16 Ağustos 1937 İsviçre mektubu Isviçrenin milli bayramı ve halkın sevinci Cenevre 3 Ağüstos Ağustos 1, bütün İsviçrenin mil? bayramıdır, İstiklâl ve hürriyeti se- ver bir kaç kişi Milâdın 1291 senesin- de, tam 646 yıl evvel İsviçre dağları- nın ve göllerinin kıyılarına gelip İs- viçre konfederasyonunun temel taşını atmışlar, onlardan sonra gelen her is- tiklâl aşıkı Avrupanın bu huzur ve rahat köşesindeki temel duvarını kuv- vetlendirmişler, yavaş yavaş yayılmış ve büyümüş, pek çok savaşlar yapmış- lar ve nihayet 22 kantondan müteşek- kil Helvetia konfederasyonu meyda- na gelmiştir. Bundan dolayıdır ki 1 ağustos, bü- tün İsviçrenin milli bayramıdır, ayrı- ca her kantonun da kendine göre bir günü vardır. Meselâ Cenevrenin en kıymetli günü 11 ilkkânundadır. Ge- çen kış içinde yine burada Cenevreden yazdığım bir mektupta anlattığım üze- re buna Escalade gecesi derler. 1802 ilkkânun gecesi Fransız Savoyardları Cenevre kalesini zaptetmek üzere mu- hasara ettikleri zaman Ruayum adında bir kadın kale duvarını sarıp merdi- gan dolusu sıcak yağ dökerek kaleyi teslim olmaktan kurtarmıştır. Eska- lad adı oradan kalmıştır. Dediğim gi- bi Eskalad Cenevre şehrine mahsus bir tarihi hatıradır ki yine esası istik- Iâl ve hürriyeti müdafaa etmek aşkın- dan ibarettir. Nasıl ki e ğustos bayramı da bütün rel “kiii aşkını memleketin her kö- şesinde, köylerinde > dağlarında, in- letti ve dalgalandır: Bu sene 1 Ağustos bayramında ha- va bozuktu, şiddetli yağmur yağıyor- du, fakat kimsenin umurunda değil- dı, Ortalık İsviçre federasyon bayra- Bile ve Kanton bayrağile donanmıştı. Her köşede, herkesin içinden gelmek gartile şevk ve keyif vardı ve fışkırı- yordu. Muzikalar çalınıyor, şarkılar söyleniyordu. Sokaklarda dans ediyor- lardı. Yağmura ehemmiyet vermeden © güne mahsus göl ve nehir yüzmele- rini yapıyorlardı. Gölün üzeri ve Ron (Rhone) neh- rinin başlangıcı sandallarla, ufak san- dallarla ve sallarla dolmuştu. Salların üstünde tarihi kılıklarda kadınlar ve kızlar gülüşüyorlardı. Amma yağmur onların iliklerine işliyormuş; hiç Kü- lak asmıyorlardı. Rhone nehrinin ki- yısındaki benim otelin önünde sıra- larimış olan kapalı kamyonlar, acaba nedir derken, sallardaki ıslakların kı- yıya atıldıklarını, kamyona dok duklarını, orada hazırlanmış sıcak çayları içen ıslakların evlerine dağıl- dıklarını gördüm. Acaba bu kamyon- lar evvelden tertib olunmuş muydu diye merak eyledim, sordum. Hayır dediler; yağmuru görünce kamyon sahipleri kendiliklerinden milli bay- Tamda ıslananları toplamağa geldi dediler, İşte bunun içindir ki herke- sin içinden gelmek şartile 1 ağustos günü ve gecesi şevk ve keyf vardı de- dim. Şevk ve keyf umumi ve mütesa- niddi. Halk ayni duyguda elele ver- mişti 2 Ağustoş sabahı Cenevre gazete- sinde 1 Ağustos başlıklı bir başmaka- le gözüme ilişti. İmzayı tanıyordum, Okudum. Gazetede bu tanıdık imzayı görme- sem makaleyi okumazdım, çünkü «Journal de Geneve», hele şark şle- rinde çok abuk sabuk şeyler yazar ol- muştur. Makale söze şöyle başlıyor: İspanya kan içinde yüzüyor, uzak Şarkta muharebe başladı, Çin ve Jâ- pon boğuşuyor. Sovyet Rusyada dahi- 1 karışıklıkları durdurmak için siyasi idamların arkası kesilmiyor. Buna karşı İsviçremizin dağlarında köyle- rinde, şehirlerinde sevinç çanları ça” yor. Böylece istiklâl ve saadetimizi kutlarken sade kendimizi düşün miyelim, bu istiklâli 646 yıl önce ilk kuran yurd kahramanlarını hürmetle analım ve sonra İstiklâli, demokrasi- yi sarsabilecek yeniliklerden uzak du- rTalım. Memleketimizde yetişen büyük fi- lozof Teoppferin bir sözü vardır; «İç timal hastalıklara iyi gelir diye önüs müze sürülen yeni reçeteler ekseriya göz boyamak içindir, ihtiyat gerektir» demistir. Bu sözü unutmayalım ki İs- viçremizin ana durumunu istiklâl aş- kı ve sulh aşkı ile demokrasi kurmuş- tur. Bunları yüreğimizden çıkarmıya- ım. Bu ideal için elele verdik, elleri- miz bağlı dursun. Dört asır evvelki engizisyon zulümleri ve imparator meşhur zalim İvanın devirlerini gözü- müzün önünden uzaklaşlırmıyalım.» 1-Ağustos makalesi böyle tarihi mi- sallerle epey uzayıp gidiyor, hepsini buraya alacak değilim. Yalnız, haki- kati tebarüz ettirmek isterim. Makalenin muharriri Ed. Chapui- sat, aman idealimiz ellerimiz bağlı dursun diyor. Demek bir endişe- si var. Fakat bu bahtiyar ve hayatı muntazam memlekette ben şimdilik dışarıdan bakarken korkacak bir şey görmüyorum. İstiklâl ve hürriyet ve sulh ideali İsviçredeki çokluğun ru- hundadır. Herkes kendi işile ve gücile uğraşır, başkasının işine ve kazancına, hırsla ve gerezle bakmaz. Biribirleri- nin arkâsından garezle, hasedle söz söyleyenler bu diyarda azdır. Bir di- gerinin hakkına ve hürriyetine azami derecede riayet ve içtima! muaşeret terbiyesi bunların yüreğine yerleşmiş- tir. Hepsinin tesanüdleri vardır, in- sanların yüreğinden hırsı, kini ve ha- sedi kaldırmak kabil olamaz; fakat temin ederim ki bu hastalıkla en az malül olanlar bu yuşdun yavruları- dır. İçtimai terbiye Icabı olarak söz tut- mak, borç tanımak ve iyiliği unutma- mak, sonra yaşlılara, malüllere, ka- dınlara ve çocuklara karşı her yerde çok şefkalli ve nazik davranmak bu diyarın mekteplerile spor teşekkülle- rinde daha çok küçük yaşdan yeni ye- tişenlere öğretilmektedir. Bu iyi huy- lar bizde vardı; bilmem ne oldu? Eski zamanın siyasi ve idari kötü şeylerini kaldırıp atarken muaşeret terbiyele- rini, büyüklere ve yaşlılara ve zayıf- lara hürmet ve muaveneti bir kena- ra bıraktık, İki misal Size Cenevredeki iyi muaşeret ve içtimai tesanüd terbiyesinden iki mi- sal vereyim: 1 — Birinci ağustos bayramı ve yağ- muru başlamadan hava çok sıcaktı. Bir gün Kürsal gazinosu önündeki büyük rıhtım boyunda göl kenarında gezerek limanın sonuna kadar geldik. Orada göl banyoları vardı. Rıhtamın üzeri de ben diyeyim iki bin, siz diyi- niz beş bin bisiklet hevenklerile dolu idi, Bisikletleri sıralayıp iliştirmek üzere demir borudan bir çok bölme- ler de vardı. Seat akşam altı buçuğa geliyordu. Göl banyosundan dönen erkek kadın, genç ve ihtiyar adamlar numarasına bakıyor, bisikletine atlı- yor, havlusunu arkaya takıyor, arka- gülerek selâmlıyor ve uzak- laşıp gidiyordu. Banyodan gelenlerin gelişleri, yürüyüşleri, bisikletlerini almaları son derece intizam ve neşe içinde oluyordu. Binip gidenlerin hep- si Cenevre mağazalarında, resmi dal relerinde, bankalarında çalışan me- murlar, muhasipler satıcılardı. Yazı- hanelerin ve mağazaların tam saat kapanması Ma kendi nakil vasıtaları bisik- letlere atlıyorlar, kalabalık caddeler- de asla belediye kaldesine ve usulüne aykırı gelmiyerek buraya geliyorlar; Sk havanın bunaltısını göl suyun- da geçiriyorlar ve hemen evlerine dö- İşte sayısı belki on binden ziyade olan bu düzgün hayatlı iş ve çalışma gençleri Çenevrenin esaslı servetidir. Bunların hepsi sporcudur. Çünkü tam manasile spor içinde doğmuşlar ve büyümüşlerdir. Yüce Başvekilimizin çok haklı ve yerinde ve çok acı olarak söylediği gibi spor yapmak istiyen muaşeret terbiyesini, iç- timal tesanüdü öğrenmelidirler. Na- tür sevgisile yurd hizmetini ideal say- mıyan gençlik istikbalde yurda hayır- hı hizmet göremez. Bir de şunu söyliyelim: Spora ilk başta natür sevip kırlarda yayan gez- mekle başlanır, kürek çekilir, yelken kullanılır, ava gidilir, ata binilir, Fut bol ile tenis en sonra gelir! Benim ka- naatim budur. Benzinin pahalılığını protesto 2 — Ağustosun üçünde benzin bar AKŞAM Sahife 7 Sinobun suyu | Yeni vali bu işe çok ehemmiyet veriyor Sinob (Akşam) — Yeni vali B, Naci Kıcıman işe başladı. Devair ve mücsse- satı gezdi ve tedkikat yaptı. Belediye ve Muhasebel hususiye işlerini gözden geçirdi. Kendisinden iyi işler ve teşeb- büsler bekleniyor. Esasen genç bir va- linin Sinoba tayin ve vürudu Sinoplu- ları çok memnun etmiş ve büyük ümidlere sevketmiştir. Yeni valinin ilk iş olarak su yolları projesi üzerinde yürüdüğü görülüyor. Her sene su yolları menfaatine tertib olunan at yarışı bu sene de 5 eylülde yapılacaktır, Sinopta biri Muhasebel hususiye, diğeri Belediye tarafından tertib edilen bu at koşularma rağbet artmaktadır, Eylül at koşusundan iki gün sonra da 3 üncü Sinop panayırı açılacaktır. Eylül ve teşrinlevvel Si- nop vilâyetinin panayır aylarıdır, de- nebilir; Zira bu aylarda Sinop, Boy- abad, Ayancık, Gerze pariayırları açi nr. Tütün kaçakçıları Sinop (Akşam) — Kabalı nahiye- sine bağlı Erikli köyünün civarında- ki ormanda kaçakçıların tütün kıy- dıklarını haber âlan vilâyet jandar- ma komutanı yüzbaşı B. Halim, va- ka mahalline giderek (kaçakçıları cürmü meşhud halinde yakalamıştır. Bu esnada kaçakçılar silâh istimal etmişlerse de yaralanan olmamıştır. Kaçakçılar, bir havan, bir buğu ka- zanı ve üç çuval tütün ile beraber adliyeye teslim edilmişlerdir. Bir köy muhtarı öldürüldü Sinop (Akşam) — Ayancık kaza- sına bağlı Iplak köyü muhtarı Meh- med, değirmeninde meçhul bir şahıs tarafından öldürülmüştür. Vilâyet j kumandanı vaka mahalli- ne giderek failleri yakalamış ve ad- Jiyeye teslim etmiştir, EEE halılığına karşı Cenevrede bir nüma- yiş yapıldı. Belki beş yüz tane büyük yük ve göç kamyonu, büyük mağaza- ların eşya arabaları sıralanmışlardı. Her birinin üzerinde (benzin pahalı- dır, protesto ediyoruz) kelimeleri var- dı. Sessiz, gürültüsüz bu kamyonlar bütün mühim caddelerden geçtiler, levhalarını âleme okuttular, hiç kim- seyi rahatsız etmeden yerlerine dön- düler. Bu bir nümayiş değil, âdeta muntazam bir asker resmi geçidi idi. Fakat her kamyonun başka sahibi vardı. Kanıyonların sahipleri de, $0- förleri de medeni; içtimai muaşeret terbiyesinden, belediye kanununa itaatten biran geri kalmamışlardı. Böyle nümayişe canım kurban demi- yelim mi? Bizim belediye ise hâlâ t(ramvaydan atlamanın önüne geçe medi. Spora merak edenler Cenevre- nin benzin nümayişini görseydiler ve muaşeret ve içtimai tesanüdün insan- larda bıraktığı derin izi anlasaydılar. Muaşeret terbiyesile içtimai terbi- ye sağlamlaşınca itip kakmak yok olur; sövüp saymak işidilmez olur; bağırıp çağırmak duyulmaz olur, İşte bu terbiyedir ki tam manasile medeni adamlara dünyada sade kendisi var tiyor, ayni zamanda kendisinden baş- kalarının büyüğüne, yaşlısına, malü- lüne ve kadınına hürmet ve himayet talim ediyor. İstanbuldan gelen bir gazetede oku- dum: Şişlide yolda yürüyen bir ana kıza arkadan gelen motosiklet hızla vurup yere tekerlemiş ve motosikletei arkasına bakmadan kaçmış gitimiş. Sonra sokak içinde müşteri beklemek üzere sırada duran üç otomil de gali- ba yaralıları bedava taşıtırlar korku- sile savuşmuş gitmiş... Oradan gelip geçen otomobillerden, adamlardan kimse yerde yatanlarla meşgul olma- mış... Muharrir arkadaş bu acı man- zarayı gördükten sonra «Nedir bizde- muaşeret terbiyesini muallimler her fırsatta talebeye vermelidir», demiş olmasında ne kadar haklı olduğunu o vakit yine bu sütunda yazmıştım. Ka» naatimi bir daha tekrarlıyorum. Tefrika No. 179, N İttihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Yazan: Mustafa Ragıb Es-atlı Tevfik paşa hükümetinin Dahiliye Nazırı İzzet bey Teceddüd fırkasını lâğvetmek istiyordu — Haksızsınız, tard edemezsinizi diyordu. Fakat kongrede bu fikir münakaşa edilincö Kara Kemal beyin itirazları- na rağmen -hattâ kendi (iaşeci züm- resi)ne taraftar olanlardan 10-15 kişi salonu kendiliklerinden terkettikleri halde - ekseriyet buna taraftar bülun- du. Kongre, Kara Kemal beyin yeni teşekktil içinde kalmasını doğru bul- madığından «Küçük efendisnin itiraz- larına nihayet vermek ve onu salon- dan çıkarmak lâzımdı. «İttihad ve Te- rakkişnin eski Kadıköy kâbibi mesulü ve Saruhan mebusu Sabri bey, Kara Kemal beyin yanına yanaştı, eski İaşe Nazırını kandırdı ve salondan çikma- ğa razı etti. Bunun üzerine (Teceddüd Fırkası) - nın yeni idare heyeti intihap edildi: Fırka reisliğine bir vakitler «İttihad yid bey, ikinci reisliklere âyandan Hü- seyin Hüsnü paşa (sabık İzmir mebu- su Rahmi beyin kayınpederi ve hare- ket ordusu kumandanı) ile Saruhan mebusu Sabri bey getirildiler, Fakat Seyid bey, yeni fırkanın reisliğini ka- bul etmediği gibi Hüsnü paşada bir müddet sonra çekildiğinden yeni fir- ka, Sabri beyin riayseti altında faali- yetine devam etti, Riyaset divanı bu suretle teşekkül ettikten sonra idare heyeti de inti- hap edildi: Tevfik Rüştü, Yunus Nadi, Sıvas mebusu Rahmi (vefat etmiştir), İz- mir mebusu Mustafa, Trabzon mebu- su İhsan, Galip Bahtiyar, İstanbul mebusu Orfanidis, Babanzade Hik- met, İsmail Canbulat, İhsan Onnik (ziraat mütebassısı, şimdi Amerika- da) doktor Ömer Şevki (vefat etmiş- tir), Mardin mebusu İhsan (sabık Ankara valisi) beyler. İdare heyetinin intihabı #le artık (Teceddüd fırkası) Tesmen teşekkül etmiş ve <İttihad ve Terakkis nin em- valine tevarüs etmekle beraber büs- bütün yeni bir şekil ve hüviyette meydana gelmiş oluyordu. Yeni fır- 'ka da harp sehelerindeki mesuliyet- lere doğrudan doğruya iştirâk etmiş kimse bulunmamakla beraber, Fethi beyle arkadaşlarının teşkil ettikleri (Hüirriyetperveran fırkası) na ilti- hak eden mebuslardan başka «itti had ve Terakki »grupundaki bütün Ayan ve mebusan hazırdılar. Yalniz kongrenin ilk celsesinde «İttihad ve Terakkiş nin feshini istiyen Eskişo- hir mebusu Abdullah Azmi efendi bu kongreye gelmemiş ve kongreye: «Mademki İttihad ve Terakkinin fes- hini tâlep eden takririm kabul edit. memiştir. Kongrede isbatı vücut ede- miyeceğim.> tarzında bir tezkere göndermişti. Bu suretle Eskişehir me- busu yeni fırkaya dahil olmamış bu- Yanuyordu. Yeni fırkanın idare heyetini teşkil edenler içinde «İttihad ve Terakkis- nin son zamanlarında, bilhassa harp esnasında harp seyyiatına ve yolsuz- luklarına iştirâk etmiş ve halkın gayız ve kinini celbetmiş hiç bir zat harp içinde yapılan işlere dalma mu- halif kaldığı kanaatini doğurmuştu. Binaenleyh onu da yeni idare heyeti- ne almakta bir mahzur görülmemişti, Orduyu lâğvetmek istemişti saçlı ve kendisine mahsus garip bir Ahmed İhsan Tokgöz | takım fikirleri bulunması, onunla — yine ll uzun zaman geçinmenin imkâni ol madığını daha yeni fırkanın nizam- namesi münakaşa edilirken anlaşıl- muşta. Nitekim, asıl mesleği askerlik olan «İttihad ve Terakki> nin bu maruf komitecisi, ordunun Jâğvını istiyor, ve nizamnameye şöyle bir madde ko- nulmasını teklif ediyordu: «Türkiye devletinin otuz beş bin kişilik bir jandarması vardır!» Canbulat beyin bu teklif! büyük bir hayretle karşılanmış, sulh şartları- nın müzakeresi sırasında yarın düş- manın istemesi muhtemel olan bu şartın bütün siyasi mazisinde orduya istinad eden «İttihad ve Terakki» nin — Biz orduyu lâğvedemeyiz, Düveli itilâfiye gelsin, yapsın! Sabri beyin bu sözleri bütün kon- gre tarafından tasvip edildiği için teklif sahibi de fikrinde ısrar edeme- mişti. Ertesi gün (Teceddüd fırkası) nın miş ve gazetelerle neşredilmişti. Şim- di yeni fırka Nuruosmaniyedeki <İtti. had ve Terakki Merkezi umumi» bi- nasında faaliyetine devam etmeğe başladı. İzzet paşa hükümeti, kanuni mev- zuat dahilinde teşekkül etmiş bu fırkaya karsı muarız bir vaziyet ak mamıştı, Fakat «İttihad ve Terak- ki» ye muhalif ve padişahın etrafın- da birleşerek günden güne faaliyeti- ni arttıran kuvvetler «İttihad ve Te- rakkiz istihalesi olan bu yeni fırka aleyhinde şiddetli bir propagandaya leri, «İttihad ve Terakkis ye muhalif olan gazetlerde de görülmeğe başla- dı. Bu propagandaya göre «yeni fır- ka İttihad ve Terakkinin bir deva- mından başka bir şey değildir. İtti- hadçılar on sene içinde memleketi mahv ve perişan etmişlerdir. Bu va- ziyet karşısında hâlâ mevendiyetleri- Bi idame etmek istemlerine millet ta- hammül etmemeli ve hükümet te bea erir ie (Teceddüd fırkası) nı lâğv etmek istiyorlardı Fakat İzzet paşa hükümeti bu pro- pagandalara ehemmiyet vermiyor, (Teceddüd fırkası) nı lüğvetmeğe kanuni bir sebep görmüyordu. Bun- dan başka İzzet paşa kabinesinde bu- takdir ettiği için (Teceddüd fırkası)- na karşı büyük bir alâka göstermeğe başlamıştı. O derecede ki İzmirin İtti- hadçı muhiti, yeni fırka etratne deşmişti. e a