A. 30 Ağustos 1937 m AKŞAM 2 — 5 h 4 Shirleyin yeni filmi: Çinde geçen bu filimde küçük artist çok muvaffak olmuştur Küçük artist Shirley Temple «Çin Çin» adında yeni bir filim çevirmiş- tir. Bu filimdeki vakalar Çinde geç- mektedir. Ök Çinin Şanchow şehrin: haydut çetesi şehri yağma etmiş, yak- mış, yıkmıştır. Anası, babası öldürü- len Barbara evinin enkazı önünde serseri serseri geziyor. Herkes tara- fından «Çin Çin> diye çağırılan Bar- bara (Shirley Tepmle) bir taşın Üze- rine oturuyor ve ne yapacağını düşü- nüyor Bu sırada Çince hocası Son Lo'yu görüyor. Hocası, başına gelen felâ- ketleri öğrenince çocuğu beraber ali- yor ve Şanghaya gitmekte olan bir dostuna veriyor. Çocuğa iyi bakaca- Eını vadeden bu dost Çin Çini Şang- hayda sokak ortasında bırakıyor. Çin Çin ötekini berikini güldüre- rek bir parça yiyecek buluyor ve g€- ceyi bir kenarda geçiriyor. Bir gün gehirde zengin bir Amerikalıya Tas- yor. Tommy Randall adındaki Ame- rikalıya tercümanlık yapıyor. Tommy: —Bu yaşta ne kadar çok şey bi- " iiyorsun.... deyince Çin Çin gururla cevap veriyor: i — Ben bir zamanlar mektebe git- tim, epiyce şeyler öğrendim. — Şimdi nerede oturuyorsun? — Hiç bir yerde... — Nal olur? — Kimsesiz bir çocuğum. Neevim var, ne barkim. — Seni otomobilimle alsam gelir misin? — Gelirim. Çocuk otomobile * biniyor. Tonny bir yerde arabadan iniyor. Tekrar gel- diği zaman Çin Çini bulamıyor. Çin Çin filminden bir sahne dan Çin Çin arabanın arkasına $r- Kınmış, köpeğile orada kapalı kal mıştı. Araba bir vapura yüklendik- ten sonrâ bir aralık köpek havlama- ğa başladığından ambarın kapağı açılıyor, Çin Çin ve köpeği çıkarı- yor. Küçük kızı gören Suzanne Parker adından genç bir yolcu kendisini se- viyor, kimsesi olmadığını anlayınca Halbuki bu sırada yağmur yağdığın- | yanına alıyor. Bir aralık otomobilde Jean Harlowun yarım kalan filmi nasıl tamamlandı ? Jean Harlow Sa ratoga İllimini çe virirken ölmüştü. Kumpanya filmi bi- tirmemiye karar ves rince binlerce mek- tup aldı. Harlow meraklıları sevimli yıldızın son filmini de görmek istiyor- Jardı, Bunun üzerine Baratoga ( filmini Mary Dees isminde Harlow'a benziyen bir yıldızla bitirdi. Jer, Resme bakınca iki artistin birbiri- ne çok benzediği anlaşılmaktadır. Solda Harlow, sağdaki filmi bitiren genç artisttir. işi ne olduğunu soruyor. — Bu, Tommy aincanın kabahati- dir... diyor? — Tommy amca kim? Haniya se nin kimsen yoktu. Bu smca nerede- dir? — Bu vapurda olmalı... Çin Çin yolculara bakarken fi. hakika Tommy'yi görüyor. Bu suretle kendisine iki hâmi çıkıyor. Biri Tom- my, diğeri Suzanne, Çin Çine ikisi de iyi bakıyorlar. Fa- kat kaptan vapur Hung Konga ge- lince kızı karaya çıkararak bir da- rülitama vermek lâzımgeldiğini söy- lüyor. Tommy Çin Çini evlâtlık al mak istiyor. Halbuki bekâr bir ada- mın evlâtlık alması kabil değildir. Bu- nun Üzerine Suzanne ile, ileride bo- şanmak ve tamamen Ayrı yaşamak Üzere evlenmiye karar veriyorlar, Ni- kâh kıyılıyor, iki genç birleşiyor. İki. side az sonra ayrılmak niyetinde iken Çin Çin bunları daimi surette birleştiriyor. Hakiki karı koca olu. yorlar, Kettey Galianın elmaslari iade edildi Fransız sinema yıldızı Ketiy Gal- Yanın bir hafta evvel Hollivuttaki evinden mücevherlerinin ve kıy. metli kürklerinin çalındığını yazmış- tık, Son posta ile gelen Fransız gi fetelerinde okuduğumuza göre meç- hul hirsiz, hüviyetini ifşa etmeden artiste mücevher ve kürklerini iade etmiştir. Sahife 7 Timurlenk'in hazinesi ve Delhide yaptırdığı mu Bu sarayın yalnız bi azzam Sarayı r salonundaki mücev- herat 18 milyon dolar kıymetinde idi Saraydaki tahtın pırlantaları ta bakmak kabil olamazdı. T Hind Mahracaları, elmas c Meşhur İngiliz âlimlerinden ve ilmi kâşiflerden Cecil Fellow 300 sene Hin- distanda büyük Moğol namile hüküm süren Timurlenk'in ahfadının Dehli- deki saraylarında yaptığı araştırma ve tedkiklerin neticesinde vaktile bütün dünyanın en yüksek sanat eserlerinin ve mücevheratının Timurlenk'in Se- merkanddaki sarayında ve torunu Ba- bir şahın ve evlâdının Dehli sarayında toplanmış olduğunu öğrenmiştir. Bugün Hindistanın şu veya bu Mah- racasının sarayında ve hazine- sinde mevcud servet ve mücev- herat * hakkında Oarasıra (neşir olunan —omalümat akla durgun luk vermektedir. Meselâ Haydara- bad Nizamının hazinesinde toplanan mücevheratı tasnif ederek kıymet tak- dir etmek ile meşgul İngiliz mütehas- asları şimdiye kadar birkaç yüz mil- yon İngiliz liralık kıymet tesbit etlik- leri halde bu mücevheratın henüz ar kasını alamamışlardır. l Halbuki Mahracaların hazinelerin- deki servetler ve mücevherat Timur- lenk'in ve ahfadının hazinelerine nâ- saran hiçtir. İngiliz âlimi Cecil Fellow Timurlenk ile büyük Moğol namı al- tında Hindistanda Turani bir impara- torluk kuran ahfadı dünyanın kıymet- tar taşlarını toplamak için körkörüne ihtiras ve heves görmekle kalmayıp | sanat eserlerini takdirde büyük bir ih- tisas ve kudret sahibi bulunduklarını da tesbit etmiştir. Şimdiye kadar zannedildiğine göre | 'Timurlenk ve ahfadı hazinelerindeki mücevheratı ya harpte alınan ganaim malından, yahud haraç tediyatından, yahud para ile hususi ellerden ve pi- yasadan tedarik etmişlerdir. Yani te- sadüfen toplanmıştır. Lâkin İngiliz Alimi gerek büyük Türk fatih ve hü- kümdarı Timurlenk gerek Hindistan fatihi Babir şahın ve ahfadının gayet ince sanat zevki sahibi olduklarını ve dünya mücevheratını daha ziyade sa- nat noktasından kıymetlerini takdir ederek muayyen bir sistem ve usul Üzerinde topladıklarını tesbit etmiştir. Binaenaleyh bunların hazineleri 2a- manının en mükemmel sanat kollek- siyonları olmuştur. İngiliz âsarıâtika mütehassısı Cecil Fellow son senelerde büyük Moğol hü- kümdarlarından ziyade bizzat Timur- lenk'in sanate ald faaliyeti üzerinde çalışmıştır. Bu büyük Türkistan padi- şahsının ayni zamanda dünyanın en büyük sanatten anlıyan bir ihtisas sa- hibi bulunduğu neticesine vasıl olmuş- tur, Timurlenk Hindistana yaptığı se- ferlerde Delhiyi zaptettikten sonra bü- rada yaptırdığı sarayın hazinesinde sa- nat eserlerini o kadar vakıfane tasnif ederek toplamıştır ki, bu hükümdarın ömrü kılıç ve ok ile mücadelede geçen bir büyük asker olmayıp bilâkis küçük yaştan ince ve güzel sanatlar ile uğ- rTaşmış ve malümat sahibi olmuş bir büyük sanatkâr olduğu kanaatini ver- mektedir, Gerek Timurlenk gerek ahfadı dün- yanın mevcud mücevherat ve altınla- rını toplamakla kalmayıp Hindistan- da ve bunun haricinde bulunan belli başlı altın ve gümüş madenlerini dev- letin nezareti altında işletmişler ve bunların hasılatını yeni yeni sanat eserlerinin vücude gelmesine tahsis et- mişlerdir. r 'Timürlenk'in en büyük ve en ince sanat eseri Delhiyi zaptettikten sonra burada sırf altın ve mücevherattan yaptırdığı saraydır. Bunun emsalsiz bir sanat eseri olması için dünyanın yarısını kaplıyan imparatorluğunun her tarafından en maruf sanatkârları toplamış ve bunlara tam bir serbesti ve mebzul maaşlar vermiştir. Timurlenk'in vöfatını takip eden ka- rışıklık esnasında dünyanın o zaman olduğu gibi bugün de en büyük sanat eserini teşkil edecek altın sarayı harap göz kamaştırdığından bu tah- 'imurlenk'in yanında bugünkü ihetinden çok fakir kalırlar cüman olmuştur. Cecil Fellow bu altın sarayın bakaya si üzerinde tedkikatta bulunmuş ve azamet ve nefaseti hakkında bir fikir edinmiştir. Sarayın bütün duvar ve sü- tunları mermer taşındandır. İnsan boyluğu irtifada mermer sütunlar ve duvarlar tabii halde bırakılmıştır. Fa- kat bütün yuksirsı tavana kadar sü- tunlar ve duvarlar altın ile kaplanmış tar. Sütunları ve duvarları zırh gibi Kaplıyan altin safhalar pırlanta, yâr kut, zümrüd, elmas ve emsali mücev. herat ile sanatkârane bir surette do natılmış, âdeta murassa bir abide Ol muştur. Cecil Fellow yalnız bir salondak mücevherat tezyinatının bugünkü pi yasa üzere kıymeti 17,000,000 altın do Jar tahmin etmiştir. Mücevheratır kalkmış olduğu âltın levhaların kiym: ti bu hesaptan hariçtir. Sarayın kapı v pencerelerinin perdeleri dahi ipek ku- maştan yapılmış ve ince mücevherat ile bezenmiştir. Timurlenk'in altın ve pırlanta sara- yının salonlarının mobilyeleri dahi en ince sanat eserleri bulunmuştur. Ye- mek: takımları üzerleri büyük sanat- kârlar tarafından işlenmiş som altın ââi. Sarayın camisindeki mihrüp ve mimber ve şamdanlar'dahi sırf altın- dan idi. Timurlenk kendi kumandan ve dip- lomatlarına karşı gayet sert ve gâd- dar idi. En küçük ihmalin ve dikkat- sizliğin cezası işkence ile idamdı. Bilâ kis bu sert hükümdar -sanatkârlara karşı gayet mülâyim ve mültefit idi, Herhangi büyük bir sanat eserinin meydana gelmesini temin için sanat- kârları ihya ederdi. Altın sarayın en sanatkârane eseri som altından yapılan ve divan kadar geniş olan hükümdar tahtı idi. Taht ab tın üzerine işlenmiş iri pırlanta ve el- maslar ile bezenmişti. İlk gelen ecne- bi sefirler bu tahta oturan Timurlenk- in huzuruna geldikleri zaman tahtın pırlantaları gözlerini kamaştırmakta idi, Üzerleri inci ile işlenmiş on iki kü- çük sütun altın tahtın üzerindeki Sa- yeban - Badaguin--i tutuyordu. Bu sa yeban bir haşhaş çiçeği şeklinde idi, Bundan dolayı haşhaş tahtı namı ile göhret bulan bu eser 1550 senesinde Golonida'da bulunan ve (Büyük Mo- gol) adı verilen iri pırlanta İle beraber © zamanın acaibi âleminden sayılıyor du. Fakat asıl acaibi âlem Timurlenk'in bütün mücevheratını topladığı hazine- si idi. Bu hazinenin işlerine bakan ha- zinedarların sayısı üç bini geçiyordu. İngiliz âlimi Cecil Tellow'un son araş- tırmalar Timürlenk ile ahfadının dün- yanın en büyük mücevherat kolleksi- yonlarını yaptıkları gibi en ince ve gü zel sanatlar hakkında derin vukuf ve olmuştur. Fakat zamanının edebi esef. leri bu sanat eseri için ebedi bir ter» ihtisas sahibi bulunduklarını isbat ete miştir. — R, irin giti: