İngilizlerin teslihatta ihmalleri mi e DRE Tngiliz generallerinden Fuller hangi noktaları tenkit ediyor Umumi harpte İngilizlerin tank teşkilât başkumandanlığını yapmış olan generali Fuller tarafından ahi- ren neşrolunan bir kitapta İngiltere- nin 1918 den 1937 ye kadar takib et- tiği teslihat politikası ve teslihat ihmalleri şiddetle tenkid olunmakta- dır, Sabık' İngiliz Başvekili Baldvin bes Yanatltarından birinde birkere «in- kişaf sahasında demokrat devletler diktatür devletlerden daima iki sene geridedir!» sözünü sarfetmişti. Gene- râl Fuller şimdi Baldvinin o zamanki sözüne rucu ederek diyor ki: «Siyasi yapısı aşağı yukarı bizim memleketin siyasi yapısına benziyen milletlerden iki sene geri kalmak haddı yatında tehlikeli bir şeydir. Hele iradelerini hükümetlerine tevdi etmiş olan milletlerden iki sene geri kalmak ve o hükümetlerin o milli iradeleri istedikleri zaman alevlendi- rip istedikleri zaman söndürebilecek- lerini bilmek hiç tahammül olunamı- yacak bir haldir... Ben diktatür dev- letlerin askeri müdafaa tedbirlerile yakından alâkadar oldum. Çünkü önümüzdeki harpte o askeri sistem- lerle müttefik veya hasım olarak kar- şılaşacağız. Şayed hasım olarak kar- şılaşacaksak, onların askeri kebili- yetlerini evvelinden bilmemiz faydalı olur.» General Fuller harpten sonraki İn- Eliz politikasını katiyen yanlış ve tehlikeli buluyor. Bilhassa geçirilen terki teslihat devrinin İngiltere için çok zarsrlı olduğunu Söylüyor ve diyor ki: «Fransa tam teslihatile önümüzde dururken ve Rusya tepeden tırnağa kadar silâhlanirken Britanya devleti yüzde yüz, hattâ yüzde yüz elli za- yif düşürüldü! Neticede, Almanya si- lâhlanmağa başlar başlamaz, Fransa Bovyet Rusyanın kollarına atılıverdi. Hülâsa, İngiltere Avrupa kıtasına ha- reket eden harp ekspresini kaçırınca sulh istasynunda yapayalnız kalıver- di, Bir tarafta Hitler askerlik nokta- sından kuvvetli bir devlet kurarken bizim sultiperverliğe meyletmemiz, İngfiterenin askeri müdafan bazırlı- ğını atalete uğrattı. Sulhperverlik milletimizin kanına o kadar işlemişti ki siyasi adamları- mızın ihtarlarına bile kulak asan Ol- mıyordu. Bü hal böylece 1935 sene- sine kadar devam etti. Her ne kadar ondan sonra teslihata başlanıldı ise de programsızlık ve teşkilâtsızlık yü- zünden bu iş ileriye götürülemiyor. Bir Bahriye nazırımız, bir Harbiye na- yırımız, bir Hava nazırımız var, fakat bunların umumi heyeti sabit bir hat üzerinden yeknasak bir idare ile yü- rümüyor, İngilterenin teslihatı mad- di mülâhazalara dayanarak ilerile- miyor, maddi ve iktisadi vaziyetlere uygun olarâk tleriletiliyor. İngilterenin deniz, hava ve kara kuvvetleri 1922 den 1936 senesine ka- dar bir milyar 600 bin İngiliz lirası yutmuştur. Donanma mütehassısla- İngiliz ordusunun tanka karşı müdafaa topları rumız denizaltı gemilerinin ve torpito muhriplerinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu takdir etiklerti halde, İn- giltere devleti denizaltı gemilerinde aded itibarile kendisini beşinci dere ceye kadar düşürdü. Buna mukabil beheri 7 milyon İngiliz lirasna mal olan büyük harp gemileri inşa etti. Bu harp gemileri bugünkü tayyare terakkiyatı karşısında ancak anava- tandan uzak engin denizlerde işe ya- rayabilir, Velhasıl İngiliz donanması umumi harpten unuttu ve doğru zannettiği harpten evvelki yolu takib ediyor. Teslihatımızı arttırmak ve tesliha- ta sarfedilecek paraları taksim etmek | için ortada hiç bir plân yoktur. Yal- nız hani harıl mürettebat ve teknik vasıtalar tedarikine çalışılıyor. Hak buki bunların ne işe yarayacağı ve nerede kullanılacağı düşünülmüyor. Şayed teslihatımızı artırmaktan mak- sad yalnız işsizlere iş bulmak değilse, o zaman devlet idaresi arabasının gi ların önüne koşulduğunu söylememiz lâzımgelir. Halbuki arabanın yürü- mesi için atların araba önüne koşul- ması icab ederdi.» General Fuller bundan sonra Rus- ya hariç olmak üzere İngilterenin Avrupa devletlerle anlaşmasını ve birlikte hareket etmesini muvafık buluyor ve bilhassa İtalya ile yeniden dostluk münascbatı tesis etmesini tavsiye ediyor. «İtalya hava kuvvetle- ri sayesinde bütün Akdenize hâkim olacak vaziyettedir; diyor. Bunu de- dikten sonra İngiliz teslihatı için ye- ni ve muayyen talebler ortaya atıyor. General Fullerin bu yeni talebleri evvelâ gayet kuvvetli bir hava filo- sundan ve hava kuvvetlerine karşı İngiliz topraklarında tatbik olunacak tedatüli tertibattan, İngiliz sahitlerinin müdafaası için, topçu ve deniz kuv- vetlerinin yardımile hareket edecek bol miktarda tank ve zırhlı otomobil teşki- Yâtından ibarettir, General Fuller «âe- niz filleri» ismini verdiği büyük harp gemilerini reddediyor ve bu noktada amiral Kennedy tarafından «asri harp» nami altında neşrolunan ki- taptaki mufassal izahata istinad edi- yor. Bu iddiasını isbat etmek için de alınan dersleri | aşağıdaki misali getiriyor: «Bir İngiliz - İtalyan muharebe- sinde koca gemilerimizden ikisi hafif surette hasara uğrıyacak olursa ve bunlardan birisini Akdenizde iki bin mil uzakta ve Kiızıldenizde bin üç Üyz mil uzakta harp rantakası haricinde bırıkmağa mecbur kalırsak, bunla- rn her dakika İtsiyan tayyarele- rinin ve İtalyan tahtelbahirlerinin | hücümlarına mâruz kalmalarını bek- lemem$iz icab eder, Kendilerini mü- dafaadan âciz olan bü gemiler heran tahrip olunabilir.» General Füllere nazaran manevi silâhlanma maddi silâhlanmadan da» ha çok mühimdir. İngiliz genâralı di- yor ki: «Önümüzde harp düşman memleketinin en hassas kısmına şid- detle hücum edilmek suretile patlak verecektir, İngiltere ise böyle kolayca i taarruza uğrıyabilecek bir çok has- sas kısımlara malikti#; Onun için sivil halkın iyi bir disiplin göstermesi fev- kalâde bir ehenşmiyeti haizdir.. İşte asıl bu hayati noktada diktatür dev- letlerin diğerlerine karşı büyük bir tefevvüku vardır, Çünkü o memle- ketlerde insanlar daha çocuk iken âs- kerliğe ve itaate alıştırılıyorlar. On- dan sonra sıra mecburi askerlik hiz- metini kabul etmiş olan devletlere ge- liyor. Bu itibarl6 İngiltere devleti ga- yet kritik bir vaziyettedir. Çünkü bizde ne disiplin!i bir halk terbiyesi, ne mecburi askerlikle yetiştirilmiş bir ordu, ne de halk kütlesine kumanda. eden resmi memurlar vardır.» Kitabının sonunda general Fuller ayni tedbirlerin İngilterede de alın- masını İstiyor, «her gün uydurulan yalanlar yüzünden harp ergeç pat- lak verecektir» diyor, A.C.D. erman Yeni sene için... En sağlam En Ucuz Hesap defterlerini AKŞAM matbaasında bulacaksınız. * Yevmiye defterleri Kasa defterleri Defteri kebirler Muavin defterler * En İyi cins kdada basılmış ve İngiliz prese kartonu ile ciltlen- miştir. Fiyetler 200 sahifeli 140 - 180 kuruş 40 >» 15-20 » M0 » 0-25 » Akşam metbaası Telefon; 24240 nin en güzel Abidesi olan Selimiye camii hakkında bir konferans vermiştir. B. Ke- mal Altan konferansında diyor ki: Türkler Rumeli bölgesine yerleş- tikleri zaman yüksek Âbidelerini ilkin Bülrnede kurdular. Türk mimarları muvasalayı temin eden muntazam yollar, duraklarda mükemmel ker- yansaraylar, engin sular üstünde çok sanatlı köprüler, şehirler içinde de muhtelif mimari ziynetlerile yeni bir medeniyet kurumu vücuda getirmiş- lerdi. Edimede «Üç şerefeli samii> gibi bir sanat pırlantası meydana konul- duktan sonra bu eserden alınan cid- di esaslarla klâsik üslubumuz ta- mamlanmış olarak büyük mlmarla- rın kıymetli eserleri arka arkaya 8i- ralanmıştı. Öz sanatin şaşaası Edirneden yâ yılmıştır. İstanbul alındığı zaman Türk sanatkârları Bizanslıların ef- san€vi medeniyeti eteğinde öyle cılız bünyede mimari mahsullerini emek- letmediler, ancak Edirneden İstan- bula ulaştırmış oldukları şahikalara yaslanan yücelmiş sanatlerini, şahe- serlerini göz önünde canlandırmış lardı, O zaman kökü, gövdeli bir Türk sanati vardı. Bizans sanâtinin ilhâ- mina hiç te muhtaç olmiyan belki - belki değil - şüphesiz ona dudak büken, yalnız kendi öz aslının esalet tesirlerini üzerinde taşıyan bir Türk mimarisi yaşıyordu. İstanbulun alındığı tarihle beraber Avrupada yeni bir sanat uyanmıştı. Rönesans devam ederken bu sanat rekabetinde Türkün sanat hâkiniye- tini dünyaya tanıtan Koca Sinan ol- muşlu. Sinanın İlk dehâsı, ilk eseriledir. İ Öyle söylendiği, bilindiği gibi Şehza- de camiinin inşasında çıraklığı yok- tu. Netekim Şehzadenin dâhiyane plânında en mükemmel bir tarzı ter- tip görülmektedir. Bu plânde, geniş açıklığı temin için uzunluk gösteren şekillerden ayrı kalınmış, merkezi kubbe etrafında dört büyük nısıf kubbe ve her nısıf kubbe üzerinde da- ha ufak şekilde üçer yarım kürevi ya- pılmiş, bunların nisbet ve #hengini buldurmak suretile bağlama, tuttur- ma esasları fevkalâde bir maharetle tatbik olunmuştur. Sinanın diğer ilk sıra eserlerinden Üsküdar ile Edirnekapıdaki o güzel (Mihrimah) lar.. Ayni zamanda Top- kapıda Ahmedpaşa camii, Sultanah- med civarında Sokollu camii müstes- na biçimde en karakterist tiplerini gösterir, Sinanın daima mütecanis eşkâl ve hutut ile ibdâ ettiği sade, muhtelif ayak istinadlı,; altı ve sekiz köşeli plânlardan ve bir takım harlkavi tar- Zi tertiplerden sonra ülkenin her köşe- sine dağıttığı yüzlerce güzellik örnek- leri içinde teknikçe en yükseği Edirne- deki imiye camidir. Sinan bu yüce eserile sanat kema» ini bulmuş, Türkün dehâsını dünya- ya teslim ettirmişti, Selimiye; sevda kaynağımız olan Edirne bağrında, güzel Edirnenin bir semboli halinde durumu çok kuvvetli bir Türk varlığını temsil eder, Onun şeklinde; «incelik, yücelik» tesirile imtizaç etmiş iki güzellik görülür. Biri, sevimli alımına İnsanı cezbeden inceliği, diğeri de, dağ gi- bi taşkın büyüklüğüdür. Selimiye; gözleri uzaktan oyalar. ken - sanki elile şuraya, buraya konması mümkünmüş gibi » zarif bir bibloyu andırır. Sinan Selimiyeyi inşa ederken, en evvel mevki seçimini ehemmiyete ala- rak plânını tasarladığı bu çok kuv- vetli eserinin her cihetten görünüşü- nü temin için Edirnenin «Sarıbayır» denilen en hâkim bir tepesini bulmuş- tu. Selimiye iki avlu üzerine'yapılmış- tır, Harim denilen revaklı iç avlusu, cami kısmının dış yan koridorlarile beraber bitişik olarak ayni hizada de- vam eder, Yani «Harim, cami: yanyana. Edirnenin : şaheseri Selimiye camii iye zarif bir bibloyu andırır. Bu cami Edirnenin en hâkim bir tepesinde yapılmıştır Selimiye caminin geceleyin güzel bir görünüşü iki müsavi murabba teşkilini gösterir. Harimin (60 metre). yüzü (45 metre) derinliği kadar cami kısmı da ayni ebadi takib etmiştir. Camiin dört köşesinde çıkıntı ya- pan minare kaidelerile beraber mih- rTÖAab balkonu, ayrıca yanlarındaki 4 aded kontrifor ayak payları arasında sahanlık şeklinde koridorlar bulun- maktadır. Ayni zamanda bu ayak- Jar içerisinde merdiven tertibatı olup sağ köşeye tesadüf eden ayak içeri- sindeki merdiven «Kütüphane» ye, sol köşede bulunan «Hünkâr mahfili» ne, diğer ayakların merdiven yolları da ayrı ayrı tabakalara çıkar. Camiin içten ölçüsü (45.10X4140) metredir. Mihraba doğru mesafesi da- ha kısadır. Döşeme zeminden kubbe merkezine kadar olan yükseklik te 44 metredir. İkisi, mihrab köşelerile birleşmiş, dördü yan beden duvarlarının kontrls forlarile az aralıklı, diğer ikisi, cüm- le kapısının sağ ve solundaki çıkıntı mesnedlerle karşılıklı olarak 8 pilpa- ye mevcuttur. Yontma taştan oluklu şekilde (12 muntazam köşe .üzerine muhiti 12 metre, kemer kısmına kadar yüksek- liği 22 metre) olan bu pilpayeler üze- rinde, (30, 31) metre kutrunda mu- azzam kubbe teşkil edilmiş, ayrıca dört köşesile mihrab kısmı üstüne küçük yarım küreviler yapılmıştır. Selimiyenin çini süsleri yalnız mih- rap duvarlarile Hünkâr mahfilindedir. Bu çinilerin muhtelif renk ve şekiller üzerine tahril ve hareleri fevkalâde ca- zibdir. Türk çinisinde, gölge yoktur. Ba- zan füme denilen tabii renk dalga- ları olur. Tahriller ise daima siyah ya» pılır. Zemini beyaz ve lâcivert çinile- rin de tahrilleri koyu lâciverttir. Ek- seriyetle nar çiçeği, lâle, enginar, be- zelye yaprağı ve penç gül tabir edilen nakışları havidir. Selimiye mahfilin- deki panoların hendesi şekil üzerine kabartmaları bilhassa istalaktit ör- neklerin renk ve tezyinleri fevkalâde müstesnadır. Selimiyede ahşap üzerine yapılmış yaldız nakış işlerinden hiç bir eser yok gibidir. Yalnız müezzin mahfil altına gelen içdeki şadırvan üstünün tavanı vaktile altın savatlı işlenmiş. Fakat son zamanlarda üzeri, koyu renk yağlı boya ile kapatılmıştır. Hattâ bazı kenar sularını teşkil eden kısım- larda eski savatlar görülmektedir. Selimiyenin en ziyade tedkike *de- ğer, her süs motifi yekpare mermer» den yontularak dantel ve oya gibi maharetle işlenmiş minberidir. Hattâ bu son istilâlar esnasında minberin - kafes şeklindeki dairevi motifine ald kırılmış bazi oyma parçalarının ta- miri için bilhassa İtalyadan getiril miş olan ustalar aylarca uğraşmış- lar, ek ve kenet süretile bir türlü es- ki yekpareliğine uygun güzelliğini bulduramamışlardır. Dikkat edildiği zaman beceriksiz ellerin bu hataları derhal göze batmaktadır, (Devamı 13 üncü sahifede) asnaveyw SİLİM se çe DE'UP eb be ob e . Midi <