Rudolf Valentinonun LG Robert Taylor hakkındaki dediko- dulardan bıkmış, sükünet istiyor Artistin Nevyorktan hareketi bir hadise halini aldı. Londraya muvasalatında > Taylor on sene evvel ölen ei Valentinodan sonra en çok m kazanan erkek sinema artisti- büy hassa Amerikada şöhreti çok Mey ir Amerika kızları kendisini €rkek addederler. yoz Plorun Berengaria vapurile Nev- hâreket edeceği duyulduğu bütün Nevyork yerinden oy- , binlerce kadım, artisti uğurla- İçin rıhtımı doldurmuştur. Rıh- bunlar saçsaça gelmişler ve den kavgalar olmuştur. Bu yüz- va Srtist bir motörle arka tarafdan Pura alınmıştır, aylak vapur hareket edeceği Sıra- Pura kadının da aynı yoldan va- bindiği ve bunlardan ikisinin Ana kamarasına girerek yatağın bi a görülmüştür. Ta- Poliş ar vapurdan çıkarılmışlardır. Okay Vaktinde müdahale etmemiş 9dı rıhtımda toplanan hatıra me- ön kadınların artistin üstünü ba- Parça çalıyarak hatıra diye birer elan muhakkaktı. aylor Fransada Şerburg Me: Yarınca etrafına varan gaze- vi $u beyanatta bulunmuştur; ha, Svyorktan hareket ederken adak kadınlar arasında vuku Pakat Ağ dl çok müteessirim. önüne De Yapabilirdiz. geçmek için ben Mi evleneceğiniz doğru mak ye İzdivaç sözünü bile iştt- Sizinle beraber hangi oynamış olan hip Kadın artistleri tercih edersi- e lak Pen takdir ederim. Birini | lr etmem, Evvelâ İngil- iz ie6eğim, sonra Fransaya ge- “ğim. Nevyorktan hareket ettiğim orası sıtaktan cehennemi bir zara arzediyordu. da intizamı muhafaza için polisler işe karışmağa mecbur oldular Robert Tayler ve Barbara Stavnik - — Sizin uğur getiren bir nazarlığı- niz var mi? — Evet! Nazarlığım, şapkamdır. Bu şapkayı iki senedenberi giyiyo- rum. Artist Londraya vasıl olduğu za- man kadın perestişkârları, kendisini yakından görmek için Viktorya is- tasyonuna o kadar büyük bir tehe- cüm göstermişlerdir ki İngülz zabı- tası, aktörü çiğnenmekten korumak için büyük zorluk çekmişlerdir. Robert Taylor gerek Nevyorktan hareket ederken ve gerek Londraya varırken hakkında yapılan ve kendi- sini çok izaç eden bu tezahürlerden bizar olmuş ve bundan Paris - Soir muhabirine acı acı şikâyet ederek demiştir ki: — Daha bir sene evvel meçhul, fa- kat mesud bir adam idim. Müsteri- hane bir hayat sürüyordum. O kadar meçhul idim ki, kişesi arkasında mü- tevazi bir memur gibi nazarı dikkati celbetmiyordum. Bugün bir yerden bir yere gitmekliğim, matbuatı sefer- ber ediyor, bir fotoğrafçılar alayı ob- jektiflerini üzerime tevcih ediyorlar, beni en ziyade sinirlendiren Şeyler- den biri de mütemadiyen imzalı f0- İ toğraf istenmesidir. Bu hal, en mu- vazeneli adamları bile çileden çıkar- mağa kâfidir. Hattâ ben izaçlardan kurtulmak için Amerikada Nebroskg eyaletinin sarp ve ücra bir yerine çekilmeğe ve kendimi biraz dinlendirmeğe mecbur kaldım. Hattâ halk önünde ve umumi yerlerde dans etmekten bile vazgeç- tim. Aşk hikâyeleri Bir senedenberi hakkımda dolaşan aşk maceraları şayialarına gelince, bu rivayetler, benim için hakiki bir #elâget şeklini almıştır. Bu rivayet- lerin başlangıcı şudur: Bir gün gazeteyi açarken filân ka» dma» çıldırasıya âşık olduğuma dair bir haber okudum. Aynı akşam başka bir gazete, buna benzer bir sevda hi- kâyesi uydurdu ve yalnız güya sev- diğim kadının ismini değiştirdi, O zamandanberi bu aşk ve sevda menkıbeleri haftada iki üç defa te- kerrür eder, durur. Bu rivayetlere karşı vaziyet almadım, bu rivayetle- rin dolaşmasına müsaade ediyor ve biyik altımdan gülüyordum. Yalnız üzüldüğüm bir şey varsa, o da Bar- bara Stanvik gibi çok hürmet ettiğim bazı kadın isimlerinin bu rivayetlere karıştırılmasıdır. Bereket versin ki Barbara sporcu bir kadındır ve benim gibi bu rivayet- lere omuz silker geçer. Bedbaht Jean Harlow hakkında da vaktile böyle bir rivayet çıkarılmıştı, O zaman Jean Har low ile beraber bir filim çevirecektik. İki üç defa buluştuk. Bu buluşmalar, gazetecilere, aramızda bir aşk rabıta- sı bulunduğuna dair mevzu oldu. Fil- Mİ çevirmeğe başladığırmz ilk gün Jean Harlow kartvizitsiz muazzam bir giçek buketi aldı. Gazeteciler başla olmak üzere herkes bu buketi, Jean Harlowa benim gönderip gönderme diğimi'soruşturuyordu. Vakıâ ben bu rivayetlere ehemmiyet vermedim am- ma, Jean Harlow İle büyük dostu Vilyam Powel bundan çok müteessir oldular. Bunun üzerine bir ilânat acentesin? müracaat ederek «şayod biri Jean Har- low'a çiçek gönderdiğimi iddia eder- € hayır cevabını veriniz» dedim. Banâ oynanan oyunlardan biri de gazetelerin ilk sahHelerinde en büyük puntolu harflerle: «Greta Garbo, Ro- bert Taylori seviyor» diye kocaman harflerle bir takım reklâmlar yapıl masıdır. Bu reklâmın en altına «ye mİ filminde> cümlesini en küçük pun- tolu harflerle ilâve etmişlerdir. Buna ne buyurursunuz?. Ben bütün hayatımda bekâr kala» cağıma yavaş yavaş inanmağa bağlı- yorum. Gazeteciler, ideslim olan kadi- nı tasvire kalkıştıkları zaman beni bir avanak yerine koyuyorlar, ben ne kendim ümidsizliğe kapılmak ve ne de başkalarını ümidsizliğe düşürmek isterim. Belki de bir gün düşündüğüm gibi bir kadına ras geleceğim. Size bütün düşüncelerimi söyledim. Sözümü bitirmezden evvel şunuda ilâve etmek isterim. En aziz muhib- bem Barbara Stanvik, en iyi kafada- rın da Clark Gable'dir. Bahife 9 Sofya mektupları Bulgar gazeteleri meçhul tahtelbahirleçokalâkadar Gazeteler hükümetimizin aldığı tedbirlerin doğru ve yerinde olduğunu söylüyorlar Sofya (Akşam) — Türk kara sula rında beliren meçhul tahtelbahirin iki İspanyol vapurunu batırması üze- rine Bulgar gazeteleri uzun makale- ler yazıyorlar. Profesör G, P, Genof, Utro gazetesinde «Çanakkale boğa- zı yanında tahtelbahirin hareketleri» başlığı il şu makaleyi yazmışlar; «Her harp, bitara! devletlere de do- kunur. İspanya cumhuriyetinin bays | rağını taşıyan iki vapuru batıran ve henüz yakalanamıyan tahtelbahirin | hareketleri ve Çinin dünya ile nlâks- | Sını kesmek için Japonyanın, cenubi | Çin sahillerini abloka etmesi, bitaraf- | lk hususunda birkaç mesele ortaya atmıştır. İlk önce devletlerin çoğu, bu arâ- da Türkiye, general Frankoyu ve ©- nun nasyonalist hükümetini tanım&- | mışlardır. Bu sebeple İspanya nasyo- | nalist hükümeti bayrağı altında ge- miler mevcud değildir. | İkincisi, general Franko, muharip muş bile olsa, onun deniz ri yalnız İspanya sula» açık denizlerde harekete | geçebilirler. Fakat hiç bir zaman her- | hangi bitaraf bir devletin kara sula” rında düşmanın ticaret vapurlarına taarruzda bulunamazlar ve bunları | yakalıyamazlar, Üçüncüsü, bitaraflık rejimi, bitaraf devletin, kara sularında muhalif ve- ya bitaraf devletin bayraklarını haiz ticaret vapurlarına saldıran herhan- gi bir devletin harp gemilerine karşı mevcud bütün kuvvetlerile müdaha- le etmesini icbar etmektedir. Binaen- &leyh Türkiyede bitaraflığına halel gelmemesi için bütün tedbirleri a | masi ve bu sebeple harp eden taraf- Yarın harp gemilerinin sularından g€ç- mesine ve bunların harp hareketle- | rinde bulunmalarına müsaade etme- mesi tabiidir. Dördüncüsü, 20 temmuz 1936 da Monlrö'de imzalanan Boğazlar mu- | kavelesi, Türkiye harpte bulunmadığı | zamanlarda harp eden tarafların harp gemilerinin Boğâzlardan geçmelerine müsaade ediyor. Fakat bu, şu Iki şe- rajt altında oluyor: Türk hükümeti | makamlarına haber verildikten sontü gemiler geçiyor, Tahtelbahirlere ge- Mnce, onlar da deniz altından değil, deniz seviyesi üzerinden görünerek geçmelidirler. Geçerken gemiler, hiç | bir harp hareketlerinde de bulunma» malıdırlar, Beşincisi, hâdise, Türkiyenin kara sularında mi yoksa açık denizde mi olmuştur? Türk kanunlarını göre, sahilden uzak 6 mil uzağa kadar Türk kara sularıdır, Beynelmilel kanunla” ra göre İse kara suları, sahilden 3 mil (5,555 metre) uzağa kadardır. O hal- de tahtelbahir, bu ölçünün haricinde bulunduysa, Türkiye ile alâkası yok- tur 'Tahtelbahirlerin bu hareketleri hep böyle devam etse bütün bunişr büyük ihtilâflar, müşkül vaziyetler doğurabilir. Ayni ihtilâflar, Uzak Şarkta Japon- yanın Çin sahillerini âbioka etmesi den de doğubilir. Burada ihti başlıca Japonya ile İngiltere ör ia olacaktır. Japonyanın, Çine harp ilân etme- diği takdirde Çin sahillerini abloka etmeğe hakkı olmadığı da doğrudur. Böyle bir abloka, diğer devletler için bir hakikat değildir. Japonyaya bir harp ilân etmek demek olsa da diğer devletler bu ablokaya kuvv: manaat edebilirler. Bu da yeni bir dünya harbi demek- tir. Zoranın makalesi Zora gazetesi de diyor ki ye, Montrö kanferai kü üzerine aldı. B 'Türki- r bir yü ticaret gemilerinin seyrüse i 1 yet altına almağa koyuldu. İstanbul ve Ça nakkale boğazlarından geçen ve geç- tiklerine mukabil bir ücret de ödiyen vapurlar, Türk himayesinin altında kalıyorlar. Çanakkale boğazında ve hattâ Mar mara denizinde yabancı tahtelbahir- lerinin gözükmelerinin diğer bir cihe ti daha vardır. Tahtelbahir, bir harp gemisidir. İspanyol vapurlarını batı- ranlar, topla da ateş etmişlerdir. Hal. buki, boğazlardan geçmek isteyen harp gemileri hususi bir rejime tabi- dirler ve Türk hükümetinden müsa ade istemeleri lâzımdır, Mevzuu bahs olunan bu tahtelbahirler, Türk sula- rına girerlerken Türk makamların- dan ne müsaade istemişler ve ne de tâbi tutuldukları hususi rejime itaat etmişlerdir. Hattâ gizlice Marmara denizine giren bu tahtelbahirlerden birine bir Türk vapuru tarafından İşar rTetlerle milliyeti sorulmuş, cevap ver- mesi lâzımken ve milli bayrağını da çekeceği yerde denizin derinli! ne dahp gözden kaybolmuştur. İşte bu sebeple Türkiyede alâkadar makâm- ların müsaade ulm e bancı tahtelbabirlerini imha etmek hakkında aldıkları şiddetli tedbirler doğru ve yerindedir.» Izmir körfezinde köpek balığı İzmir (Akşam) — Son zamanda İz- mir körfezinde fazlalaşan Köpek ba- lıkları, küçük balık birakmamakta- dır, İzmir balıkçıları, körfezde irisin- den küçüğüne kadar çok artan bu canavarlar yüzünden fevkalâde az balık tutabilmekte ve bu kazançlarile güçlükle geçinmektedirler, KN 7 ! ş Balıkçılar, körfezdeki bu Köpek ba- Yıklarile mücadele için yapılacak Leş- kilât hususunda İktisad Vekâletinin yapacağı yardımın bir an evvel yapıl masını beklemektedirler. Resmimiz, İzmir balıkçıları tarafın- dan körfezde yakalanan büyük bir Kö- pek balığını gösteriyor.