HER AKŞAM BİRE HİKÂYE Rus Türkistanmdaki o (Fergane) gebri, milâdi asırların başlangıçlar yında musiki, sanat ve tiyatrosu ile göbret bulmuş bir memleketii. Bu- tadan Çine giden artistler, oralarda Birkler vücude £ getiri barlar #çarlar, güzel sözlerile Çinin aşk Mühitinde velveleler, yangınlar, tu- fanlar husule getirirlerdi. Çin im- Paratorları da hususi bir suretle, sarayları için bu dansözlerden ge tirmeği âdet edinmişlerdi. (Çama), Ferganenin güzel dansö- sü; oda Çin sarayına gitmek üzere Yolda idi. Memnun değildi. Fakat hayatında bir defa olsun mükedder Olmamağa tövbe etmiş olan bu kiz, bu ac, kederli yolculuğunda da, ken- disine bir zevk, bir eğlence zemini ariyor ve buluyordu. Eline geçen fa- Teleri, kendisini muhafazaya memur Çin leri arasına atınca; bu kıy- metli, iştaha açıcı eti kapabilmek gayretile birbirine giren bu aç gözlü heriflerin hallerine sastlerce gülerdi. Altı ay süren bu uzun seyahalin- de kendisine her gün yeni bir eğ- lence süjesi bulmak en büyük bir meşgelesi olmuştu. Bir gün bir fa- Te, ertesi gün bir kedi, daha ertesi günü yolda bulduğu salyangozlar, kurtları; yemek hususunda hakika- ten büyük bir ezevki selims sahibi olan bu İnsanlara atar, kahkahalarla güler, ve sonra güzel mavi gözleri Üzerine düşen altın sarısı saçlarını; yumuşak pembe beyaz ellerile, edalı bir surette kaldırarak: — Görüyorsunuz ya.. ben sizi ne kadar iyi besliyorum!.. Ben hepini- sin süt annesiyim!, derdi Çamanın güzelliği, imparatorun çoktan kulağına ilişmişti. Bütün Çin- beyaz kadınlarına son derece haris olan imparator da, Ferganenin bu güzel namdar dansözünü sabırsız hkla bekliyor... Etrafında topal Ser- çe kuşu gibi sekerek dolaşan kadın bozuntularına, bakmağa bir türlü tahammül edemiyor, bağırıyor, çağı- rıyor, güzel dansözün hâlâ gelme- mesinden”mütevellii bir asabiyetle etrafına duman gttırıyordü. Saray halkı da daha gelmeden rüzgârı çarpan budansözü biran evvel görmek merakile için için yan- mağa başlamışlardı. Nihayet sabırsızlıkla beklenen gün gelmişti. Şehrin kapısında kallle- den aynbp ta süratle saraya koşan sâiler, Türk kımnm salimen getiril diği müjdesini imparatora veriyor- lar, bahşişler alıyorlardı. Saray (Ça- ma) yı istikbal için birbirine gir- mişti. Güzel dansözü İstikbale hazır- lanan imparator da, daha ilk nazar- da genç kızm gönlünü çalabilmek emelile, aşağıya sarkmış bıyıklarını dik tutabilmek için, yağlar bulu- yor, Çinde tabii bir kokuolan ter kokusunü gidermek emelile de, hatır ve hayale gelmedilebin bir çeşit kes- kin itriyatı Üzerine sürüyordu. Sür- meler çekmiş, seyrek kaşlarını ras- tıklarla da süslemişti. * Çamanın saraya geldiğini haber alır almaz, merdivenlerden yuvarla- na yuvarlana aşağıya inmişti. Hâlâ tahtırevanının içinde, etrafı merak ve eğlence ile seyreden, Ça- ma, impsratoru bu maskara kıyafet- te görünce, bir türlü kendisini zap- tedememiş, kalıkahalarila gülmeğe başlamış. Sonra çevik bir kanarya sma atılmak ve öpüşmek Fakat bıyıklarından damlıyan parçaları buna bir türlü imkân vermiyordu, ki... Zeki kız bunun da çaresini buldu. Hemen mendilini çıkartarak, impa- rstorun yağlı bıyıklarını. sildikten sonra, zarif bir kahkaha ile dudak-, larını uzatıp temas ettirir ettir mez geriye çekmişti. İmparator da Çamanın sevincini görmekten memnundu, Ve böylece bir imparatoriçe heybetile kendisi için hazırlanmış olan hususi daireye ge- tirildi, Aylar geçmişti. Çama, âdeti üzere her gün memnun ve mesrurdu, Yal na ilk önceleri büyük bir ümide ÇAMA Yazan: Ma - Tu - An - Lin kapılan imparator; mahzun ve mü- kedder oturuyor; hâlâ Çamayı sara» mamazlıktan mütevellit bir yeis ile daha ziyade kızışan aşkının ateşini gözlerinden akan yaşlarla söndür- mek istiyordu. Bir sabah, gene yal varmak Üzere Çamanin yanına geldi. Çama gülüyor, çalıyor, oynuyor, ötü- yor, kahkahı savuruyordu. Boy- nunu büktü: — Çama, dedi. Neyin eksik, istedi- ğin her şey olmuyor mu? — Oluyor... — O halde beni neye üzüyorsun?... Genç kız hoppâ bir eda ile omuz- larını kaldırdı. İmparator daha cid- di bir tavır alarâk — Bak Çama, dedi. Artık buna bir nihayet verelim... Seni kendime ka- rı, yani bütün Çine İmparatoriçe ya- pıyorum. Kabul ediyor musun? Çama hayretle baktı. Ve sonra gü- lerek: — Yalnız bir eksiğim olmasaydı maslmemnuniye... Dedi. İmparator şaşkın şaşkın sor- du: — Neyin eksik? Hemen yâptırta- — Bunu sen ve hâzinelerin telâfi edemez. Bende eksik olan aşktır. Se- vildiğim yerde bende sevmek İs terdim. Bunun için ya senin bana , ve yaRut ta benim sana benzemek- liğim Mizım. Bunada imkân yok. Sarı saçlarımı siyah, mavi gözlerimi kara, küçük ayaklarımı topaç yapa- mam ki... Sanada acımıyor deği- lim... Fakat bir merhamet için ken- dimi derde atmak istemem ya... İmparator acı scı içini çekti. Ve bir çocuk gibi hüngür hüngür ağla- mağa başladı. Çama, hakikaten mer- hametli idi. Bir müddet düşündü. Zihninde tasarladığı plânın, bu ağ- uyan âşığıda şifa verebileceğini zannetti: — Ağlama, dedi. Kabul - edersen bir yol buldum. İmparator çılgın bir sevinçle bak- tı. Sabırsızlıkla sordu: — Nasıl? — Yalnız itiraz etmiyeceks — Hayır, kabul edeceğim... — Ben imparaloriçe olmağa bir şart ile razı olurum. Valanımda sev- diğim bir genç bıraktım, Onu bura- ya getirtir, ve benim yanımda bu- Yunmasına müsaade edersen; güzel- liğimin ondan artacak zekâtını, baş- kasına değil, yalnız sana veririm, Bir hayli düşündü. Büsbütün yok etmektense buna katlanmak zaruri idi. Peki, dedi, getirt... * e Çamanım sevdiği gelmiş, imparato- riçe olmamasına bir sebep kalma- mıştı. İlk düğün gecesi, ayni şen, şa- ve: — Yağlı bebek!. Artık imparato- riçeni öpebilirsin!., Demişti. Türkçeye çeviren: R. Çandarlı in! 27 Teşrinisani 837 cumartesi İstanbul: Öğle neşriyatı: San: 1230 Plâkla Türk musikisi. 12550 Havadiz. 1905 evi gösterit kolu pamına bir honse Daudet nin Arlesienne.) tı: Saat 1840 Plâkla dans musikisi. 19 Sariye: Piyano ve keman re- fakatile. 1985 Konferans: Doktor Ali Şükrü (Kış hastalıkları ve korunma çare- leri) 1955 Borsa haberleri. 20 Sadi ve ar- kadaşları tarafından Türk musikisi ve halk sarkıları. 2040 Ömer Rıza tarafından âraben söylev, Hava raporu. (2045 Semahat ve arkadaşları tarafindan Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı) 31,15 Orkestra 1 — Rossini: Bemiramix, Uvertür. 2 — Delibes: Lame. $ — Svendsen: Romance. 4 — Litolff: Frascati. Valse. & — Lefort: Tendre Babillage. 7215 Ajans haberleri, 2230 pilk'a solo- lar, opera ve operet parçaları. 2250 son haberler ve ertesi günün programı 235 SON. L Ankara — Öğle neşriyatı: 1330 - 1350: Muhtelif plük neşriyatı, 1350 - 415: Piâk: Türk musikisi ve balk 14,15 - 1430: Dahili ve harici haberler. Akşam neşriyatı. 18,30 - 1835: Pik neşriyatı, 1835: - 19,10: Çocuklara kara- göz (Küçük Al), 19,10 - 1935: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları! Servet Adnan ve arkadaşları), 1935 - 1950: Sant ayarı ve arapça neşriyat, 19,50 - 20,15: Türk musi- kisi ve balk şarkıları (Hikmet Rıza ve ar- kadaşları), 20,15 - 2030: Plâkla dans mu- aikisi, 2030 - 21: Türk musikisi ve halk «şarkıları (Salâhaddin ve arkadaşları), 21 - 2115: Ajans haberleri, 21.15 - 2155: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Rachmani- neft: Prölude, 2 - Popy: Mauritann, 3 - Leopold: Souvenir d'Athânes, 4 - İvano- vici: Orleni Rosen, 5,- Crarndas: Cap- richo Espagnol, 2115: - 22: Yarınki prog- ram ve İstiklâl marşı. 28 Tesrinisani 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 12.40: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis: 1365: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu”tarafından | bir temsil, 14: SON. Akşam musikisi, 19: : Keman ve piyann refakatile, 1930: Konferans: Selim Sırrı Talean (İnsanlar ve hayvanlar, Aksel Munte), 1955: Borsa haberleri, 20: Mü- yeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (2030: Hava raporu, 9933: Ömer Rua taratmdan (oarabca (söylev, (2045: Muzaffer İlkar vo arkadaşları tarafın dan Türk musikisi ve halk şarkıları (Saat ayarı), 3115: ORKESTRA, 1 - Luigini: Ballet Egvptien, 2 - Grosaman: Csardas, 3 - Borodin: Dans les steppes de 1” Ase Brahms 3 Danses hongroises, LOKMAN HEKİM 18 ncı sayısı çıktı. (Canının kıymetini bili), (Cümhuriyet bayramı), (Hekim ge- (Lokman he- kimin eczanesi), (Lokman hekimin öğüt- (Derdini söylemiyen derman bulamaz!), (İnsan saçından neler yapıyorlar?), (Ça- yırın faydaları), (Ağız kokusu neden ileri gelir ve tedavisi), (Bir karımda alta ço- cuk), (Cücekre müjde!?, (El çatlaklarına Karşı ne yapmalı”), (Güzel seçlar parlak bir çehrenin nurudur!) gibi çok kıymetli münderecatı vardır. Tanesi 74 kuruş Bü- tön bayi ve kütüphanelerden arayınız. Herkese lâzımdır. UYANIŞ Hatfahk resimli Uuanış (Servetifünun) mecmuası bu haftadan itibaren kadrosunu genişletmiş ve daha zengin münderecat ve resimlerle intişar Bu sayıda bulunan ya- zılardan bamları şunlardır: Bestekâr Necib Celâl hayatını anlatı- yor (resimli röportaj). Bir Akademya ku- rulmasını istiyoruz! OVahdet Gültekin. Masiki söppelerinden illâllah! Hikmet Münür. Telâkki meselesi, Gavsi Binlik Ozansoy. Aleş böceği komedisi, Burhan Arpad. Binemaya karşı borcum, Pierre Nadir, Haftanın meseleleri, resimli aktüalite, biblogrefya, İsmail Sefa Esgin, İhsan Boran ve M. Hu- lüst Dosdoğru tarafından yazılmış şiirler ve İvan Turgeniyefin Faust adir uzun hi- kâyesi de bu sayıda başlamıştır. Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ger zete, mecmua ve kırtasiyeyi ucuz AKBA mücsseselerinde bu- Her dildn kitap; meö mua siparişi kabul edilir. İstanbul gazeteleri için ilân kabul, abone kaydedilir. Undervodd yazı ve be- © ij i i | Baş, diş, nezle, grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal | !* bağlamışlardı. keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Taklitlerinden sakınınız ve het yerde israrla giripin isteyiniz. Ee İ Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli mu Tefrika No. 70 Sinyor Greçyano, içinde yaşadığı adanın esrarını öğrenmeğe çalışıyordu. Her yıl münzevi kardinalı ziyarete gelen korsan kimdi ? İspanyol rakkasesi üç dört gün basta yattıktan sonra iyileşmişti. Sinyor Greçyano, Zor& iyileşince ko- Tuna girdi. Sahile götürdü: — Buradaki adamlar dünyadan uzak yaşadıkları için, Allaha çok yak- laşmışlar, dedi, hepsi de mutaassıp insanlar. Senin hastalığın sırasında bana: «Bu kadın senin karın mıdır?» diye sordular. Ben de müşkül vaziye- te düşmemek için: «Evet, karımdır.» dedim. Burada kaldığımız müddetçe yeriilere karı koca gibi görüneceğiz. İspanyol rakkasesi buna itiraz et- «— Beni türklerin elinden kurta- rabilirsen, Venedikteki evimde kon- tesler gibi yaşıyacaksın!» Dememiş miydi? Şimdi hadiseler ve felâketler onla- rı Venediğe gitmeden birleştirmiş oluyordu. Zora bu vaziyetten çok memmun- du. Elbette günün birinde buradan kurtulup Venediğe gideceklerdi. Zora, Greçyanonun bir halinden şüpheleniyordu. — Bu küçücük adada yirmi yık danberi münzevi yaşıyan (Baba An- toni) nin elini neden öpmek istemi- yorsun? Diye sordukça,. Greçyanonun fena Bir gün Greçyanoya sordu: ie — Rahip Antoniyi eskiden tanır mıydın? — Hayır. — O halde herkesin yaptığım biz de yapalım. Onun elini öpmeğe gi- delim, Zira ona karşı Jâkayd kalışı- mızdan adalılar kuşkulanmağa baş- ladılar. Greçyano çok hiddetliydi: * — Ben, vaktile yuvamı yıkan kar- dinallerden nefret ederim. Allaha ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar... yerden kesilmedikçe, ben onların büyüklüğüne inşnamam. Allah ber şeyi görüyor ve herkesin iç yüzünü kullarından daha iyi biliyor. Ben, Allaha giden yolu rahiplerden öğrenecek değilim. Güzle, Tun nereye varacağı» Diye bağırdı. Zora fazla bir şey söylemedi. Greçyano eski günleri düşündük- çe kafa tasının içinde müthiş uğul tular hissediyordu. Eğer burası büyük bir şehir ol. saydı, Greçyano, yuvasını yıkan bu meşum adamdan çoktan intikam a- mıştı. Ne yapsın ki, sekenesi on beş kişiyi geçmiyen bir avuç toprak yı- ğını üstünde bir müddet onlarla birlikte yaşamağa mecburdu. Bu mecburiyet karşısında kinlerini uyut- Diye cevap veriyordu. Zora artık yeni'kocasma yeni adı ile hitap etmeğe alışmıştı. Firariler adanın münzevi hayatına medi, Zaten Greçyano «paşa gemi- si> nin ambarında ona: — Acaba yılda bir kere buraya gelen bu korsan kimdir? Diye mırldândı. Zora: —Bumubende sizin kadar me rak ettim. Dün siz sahile indiğiniz zaman, ben ihtiyar Andreaya sor- dum. Fakat, ihtiyar balıkçı cevap vermedi, külübeden çıkıp gitti. Dedi. Greçyano büsbütün meraka düştü. — Bu adamın rahibe her yıl böy- le yardımda bulunmasının elbette par ve bu suretle adanm bütün es- Tarım öğrenirdik. — Ben Andreayı sarhoş etmenin çaresini buldum, Zora! Ona, Vene- dik hapishanesindeki mahkümların yaptığı gibi, tırmak tozu içirelim. — Bu da'ne demek?... — Bunu kadınlar bilmez. Bu, bir nevi hapishane içkisidir, Zora! mah- kümlar, uzayan tırnaklarını keser ler, biriktirirler ve öleşte kavurup top yaparlar, içerler. Bunun tütsü- Sü bile baş döndürür. Burada bun- dan bâşka baş döndürücü bir ilâç te darik edemeyiz. İkimizin de tımak- ları uzadı. Hemen kesip kavuralım ve Andrenya içirelim. “ » İhtiyar balıkçı neler anlatıyor? Akşam yemeğinden Kalkmışlardı. Andrea her zamanki köşesine uzandı. Derin derin esnemeğe baş- Jadı. — Bu gece üzerimde bir gevşek- lik var, sinyor! Gitiçe neşem srti- yor. Gülmek istiyorum: Fakat, ba- şım fena hâlde dönüyor ve dizlerim Zora da lâfa karıştı: