14 Eylül 1937 — Dünyanın en güzel kadını Amerikalılar dünyanın o©n güzel kadınını buldular... Bu kadın, genç sinema yıldızlarından Dorothy La” mour'dur. Hollivutta toplanan bir jü- ri heyetinin yaptığı tedkiklere bakı- lırsa Dorothy de hiçbir kusur yok- muş. Bir kadında aranılan bütün gü- zellikler kendisinde mevcud imiş. Hal- buki diğer sinema yıldızlarının, güzel- Yiklerile şöhret kazanmış artistlerin hepsinde mühim kusurlar varmış... Dorothy hakikaten çok güzeldir. Son derece mütenasip bir vücudü var- dır, Çehresinin hatları pek mükem- meldir, Ağzında, burnunda, kaşinda, gözünde hiçbir kusur yoktur, Sonra fevkalâde sevimlidir. Dünyanın en gü- zel kadını değilse bile muhakkak ki en güzel kadınlarından birdir. Yalnız işin garip tarafı Dorothy'nin bundan evvel girdiği bir güzellik mü- sabakasında kazanamamış olmasıdır. Geçen sene güzellik müsabakasını ka- zanamadığı halde bu sene dünya gü- zeli addedilmesi insana garip geliyor. Ortada bir jüri heyetinin bitarafane hükmünden ziyade reklâm olduğu ih- timali akla geliyor. Dorothy Lamour Amerikanın Yeni Orlean şehrinde doğmuştur. Kendisi- nin Dorothy Dell adında bir çocukluk arkadaşı vardı. İkisi de daktiloluk ya- pıyorlardı. Bu sırada bir güzellik mü- sabakası açılmış, iki Dorothy bu mü- sahakaya girmiştir. Dorothy Dell sa- rışın, Dorothy Lamour ise siyah Saçlı, kara gözlü idi. Dorothy Lamour ar- kadaşına: «Erkekler sarışınları tercih ederler. Binaenaleyh sen kazanacak- 8m» demiştir. Filhakika müsabakada Dorotlıy Deli birinci gelmiş, arkadaşı epeyce gerilerde kalmıştır, Dorothy Dell müsabakayı kazanın- | ESK LA Dorothy Lamour'un güzel iki resmi ca kendisine filim çevirmek için tek- lifler yapılmıştır, Genç kız bu teklif- leri kabul ederek Hollivuta gitmiştir. Hollivutta sırası geldikçe Dorothy La- mour'dan bahsedip duruyordu. Bu sırada (Tarzan) tarzında bir fi- lim çevirmek için hazırlık yapılıyordu. Bu filimde baş rolü bir kadın yapa- a Vakitsiz ölen Dorothy Deli Bir jüri heyeti, genç sinema artisti Dorothy Lamour'u caktı. Dağlarda, ormanlarda, sık ot- lar arasında gezecek, vahşi hâyvan- larla düşüp kalkacaktı. Bu rol için bir türlü münasip bir kız bulunamıyordu. Uzun saçli, kara gözlü bir kız aranıyordu. Stüdyolar- daki bu evsafı haiz 50 kız gözden geçi- rilmiş, ellisi de muvafık görülmemiş- ti. Bunu duyan Dorothy Deli arkadaşı- ni hatırlatmıştır. Aradan geçen zaman zarfında Do- rothy Lamour daktiloluğu bırakmış, şarkı dersi almıştı. Genç kızın güzel ve biraz kalinca bir sesi vardı. Birkaç ay ders aldıktan sonra radyoda ve bazı tiyatrolarda şarkı söylemeğe başla mıştı. Tamam Kadın Tarzan arandığı sırada Hollivut radyosunda şarkı söy- lemek üzere Hollivuta gelmiş bulunu- yordu. Kendisini gözden geçiren rejisörler, hazırladıkları filim için çok muvafık bulunmuşlardır. Bunun üzerine Dorothy işe başlamıştır. «Çen- gelistan kızı Hula adındaki ilk filmde o kadar büyük muvaffakiyet göstermiştir ki bunu diğer filimleri ta- kib etmiş ve artist yıldızlar sırasına girmiştir. Son olarak. «Madride giden &on trens adında bir filim çevirmiştir. Dorothy 21 yaşındadır. Gözleri son derece mânalıdır. Geçende meşhur musiki üstadlarından Herb Kay ile ev- lenmiştir. Artist Herb Kayı delice sev» miş, Kay iptida bu sevdayı anlıyama- mıştır, Fakat nihayet anlaşmışlar ve evlenmişlerdir. Dorothy'nin sinema âlemine girme- sine sebep olan arkadaşı Dorothy Dell iki filim çevirdikten sonra bir olomo- bil kazasında ölmüştür, Artist en zi- yade bundan müteessir olmuştur, ünihte iki gün 71919 - 7923 arasının pek acı ve çok tatlı hatıraları Wisbaden kaplıcalarından çok mem- | nun olarak ve istemiyerek ayrıldım. Dönüş yolunu mahsus Münihden ge- çirdim. Münih sade bende değil, be- | nim gibi daha pek çok yurddaşlarda | hem pek acı ve hem çok tatlı hatıra- lara sahne olmuştur. İstanbulun düş- man tarafından işgalinde Almanya Avusturyada bulunan o yurddaşları çoğu — memlekete (o dönemiyerek O memlektlerde kalmışlardı, ve. bun- lar, hiç bir düşünceye bağlı olmıyarak, belki Bavyeranın natürünü ve musiki düşkünü Bavyera halkının şen yara- dılışını beğenerek Münihi kendilerine toplanma köşesi yapmışlardı, 've asıl toplantı 1921 den sonra artmıştı. Büyük harbin Bulgar müterakesile ilk bozgununda Berlinde bulunuyor- dum. Berlinde çok kalabalık idik. Bal- kan tren yolları kapanmıştı. Kayzer Vilhelm Hollandaya kaçmıştı. Almah- yada büğük karışıklık vardı, herkes biribirine girmişti. Birkaç arkadaş baş- başa verip ne yapacağız diye derin de- Tin düşünüyorduk. Düşünce arkadaş- larımdan Celâl Esad, eski Maarif mü- dürü Saffet, fotoğrafçı-Kenan ve Saf- feti Ziya ile Saffetin kardeşi ve diğer akrabaları vardı, Hududa yakın olsun, belki İsviçreye geçer de oradan vatana döneriz diye Münihi ve Konstanz şeh- rini seçmiştik. Dediğim gibi Lozan konferansına, yani 1923 yılının sonuna kadar Münih çok acı ve çok tatlı vak'alara sahne ol- muştu, Osmanlı imparatorluğu ile İt- tihadı Terakki hükümetinin büyük gümbürtü ile yıkılışını Münihte sey» Tetmeğe mecbur olanlar çoktu. Münihte bir de Türk mâtbuat istih- barat şubesi vardı. Bunu Ankara mat- buat müdürlüğünün emrile kurmuş- tuk. Şubeyi ben idare eyliyordum. Mil- Ni mücadele haberleri 1922 de tatlıla- şıyordu ve 1922 ağustos sonunda bir gün haber aldık, Anadolu dışarile olan bütün Tabıfaları kesmiş ve asıl muha- Tebe başlamıştı. Hep helecan ve kaygu içinde idik. Kulağımız telefonlarda, gözlerimiz sabah ve akşam Münih ga- zeetlerinde idi ve 30 ağustosu takip eden bir gece Münchener Neuste Nac- hrichten adlı Münih gazetesindeki bir muharrir dostumun telefonu bizim ev- de öttü, ben koştum. Muharrir Alman arkadaş söylüyordu: «Ajans Havas ve Royter bildiriyor; «Türkün zaferi ve düşmanın denize dökülüşü muhakkak- tar, kat'idir». Artık evde hep coşmuş» tuk, bugün bile Alinha şükür sağ olan ihtiyar annem hemen secdeye kapan» mıştı ve Allaha şükrediyordu. Ortalık ağardı, sabah oldu; oturdu- gum Sollu köyünün trenine atladım, bir çeyrek sonra Münihe geldim; bü- tün arkadaşların toplaşma ve dertleş- me bucağı olan Hofgarten büyük kah- venin kapısından içeri girdim. Eski sa» ray bahçesinin bir köşesinde, bir tarâ» fı Münihin en büyük caddesine, diğer tarafı Münihin en sevimli parkına ve kolonlu galerisine bakan büyük kah- vehanede bizlerin bir köşemiz . vardı. 1922 eylülünün 2 inci günü o köşe do- lu idi, kaynıyordu, sevinç göz yaşları akıyordu. Burada Malta zındanından yakında kurtulup gelmiş arkadaşlar, mütare- kenin ilk günündenberi memlekete dönmeğe çare bulamamış dostlar do- Iuydu. Her türlüsü, koyu ittihatçı ve politikacı, tüccar, muallim, memur ve zamana göre her renge girer tipler do- Tuydu. Mısırlı Abdülâziz Çavuş bile ora- da idi. Rahmetli Übeydullahı yakala- dım, bir iki candan daha dost alıp kö- şeye çekildik; kendimize çalışma ve uğraşma programı yapıyorduk. Bu dediğim tarih 1922 eylüldür, şim- di 1937 eylülündeyiz? aradan on beş yıl geçti. ben de Visbadenden döner- ken yolumu Münihten geçirdim ve sa- bahleyin otelimden çıkınca ilk işim Hofgarten kahvehanesine gelip sabah kahvaltısı ısmarlamak oldu. Kahvehanede göze çarpar değişiklik yoktu. Park tarafı pencereleri kolonlu galeriden yeşil ağaçları» görüyordu. Kahvenin içinde on beş yıl evvelki ma- Salar, sandalyeler yerli yerinde düru- yordu. Kapıdan girince soldaki tezgâh ve pasta sergisi yine öyle duruyordu. Sade bizim köşemizdeki bir pencere kapı olmuş. On be nenin galeri tara yıl önce kahveha- bir tek kapısı varken şimdi bir de büyük ca camlı 1 takmışlardı. Bu yeni k kenarındaki masa- ya oturdum, ve on beş yıl önceki çehreler hep sinema şe- ridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Bunların içinde şimdi yaşamıyanlar çoktu ve başlarında Übeydullah vardı. Hatırliyordum: Ziya, Lütfü Se- mayi, Miralay Aziz, elçi Rifat paşa ge- ne elçi Fuat Hikmet, elçi Cevad, İk- damcı Ahmed Cevdet ve daha birçok- ları bu dünyadan göçmüşleri lanlar arasında hatırladıkla: meddin Molla, baş konsolos Hakkı, avukat Haydar Rifat, paşanın oğulları Enver paşanın akra- balarıdır, ve birçok genç Türk talebe- leri vardı ki, bugün onların her birisi imelekette çok mühim vazifeler almış- Jardı Bu gençler Almanyanın mühiğlif şehirlerinden akip gelip Hofgarlen kahvehanesinde 1922 eylülünde fop- lanmışlardı. O gençlerden başka Mal- ta zındanından kaçıp veya kurtulup gelenlerin çoğu Hofgarten kahvehane- sini unutamazlar, Ben büyük İzmir savaşının başladığı 26 ağustos 1922 yılının 15 inci yıldönümü olan 1937 ağustosunun 26 ıncı çarşamba günü Münihte hep bu derd ve sevinç arka- daşlarını sevgi ve helecanla Hofgarten kahvehanesinde aniyordüm, Aman ya- rabbi! 15 yıl önce kazanılan zafer gü- nüne kadar biz ne idik? Zafer günün- de neler duyınuştuk? Ve o şanlı gün- den sonra geçen on beş yılda Türklü- ğün durmadan medeni; içtimai, ilmi yükselişini ölçtükçe aklıma durgunluk geliyor. Münihin Hofgarten kahvehanesinde an beş yıl evvel toplanan yanık bağır- lı yurddaşlarımın oturdukları masa- Yarı, iskemleleri görürken o eski günle- Tİ 'daha çanlı olafak tekfar yaşıyor dum ve durmadan çarpan yüreğimde bu kavsalaya sığmaz askeri zaferleri va ondan sonrüki içtimai, iktisadi yasi muvaffakıyetleri temin eden bü- yük öndere, ATATÜRK'e karşı olan derin saygı ve sevgim tarif edilmez bir hal alıyordu. Bu duygularla âdeta coşkun bir hal- de Hofgarten kahvehanesinden cadde- ye çıktım. Orası bir meydandır; mey- danın sol tarafında tarihi ve büyük bir bina vardır. Binanın önü yüksek kolonlu ve ihtişamlı merdivenlidir. Ko- lonların altında 1914-1918 muharebe- sinin büyük savaş yerlerinin adı ve gü- nünü gösterir levhalar asılmıştı, üst- lerinde defne yapraklarından çelenk- ler duruyordu; ve büyük merdivenin solunda dört Alman askeri selâm va- ziyetinde idi. Bu neferler hareketsiz, âdeta mermer gibi dimdik duruyoflir. dı, Bir aralık birer âbide sandım. Hal. buki bunlar heykel değillerdi, taştan veya demirderi dökme gibi azla kımıl- danmadan duran bu canlı neferler, bü- yük harbte can veren askerlerin meç- hul neferini askerce selâmlıyorlardı. Oradan gelip geçen herkes dahi Hitler usulile elini kaldırıp. nöbetçileri de meçhul askeri de selâmlıyorlardı. 1914 1918 muharebesi tarihe karışalı he- men yirmi yıl oldu. O büyük harp Av- rTupayı allak bullak etmiş, Osmanlı im- pParatorluğunu kökünden koparmıştı. Yıkılan Osmanlı imparatorluğu yerine bugün Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ye her tarafta Cumhuriyete karşı hür- met, takdir ve sevgi duyguları kurul- du. Lâkin Avrupa ne halde?, İşte bu- rasını tayin etmek çok zor. Almanyayı sorarsanız, şimdi geçti- im şu caddelerde 15 yıl evveline gö- re çok değişiklikler vardır demeğe mecburum. Memlekette sağlam bir di- siplin mevcut; hele Münihte halk, ka- Jabalık çok artmış. Sağlam bünyeli ye- ni neslin sıhhatle ve ümitle parliyan çehreleri göze çarpıyor. 15 Yıl önce ka- pılarma: «Fransızlar ve Beçikalılar bu- raya giremez» levhasını asan dükkân- ların camekânlarında «İngilizce, fran- sızca konuşulur» levhaları okunuyor. du, ve bu yeni levhalar disiplin sahibi Alman milletinin ticaret ve alış veriş bakımından olan pratik ruhunu daha açık anlatıyordu. Ahmed İhsan Tokgöz ım Nec İsmail