14 Eylül 1937 — Rumenler harikulâde güzel oynadılar, fakat şansları yoktu, Yugoslav seyircileri oyun esnasında bermutad taşkınlıklar gösterdi Rumen mühacimleri Yugoslav kalesine şüf çekerken bir bekin göğsüne vuran top (hakemin milhacimidir, görmediğibir penaltı) şütü çeken Rumen merkez (Belgraddaki arkadaşımız yazıyor) — Rumen milli takımının yaptığı maç neticesini kısa bir telgrafla bil dirmiştim. Şimdi size bu mühim ma- çın tafsilâtını yazıyorum. Goller: Birinci haftaymde Yugos- lavlardan Vuyadinoviç 20 nel dekika- da ve Leşinik 28 inci dakikada. İkinel haftaynide o Rumenlerden (Baratki 17 vci dakikada, Seyirci 20 bin, saha çimen hava gar yet güzel ve güneşli... Maç Oyuna Yugoslavlar başladılar. Sol- dan inkişaf eden akınları Rumen mu- avin hattında kösildi Mukabil hücu- ma geçen Rumenler daha ilk dakika- larda hasımlarına nazaran gayet mâ hir oldukları görülüyordu. Beşinci da- kikada merkez muavinini geçen Ru- men santrforu kaleye yaklaşıp sıkı bir şüt çekti. Fakat top müdafiin göğsü- ne çarparak geri döndü. Tekrar to- pu yakalıyan Rumenler Yugoslav ka- lesine sokuldular, biribiri arkasına çe- kilen şütleri Yugoslav kalecisi güç- Yükle kurtardı. Rumenlerin bu tazyiki 15 inci dakikaya kadar bütün şide- tile devam etti. Yugoslavlar Rumen çemberine girmiş topu bir türlü uzak- laştıramıyorlardı. Çok güzel bir oyun çıkaran Rumen merkez muavin ve mu hacimi müteaddid defalar alkışlandı- lar, İlk nazarda Rumenlerin fevkalâ- de yüksek kabiliyette ve hasımlarına nazaran bir klâs takımı oldukları gö- rülmüştü. Buna mukabil Yugoslavla- ran alılgan ve cesur oyunları ağır bir mağlübiyete uğramamalarına başlıca Amil olmuştur. Arada bir inkişaf eden Yugoslav akınları hiç bir netice vermiyor ve top gene Yugoslav kalesi önüne düşüyor- du. Tam yirminci dakikada Yugoslar sağaçığı korner çizgisi önüne kadar ilerledi ve topu ortaladı. Merkez muhacimleri yakaladığı pa- a söliçe geçirdi, o da 18 metreden çok. kuvvetli bir burun vuruşile topu kale- ye gönderdi, Kaleci bu âni şutü bek- lemediği için toparlanamadı ve bu su- retle Yugoslavlar ilk gollerini yapmış oldular. Bu umulmıyan gol Yugoslav oyun- cularını gayrete getirdi, fakat ilk hız geçince gene eski vaziyet hasıl oldu. Oyun bazan sertleşiyorsa ön hakem hiç bir hareketi cezasız bırakmıyor. du. Hep kale önlerine gelen Rumen muhacimleri bir türlü gol yapamıyor. lardı. Büyük bir talih eseri olarak top daima ya direğe çarpıyor veya kö- geden dışarı çıkıyordu. 'Bu arada Yugoslavlar santreye ka- dar açılmış olan Rumen beklerini at- Jatarak bir akın yaptılar, Çok seri bir oyuncu olan Yugoslav merkez muhâ- cimi kaleye yaklaşarak yakından bir şütle ikinci gollerini yapmağa muvaf- fak oldu. Bu golden sonra Rumenlerin çok si- nirlendiği görülüyordu. Fakat katiy- yen oyunlarını, tempolarını bozmadı- lar, Bundan sonra Rumenler gene Yu- goslav kalesini sıkı bir çembere aldı- Jar ve kaleyi bir şüt yağmuruna tuttu- lar, Fakat gol olmuyor... Yugoslavlar ancak şahsi gayretlerle akıyorlarsa da müessir olamıyorlardı. İkinci haftaymde Rumenleri daha güzel ve daha enerjik bulduk. Kısa yerden paslarla hemen kalenin önüne geliyorlardı, bu devrede Rümenlerin ne bahasına olursa olsun muhakkak galip gelmek azmile oynadıkları far- kediliyordu. Fakat çok sert bir oyun tutturan Yugoslav müdafileri buna mâni oluyorlar... Bu arada Yugoslar- lara bir sürü favul verildi. Bunlardan rak kaleciyi de geçmek suretile topla kaleye girdi, ilk veson sayılarını yap- tı Sona kadar bu şekilde Rumenlerin çok bariz bir hâkimiyeti altında cere- yan eden oyun 2 - | Yugoslavların ga Mibiyeti İle bitti. Hakem oyunu iyi idare etmekle be- raber Yugoslavlar aleyhine iki mu- hakak penaltıyı vermedi. Bazan da lü- zumsuz ofsaydler icad etti. Hattâ ba- zı defalar Yugoslav seyirciler bile bu kiben bir çok taşkınlıklar daha oldu. Oyun sonunda Yugoslavların meşhur beki Matosiç omuzlarda taşındı. Takımalr Romanya: Sadovski - Sfera, Feleçan- Vintila, Yuhas, Rafinski - Bindeş, Şvars, Bartaki, Bodola, Dafol, Yugoslav: Giozer - Higi; Matosiç - | Pagaçinik, Gayer. Kakatotiç - Tirna- niç, Antolkoviç, Yeşinek, Vuyadinoviç, Zeçeviç. Hakem: Çekoslovak Dr. Krist. Yugoslavlar bu maçın Bükreşte bir revanşını kabul etmişlerdir. Fakat maç tarihi henüz takarrür etmemiştir. | Yusuf Cinol İzmirde at yarışları | Dünkü yarışlar çok kalabalıktı olan bu koşuda bayan Polankanın Neipi birinci, Şem- sinin Bahtiyarı ikinci, Fevzi Kara Osmanın Öncüsü üçüncü gelmiştir. İkinci koşu yerli yarım kan İngiliz at ve kısraklarına mahsus idi, Mesa- Tefrika Mabeyin başkâtibi Tahsin paşa Ab- dülhamidin fırsat düşürüp tarihi vu- kuattan bahsederken: — Devlet işlerinde buhranı geçiş- tirinciye kadar itidal ile hareket ha- yırlı olur. Her işin bir vakti merhunu vardır. O gelince iş yapılır. Dediğini nakleder. Abdülâziz Avrupa seyahatinden av- detinde Mithat paşanın Tuna vilâye- Vakıa, o da Mithat paşayı takdir etmez değildi. Ancak Mithat paşa İs- şekli hakkında beslediği anlaşılan fi- Kirlerde, tasavvurlarda tatbik kabili- yeti görmüyordu. Fuad paşa, Mithat paşayı devlet ve millet için ikinci plânda faydalı, bi- rinci plânda tehlikeli addediyordu. Bir defa Latürki gazetesi başmu- harriri Fransız Şari Mismere Mithat paşa hakkında: — Bu adam parlâmento rejiminde bütün fenalıklara ilâç görüyor. Tıb ilmi devayi küllere muhaliftir, Politi- ka ise böyle devayi küllere büsbütün âsidir. O işte bundan şüphe etmiyor! Tam fırtına ortasında bir gemi tamir edilemez. demişti. (1) Abdülhamid de işte bu «devayi kül- Yün» devletin vücudüne, kendisinin tac ve tahtına edeceği şiddetli tesir- den ürküyordu. O da fırtına esnasın- da gemiyi tamir ettirmekten yılıyordu. Fakat fırtınanın biri üze- re iken diğeri bir kat daha şiddetle es- meğe başlıyordu. Bu halde tamir edilemiye, edilemiye gemiyi de batmaktan kurtarmak ka- bil gemisini Haliçteki dökük donanma gibi korumak istiyor- du! Aradaki fark donanmanın durdu- ğu yerde, hariçten bir tecavüze uğra- madan yüp gitmesi, devletin ise mütemadiyen harici darbelere de ma- ruz kalması idi! — Padişah: «Benden sonra isterse tu- fan olsun!» diyecek kadar hodgâm idi! Fakat işte onu rahat bırakmıyor- lardı. Mithat paşanın devayi külünü kul- lanmak istiyen genç dektorlar artık ilâcı cebir ve şiddetle tatbik etmeğe Rumeli hâdiseleri ehemmiyetini git- tikçe arttırmak üzere biribirini velyet- tiği halde Abdülhamidin etrafında bu- lunanlar için efendilerinin ne düşün- düğünü keşfetmek veya sözlerinden anlamak kabil olamıyordu. Yalnız bir defa Abdülhamidin; — Suyun akıntısına gideceğim! Dediğini şifre kâtibi Esad beyin ken- disine söylediğini Tahsin paşa bildir. mektedir. Fakat Rumelideki suyun akıntısını istenilen bir mecraya tahvil etmek kabil değil miydi? 1908 temmuzunun on birinci günü Abdülhamid, Sald ve Kâmil pâşaları mabeyine davet etti. İkisi de kendisi- nin oturduğu odanın yanına götürül- dü; ikisi de ne için davet edildiklerini bilmiyorlardı. Burada bir çeyrek saat bekledikten sonra padişah huzuruna kabul eğildi- ler. Abdülhamid, Kâmil paşaya çok- tanberi kendisile görüşemediğini söy- Jedi; itizar ve iltifatla karışık bir ka- bul gösterdikten sonra oturmalarına işaret etti; bir kaç dakika Afaki soh- betten sonra Rumelideki hareketler» den muhtasaran bahsetti, — Bu salona mülasık odada bir kâ- tip vardır. Vakanın evrakını siz6 kıra- ate memurdur. Oraya gidiniz. Evvel emirde tafsilâta vukuf kesbediniz Bonra gene görüşeceğiz. Dedi, İki paşa muttasıl odaya git- ları okudu. Padişahın emrile tekrar Abdülhamid — Meselenin tafsilâtı malüm oldu mu? Abdülhamid, Sald ve Kâmil paşaları davetle fikirlerini mmm m aaa aaa ama a SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur No. 6 soruyor İki paşa — Evet! Abdülhamid — Bu halde tekrar odaya geçiniz de efkâr ve reyinizi mazbata İle bildirin. Kâmil paşa muvafakat, Said paşa İtizar etti O gün Büyükderede bulu- nan çocuklarından biri hastalanmış, kendisi de Büyükdereye giderek ma- nen, maddeten yorulmuştu. Bir de «saltanat makamı kurbünde mesele- yi müzakereye girişir isek gaile ve yorgunluk artacak, belki efkârda te- vafık olmazsa itabe de uğramak çok muhtemeldir» diye düşündü. — Halin ehemmiyeti müzakereyi uzatacaktır. Mazbata yapılmasıda zamana muhtaç olacaktır, Efendimiz neticeye intizaren uykusuz kalır, ra- hatsız olurlar. Müsaade urulursa Yarın gelelim, bunları y: liyeceğim. Diye ısrar gösterdi. Said paşada inad etti: — Hastalığımdan ve yorgunluğum- dan dolayı bu gece ziyade iştiğale mü- tehammil değilim. Sarayı hümayuna gelmeğe de vücutca ârızalar mânidir. Eğer tensib buyurulursa ve Kâmil paşanın da gelmesi kabil olursa bu iş hakkındaki mülâhazalarımıza dair yarın sabah bendehanede bir ariza yazıp takdim ederiz. ,. Bunun üzerine Abdülhamid ısrardan vazgeçti; Sald paşanın Kâ- mii paşa ile birleşmesine müsaade etti. Kâmil paşa ertesi günü Said paşa konağına geldi. Rumeli ahvali hakkındaki mütalealarını yazıp padi- şaha takdim ettiler. nasında Berlinde elçi bulunan Tevfik paşaya bu iğtişaşlar hakkında fikrini Sual etmişti. Tevfik paşa da korkmı- yarak (kanunu esasi ahkâmının mo- riyetini tecdid eylemek buhranı teski- ne âcil bir tedbir olabileceğini) mü- nasip bir lisan ile arzeylen 2) Tevfik paşanın kalben hulüsu ve devlete sadakati padişah nezdinde malüm ve müsellem bulunduğu için bu işarı o zaman hakkında fena'bir muameleyi intac etmemiş, yalnız «ha sıraltı» ediliyermişti. Ermeni komiteleri kanunu esasiyi değil, Ermenistan istiklâlini istiyorlar» dı. Bu'defa Jön Türkler padişahtan artık saltanatta mutlakıyyete nihayet vermesini taleb ediyorlardı. Abdülhamid bunun neticesi nereye varabileceğini hesab edecek kadar mü- lâhaza sahibi idi. Bu hesapları ise ona. vaziyelini hiç te emin göstermiyordu. Fakat hemen kati bir karar ittihazın- dan ise vaziyelin biraz daha inkişafi- na kadar beklemeği münasip görüyor- bi Tahsin paşa Said ve Kâmil paşalar rın saruya davet, edilmiş olduklarını vükel& dairesinin bekçisi Halil ağa ile şifre kâtibi Esad beyden öğrendiğini yazdıktan sonra şu sözleri ilâve et- mekiedir: «Bilâhare hünkâr bana bu mesele- karar vermiş olacak ki Said ve Kâmil paşalardan birini sadaret makamında bulundurmağa kati bir lüzum gördü. Arkası var) (1) Mismer: Souvenir du monde mü —