30 Ağustos 1937 —— Fethi, elli yaşlarında, sakallı bi- Yıklı, soğuk ve çekingen halli bir adamdı. Büyük bir ticarelhanenin Muhasebeciliğini yapıyordu. - Fatihin ârka mahallelerinden birinde, karısi- Je ve yirmi yaşlarına. gelmiş ol- duğu halde hâlâ koca bulamıyan Xizı Balihayla beraber oturuyordu. Hayatları yeknasak geçiyordu. An- ne - kız, konukomşuyu dolaşıyor, Su- lar kararırken dosdoğru, etrafları- | na bakmadan, evlerine dönüyorlardı. Fethi ise, sabahları işine gider, ak- Şamleyin evine gelir, ayakla, arka Arkaya iki kadeh rakı yuvarlar, ses- | &iz, sadasız yuvasına girerdi. Gece yemeğinden sonra merak sar- dığı bir pul kolleksiyonunun başına geçer, onları albüme tutkallamakla meşgul olurdu Fazla konuşmazdı. emirler o kadar katldi ki, kızı bunları yapmamağa bir Fakat verdiği karısile türlü Esrarengiz sakallı — Babam fena adam değildir. Fa- | kat merakları, alıştığı huyları var dır. Onlardan vazgeçemez. Kendisi- le md gitmemeli! - derdi. Kanısı da ilâve ederdi: — O, hem evin! düşünür, hem de Çalıştığı müessesenin menfaatlerini korur. Hattâ kadının babasından kalan #ki kırıntıyı bile, büyük bir itina ile muhafaza etmeğe, bunların gelirini çoğaltmağa çabalardı. Pazar günleri, baba, anne, kız, bir- ikte çıkarlar, sinemaya giderler, #onra, gene bir tramvaya atlayıp ev- lerine dönerlerdi Yalnız haftada iki kere, - salı ve cuma günleri, - Fethi, akşam yeme- Binden sonra çıkar, ancak saat on #ki sularında eve dönerdi. Para kazanmak üzere, böyle fazla çalışması lâzımgeldiğini söylüyordu. Kimsenin onu tenkide hakkı olami- yordu. Hiç bir hayat, Fethinin hayatı ka- dar muntazam, ârızasız görünmezüi. 'Taki birgün, Iki polisle birlikte, patronun yüzıhanesine getirildi, kısa bir istintaktan sonra o akşam ka- Takolda alıkondu. Bu çok sakin, çok doğru yaşıvor- muş vehmini veren adam, meğer ti- carethanenin kasasından on bin lira aşırmamış mı? Ufak bir hadise, patronun nazarı dikkatini celbetmiş. Fethiden izahat istemeksizin, ondan gizli olarak, tah- kikat yapmış; sonra, adamı yüzle- yince, Fethi de, itirafta bulunmuş! Lâkin bir türlü bu hırsızlığın s€- bebini izah etmiyordu. Evini aradılar, İki kadın titriyerek, ağlaşarak, köşede bucakta neleri var- sa hepsini ortaya döktüler. Hakika- ten de gizlenecek hiç bir şey görül- memiş. Her şey muntazam! Evde nazarı dikkati calip, şüpheli vaziyet İki kadın, hayret içinde, bir tür- 10, bu meseleyi anlıyamıyorlardı. Genç kız, bıçkırıklı bir sesle: — Belki pul kolleksiyonu için! - de- miş bulundu. Bir mütehassıs çağırıldı. Pullar muayene edildi. Fakat onların da mühim bir kıymeti olmadığı anla- şildi. Neticede, mesele, büyük bir te- sadütle ortaya çıktı. Bir ba zetede Fethinin ves- mini görünce, hayretle ve gülerek söyle bağırmış; ve bu, polislerin kus lağına gitmiş — Vay! Bu, benim sakallı yahu!... Lâkin Fethi, kıza ismini doğru bil- dirmemşi. Kendinin mütekald bir memur olduğunu söylemiş. Haflada iki gece ona gider, bir kaç saat baş- başa oturur, çene çalarmış. Arala- rında fazla lâübalilik olmamış. Erkek sessizmiş ve Çok cömerd davranır- mış. Kıza bir şey istemek fırsatını vermeden arzularını gözünden anlar, yerine getirirmiş. İşte böylece yuvarlanıp dururlar- ken, bir akşam kız dert yanarak: —Ne yapacağım bilmem? Bizim bar sahibi iflâs ediyor. Burası kapa- nacak. - demesi üzerine, Fethi: — Üzülme! Cevabını vermiş. - Ben varım ya... Fakat kız, çalışmadan yaşamak is- temediğini, sanatinden memnun ok duğunu, bu işten vazgeçemiyeceğini söyleyince Fethi, bar sahibile ko- nuşmağa karar vermiş. Herifin on bin lira açığı varmış. Bonolarını 78- manında (ödeyemiyeceğinden iflâs edeceğini söylemiş. Fethi de, dükkâ- nı kapatmaması için, bu parayı ona ödiyeceğini bildirmiş. İşte kız, gâzetede, hırsızlık Gola- yısile tevkif edilen muhasebecinin resmini görünce etrafına meseleyi an- Jattı: — Allah Allah... Hiç te ummaz- dım. Kaç senedir muntazaman gelip beni görür. Ağır, ciddi tavırlı bir adamdı. Baba gibi, her derdimi ona söylerdim. Müstantik, bar kizile Fethiyi kar- şilaştırdı. İhtiyar onu görünce, bir an için canlandı. Gözleri parladı. Fakat kız, Hışımla: — Başımı niçin böyle belâlara sar- dın? Beni; buralara kadı tin! Eğer böyle hırsızın nu bilseydim evimden İçeri uğrat- mazdım vallahi... Fethi, o ana kadar, bütün felâ- ketleri sükünla karşılamıştı. Fakat kızın bu sözü, onu titretti, O anda bütün dünya başına yıkılmış gibi ol- du. Herşeyi bu kıziçin yaptığı halde bu sözleri ondan işitmek ta- hammülfersa bir acı geldi. Tevkit edildiği yerde bulduğu kırık bir ka- lemle duvara şu satırları yazdı: «Ne kadar isterdim ki kimse bu | işin iç yüzünü bilmesin.» Sonra, yatak çarşafın yırtarak ördü, Bir ip vücude getirdi ve odada kendini astı, Veli Nuri Yedek yarsubaylar kıtaya çağırılıyor Fatih askerlik şubesinden: 1 — Şubemize mensup olanlar ve hariç şubeden olup ta işi itibarile Fatih bölge- sinde: bulunan yaya sınıfına mensup yarsubaylardan 313 VA 326 doğumlular da- İ3l olmak üzere 5/8/037 de kıt'aya sevk edi- | leveklerdir. Muameleleri için hemen şu- beye müracaatları. Sevke tabi olan bu memleketlerde bulunan serbest meslek sahipleri ve stajını bitirip te terhis ediümiş olanlardan iki seneyi geçmemiş olanlar bu davete gelmiyecek- Burdur (Akşam) -- Burdur Halkevi bandosu takviye edilmiştir. Haftanın muhtelif günlerinde Burdur parkında halka konserler verilmektedir, Resmi- miz, Burdur Halkevi bando takımını gösteriyor. AKŞAM Pazartesi konuşmaları (Baş tarafı 6 ncı sahifede) porlar, ça, ingilizce ve olmak üzere üç dilde ni Kongre zabıtları rusça, manca, ingilizce, ispanyolca ve ital- yanca olmak üzere altı dilde tebedile- cektir. Kongre esnasında söylenenle- rin en dildeki tercümeleri de ku- laklara takılan dinleyici âletlerle âza- ya bildirilmişti. Dinletmek ve okut- mak hususunda gösterilen bu dikkat, verilen bu emek, takdirle kaışılan- mağa değer. Neşriyata verilen ehem- miyeti anlatmak üzere, basılan kitap, brosür ve raporların 88,000 nüshalık bir tiraja vardığını söylemek kâfidir sanırım, Türkiye topraklarının altında asır- lardanberi uyuklıyan servetleri yer yü- züne çıkarmak himmet ve şerefini de Cumhuriyet hükümetimiz kazanmış tır. Maden tedkik ve arama enstitüsü, Eti Bankın çalışma ve araştırma mev- zuu olan madenler ve bu vadideki di- ğer müesseselerimizin — faaliyetleri, krom, kurşun, bakır ve linyit gibi değerli maddelerin keğfedilmesi, yer altı servetlerimize sahib olmağa baş- ladığımızın ümidli delilleridir, Bun- ları bulmak, çıkarmak, işletmek ve iş- lemek, bir ilim ve ayni zamanda ge niş bir teşkilât işidir. Büyük fen mü- €sseselerinin ve mekteplerimizin, her şey gibi ilmin de memleket ve millet için olduğunu göz önünde tutmaları- nı ve bu işleri yapacak kudrette insan- lar hazırlamalarını bu vesile ile de ha- tırlayıp, hatırlatmaktan kendimizi ala- miyoruz. fransızca Hasan - Âl YÜCEL 30 Auğstos 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 1240 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis, 13 20 Ağustos Zafer bayramı münasebetle konferans Beyoğlu Halkevi başkanı bay Ekrem Tor tarafı 14 SON. Akşfin meşriya Plâkl musikisi, 1930 dans a, e ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: 30 Ağus- tos Zafer bayramının 15 inel yıldönümü münasebetile Cumhuriyet Halk partisi na- Tı ISaat ayarı), 21.15: ORKESTRA, 2215: Ajans ve börsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 28: BON. Ecnebi istasyonların en müntehap programı Londra (saat 2200) - 342 - Vagnerin eserlerinden, Beromünster (saat 2200) -540 - Haydn - Mozart - Stravinsky, Hamburg ((smat (O 2010) - 332 - , Şumann, Brahms, Teulomse 2045) - 329 - İspanyol mu” Frankfurt (saat 2115) - 251 - Brahms konseri, Stutigrat (saat 71,15) - 523 - Claudio Auro virtuose musikisi, Breslav (saat 21,36) - 316 - Ork musikisi, Stutigrat (saat 21,15) - 523 - Grleg » Çaykovski eserlerinden, Dans musikisi Brüksel (saat 2210) - 484 -, Toulouse (saat 22,10) - 329 -, Londra (saat 2250) » 1500 -, Lüksemburg (saat 2305) - 1293 -, Milâne (saat 23,15) - 369 -, Roma (sast 21,15) - 421», 31 Ağustos 937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- ia Türk musikisi, 1250; Havadis, 1305: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, o 19307 Konferans: Emindnü Halkevi neşriyat kolu namına: Bay Nus- ret Safa tarafından, 20: Hamit ve ârka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Bay Ömer Rıza tarafın. dan arabca söyler, 2045: Vedin Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, «Saat ayarı), 21.15: Radyo fonik dram: Samson ve Delila, 2215: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22430: Plâkla sololar, opera ve öperet parçaları, 23: SON. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Osmanbeyde Şark Merkez, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Beyoğlu; Tünelde Matkoviç, Yüksekkaldırında Venikopulo, Gala- ta: Topçular caddesinde Merkez, Ka- sımpaşa: Vasıf, Hasköy: Haliwoğlun- da Barbut, Eminönü: Agop Minas. yan, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Şebzadebaşında Asaf, ük: Ahmed Suad, Bakırköy: Karagümrük İstepan, Barıyer: Asaf, Tarabya, Ye- niköy, Enirgân, Rumelihisarındaki ecinneler, Aksaray: E. Perler, Be- giktaş: Vidin, Kadıköy: Pazaryolunda Rıfat Muhtar, Modada Alâaddin, Üs- küdar: Merkez, Fener: Emlilyadi, Be- yand: Kumkapıda Belkis, Küçükpa- zar, Hasan Hulüsi, Samatya: Yediku- lede Teofilos, Alemdar: Ankara cad- desinde Eşref Neşet, Şehremini: Top- kapıda Nâzım, KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No, 156 Moya, yerde yatan ölüleri birer birer diriltiyordu. Özkan, Japon sihirbazının karşısında şaşırıp kalmıştı | Özkan bu hakarete dayanamadı. Dışarıdaki zırhlı Moğol skerlerinden on kişi daha çağırdı. Askerler sihir- bazın etrafını sarınca, Moya işin cid- diyetini anladı başını gökten yere in- dirdi, — Ulu Tanrının gazabı üzerinize olsun! Bu sastte beni neden rahat- sız ettiniz? Ne İstiyorsunuğ? Özkan yavaşça hakan buyruğunu söyledi: — Seni almağa geldik!... Odu ka- rargâhına götüreceğiz. Deyince, Japon sihirbazının bakır renkli suratı birdenbire mosmor ol- du. Özkan mütemadiyen sihirbazın göz- lerine bakıyordu. Moyanın gözlerindeki yıldızlar, ateşler neredeydi? Dünyayı sit üst et- meğe ve denizleri bir anda kurutma- ğa muktedir olan bu adam birden- bire karşısında Moğolları görünce ne- den korkmuştu? Moya hızlı hızlı soluyordu. Dalları yelpaze gibi açılmış bir ağa- cın dibinde bir müddet sendeledi. Etrafındaki zırhlı Moğol askerlerini birer birer gözden geçirdi. Sonra bir- denbire başını Özkan'a çevirdi sevt bir bakışla genç zabiti başından aya- ğına kadar süzdü. Gülümsedi, Özkan bütün dikkatile shirbaza bakıyordu. Moyanın Moğalların elinden kur- tulup kaçmasına imkân yoktu. Kantondaki Moğol donanmasını faaliyetten düşürmek için ne müm- künse yapan Japonlar bu adama boş- yere tapmıyorlardı. Bahçenin içinde birdenbire hafif bir hışırtı şitildi.. herkes gözünü ye- Te dikmişti. İşte bu sırada Moğol zabiti Özka- nın ürkek sesi işitild: — Moya kayboldu... Dikkat edi niz! Japon sihirbazı birdenbire ortadan madığı bu adam birdenbire göz önün- den nasıl ve nereye gidebilirdi? Bu arada bahçede ince bir ses dal- galandı: — Ben aranısdayım.. bir yere kaç- madım. Yelpaze ağacının dalları üzerinde bir zarif kuş belirmişti. Uzun gaga- sı, renkli kanatları ile bu sevimli mahlük daldan dala konuyordu. Askerler şüpheye düştüler: — Sihirbaz bir kuş oldu. Tepe- mizde dolaşıyor.. onu vuralım... Diyerek, dallara taş yağdırmağa başladılar. Fakat, gene hepsinin gö- zü önünde kaybolan bu sevimli kuş yerine şimdi yerde bir metreden bi- Taz uzunca bir yılanın dolaştığı gö- rüldü. Askerler birdenbire çekine- rek sağa sola kaçıştılar. Moğollar yı- landan çok korkarlardı. Artık Mo- ğol askerleri de anlamıştı ki, bunları yapan sihirbazdan başka biri değildi... Yılanı öldürmek istediler. Yılan kayboldu. ortaya bir ker- tenkele çıkt. Özkan kertenkeleyi öldürmeğe savaşırken, kertenkelenin yerinde bir-akrep türedi ve Moğol as- kerlerinden birinin ayağını ısırıp kay- boldu. Moğol askeri yere yuvarlandı... Özkan: — Şekilden şekile giren bu canavarı neden öldüremiyorlardı? Diye bağırdı. Biraz sörira ortada büyük kanatlı bir çekirge dolaşmağa basladı. Gene bir Japon efsanesine göre, bu çekirge (İntikam mabudu) tarafından Mo- golları cezalandırmak için gönderi mişti... Kanatlarının ucunda derhal öldüren bir zehir vardı. Bu meşum çekirge, bahçedeki Moğol askerleri- nin enselerinden ısırarak hepsini bir anda yere sermişti.. “Şimdi ortada tek başına Özkan kal- mıştı... Diğer askerler bahçeye gire mek cesaretini gösteremiyorlardı. Özrkün birdenbire yüksek sesle ba- — Moya, Moya.., Marifetlerini gör- düm. (Si - Ho) dan fazla hüner sa- hibisin! Haydi, meydana çık artık. Adamlarımızı öldürdün. Hakan buy- rTuğuna karşı geldin! Bunların ceza- sını biliyor musun nedir? Sen de onlar gibi öleceksin... Öldürülecek- sin! Haydi, merd bir insan gibi mey- dana çık... Böyle kahbece adam Öl- dürmek, ulçaklıktan başka “bir şey değildir. Biraz önce bana kimseden korkmadığını * söylemiştin! Halbuki bu yaptıkların korkaklıktan başka bir şey değildir! Özkan boşluklara doğru bağırarak konuşuyordu. Moya bu sözleri işitti: —, Ben körkak bir adam değilim... Diye cevap verdi. Ve delikanlı etrafına bakınırken, karşısında birdenbire sihirbazı gör- dü... Göz göze geldiler. Özkan gülerek sordu: — Bu zayallılara neden kıydın, Moya! Onlar hekeanın muhafız as kerleriydi. Bunların ölümü sana ve buradaki bütün Japonlara çok pa- halıya mal olacak. — Eakan ne yapmak tasavvurun- dadır?... — Şimdi bir şey bilmiyorum. Fa- kat, onların öldüğünü duyarsa, bö- tün Japon mahallesini ateşe verir .. Hepiniz yanârsınız! Japon sihirbazı hafifçe başını sal Jadı: — O halde onları dirilteyim... Ben hakanın canini sıkacak bir iş yapmak istemem. Özken birdenbire şaşırdı. Bir adım geriye çekildi. Bu kadar mucizeler gösteren bir adam için insan diriltmenin güç ol- madığını düşünen Özkan şimdi de- rin bir hayranlık içinde sihirbaza bakıyordu. Moyanın yanına döndü. Japon sihirbazı yerde yafan ve can çekişen Moğol askerlerini birer birer muayene ettikten sonra: — Hepsi yüşıyor... Merak etme... Ve elindeki ilâçtan hepsinin ağına bir kaç damla akıttı... Bundan son- ra bir hizmetçi geldi, askerlere bi- Ter bardak su içirdi. İnsanı göz önünde öldüren ve di- rilten böyle bir adamdan kim kork- maz, kim çekinmezdi? Moyanın mucizeleri devam edi- yordu. Moğol askerleri birer birer aksıra- Tak syılmağa ve bir müddet sersem sersem etraflarına bakındıktan sonra yattıkları yerden kalkmağa başla” mışlardı. Özkan bü hadise karşısında hay- retten hayrete düşüyor, korkudan süy« liyecek söz bulamıyordu. Moğol askerleri derin bir şaşkın- ık içinde sendeliyerek birbirlerine bakıştılar. — Ne var?... Ne oldu bize? Hepsi de ayni soruyu soruyordu. Nihâyet Özkan işe karıştı. Olup bitenleri anlattıktan sonra: — Moya sizi öldürdü.. ben yalvar dım, tekrar diriltti, Deyince, askerler yere eğilerek Ja» pon sihirbâzının elini öpmüşlerdi. çesinde kimsenin aklından geçmiyen bir hadise oldu. Ayılan ve dirilen 8» semliği içinde bocalayıp dururken, bahçenin ortasında bir kılıç şakırtını işitildi... çe (Arkası var) kerler biraz önce aldıkları zehirin sefe SEYE meli Sizle EK ça BEŞ