz çöktü. Tam duasını yapacağı bir zaman- da, bir dalga gelmiş kendisini alıp gölürüvermişti... Birkaç gün sonra ayni deniz; red- dettiği aşkın uğruna ölen Smyrnayı, aşk ve zevkine bir mabed olsun di- ye inşa ettirdiği şehrin tenha bir kenarına getirip atıvermişti. 'Türkçeye çeviren: R. Çavdarlı tektar açılan Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- zete, mecmun ve kırtasiyeyi ucuz olarak AKBA mücsseselerinde bu- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec- mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Ündervodd yazı ve be- «ap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada sabış yeridir. Telefon: 3377. Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklı lerinden sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. Maliye Vekâletinden: 1 — Eksilimeye konulan iş: Bir metre eninde on unstuk yirmi bin metre kanaviçe, 2 — İhale açık eksiltine suretiyle yapılacaktır. 3 — Tahmin edilen bedeli üç bin ikiyüz ve muvakkat teminatı ikiyüz kırk liradır, 4 — Eksiltme 14/12/ 37 salı günü saat on beşte vekâlet levazım müdür- lüğündeki eksiltme komisyonunda yapılacaktır. 5 — Şartnamesi levazım müdürlüğünde ve İstanbulda Dolmabahçede Ma- liye evrakı matbua anbirında görülebilir. İsteklilerin 2490 muvakkat teminat saatte komisyona gelmeleri, kanunun 2 ve 3 ncü maddelerinde yazılı belgeler ve veya banka kefalet mektubu ile birlikte belli gün ve (1997) Ankara Tiyatro Okuluna Kız talebe alınıyor Ankara Tiyatro Okuluna kız talebe alınacaktır. Arzu edenlerin aşağıdaki şartları haiz olmaları Yâzımdır: 1 — En az orta okul mezunu olmak. 2 — Tiyatroya istidat ve kabiliyeti olmak. İsteklilerin 2 Birincikânun perşembe günü saat 11 de İstanbulda Şehir 'Ti- yatrosunda imtihanları yapılacağından bu tarihe kader Şehir Tiyatrosuna müracaatları ve o gün tiyatroda bulunmaları ilân olunur. (4342) (7950) İstanbul Liman işletme idaresinden; 1 — İstanbul ve Trabzon limanları için muhtelif tip, evsaf ve kabiliyette vinçler ısmarlanacaktır. 11 — Bu işle alâkadar ve tam bir ihtisası olan müesseselerin idaremiz fen heyetine müracaatla şartnameleri almaları ilânı olunur. TI — İşin yüksek teknik hususiyeti itibarile, İdaremiz, alâkadar müesse- selerin bilhassa, mühendislerinin ve fen mümessillerinin müracaat etmelerini bildirmeği faldeli bulmaktadır. IV — Müracaatlar en son 15. Birinci kânun 937 çarşamba gününe kadar lâzımdır. V — Müracaat edecek müesseseler şimdiye kadar diğer başlıca limanlarda vücude getirdikleri mümasil tesisat cetvelini ve mezkür limanlar idarelerinden muvaffakiyet vesikalarını ve bu işteki ihtisaslarını tesbite yarıyacak diğer vessiki müracaatlarında tevdi edeceklerdir. (7961) aldıkları Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mumun Tefrika No. 72 Bahife 9 “Papa, genç kadını: (İstediğim zaman daireme gelmezsen kocana haber verir, karın bir sokak kadını oldu derim...) diye tehdid ediyordu, — İnsanlık bu, belki hastalanmış- | tar, sinyor! Greçyano sordu: — Ya gelmezse?... — Talihinize küser, oturursunuz! Zors, şövalyenin kulağına fısılda- di: — Ben burada nasıl doğurebili- rim? Hanya bana Romada kâşaneler vadetmiştin? «Beni nerede olsam, arar bulurlar. demiştin!. Bu me- şum ve uğursuz adaya şeytanlar bi- le uğramıyor. Paskalya geldi, geçti, Her yıl ihtiyar kardinali ziyarete ge- len korsan hâlâ meydanda yok. , — Biraz daha dişimizi sıkalım, Zora, bu çetin talihi sabır ve metanetle karşı- Iamaktan başka ne yapabiliriz? Sinyor Greçyanonun saçı sakalı uzamıştı. Bu kimsesizler adasında O da ihtiyar kardinalin elini öpmeğe ve duasını almağa mecbur olmuştu. Kardinal, Greçyanoyu çoktan unut- muştu. Onu Floransalı Ciyovani di- ye tanıyordu. Zaten eski hadisenin Üzerinden yirmi yıl geçmişti, 'Bir gün Greçyano, kardinal Antoni ile görüşürken: — Yilda bir kere gelen ziyaretçi- niz acaba bu yıl neden gecikti? Diye sordu. Antoni: : — Belki hastalanmıştır, dedi, o beni ölünceye kadar aramağa mec- burdur. — Ya ölmüşse?... — Ölseydi, ben rüyamda görür- düm onu. O yaşıyor. Fakat, biraz sıkıntıda olsa gerek. — Nereden anladınız sıkıntıda ol duğunu? — Geçenlerde rüyamda , gördüm, Onun kollarından iki Türk yakala- muşta. — Öyleyse gelmemesinin sebebini şimdi anladım: Onu türkler yakala- muşlar, — Ne diyorsun, türkler mi yakala- mışlar? — Evet. Rüyanızdan bu anlaşılı- yor. Zaten Türk donanması aylar- danberi Akdenizde dolaşmaktadır. Buraya gelirken karşısına türkler çıkmış ve yakalanmıştır. — Rüyamı fena tabir ettin, Ciyo- vani! Ben yirmi yi öncede böyle bir rüya görmüştüm. Dostlarımdan biri bana: (Papa seni, uzaklara sü- recek. Dünya ile alâkanı kesecek- sin!) demişti. İki gün sonra dediği çıktı. Bir gece beni yakaladılar, bir korsan gemisine atıp buraya sür- düler. Greçyano bu bahsi deşmek fmsa- tını bulunca kardinale sordu; — Buraya sürülmenize Greçyano isminde bir Venedik şövalyesi sebep olmuş diyorlar, doğru mu? İhtiyar kardinal güldü. — Sinyor Greçyano ile aramsda- ki gerginliğe sebep ne idi? — Benim Greçyano ile dostluğum yoktu. Onu uzaktan tanınm. Bir kadın yüzünden aramız açıldı. — Aranizın açılmasına sebep olan bu kadın, onun karısı olsa gerek?... — Evet, Bir Iş için Vatikana gidip — Greçyano da besbelli karısını Xıskanmış olacak? — Hayır, hayır... My si. Sinyor Greçyano aptal bir adam- dı dedim ya... İşte o kadar, Bütün | kabahatler onundur. Karısının - faz- la güzel olmaktan başka - hiç bir suçu yoktu. — Suçu yoktu da Vatikana neden gidip geliyordu? — Papa onu tehdit ediyordu: «İs- tediğim zaman daireme gelmezsen, seni kocana haber veririm. Karın bir sokak kadını oldu, derim!» diyordu. Papanın bu tehdidi karşısında han- gi kadın boyun eğmezdi? — Hakkın var, Peri Greçyano çok saf bir adanımış. Bu kadar güzel karısı varken, onu Roma gibi dört çevresi kara cüppeli şeytanlarla ku- şslılmış bir memlekette yalnız b rakmamalıydı. — Kardinaller de insan değil mi, Ciyovani? Oyların da gözleri var, Karşılarına böyle melekler kadar güzel ve sehhar bir kadın çıkınca, bir an için her şeyi unuturlar, Onla- rı mazur gö — Siz de böyle bir an için kendi- nizi unularak, hayvanlık duyguları- na kapılmış ve bundan ötürü bura- ya sürülmüşsünüz... değil mi? İbtiyar kardinal, göğsünün üstü- ne dökülen uzun Sakalını okşıyarak önüne baktı. Cevap vermedi. Greçyano kendini zorlukla tutabi- diyordu. Karısını tehditle baştan çıkaran Papayı o dakikada ele geçirse, diş- lerile parçalayıp gebertecekti. Kardinal Antoni de ayni suçu İşlemiş. Greçyanonun güzel kansi- le Vatlkanın çile hücrelerinde bir ge- O günde ihtiyar rahipten öç ala- madan döndü. Andreanm kulübe- sine geldi. Zora gebeliğinden çok şikâyet edi- yordu. Canı adada olmıyan şeyleri çeki- yor ve şövalyeye: — Bir salkım üzüm için canımı vermeğe razıyım. İçim titriyor, sin- yor! Benim halin ne olacak büra- da? Diye soruyordu. Greçyano adada vicdan azabı çek- meğe başlamıştı. Günün birinde doğacak olan bu gayri meşru çoduğun babası oldu- Bunu düşündükçe kafasının içinde uğultular duyuyordu. Acaba Zorayı alıp kardinale gö- türse ve: — Biz nikâhsız yaşıyorduk, Bizim nikâhımızı kıy! Dese nasıl olurdu? Greçyano bunu düşünürken, be akçı Andrea içeri girdi. Zora üzüm