9 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

9 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

9 Ağustos 1937 ME KŞAM Sahife 7. Yeşil Bursada bir dolaşma Karacabey harasında atlar, kısraklar ve taylar nasıl yaşarlar? 5 atlı bir arabada gezinti. - İngiliz atları ferdiyetçi hayvanlardır. - Su arabacısından şatın alınan fevkalâde bir damızlık. - At cinsi kaç sene yaşar? — Atların ahlâkı, huyları, terbiyeleri Hükümdarlar, al- ni : : g ! i At bölüğü mütehassısı baytar bay Behçet Kutbay nükteci bir zattır, Dedi ki; . — Buranın eski bir müdürü, uzun Yaplırması üzerine, padişaha «sizinle Tekâbet için saray bina ettirdi!> diye Jamal etmişler. Adamcağız azlolun- Muş. Gördüğümüz manzaralar o kadar €azip ki, artık konuşmuyor, Yuz: Şurada bir kısrak ılgısı (yayılan ksraklara böyle diyorlar) şurada bir tay sürüsü, şurada bir aygır ahırı. Biçak bir gün... Kır kokusu ve kişme- Meler... — Sahamızın bir mahzuru yerlerde Şok hüdainabit diken olmasında! - diyorlar, - Bunun için de Avrupadan ki yüz lira maaşla bir diken mütehas- Msı getirildi. Bir cinsini azim mas- Taflarla toplattı, bitirdi, Şimdi de mev« sim icabı mavi dikenler peydahlandı. Bakınız, ortalık dolu... Harada bir de deve cinsi üretilse bu diken meselesi- Mİ 6 mübarek hayvanlar daha cezri surette halleder: Pikan ve Jeziz bir Bıda diye yerler... Bir tay sürüsünün yanında duru- Yoruz. Forma giymiş bir seyis, askerf Selâm çakıyor. Hazırol vaziyetinde bize sürüsünün mevcudunu ezbere Okuyor. «Tekmils, şöyleymiş: — 48 yarımkan Arab, 30 Karaca-” bey nonyosu, 6 safkan Arab, 3 safkan nonyos, 4 yarımkan İngiliz. Tayların sade ismi tay! Kendileri bildiğimiz alelâde atlardan çok yük- sek. Bunlar dört yaşına kadar yalnız Yiyor, içiyor, geziyorlar, 'Tenasül, *tahsiis, mesal dörtten sonra başlıyor. Fakat hayatlarının bu safhasında da €n mükemmel şerait içindedirler. Nüktedan arkâdaşlarımızın berbiri birer espri savuruyor: — Karacabey harası hayyanların Çelikpalasıdıri eği e bakıyo f | ii damadı hazreti şehriyari şeraitinde yaşıyor! Taylar, etrafımızı aldılar. Başlarile omuzumuzu dürtmek, yüzümüzü koklamak için biribirlerile yarışıyor- lar Allah bağışlasın, hepsi de munis mi munis! İnsanlardaki at besleme zevkinin niçin aşk derecesini buldu- gunu şimdi anlıyorum. Biz yürüyoruz, onlar da peşimizden geliyorlar. — Bunların hepsi de iyi ahlâklı mı? Beyis Halli İbrahim, bütün bu tay- ları evlâdı gibi sevdiğini söylüyor. — Hapsi de iyi ahlâklı. Çünkü ona göre terbiye ediyoruz. — Terbiye ustileriniz nedir? — Dalma iyi muamele etmek. LA kin irmak, tepmek gibi bir huysuz. Tuğu ilk yaptıkları gün, bir kereye mahsus olmak üzere, iyice döveriz. Hayvanlar o zaman bunun manâsi- nı anlayıp kötülükten vazgeçiyorlar, lar, «Barılışıyorlar».... Biribirine Aşık olup «öpüşen» atla kısrak Tayların henüz isimleri yok. Cins- lerine göre boyunlarında yahut sırt- larında doğum tarihlerile numaraları damgalı, Seyis herbirini ayn ayrı analarının ve babalarının ünvanile tanıyor: — Anası Mako, babası 25 Nanyos! - Yahud: - Anası ikinci Subeyhi, babası Kuruş. Daha şu tafsilâtı alıyoruz: Bir ana kısrakla bir tay, ayrıldıktan 6 ay son- raya kadar biribirlerini halırlarlar, o müddet geçince unuturlarmış. Haradaki hayvanlar içinde yalnız bir tekinin neslinden hırçın çıkıyor, bu sülâleden gelen taylar güçlükle terbiye olunuyorlarmış. Konuşmalarımız hep at üstüne! — Halk şöyle der: «Alma alı, sat ya- ir besle kırı, bin doruya.» Yani alın hırçın, yağızın çok edebsiz, kırın da- mızlık, dorunun fevkalâde olduğu id- din olunur. Halbuki, bu, efsanedir. Cenub ırklarında açık renk, şimal ırk- larında da koyu renk hayvanlar çok- tur, Bunların hepsi de iyi olabilirler. Keza, Peygamberin alının üç ayağı beyaz, bir ön ayağı siyah olduğu için bu tarifte bir hayvan, cenub vilâyet- lerimizde ve Arabistanda hakiki kıy- metinden birkaç misli fazlaya gider. Dört ayağı beysz hayvanın belki bir muhatarasi vardır. Çünkü tırnağı yu- müşak olabilir. Bir sürüden ayrılıp ötekinin yanına gidiyoruz. Burada da kısraklar... De- minki tayların anneleri... Bir garib manzara da, leyleklerin at sürüleri arasında, hiç yadırgamadan keza sürü halinde dolaşmalarıdır. Derken, pek minimini, bu seneki tayların yanına giltik. Bunlar daha ziyade sevilmeye, okşanmıya havesliy- di. Boyunlarını uzatıyorlar, Fakat, içlerinden üçü beşi başka bir tarafta, grup halinde duruyordu. Bunun sebebini sorduk: — İngiliz cinsi tayların garib bir huüyudur! - dediler, Onlar feriyetçi- dir, Ölekilerden ayrı gezerler. Bu sözleri lâtife diye yazmadığıma #izi temin ederim. — Arap atlarında âyni buy yok mudur? — Yoktur, Yalnız, eşekleri gösterdiler: Sipa- lar da, yanyana başbaşa idiler. Biri- birlerinin peşini bırakmıyorlar. On- lar da ayrı gezerler, tozarlarmış! Efsanevi oldukları için, Arap atla- ri üzerinde fazla duruyorduk. Diğer gvsafı arasında şunu söylediler: — Belleri diğer hayvanlarınkinden kısa ve binaenaleyh daha mukavemet- U olur, Bunların bel kemikleri 52 hal kalıdır, halbuki diğer atların 53 hal kalıdır, dır? anlar arasında aşk var mi- (Devamı onuncu sahifede) Yürük Çelebi amin a dmallldu İsim gedek şim dak İn 5 da dl İZLİ İİ di İl a Tefrika No. 173; “Ittihad ve Terakki, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar o | Yazan: Mustafa Ragıd Es-atli amme “Gece tam saat 12 de Balta liman: açıklarında bulunacaksınız!,, Fakat Mithat Şükrü bey, paşanın bu israrında makul bir sebeb ve 7a- rüret görmemiş, bütün harb senele- rinde halkın husumet ve şikâyetleri- ni celbedecek en küçük bir harekette bulunmadığını Talât paşâya söyledi- ği halde sabık Sadrâzamı kandırama- muştu. Fakat Mithat Şükrü bey odaya gi- rer girmez Talât paşaya ilk fikrinde israr ettiğini ve Türkiyeyi terketime- ğe sebeb teşkil edecek maddi ve ma- kul hiç bir mesuliyeti olmadığını tek- rarladı ve bu kati kararını bildirmek, aynı zamanda veda etmek üzere gel- diğini söyledi, Talât paşa, Mithat Şükrü beyin bu kati cevabı karşısında artık susmağı tercih etmiş ve bu eski arkadaşile ve- dalaşmaktan başka çare olmadığını anlamıştı. Filhakika, Mithat Şükrü bey, memleketi terketmek suretile sonu meçhul bir maceraya âtılmak hususunda makul bir sebeb görme- mekte haklı idi, O, «İttihad ve Te- rakkis kâtibi umumisi olmakla bera- ber, bütün harb müddetince âkibeti- tehlike doğuracak hiç bir şeye kariş- manuş, hiç kimsenin gayz ve kinini celbedecek bir harekette bulunma mıştı. Mithat Şükrü bey, veda ederek ay- rıldıktan sonra Talât paşa da Enver paşa ile birleşmek üzere muayyen olan saati bekliyordu. Enver paşa, saat il de Arnavudköyü rıhtımında buluşa- caklarnı yaver Ömer bey vasıtasile haber gönderdiğine göre sabık sadra- zam, tam bu zamanda evden ayrılacak- ta. Enver paşadan yeni bir haber gel- mediğine göre firar plânında bir deği- giklik yok demekti, (1) Cemal paşa, Seyfi beyi Enver paşaya gönderdi 'Talât paşa, muayyen olan saati bu suretle beklerken, Cemal paşa da gün- düzkü misafirleri dağılıp gittikten son- za yol hazırlıklarını yapmış ve evin- den ayrılıp ailesine veda edeceği si- rada çocuklarının evde bulunmama- larını arzu etmişti. Çocukların baba- larına çok düşkün olmaları veda sah- nesini çok heyecanlı bir şekle koyabi- Mirdi, Halbuki bu veda, tabii ve mutad ayrılışlardan çok farklı idi: Hiç kim- | | seye birşey hissettirmeksizin, sessiz, sa-! dasız çıkıp gitmek lâzımdı. İşte Cemal | e me | paşa bu düşünce ile o gün akşam üze- | y4 Balta limanı açıklarında motöre bin- ri çocuklarını Necmeddin Molla beyin Büyükadndaki köşküne misafir gön- derdi. Sabık Bahriye nazırı, -evvelce Enver paşa ile mutabık kaldıklarına saat kaçta hareket edeceklerini ve kaçmak plânı hususun- da talimat almak üzere kendi şifre müdürü Seyfi beyi (şimdi inhisarlarda İmalât şubesi müdürü) Enver paşa- nın yalısına gönderdi, Seyfi bey, Cemal paşanın itimadını kazanmış olmakla beraber, Enver pa- şa için de hiç yabancı ve emniyet edil. mez bir zat değildi. Vaktile Manastır- da meşrutiyetin istihsali için henüz çocuk denecek yaşta cemiyete intisap ederek Atıf beyin Şemsi paşayı öldür- mesi hâdisesinde, bilâhare meşrutiye- tin istihsalinde mühim rolleri olan bu Manastırlı inkılâpçı, «İttihat ve Te- râkki» liderlerinin sırlarını saklıyacak ve kendisine her bakımdan emniyet edilecek derecede cemiyet ideallerine merbuttu, Bu itibarle Cemal paşa, bü- tün mahrem işlerinde Seyfi beyi en ya- kın bir sırdaşı olarak inithap ettiği gi- bi, Enver paşa da bu en hayati mesele- de Seyfi beye açılmakta tereddüd et- miyecekti. Esasen Cemal paşa, Seyfi beyi de beraber götürmeğe karar ver- mişti. Buna mukabil Enver paşa da yaveri ve ayni zamanda sınif arkadaşı olan Saffet beyi (şimdi mütekald) re- İakatine almağı muvafık görmüştü. (1) Talât, Enver ve Cemal paşalar, istifa ettikten sonro, bilkassu kaçmağa karar verdikleri andan itibaren mühim müküle- melerini etlefonla yapmağı doğru bulma- mışlardı. Bu gibi işlerde ya çok itimad ettikleri yakınlarından birini, birbirlerine gönderiyorlar, yahut - müzakereyi icap ettiren bir vaziyet varsa - bizzat birbirle- rini siyaret ediyorlardı. Bu, kendilerinin tarasend edilmesine karşi alınan ihtiyatlı bir tedbirdi. Gia caminin Enver paşa, İstanbulda bulunduğu son gün; birkaç defa telefonla Saffet beyi Beşiktaştaki etinde aramış, fakat da- ha kendisi Harbiye nazırı iken mezu- niyet verdiği Saffet beyin bu arada evinde olmadığını ve ailesile beraber Üsküdara gittiğini öğrenmişti. Saffet beyin Üsküdarda bulunduğu evde te- lefon yoktu, Enver paşa başka bir va- sıta ile de Saffet beyi çağırtınağı -et- rafa şüphe verir diye- istememiş ve bu Kararından bü suretle vaz geçmişti Sabık Harbiye nazırı, artık maliyetine hiç kimseyi alihadan İstanbuldan çi- kıp gidecekti, «Saat IZde Balta limanı açıklarında bulunacaksınız!» Seyfi bey, akşamın saat sekizinde Kuruçeşmedeki yalıya geldi. Enver pa- şanın yalısında © akşam, mutad hilâ- fında olarak, bir hazırlık vardı: Sabık Harbiye Nâzırı, bazı dostları şerefine o akşam bir ziyafet verecekti. Seyfi bey, görüşmek üzere geldiğim haber gönderir, göndermez, derhal ka- bul edildi; Enver paşa, kendisinde pek az tesadüf edilen güler yüzlü, neşeli, hattâ bir az da fazla heyecanlı bir ta- vırla yalmm büyük salonunda gezi- niyordu. Seyfi beyi görünce; — Hayır ola, ne var? dedi. Seyfi bey, biraz mahrem olarak gö- rüşmek istediğini söyledikten sonra salona bitişik odalardan birine Seyfi beyle beraber geçti. Sabık Bahriye Na- gırının şifre müdürü dedi ki; — Cemal paşa biraderiniz, beni gön- derdi: Bu geceki hattı hareketi hak- kında talimatınızı almağa geldim. Enver paşa tereüdüd etmeksizin ce- vap verdi: — Gece tam saat 12 de Balta limanı açıklarında bulunacaksınız. Bu saatte İstanbul istikametinden gelecek bir motöre paröla olarak bir fener kaldı- racaksınız. Motör, hemen sandala ya- haşacak ve sizi alacaktır. Penerden başka, sesle ve saire işaret vermeyi- niz; yerinizden kımıldamayınız!. Seyfi bey, Enver paşadan bu tali- matı aldıktan sonra derhal Boyacıkö- yüne döndü ve Enver paşadan aldığı izahatı Cemal paşaya bildirdi. Enver paşa, Talât paşa ile birlikte motöre binmek üzere sabık sadrazam- la Arnavul&öyünde birleşmeğe karar verdiği haldö Cemal paşarın bu suret» mesini muvafık görmüştü. Bunun iki sebebi vardi: Evvelâ, Arnavutköyünde her üçünün birleşmesi ve rılıtımda ol- dukça bir Kalabalık olması, nazar dik- kati celbedebilirdi. Saniyen, Talât pa- şa ile Cemal paşanın araları -son gün- lerde- fena halde açılmışlı. Hattâ, bun- lar, kabinenin istifasındanberi hiç gö- rüşmemişlerdi. Nitekim, hep birlikte kaçmağa karar verdikleri halde, firar plânunun tertibinde bile birleşmemiş- © lerdi. Bu hususta Enver paşa, her ikisi arasında irtibatı temin etmişti, Enver paşa, Talât ve Cemal paşalar arasın- daki bu derin ihtilâfı bildiği için -Ce- mal paşa da Arnavulköyüne geldiği takdirde- tam motöre binecekleri s- rada; sebepli, sebepsiz olarak araların- da bir münakaşa çıkmak ihitmalini düşündü ve belki de böyle bir müna- kaşanın kaçmalarını büsbütün müş- külâta uğratacağını, hattâ hazırladik- ları plânın, etrafa verecekleri şüphe Üzerine, suya düşeceğinden korktu. Esasen Enver paşa, kendisinin ayrı bir yerden, Talât paşanın da ayrı bir sa- hilden motöre binmseini çok istiyor- du; böyle bir hareket, şüphe yok ki, daha emniyetli olacaktı. Ancak o, Ta- lât paşaya da tamamile itimad cde- miyordu: Sabık sadrazam, belki son dakikada fikrinden cayar, İstanbul- da saklanmağı tercih eder ve -yukarı- da izah ettiğim gibi- kendisile Cemal paşayı İstanbuldan kaçmakta yalnız başına bırakmak suretile, bütün me- Suliyetleri onların omuzuna yüklete- bilirdi. Binaenaleyh, işi emniyet altı. Ba almak için Talât paşa ile beheme- hal motöre birlikte binmeğe mecbur. du. (Arkası var),

Bu sayıdan diğer sayfalar: