BİR HİKÂYE Bay Memduh tekaüd olunca Ta- tav arında bir apartımana ka- neile beraber yerleşti. Artık orada, ira- dından gelen parayla asude yaşıya- cak, kafasını dinliyecekti. Faket bu es- kl büyük memur, bu işsiz hayatta Ta- hat edeceğine, bilâkis günden güne asabileşiyor, hırçınlaşıyordu. Ahlâki ekşidi ve günün birinde bir huyu mey- dana çıktı: Patırdıdan korkmak illeti... Bu illet zaten kendisinde mevcuttu amma, çalıştığı sıralarda belli olmu- yordu. Şimdi işte patlak verdi. En ufak bir sese, bir patırtıya tahammülü yok- tu ... Şimdi evde geçirdiği uzun saatlerde ve bilhassa geceleri bay Memduh, ku- lağı kirişte, gerek içerden, gerek di- şardan gelecek olan en ufak bir pıtırdı- yı beklerdi. Sokaktaki otomobil boru- ları, telefon zilleri, en ehemmiyetsiz bir tahta çatırtısı, onu saatlerce, asa- İi buhranlara garkederdi. Alnından terler akar, kalbi çarpar, bu yüzden karısına tahammülfersa bir hayat ge- çirtirdi. Bazen gece yarısı zavallı ka- dını birdenbire uyandırır; işittiği ehem» miyetsiz çıtırdının nereden geldiğini sorardı, Nihayet kadın bir asabiye doktoruna. müracaat etmeğe karar vermişti. İş bu haldeyken bay Memduhun sinirini bir kat daha arttıran bir hâdise oldu. Oturdukları katın üstüne yeni bir ki- Tacı geldi. Esasen o kat, tek tek kira- ya verilen odalardı. Ve Memduhun yâ tak odasının üstüne iki oğlan çocuk- Tu dul bir kadın geldi, Kadın, günde- likte çalıştığı için, her sabah gayet erken kalkıyor, iki oğlunu giydiriyor, mektebe gönderiyor; tabii onları yıka- mak, giydirmek, ne olsa, ayak sesleri patırtı yaratıyordu. Çocuklar gülü- yorlar, koşuyorlar, işte şafakla -bera- ber, bay Memduhun da uykusu zehir oluyordu. Hele akşam üstü oğlanlar annele- rinden evvel eve gelince, bir koşmaca- dır başlnyordu. Bay Memduhun asabi buhranları bu yüzden arttı. Saat be- | saat, anbean sklı fikri bu gürültüler- le meşguldü. Nihayet dayanamadı, mal sahibile görüşmeğe gitti. Bu üst kattaki ailenin mutlak çıka- rılması için israrda bulundu. Hattâ o odayı daima boş kalmasını temin için de kiralamağa karar verdi. Zavallı dul kadın iki yavrusile ne kadar yalvardıysa da para etmedi. Ta- bildir ki, mal sahibi paralı ve nüfuzlu olan kiracısının hatırını kırmak iste- memişti. Böylelikle bay Memduhun üstünde- ki oda boş kaldı. ... Kaderin bazen garip İntikamları vardır, Bir sabah, bay Memduh şiddet- H bir kulak ağrısile uyandı. Ateş için- de yanıyordu. Derece koydular: Kırk. Hemen bir doktor çağrıldı Hekim bir kulak mütehassısını tavsiye etti Mua- yene neticesi şiddetli bir çift otlt teş- bis edildi. Uzun müddet ıztıraplı te- daviden sonra bay Memduh dört üç nisbetinde sağır oldu. Bunun muvakkat olduğunu, fakat uzun süreceğini, kendisine teselli ma- kamında söylediler. Şimdi artık, ihti- yar adam, patırdıdan zerre kadar ürk. müyordu. Çünkü zerre kadar birşey işittiği yoktu. Bilâkis kulağı kirişte, seda duyayım diye heyecanla dinli- yordu, Bu sefer, ses duymak onun için bir zevkti. Çünkü kendisine tesel- W oluyordu. Eskiden onu küplere bindiren bir | patırtı, şimdi kulağına erişecek olsa, Memduhu sevinçlere garkediyordu. Karısı, asabiyetle: — Senin de ipinle kuyuya inilmez ki... Herşeyin ifratına varırsın, Eski- den sinirlendiğin sesler, şimdi seni âde- ta memnun ediyor! -diyordu.- Tama- men aksine bir vaziyet... İnsan senin- Je bir türlü rahat edemez vesselâm! Zamanla biraz kulağı iyileşti. Ev- deki ufak tefek sesleri işitmeğe baş- Jadı. Her işittikçe sevinci artıyordu. Çünkü sıhhatinin iyileştiğini görü- yor, teselli buluyordu. Bir gün, kapıcının fukara halli bir kadınla hararetli hararetli konuştu- ğunu gördü. Bay Memduh bunun ev» den çıkarttığı kadın olduğunu tani» yınca kalbi sızladı, Vicdanen muzta- ripti, Ne konuştuklarını dinlemek için yaklaştı. Kapıcı, kadına: — Ne yapalım? İşten çıkmışsın, yer de bulamamışsın amma benim elim- den ne gelir? Mal sahibi seni veresiye İ zaten burada oturtmaz. Üst katta da boş oda yok ki... Bay Memduh, hemen yaklaştı. — Affedersiniz. Yukarda bir oda var, Benim üstümdeki... Orası boştur. Çün- kü bayan çıktıktan sonra ben kirala mıştım. Fukara kadın hayretle baktı Bu adam vaktile kendini koğdurtan değil miydi? Öyleyse, bu sözleri böyle nazi- kâne bir tebessümle niçin söylüyordu. Mütekaid erkek, neşeyle ilâve etti: — Haydi haydi çabucak taşının. Ki- rayı filân düşünmeyin, Tabii iki oğlu- nuz da beraber, değil mi? Sonra kadını büsbütün şüren şu cümleleri ilâve eti — Bilhassa çocuklara müsaade et, Koşsunlar, hoplasınlar.. O yaşta gü- rültü yapmağa ihtiyaçları vardır. Me- rak etme! Hiç şikâyet edecek değilim. Bilâkis ne kadar patırtılarını işitirsem o kadar memnun olurum, Veli Nuri yrete dik- Bu akşam Nöbetçi eczaneler Bili: Osmanbeyde Şark Merkez, İstiklâ! caddesinde Kemal Rebul, Rey- oğlu: Tünelde Matkoviç, Yüksekkal- darımda Venikopulo, Galata: Topçu- la renddesinde Merkez, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Ase, Eminönü; Beşir Kemal, Heybeliada: Halk, Bü- yükada: Halk, Sarüçhanede İbrahim. Halil, Karagümrük: Ahmed Suad, Ba- kırköy: HUâ), Sarıyer: Osman, Ta- rabya, Yeniköy, Emirgin, Rumelihi- sarındaki eczaneler, Aksaray: E, Per- tev, Beşiktaş: Süleyman Recep, Fe- ner: Emilyadi, Beyazıd: Kumkapıda Belkis, Kadıköy: Puzaryolunda Rıfat Muhtar, Modada Alâeddin, Üsküdar: İmrahor, Küçükpazar: Hasan Hulü- si, Samatya: Kocamustafapaşada Rıd- van, Alemdar: Cafaloğlunda Abaüi- kadir. Şehremini: Topkapıda Nâzum. | Bakımsızlıktan çürüyen — ölşlerin difteri bademcik kızamık, enfloenza, ve hattâ zatürrteye yol açtıkları, ilti- hap yapan diş etlerile köklerine mide humması, apandisit, nevresteni, sıtma ve romatizma yaplığı fennen anlaşıl- mıştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler umumi vücud sağlığının en birinci şartı olmuştur. Binaenaleyh dişlerini- zi her gün kabil olduğu kadar fazla - Makal 3 defa - «Radyolin» diş macu- nile fırçalıyarak sıhhatinizi garanti edebilirsiniz ve etmelisiniz. Bu suret- le mikropları imha ederek dişlerinizi korumuş olursunuz, İ 17 Eylül 837 Pazartesi İ | istanbul — Öğle neşriyatı; 1230; Plâk- ia Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305: İ Muhtelif piâk neşr 14: SON. İ Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans İ musikisi, 19: Radyo fonik komedi: Ara- daki halel horoz ve unuttum, 20 c rafından arabca söyler, 2045 ve arkadaşları tarafından "Türk m si ve halk şarkıları (Saat ayarı), 21,1$ ORKESTRA, 22,15: Alana ve borsu kaber- leri ve ertesi günün programi, 2230: Pi- yano solo: Ferdi Von Slatser tarafından, 23: SON. Ecnebi istasyonların en müntehap programları Viyana - 5068 - (sans 19,25) Slav mu- #ikisi, Londra - 342 - (saat 20,20) Vagme- Fin eserlerinden, Berlin - 35 - (saat 21,00) Haydn - Morert, Roma - 421 - (sant Banhın eserlerinden, Frankfurt - (saat 2125) Giuck - Reger, British Ni tonal - 1500 - (saat 2200) Schubert — Haydn, Üüksemburg - 1201 - Cemat 2228) Fransız musikisi, Dans musikisi Roma - 421 - (saat 22,45), Milâne - 369 - (ssat 23,15), Londra - 296 - (saat 2225), Toulouse - 326 - (saat 2130). Paris - 318 - (sat 2230). 28 Eylül Sal İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plük- Ja Türk musikisi, 1250: Havadis, 1405: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: 1540: Plüklan dans musikisi, 1930: Konferans: Eminönü Halkevi neşriyat kolu ramına: Nusret Sa- $a, 20: Hamid ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve balk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045: Vodin Rin ve arkadaşları tarafından rı, 2115: ORKESTRA, 2215: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün program, 2230: Plüklu. &ol opera ve ope- rst parçaları, 23: SON mmm Osmanlı Bankasından: Osmanlı Barikası, gerek İstanbul sasında, gerek memleketin her hangi diğer bir borsasında hiç bir saman mmezkür Bankanın Borsa acentası ya- hut simsarı ünvamnı haiz biç bir acenta yahut simsar mevcut olma- dığı gibi elyevm de mevcut olmadı Zını ve hiç bir borsa acentasının veya simsarın kendisine böyle bir sıfat iza- fe etmeğe mezun bulunmadığım ilân eyler, Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra dişleri A deli ile niçin fırçalamak lâzımdır Çünkü unutmayınız ki: Sabah, öğle ve akşam her yemekten sonra RADYOLİIN Diş macunu ile dişlerinizi fırçalayınız. KERE A SEE EN EE ŞE İstanbul Ziraat Mektebi Satınalma Komisyonundan: Beher metresinin tahmin bedeli 480 kuruş olan mektebimiz talebesi için satın alınacak 270 metre yerli lâcivert kumaşın 8/10/937 Cuma günü saat 14 de İstanbul Kültür Direktörlüğü binasındaki Liseler Muhasebeciliği nezdinde toplanan komisyonda açık eksiltmesi yapılacaktır. İsteklilerin şartnamede yazılı vesikalardan başka kumaş tacir veya fabrikatörü olduklarına dair Tica- ret Odasının yeni yıl vesikasile müracaatları ve 97 lira 20 kuruş ilk teminat parasını “belli günden evvel Liseler Muhasabeciliği veznesine yatırmaları ve şartnameyi mezkür muhasebecilikten görüp öğrenmeleri. «6418» Üsküdar Hacıhesnahatun Şeyh camli 29 No. lu dükkân 31/5/938 Kadıköy Zühtüpaşa Bağdat caddesi 2/1 No, lu Tarla 3 sene müddetle Yukarıda yazılı yerler gösterilen müddetle kiraya verileceğinden İstekli lerin 410/937 Pazartesi günü saat 15 de Kadıköy Vakıflar Müdürlüğüne müracaatları, (6413) Türk musikisi ve halk şarkıları( Saat aya- | Menkul Kıymetler ve Kambiyo Bor- | Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli m Tefrika No. 10 Gelibolu tersane kethüdası; Kaptan paşaya: “Rodosu ihmal etmeyin !; demişti. Bu sırada Papa göklerden bir mucize — Kılıç Ali paşa işini bilir, şev- ketlim! Akdenizde iki ay kadar sü- recek olan bu seferde bütün kor- sanları tarıyacaklar. Su uyur, düş- man uyumaz sözü hatırlardadır. De- nizcilerimiz dalma uyanık bulunu- yorlar. Akdenizin dört çevresini do- Jaşıp düşman korslanlarını tepeli- yecekler. Üçüncü Murad, Kılıç Alinin do- nanmasını, arkadan giden erzak ge- milerine varıncaya kadar seyretti. Yelkenliler Marmarada kayboldu- lar. Kâlyopi © sabah Yalı köşkünün harem pencerelerinden dişlerini gı- cırdatarak murıldanıyordu: — Dün gece gelen kayıkta kaptan paşa varmış. Kaptan paşalar sefere gideceği gece, her zamanki gibi karşılanmazmış. Ben bu âdeti nere- den bileyim. Geceyi leş gibi uyuya- rak. geçirdim. Şimdi, . kafes içinde hapsedilmiş bir kuş gibi, donanma- nın dönüşünü bekliyeceğim. Kalyopi, Kılıç Ali paşayı öldürmek fırsatını kaçırdığı için, saçını başını yolarcasına dövünüyordu. ” Sinyor Veneyro o sabah erkenden kalktı. sahilhanenin rıhtımın çık- tı. Türk denizcileri yelkenlerini aça- rak Haliçten çıkıyorlardı. Venedik balyozu çok hiddetliydi; kendi kendine söyleniyordu: — Kaltak beni aldattı Kaptan paşayı öldüreceğim diye bir kese al- tam aldı, gitti. İşte donanma Akde- nize yollanıyor. işte paşa gemisi. Külıç Ali paşa ölmüş olsaydı, donan- ma yola çıkar miydi? Hele bak şu gemicilere.. hepsi neşeli. . Gelibolu tersanesi önünde.. «.. Akdenizde türklerin do- laştığını duyduğum zaman uy- kum kaçiyor. zihnim altüst oluyor! Onları yer yüzünden kaldırmak için, göklerden bir mucize bekliyorum. » Kılıç Ali paşa, Gelibolu limanında bir gün kalacaktı. Donanma liman önünde demirle- mişti. Gelibolu beyi ile Tersane kethü- dası kaptan paşayı ziyaret etmek Üzere paşa gemisine geldikleri zaman sular yeni kararıyordu. Tersane kethüdası Cafer bey ge- miye geldiği zaman çok heyeconliydi. Kılıç Ali paşa Gelibolu beyi İle sörü- şürken, Cafer beyin mühim bir şey söylemek istediği halinden belliydi. Bünü kaplan paşa da sezmişti. Cafer bey nihayet dayanamadı; — Müsaade buyurursaniz efendi- mize mühim bir haber vereceğim. Dedi. Kaptan paşa sustu. Tersane kethüdası acaba ne söyli- yecekti. Gelibolu beyi bunu pek merak ediyordu. — Cafer bey anlatmağa başladı: — Korsanlar, Rodosa giden peksi- met yüklü gemimizi batırdıkları zâ- man, kurtulan denizcilerimizden bi- ri buraya gelerek hastalanmıştı. Bu adam ancak şimdi İyileşebildi.. aklı başına geldi ve geçen gün bana dedi ki: «Ben deniz üstünde bir tahta parçasına sarılmıştım. Venedik kor- sanlarından biri geminin güvertesin- de arkadaşına yüksek sesle bir şey- ler anlatıyordu. Ben gemiye çok ya- kın bulunuyordum. gemi henüz yelkenlerini şişirip uzaklaşmamıştı. Bu gemici arkadaşına şunları söy- Tüyordu: (Papa, Akdenizde türklerin dolaştığını duyduğu zaman, uykusu kaçıyormuş.. zihni altüst oluyormuş. Türkleri yer yüzünden kaldırmak bekliyordu. için, göklerden mucizeler bekliyor. muşl) Ben bu sözleri dinlerken ge- mi yavaş yavaş yelkenlerini şişirdi.. bizi su üstünde bırakarak gözden kayboldu.» Kaptan paşa, Tersane kethüdasını soğukkanhılıkla dinliyordu. Cafer bey kaptan paşaya bu ma- Yümatı verdikten sonra: — Çok iyi oldu ki geldiniz derlet- lim! dedi. Çanakkale dışından ge len kayıkçılar bugünlerde Bozcaada- ya kadar korsan gemilerinin gelip etrafı vurduklarını söylüyorlar, Ya- rın öbürgün Rodosa göndereceğimiz. yeni peksimet ve zühire gemisini de bu heriflerin soymaları muhtemeldir. Bu şımarık korsanlara haddini bil dirmek sırası çoktan gelmiştir. Kıç Ali paşa, Papa 13 üncü Gre- guarın ne büyük ve İnsafsız bir Türk düşmanı olduğunu biliyordu; fakst türklerin yer yüzünden Kalk- ması için göklerden mucize bekledi. gini duymamıştı. Demek ki Papanın eli ayağı bağlı gibiydi. Elinde bir kuvvet yoktu. 13 üncü Greguar, elinde kuvvet olduğu zaman bu kuvvetten istifa- de etmenin yolunu çok iyi bilirdi. Kendisi Engizisyon mahkemesi reisi bulunduğu günlerde bile yalnız şah- si ihtiraslarımı tatmin etmek için, Endülüs müharirlerinden kırk bin müslümanın işkence ile öldürülme- si kararını bizzat kendisi vermişti, Kıç Ali paşa: — Benim için, yer yüzünde vücudü kaldırılacak bir adam varsa, oda Papadır. Akdenizde bütün dünya sulhünü daima tehdit eden ondan daha müthiş bir korsan var mıdır? Diyordu. Cafer beyin verdiği ma- Yüâmattan kaptan paşa çok memnun olmuştu. o Akdenizde ihtiyatlı bulun- mak ve Papanın tuzağına düşmemek gerekti, Kılç Ali paşa ertesi sabah donan- maya hareket emrini verdi. Limandan ayrıldılar. Kılıç Ali paşanın bü seyahatte ilk hedefi Rodos olacaktı, Kaptan paşa: — Her şeyden önce Rodos beyi ile temas etmeli ve onu dinlemeliyim. Diyordu. Rodos beyi Mustafa bey, veziriâzam Sokollu Mehmed paşanın akrabasın- dan, çok namuslu ve cesur bir adam- dı. O kışı Rodos limanında geçirecek olan Türk kadirgaları leventleri iki- de birde açlığı bahane ederek ayak- lanıyorlardı. Gemicileri Mustafa bey- den başka kimse yatıştıramıyordu. Gelibolu Tersane kethüdası Cafer bey, Rodostan bahsederken, kaplan pasaya: — Rodosu ihmal etmeğe gelmez, devletlim! Demişti. Cafer bey kulağı delik bir adamdı. Bu sözleri kaptan pa- şaya boşuna söylememişti. Şüphe yok ki onun da duyduğu, bildiği ler vardı. şipel adalarına doğru uzanması fay- dalı olacağını söylemişti. Arşipel adaları her devirde olduğu gibi, bu yıllarda da yabancı korsan- ların ve altın kaçakçılarının yatağı 4di. Yalnız altın mı ya? İnsan ka- çakçılığı, esir ticareti gibi çok para getiren işlerin de merkezi burâsiydi. Demirci Recep muhtelif tarihlerde bir kaç kere bu adalara gidip gel mişti. o Arşipel kaçakçılarını herkese ten iyi tanırdı, i (Arkası var)