Hollivutun koca bebeği Gary Cooper 36 yaşında olmasına rağmen hâlâ çocukluktan 'Hollivuttaki sinema yıldızları ara- &ında, yaşı otuz altıyı bulduğu halde elân çocukluktan aynlamıyan biri Yardır. Bu, Gary Cooperdir. Gari Cooperi memleketimizde si- nema meraklılarının bepsi tanır, Şimdiye kadar pek çok filimler çevi- ren bu artist çevirdiği filimlerin hep- &inde muvaffak olmuştur, Gary, Sadeliği, oynayışındaki tibillikle ken- disini herkese sevdirmiştir. Gary Cooper 7 mayıs 1901 tari- hinde Amerikanın Montana . hükü- metinde Helena şehrinde doğmuş- tur. 9 yaşında iken ailesi kendisini tahsil için İngiltereye göndermiştir. İngilterede 4 sene kalmıştır. 13 yaşında bir otomobil kazası netice- 8inde bacağı kırıldığından tahsilini yarıda bırakarak Amerikaya dönme- ge mecbur olmuştur. Gary'nin babası bir çiflik sahibi idi. Gary bir sene kadar bu çiflik- te, bacağı alçılar içinde oturmuş ve kendi kendine okumağa devam et- miştir. Çiflik hayatı çok hoşuna git- İiğinden bacağı iyileştikten sonra da çiflikte kalmış, bir taraftan def- ter tutarken diğer taraftan Kovboy hayatı yaşamıştır. Gary erkenden kalkarak ata biner, çifliğin her ta- rafını gezerdi. Bu hayat iki sene sürmüştür. Gary bu sırada resme merak et- miş ve resim dersi almak üzere Ççif- Jikten ayrılmıştır. 1919 da, 18 yeşm- | da iken bir gazete idaresine ressam diye girmiştir. Bir müddet gazete- de çalışmış, fakat ressam ve karika- türist olamıyacağını anlamıştır. Bu- nun üzerine aktör olmağa karar ver- miştir. Bu kararı verince cebindeki bir kaç dolarla Los Angelosa gitmiş- tir. Burada bir müddet tiyatrolar- da çalışmış, fakat büyük bir muvaf- fakıyet elde edememiştir. Bu sırada Amerikada kovboy filim- | leri çıkmıştır. Çok iyi ata binen ve iki sene kovboy hayatı yaşıyan Gary | bundan istifade etmek için Hollivu- ta koşmuş, kendisine derhal iş bul- muştur. İptida yalnız kovboy filim- lerinde çalışırken sonra diğer filim- Jerde de rol almağa başlamıştır. O zamanların en meşhur yıldızla” rı olan Esther Ralston, Clara Bow, “Thelma Tood, Evelyn Brent, Lupe Velez ile filimler çevirmiş ve kendisi- ni tanıtmıştır. Bu sırada sözlü filim başlamıştır. Gâry bir müddet sahne artistliği et- tiği için sözlü #ilimde derhal mu- vaffak olmuş ve yıldızlar sırasına geçmiştir. O zamandanberi (şöhreti her gün artmıştır. Çevirdiği filimle- rin hepsi büyük rağbet görmetkte- dir, Gary, bundan on sene evvel Lupe Velez ile birlikte «Kurt Şarkısı adlı bir filim çevirirken bu artisti sev- miş, onunla evlenmek istemiştir. Fa- kat Oo zaman filim şirketi bu evlen- meğe razı olmamıştır. Gary Cooper henüz kendisini tanıtmak üzere ol- duğu sırada filim şirketinin arzusu- na muhalif hareket edememiş ve ev- lenmemiştir. Yalnız uzun müddet büyük bir keder içinde vakit geçir- miştir. Aradan geçen seneler, sanat ha- yatındaki muvaffakıyet bu aşkı unutturmuştur, Gary, bundan son- ra tekrar evlenmeğe karar vermiştir. Fakat bu defa yalnız hissine kapıla- rak değil, iyice düşünüp muhakeme ederek karar vermiştir. Gary bir artistle evlenmektense bütün hayatını evine hasredecek bir kadınla evlenmenin daha münasip blacağını düşünmüştür. Bu sırada yılbaşı tatillerini geçirmek için git- tiği Nevyorkta bir dostunun evinde Bandra Shaw adında genç bir kıza raslamış, kızı çok beğenmiştir. Bir | Gary Cooperin çocuk gülüşü ve srtist İ kaç defa görüşünce kızı daha ziyade takdir etmiş ve evlenmeğe kârar ver- İ miştir. İki sene evvel sade bir suret- | karı koca | | te düğünleri yapılmış, Hollivutta büyük bahçeli yerleşmişlerdir. Gary Cooper bu izdivaçta aradığı saadeti bulmuştur. Karısı onun iğin yalnız bir hayat arkadaşı değil, âde- ta şefkatli bir anne gibidir. Çocuk tabiatli olan Gary'ye hem koca, hem de çocuk muamelesi yapar. Gary Cooper, çok hırçın olan Lüpe Velez'le evlenmiş olsaydı bir kaç ay sonra muhakkak anlaşamıyacaklar, ayrıl- mağa mecbur olacaklardı. Halbuki İ şimdiki karısı ile her hususta anla- İ şıyorlar. Bunun başlıca âmili karısı- nın zekâsı ve Gary'yi iyi-idare etme- sini bilmesidir. Gary Cooper için «çocuk tablatli- dir» dedik. Bu uzun boylu, koca adamın çocuk tablatli olması biraz garip-gelir. Fakat hakikat budur. Bir defa Gary'nin eğlencelerine ba- kın: Evinde giydiği eski bir ceketi vardır, Bu ceketin cebinde dajma bo- yalı bir kaç kalem bulunur. Artist bununla eline geçen kâğıda (mese- lâ kasabın, bükkalın eşya sardıkları kâğıdlara, boş zarf üzerine bir da- vetnamenin kenarına) karikatür ya- par. Kâğıd bulamazsa sofra ört ne, peçeteye resim yapar. Bunun icin karısı ekseriya mahsus salonda bir kaç kâğıd bırakır. Artistin yaptığı ekser resimler de karısının ve kendi- sinin karikatürüdür. Gary'nin yeni bir otomobili var- dır. Fakat bunun garajdan çıktığı- nı gören yoktur. Sabahları stüdyoya daima eski otomobilile gider. Fakat © otomobilden ziyade bisikleti sever. Bunun için tatil zamanında garaja girer, yeni otomobilini biraz okşar, klâksonunu çalar, Sonra bisikleti- ne binerek yola çıkar. Başı açık, şar- kı söyliyerek saatlerce gider, Nihayet yorulup dinlenmek için bisikletten İner, bir kenarda otların üzerine uzanır, Karısı artiste evden çıkarken, ne- reye gideceğini sormaz. Onun doğ- Tu yolu takiben kırlar arasında ge- zeceğini bilir. Böyle gezintilerde en yorgun zamanında daima karısı ve- ni otomobille gelir, kendisini bir ke- narda bulur. Bisikleti arabanın ar- kasına bağlarlar Gary içeriye girer: — Öyle de yorulmuştum ki... Ne İyi etkin de geldin, Hele şu arabanın bir evde ayrılamıyor ile karısı Sandra evlerinin bahçesinde rafa uzanır. Karısı kendisini eve ka- dar getirir. Gary'nin ikinci evdeki pek eski bir eğlencesi de bir otomobilin mo- törünü söküp parçaları yeniden yerlerine takmaktır. Bununla saat- lerce uğraşır. Elleri, yüzü simsiyah olur, Tamam yorulduğu bir sırada karısı gelir: — Utanmıyor musun, bak ne hale gelmişsin!... diyerek kendisini yı- kanmak üzere hamama sokar. Gary'nin başka bir eğlencesi de küçük bir sinema makinesile resim çekmektir. Bütün arkadaşlarının, beklemedikleri bir zamanda filimle rini çekmiştir. Bunları hazırlayınca: — Bu akşam bir sürprizim vari... diyerek dostlarını yemeğe davet eder. Yemekten sonra salonda: «Bakın n6- ler göreceksiniz, ne kadar gülecek- sinizi> diyerek lâmbayı söndürür, filimi göstermeğe başlar ve kendisi kahkahalarla güler. Fâkat lâmbayı yaktığı zaman salonda kimsenin bu- lunmadığını, bütün davetlilerin, ka- rısile beraber başka salona geçtik- lerini görür ve buna kızmaz; « Ne yapalım; kendi evinizde imişsiniz gi- bi rahat edin demiştim, insan evin- de istediğini yapar!» der, Gary çok mesuddur, karısmı çok seviyor. Kendisine çocuk muamele- si yapılmasından âdeta memnun ol- maktadır. Yalnız bir şey canını sık- maktadır: Teniste ve yüzmekte karı- sına mâğlüp olması... Uzun bacaklarına rağmen bu iki sporda da bir türlü karısını yene- | miyor. Her defasında; «Ben kendim istedim de yenildim. Gelecek sefer görürsün! diyor. Karısı da hiç is tifini bozmadan cerap veriyor: «Pek âlâ, gelecek sefer görürüz!» | Gayrimübadiller komisyonu- nun emlâk satışları durmadı Gayri mübadiller o komisyonunun emlâk satışları hakkında gazetelerde epey zamandanberi ilân ( görülme- mesi, emlâk satışlarının durduğu şek- linde bir şayiaya meydan vermiş, şi- kâyetler baş göstermiştir. Bu husus- ta kendisile görüştüğümüz komisyon reisi B. Faik Nüzhet demiştir ki: «— lâk satışları devam etmek- tedir, Son zamanlarda ilânları güze- telere vermiyoruz, fakat buna muka- bil bulunduğumuz daireye ilânlar as güzelliğine baki... diyerek arka ta- | yoruza | derin, araba ise ağır. Yazan; Arif C. Denker Bu aralık arabacı, uşaklardan biri- sile dingili tamir etmeğe ve parçala- nan demiri iple biribirine bağlamağa çalışıyordu. Arabanın siyah perdeleri sımsıkı kapalıydı. Arabacıya mahsus olan mevkide üstüste atılı duran yol örtüleri arasında Tebriz işi kıymetli bir şal Ahmed Abudun dikkat nazarı- nı celbetti, Ahmed, o şalı kargaşalık- tan istifade ederek aşırmak için etra- fındakileri ile kaka arabaya yaklaştı. Fakat arabanın ön ve arka tekerlek- leri ortasında sıkıştı kaldı, Bacağı bi- nek demirine dayandığı için sızlama- ğa başladı. Ahmed, bir gayret daha sarfederek atların bulunduğu tarafa doğru ileri- lemek isterken arabanın içinden işit- tiği muhavere üzerine olduğu yerde kaldı, Şalı ve bacağının ağrısını unu- tarâk arabanın içine kulak verdi. Bir kadın sesi, Ahmedin biraz anladığı Rus lisanında diyordu ki: «- Arabadan çıkıp yaya yürüme mize imkân yok. Şayed bizi tanıyacak olurlarsa, Ah-Sing yüzümüze bile bakmadan bizi geri gönderir.» İsmi geçen bu Ah-Singin Kulcanın en zengin tüccarından birisi olduğu- nu ve onun emirlerine valinin bile ri- ayet ettiğini Ahmed Abud biliyordu. Onun için Türkmen genci kulağını büyük bir alâka ile arabanın pencere- ine dayıyarak içerisini dinledi. İkin- ci bir kadın sesi şu cevabi verdi: «— Şayed arabayı yürütemezlerse ortalığın kararmasını bekler; ondan sonra çıkarız. Fakat Andrey o zama- na kadar dingili tamir eder.» Bir müddet süküttan sonra birinci ses'dedi ki: «— Mektupları ve küçük çekmeceyi yanımıza almülıyız. Bu vaziyette, hem de karanlıkta Ah-Singin evine kadar yürüyemeyiz'e Bunun üzerine ikinci ses hemen: — «Sus!» dedi ve Ahmed Abudun anlıyamadığı bir lisanda bir şeyler Söyledi. Muhavere bundan sonra o lisana intikal ettiği için Ahmed: — «Frenk karıları!» diye mırıldan- dı. Ahmed Abud, daha bir hafta ev- vel aşırdığı mühim serveti koynunda taşıdığı halde, göze görünmeden gay- rin malını ele geçirmek için fırsat kollamak itiyadından tabii henüz kurtulamamıştı. İşte gene o eski huyuna kapıla- rak yeni bir şikâr izl bulduğuna ka- naat getirdi. Kendi kendine; — «Bu işin içinde esrar ver. Esrar perdesini kaldırmağa muvaffak olur- sam belki banada bir kâr çikar!» diye düşündü, Bu esnada arabacı dingili tamir elmeğe çalışıyor, fakat araba ağır ol- Guğundan, uşak ta yardım ettiği halde, onu yerinden kaldıramıyordu. Ahmed Abud bu hali görünce ara bacıya yaklaşarak Rusça: — «Durunuz, ben de size yardım edeyim! İki kişi arabayı kaldiramaz- sınız.» dedi. Fakat arabacı homurdandı: — «Haydi işine! Bahşiş arıyorsan bizde öyle şey yok!» Ahmed Abud ellerini kürkünün uzun kolları içinden çıkardı. — «Bahşişe ne hacet! Sonra bir bardak çay içirtirsiniz, kâfi. Çukur Bak, ben ara- bayı biraz kaldırınca iş kolaylaşır.» Ahmed Abud bunu söylerken ara- banın Karoserisini oaitından tutun- ca kaldırdı, iki kırık dingil parça birbirine yaklaştı. Arabacı da o par- çaları kolayca bağladı. Bunun üzerine Rusun yüzü gül- dü, Ahmede bakarak: — «Amma kuvvetlisin hâl» demek- ten kendini alamadı. —-eKuvvetliyim yal İstersen bü- tün arabayı İstediğin yere kadar sir- tımda taşıyayım!» Ahmed sözünün eri olduğunu isbat, için arabanın âi- tına girdi, bir omuz vuruşta arabayı bir kaç santim yukarıya kaldırdı. Bu sefer uşak arabacıya bitap ederek: — «Bak, Andrey, herifteki kuvve- te bak!; diyerek bağırdı. Ahmed Abut Ruslarla muarefeyi ilerletmek mak- sadile: — 400, ismin Andrey mi? Doğru- su güzel hir isim, Benimde Çim- ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No. 3 kentte Andrey adl bir arkadaşım vardı. Uzun boylu, sarı sakalı bir Rusi Sen onu “tanır mısın?» diye sordu. Rus arabacı güldü: — «Andrey adlı adam çok, dedi. Hiç Çimketegitmedim.» Rus b söylerken İpin uçlarını düğümled sonra: — *Artıksarabayı bırak, dingil yes rine oturdu!» dedi. Ahmed Abud tamir eğilen dingiii muayene ederek; — <İyi yapmışsın, arkadaş. Fakat şimdi arabayı çukurun içinden nasıl çıkaracağız? Bu çukurdan çıkarsak bile ilerideki çukurlardan nasıl kur- taracağız? Çünkü bütün sokaklar çiçek bozuğu gibi hep girintili, çı- kıntılı! Yolunuz daha uzak mı?» Rus arabacı cevap verdi: — «Evet, hakkın var. Arabayı çi- karmak ta zorlu bir işi Hayvanlar yorgun olduğundan bizim biraz yer- dım etmemiz ve arabayı kaldırma mız lâzım gelecek!» Ahmed Abud bu arahk Ruslara: — «Geliniz karşıki çayhanede bi- rer çay içelim de biraz dinlerelim!; teklifinde bulundu. Ruslar, iştiyak- Ja çayhaneye doğru baktılar. Fakat bu aralık arabanin okapısı"aralandı. Kalın atıklara sarılı bir güzel kadın başı göründü. Bu kadın: — «Bizi burada yalnız bırakıp çay içmeğe mi gideceksiniz? Katiyen ol- maz, tamirinizi bitirdinizse derhal yola devam ediniz!» diye bağırdı. Ondan sonra arabanın kapısını tek- rar kapattı. Bunun üzerine ârabâcı yerine fır- ladı, eline aldığı kamçıyı şakırdala- rak yorgun hayvanları harekete ge- tirdi. Fakat arabayı yerinden oynat- mak kabil olamadı. Bilğkis teker- lekler daha ziyade çamura battı, Arabacı, gayretinden bir nelice çıkmadığını anlayınca bir küfür sa- vurarak kamçıyı yerine bıraktı Ah- med Abud tekrar ona yaklaştı: — «Böyle alelâcele nereye gidiyor. sünuz?> diye sordu. Andrey cevap verdi: — «Ben bilmiyorum. Vassiliy bili- yor. Kılavuzumuz odur!;: Vâssiliy denilen uşak yanlarına yaklaştı, Ahmed Abud: - «Geliniz, elbirliğile içindeki hanımla beraber arabayı kaldıralım, dedi. Yolunuz çok uzak mı”, suali- ni tekrar etti. Vassiliy: «Mongolların hanına ineceğiz, cevabını vermekle beraber arabanın bir tekerleğine sarıldı. Zoru görünce; — «Hiç olmazsa içerideki kadınlar dışarıya çıksalardı araba biraz hafif- lerdil» diye mırıldandı. Ahmed Abud uşağın bu becerik- sizliğine bakarak gülümsedi ve de- di ki: — «Ya, demek ki ârabanın içinde iki kadin var'ha?: Olun için ağir. , Fakat durunuz! oArabayi ben kur. tarayım. Sen yalnız öbür tekerleği sıkı.tut ki kaymasın. Bir kere bura- dan kurtulursak ben sizi daha düz bir yoldan Mongolların hanma Ka dar götürürüm. Haydi Andrey çek Ahmed Abud bü son sözlerile-ara- bacıya hitap ettikten sonra hemen arkadan arabanın altına girdi, iki büklüm oldu, sırtile yukarıya doğ- ru dayanınca tekerlekler çukurdan çıktı. Bu esnada Andrey kamçıyı şakırdattı, atlar yürüdü, araba he- reket etti, Vassiliy arabacının ya- nına sıçrarken Ahmed Abud da ara- barın Li, Etrafı sa- ran halk, atların yürümesi üzerine bağrışarak geriye çekildi, açılan yol dan araba ilerlemeğe başladı. Ahmed Abud arabayı bazan sağa, bazan sola saptırarak bir hanın önüne getirdi. Araba durur durmaz Türkmen genci basamaktan atladı ve bir direğin arkasına yarı gizlene- rek beklemeğe başladı. Bir iki deki- ka sonra Vassiliy ile beraber gelen hancı hanımlar için her şeyin ha- zır olduğunu söyliyerek henüz ka pâlı duran arabanın penceresi önüne de ihtiram makamında bir kaç defa iğilip kalktı. (Arkası var) iie miiinimik inle gezinme esine sar eee aa pe