— Miç bir anahtar uymuyan çelik &asayı nasıl açtın — Bunu size anlatmak uzun iş, benim gibi on iki sene bu işte çalış- mış olmanız lâzıi İhtiyaç — Nişanlın âz para kazanıyormuş, evlendikten sonra nasıl geçineceksi- niz? — Kocamın ihtiyacı olan her şey- den mahrum kalacağız! ... Sevgi — Mektebi seviyor musun yav- rum? — Çok seviyorum. — Neden? — Eğer mektep olmasaydı tatil ol- mazdı!... v Örnek — Neye koltuğunun altında bu taş parçasını gezdiriyorsun? — Satmak istediğim bir evin örne- Hatıra Bir . zamanlar çök zengindir. Bü- tün servetini ba- tardı. Geçen gün sor- duk: — Şimdi ne ya- piyorsun? — Eskisi gibi sa- bahleyin saat se- kizde kalkıyorum. Zile basıp hizmet- çimi çağırıyorum. Vay, : gene hizmetçin var mı? ama hatıra olarak zilim duruyor!.. — Fena mı? Katerin Medisise bir falı Sen - Jermen civarında öleceğini söylemiş- ti. Bunun üzerine Katerin derhal Sen - Jermen - en - leyden başka bir | yere taşındı. Sen - Jermen - Orua kilisesine ya- kın diye şatosunda da olurmaz oldu. Blua'dayken ağırca (o hastalandı. Amma civarda Sen - Jermöh” yoktu. Katerinin içi rahattı. 7 Bir gün doktoru muavinlerinden birini gönderdi. du. Katerine ilâçlarını verdi. Kâterin teşekkür etti ve sordu: — İsminiz nedir? — Sen - Jermen O gece Katerin öldü!.. © Güç. : — Bu hırsızlığı yalnız mı yaptın? .— Evet efendim, bu zamanda na- muslu arkadaş bulmak güç!... Okumuş bir adamdı, yordu, ancak hımhımdı. Bir gece büyük bir salonda, ka- dın erkek bütün kulak kesilmişler, onu dinliyorlardı. O söylüyordu. Bin bir mevzua geçip anlatıyordu. Bir aralık dinliyenlerden iki kişi birbirlerine fısladılar. Biri: — Yahu her şeyden konuşuyor! dedi. Öteki gülümsedi: — Ben yalnız burnundan konuş- tuğunu anlıyorum!... — Bilâkis gayet Bu genç bir doktor- | — Baba tüfekle makineli tüfek arasında ne fark var? — Annen konuştuğu zaman ma- kineli tüfek, ben konuştuğum za- — Dün Hayvanları Koruma Kurumuna gittim, bana — Hizmetçim yok mele ettiler — Neden yengeç gibi yan yan yü- | Tüyor? — Profilinin gok güzel olduğunu — Çıldırdın mi7 — Hayır, barometreye ters bakın- ca ısınıyorum gibi geliyor... Deliler Polis müdürü yeni tayin edildiği vilâyetin o tımarhanesini geziyordu. Müdür kendisine - tamamile “iyileşen iki deli gösterdi. Polis müdürü &n- larla konuşmak . istedi. Aksi cevap verdiler. Buhun üzerine: — Siz galibe benim kim olduğumu tanımıyorsunuz, dedi. Ben polis mü- dürüyüm. Birisi güldü: — Bundan ne çıkar dedi, biz de buraya geldiğimiz zaman ikimiz de vali idik!... Aşk Erkek — Geceleri ilk düşüncem sen oluyorsun, sabahları en son ge ne seni düşünüyorum. Kız — Tersine söylüyorsun, Erkek — Hayır, bu hafta gece ser- vislerinde çalıştı! Sevdiği Babası Ayşegüle bir kaşık reçel ver- di ve sordu: — Kızma kim reçel verdi? Ayşegül yuttu: — Babası, Babası gene s0or- du: — Kızı kimi se- D ver? Ayşegül bir ba- basına baktı, bir reçele, masum bir tavırla cevap verdi: — Reçelli... reçeli köpek gibi mua- Üç arkadaş, Büyükderede balıkçı meyhanesinde kafaları çektiler, hu- susi otomobillerine bindiler, yola çık- tılar. Şarkı söylüyorlar, konuşuyor- lardı. Birdenbire küt!... Bir şeye çarptı- j Jar. Otomobil durdu. Biri eğilip, baktı: — Bu koyun da nereden çıktı? Öteki bir göz attı: — Koyuti değil, keçi, Üçüncüye sordular: — Bâk bâkalım bu nedir? — Ben kümes hayvanlarını tani- ! mami... Yazık - Karım bütün gece uykusuz ka- Jacak. — Basta mı? — Hayır, benim gelmemi bekler!. Fransanın en maruf tabiplerinden ve modem hılfzı sihihat mütehassısla- rından (Macaigne) «Pröcis d'Hygiöne» muhtasar hıfzı sıhhat adlı eserinde; uHıfzı sıhhatin gayesi yalnız beşerin hayatını korumaktan ibaret değildir, ayni zamanda onun tekâmülüne de hâdim olmaktır.» diyor. Öyle olunca vü- cudü koruma ve mükemmelleştirme rasgele sevki tabii mahiyetinde bir iş olamaz, muayyen kaidelere tâbi olarak bir disiplin dahilinde yaşamak demek ölür ki bu bir hususi bilgiyi istilzam eder, Onun da adına «hıfzı sıhhat ilmi» diyorlar, Sağlığın temin ve idamesini | organizmamızın mükemmel işlemesi- ni bize öğreten bu ilimdir. Hıfzı sıh- hat hayatın her devresinde ruhi ve cismani faaliyetlerini tanzim eden ve üzviyetin tekâmülüne hâdim olan Ka- ideler koymuştur ve bu kaideler fer- din ve cemiyetin hayalını-Korumaya ve iyileştirmeğe yardım ettiği için adı- na «hayat ilmi» demek daha muvafık olur. Bu itibarla hıfzı sıhhat hem şah- sın terbiyesine, hem de onun bir ts- kım hastalıkların sebeplerinden ko- runmasına hizmet etmektedir.» Profesör doktor (Paul Courmont) da hufzı sıhhati az çok aynı şekilde tarif ediyor: «Hıfzı sıhhat tam sıh- hatte yaşamak sanatidir.» Bu tarif ayni gayeye hizmet eden biribirinden te- mamile ayrı iki şeyi ifade ediyor; Bi- rineisi hastalıktan korunmak (pro- phylaxie) ikincisi ruha ve bedene tam bir tabii inkişaf temin etmek. Daha doğrusu ekseriya 'zannedildiği gibi bıfzı sıhhatin hedefi yalnız hastalığa mâni olmak değil, beşer organizması- na âzami bir randıman da temin et- mektir. Bilinmesi lâzımdır ki tedaviyi icab ettiren hastalıkla mükemmel bir sıhhat arasında mutavassıt daha bir çok vaziyetler vardır. Kuvvetli muva- zeneli, sağlam bir ırkı zayıf, cıliz, mu- kavemetsiz hattâ anormal bir hale Ko- yabilen onlardır, Bu gibiler sağ değil, hasta da değildirler. Yarı hastadırlar, İşte hıfzı sıhhati çok alâkadar eden bu yarı hastalardır ki ya bunları sağ- ığa kavuşturmak veya hiç değilse Adedlerini azaltmak hıfzı sıhhatin işi- dir, Meselâ çocukları bulaşıcı hasta- lıklardan, kemik hastalıklarından, is- keletlerinin çarpık teşekkülünden ko- İ rumak, ayni zamanda onların vücut- lerinin tabii ve ahenktar bir şekilde teşekkülüne yardım etmek çocuk hıf- zı sıhhatinin gayesidir. Bu itibarla çocuğun sadece afiyetli olması yetiş- mez, kuvvetli olması da şarttır. İşte bu sebepledir ki hıfzı sıhhat bir yan- dan hastalıklardan korunmayı, diğer yandan en mükemmel bir sıhhati el- de etmeği kendisine hedef bilir.» Birde (Proust) un hifzı sıhhat hakkındaki düşüncesine bakalım: «Be- şerin sıhhatini muhafaza, önü hasta- hklardan koruma, ölümden uzaklaş- tarma bunlar hıfzı sıhhatin üzerine aldığı vazifelerin bir kısmıdır. Fakat onun asıl gayesi insanı müstaid oldu- ğu kemalâta ulaştırmaktır ki bu bir kelime ile hulâsa edilebilir: Terakki!» Görülüyor ki, eskiden hıfzi sıhhat- ten beklediğimiz beşerin hayatını do- gumdan ölüme kadar müstevli bir ta- kım marazlardan korumak, ona sağ- “lık yollarını * öğretmek İdi. Halbuki bugünün (moderne) hıfzısıhhası da- | Perşembe müsahabeleri | Sağlık ve temizlik Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi Yazan: Selim Sırrı Tarcan ha mühim vazifeleri üzerine almıştır. Ferde kendine nasıl bakacağını? talıklardan nasıl korunacağını? öğ- retmekle kalmıyor, Ferdin olduğu ce- miyetin de hayatını düşünüyor. Muhi- ti'de ihmal etmiyor. Bugün şehir hıf- zıssıhhası başlı başına tababetin ayrr şubesi haline gelmiştir. Ferdden beklediği şahsi bakım, vü- cudün sıhHâtini temin ve idameye hizmet eden güneş, hava, su ve hare- ketten lâyıkileistifadedir. Hıfzı sıh- hal açık havada yaşamayı, vücudü vakit, vakit güneşe göstermeyi, su ile her gün yıkanmayı, her yaşa mahsus vücud. eğzersizlerini ihmal etmeden her sabah bir ibadet gibi yapmayı, te- miz, besleyici, vitamini bol gıda alma- yı, etlen ziyade sebzeye ve yemişe ehemmiyet vermeyi, nihayet bir disip- lin dahilinde yaşıyarak her şeyde if- Taltan sakınmayı tevsiye ediyor ve böyle hareket edilirse vücudün kuv- vel ve dayanıklılığı artar. Bu sayede daha çok ve daha sağlam yaşanır, di- yor. Cemiyete hitab ederken toplu bir hayat geçirmeğe mecbur olanlar için de bir takım esaslı düsturlar vazedi- yor. Bir çok kimselerin o mekteplerde, kışlalarda, dersanelerde, koğuşlarda bir arada yatmak . mecburiyeti hasıl olunca daima havanın yenileşmesi için yaz kış pencelerin açık tululması- nı, herkesin kendine ait eşyasını baş- kasının kullanmamasını, ayni bar- daktan su içilmemesini, temizliğe bir kat daha itina gösterilmesini tavsiye ediyor. Şehir ohıfzıssıhhası belediyelerin başlıca vazifesini teşkil ediyor. Bu o kadar şümullü bir mesele olmuştur ki yazılan, basılan broşürlerden bir şehir Mmizıssıhhası edebiyatı meydana gel- miştir. Sular, sütler, etler, balıklar, sebzeler, meyvalar insan gıdasına ta- allük eden ne varsa belediyenin kon- trolünden geçer, meselâ Stokholmda, Kopenhagda, Londrada veya Berlin- de su katılmış süte, bayat balığa veyâ çürük meyvaya tesadüf etmenin im- kânı yoktur. Halkın sıhhati belediye reislerinin yalnız vazifesi değil, şerefi- dir. Bir memlekette içine su katılmış süt, mahlüt yağ, çürük meyva satılk ması belediyenin izzeti nefsini renci- de eder. Bir şehrin temizliği veyâ pis- liği doğrudan doğruya o şehrin bütün mesuliyetini üzerine almış olan kim- Selerin karakterlerinin canlı Mig dir, Bir şehir bir yurdun büyük süje ta örnegi, bir yurd şehrin küçültül müş bir nümunesidir. Bu itibarla şe- hirlerin umumi temizliği belediyelere, evlerin hususi temizliği eşhasa aittir. (&oderne) hıfzı sıhhat kaideleri evlerde, mekteplerde, kışlalarda, şeh- Tin umum! yerlerinde büyük küçük, Kadır erkek her ferdin mesul olduğu bir kanun mahiyetini almalıdır. Bele- diyenin temizlediği sokakları Kirlet- memek halk için de bir vazife olmalı- dır. Çok şayanı temennidir ki memleke- timizde bir hıfzı sıhhat seferberliği ilân edilsin. Halk ve belediye elele ver- sin. Ferd, cemiyet, muhit bir ahenk dahilinde her gün biraz daha temiz, biraz daha sağlam, biraz daha mü- kemmel olsun, — Selim Sırrı Tarcan s- Yaz Tenkid : 7 İki kulağından Genç ve fütürist z ri ama meş- ressamlarımızdan < ur tuhaflardan- "kadaşını mi Onun — ilyas davet kkanlı r etti, adam da görülmüş leri Ea değildi daşı ber resmin Bir gece tatlı © uykusundan uyan» e di are a di, Karşısında elin- a de tabanca İle bir Mide; harikulâde, |. gnegün Çakşamy — Memleketimizde iki spor kulübü vardır. Bir Kazada iKi hirsiz gördü. Hiç şaheser.» diyordi. kulübün bulunmasının zararlı ve mahzurlü olduğunu söyliyenlere ilçemizde b bozmadı: Bir aralık bir | çalışan kulüplerin günden güne terakki etmesi çok yerinde bir cevaptır. İşt iğ — Kulakların am ere bu meyanda» İnegöl İdman yurdu bu sene 31 kişilik bir kadro ile bisiklet şubö- ie düymaz dedi, ne Oo — Yarım tavuk ısmarladım hâlâ gelmedi... küşük” heykeli | sini de açmış bulunuyor ki bu sporcular cumhuriyet bapramında bir örnek j a lr yanan apak b müş helin, tar he gö “en vaziyetleri ve muntazam yürüyüşlerile herkesin takdirini celbettiler, İnegöl — misınizi,, — seceğiz. >