İngiliz - alyan anlaşması ve Akdeniz devletleri Akdeniz üzerinde İngiltere ile İtal- Yanın tekrar anlaşmaları bu denizde sahili bulunan devletlere geniş bir ne- Jes aldırdı. Çünkü bunlar, iki devlet Çarpıştıkları zaman şu veya bu tarafı tularai: harbe sürükleneceklerinden, Yahut iki aradaki yerleri ile adalarının #apt ve işgal edileceğinden endişe ediyorlardı. Meselâ Balkan kara devleti ok duğu kadar ve ihtimal daha büyük Ve mühim nisbette Akdeniz ve dahri i bulunan Yunanistan iki tara- İn sike dostluk ve teşriki mesai tek- illerine ve nihayet tazyik ve tehdid- maruz kalacağını bekliyordu. Hakikaten ftalya, Yunanistan ile s- kt teşriki mesaide bulunmağa ve bir vukuunda adalarından istijadeyi azmetmiş görünüyordu. İngiltere tse, ananevi dostu bulun- duğu Yunanistandan Akdenizin mu- mı tayin edecek bir mübare- #0de iyice istifade etmekten geri dur- Miyacaktı. Akilenizin küçük devletlerinden Mı- # daha müşkül ve tehlikeli bir vüzi- Vette bulunuyordu. Bir defa Mısır haf- tası, ve müdafaa ve idaresini İngite- te ile paylaşmış olduğu Sudan, İtal- yanın Akdenizden Sahrayıkebirin Or- #asındaki Tibesti dağlarına kadar uzü- nan Trablusgarp ve Bingazi müstem- lekesi ile Kızıldeniz ve Hind Okyanı- eki müstemlekelerinin dam ile birleşlirilmesile tesis olunan yeni İtalyan imparalorluğu arasında bulunuyor. Süveyş te esasen Mısıra aid bulunduğundan, Mısr, âdetâ asıl Halya ve yine İtalyanın Şimali Afrika müstemlekesile yeni İmparatorluğu arasında karada, de nizde ve havada bir sed teşkil eyledi ginden, İngiltere e bir harp vukuun- da İtalya Mısırı ve Sudan: istilâyg ve Süveyş kanalına hökim olmağa çali- şacağı mukhakkaklı. Hallâ bu endişedir ki Mısırı İngiltere ile #itifak muahedesi akdederken, harp zamanında İngiliz ordusunun bütün Mısırda serbesçe hareket eyle- mesine müsaade etmiş ve bunun için sevkulceyş yolları yaptırmağı da ta ahhüd eylemişti. Ahiren Mısır, mev-* cud ordusunu iki misli arttırmağa »e Harbiye bütçesini 2,700,000 Mısır li- rasma çıkarmağa mecbur olmuştu. İtalya ile İngilterenin anlaşmış ol- ması Mısırı çok sevindirmişlir. Feyzullah Kazan Kolalı yaka Birkaç sene evvel Amerika, kolalı Yakayı icad eden kadının ellinci yılı- Di kutlamıştı. Eli sene evvele gelinciye kadar min- tan giyiliyordu. Bir Amerikalı kadın €lli sene evvel, kocasının yıkanmak Üzere verdiği gömleklere baktı; ancak Yükaları kirliydi. Bunun üzerine yâr kayı kesti, ayrıca yikadı. Bu suretle kolalı yaka doğmuş oldu. Sun'i göl A nyada Thuririg'de suni bir göl Yapılıyor. Bu gölden elektrik istihsal €dilecek ve o civar aydınlatılacak, Gölde 1,300,000 ton su buluna- | cak. Bu göl Orta Almanyanın en bü- Yük gölü olacaktır. Gölün satıh mesa- hası 22 hektardır. Üçüzler Kallforniya stüdyolarından birin- de rejisör Jak Konüay bir film çeviri. Yor. Filimde sekiz aylık bir çocuğun da rolü var. Bu rol de bir saat sürüyor. Halbuki Kaliforniya kanunları, bir ya- Şşına kadar çocukların sinema projek- törleri önünde yirmi dakikadan fazla durmasını yasak ediyor. Bunun üze rine rejisör sekiz ay evvel üçüz doğu- Tan bir anaya baş vuruyor, üçüzleri alıyor ve her birini yirmişer dakika Kameranın önünde tutup bir saatlik işi bu suretle yapıyor. Üçüzler biribir- lerine aynen benzedikleri için film muvaffak oluyor. Köpeğin mukavemeti Hayvanlar yola dayanıklıdır. Bilhas- sa kediler çok uzun yol yürüyebilir. ermiş. Amma bir köpek bütün rekor- Tarı kırdı. Geçen hafta Uşi'de, Leman gölü kı- yılarında ateş oyunları vardı... Seyir- ellerin biri köpeğini de beraber getir mişti. İlk fişek patlar patlamaz köpek deliye döndü. Kendini göle attı ve yüz- meğe başladı. Ertesi günü köpeği öte- ki kıyıda buldular. 10 saatle 15 kilo- metre yüzmüştü. Televizyon ilerliyor Televizyon İngilterede çok tekâmül | etti, Böyle devam ederse, pek yakında sinemaya rekabet edebileceğini iddia | ediyorlar, Geçen hafta Londrada 60X30 ebadında bir perde üstünde mükem- mel, net bir tiyatro seyredildi. Bugü- ne kadar televizyon plâğı anca 30x25 ebadında idi, Stradivaryüs şerefine.. 1644 te Eremor'da doğup 1737 de o şehirde ölen Stradivaryüsün iki yü- züncü yılı kutlanacak. Bu merasimle bizzat Mussolini meşgul oluyor. Usta keman yapanın hatırasına bir amt dikilmiyecek, Kremor'da bir mektep, İzmir (Akşam) — İzmir Enternasyonal fuari hazırlıkları devam ediyor. Türkiye Ticaret odaları pavyonu inşaati yakında sona erecek ve dekorâsyon işine başlanacaktır. Geçen sene bir toz deryası hâlinde olan ve birçok noksan- ları bulunan fuâr, bu sene çok mütekâmil bir eser olacaktır, Son zamanda 1500 işçi, fuar hazırlıkları için geceli gündüzlü çalışmaktadır. Fuarda bilas- Sa eğlence bolluğuna ehemmiyet verilecek, bunun için birçok vasıtalar temin ©dilecektir. Belediye ve fuar kömitesi reisi B. Dr. Behcet UZ, bir enerji kaynağı ha- linde, hazırlıkların biran evvel ikmali için durmadan çalışmaktadır. Yukardaki resim, fuar sahasının, inşa edilmekte olan paraşüt kulesi üze- «inden çekilmiş güzel bir manzarayı tesbit etmektedir, AKŞAM Istanbulda Pazar Tanhacereki Sardalya balıkları bizden rahattılar. Onlar hiç olmazsa uzanmışlardı / Ufuklara baktım. Alâkayı calib bir şey rünmüyordu. Muteber facirlerin n pejnir yükü gemileri lan 88017 ydı Yazın en sicak günlerindeyiz. Tam bir hafta şehrin içinde, kapalı yerler- de sıcaktan baygınlıklar geçirerek çâr lışan ve geniş bir nefes almak üzere pazarı iple çeken İstanbullular, pa- zar oldu mu, daha subahtan Itibaren, ailece, yahut İkişer, üçer kişilik grup- lar halinde şehrin serin bir köşesine akın ediyorlar. Pazar mübaceretinin hareket nok- taları olan Sirkeci istasyonu, Üskü- dar, Boğaziçi, Kadıköy, Adalar iskele- leri pazarlık elbiselerini gi; H,çantahı, çoluklu çocuktu binlerce in- sanla dolup taşıyor. Bunlardan kimisi Floryada denize girecek, kimisi Boğaz- içinin serin bir köşesinde başını din- lendirecek, bir kısmı Heybeli veya Bü- yükadanın çamları altında yorgunluk çıkaracak, diğer bir kısmı da Moda, Kalamış sahillerinden Caddebostan, Suadiyeye kadar uzanacaktır. Bu pazar ben de üç senedenberi gör- mediğim Suadiyeye kadar uzanmak kararile yola çıklım. Yeşil köprüden « &iki Karaköy köprüsü - Kadıköy is- kelesine indim. Hareket etmek üze Te olan vapur dopdolu idi. Benimle beraber daha birçok kişiyi de aldık- tan sonra hareket etti. Güçlükle var purun güğertesine çıkabildim. Kutu içindeki sardalya balıkları biz- den çok rahattılar. Onlar hiç olmazsa, uzanmışlardı. Ziz ise bu vapurda ayak- ta duruyor, mütemadiyen itilip kaki- lyorduk. Önden davranıp yer tutanlar sandet içinde idiler. İşte şişman bir peder iri- MX ufaklı dokuz on kadar tebaasını sıralara boydan boya yerleştirmiş, ara- Jarındaki bir karışlık yerlere haris na- zarlarla bakan ayaktakilerin muhte mel işgal arzularını önlemek için ga- Zup bir tavır takınnıştı, Böyle alle grupları arasına sıkışmış yabancılar 865 çıkarmatlan oturuyorlardı. Benim gibi ayakta seyahat etmeleri tekar- Tür etmiş olanlar ise tevekkül içinde idiler. Herkes neşeli Bulunduğum yerden görebildiğim kadar vapur halkını seyrediyorum. Se- yahatin bütün rahatsızlıklarını rağ- men, herkes neşe içinde idi. Gençlerin ekserisi çiftli. Kimisi omuzunda sey- gilisini dinlendiriyor, bazıları müte- madiyen bir şeyler anlatıyorlar, aşık- Jar durgun bakışlarından belli oluyor- lardı. Genç kızlar geniş kenarlı şap- kalarını ezilip bozulmamaları için ellerinde tutuyorlardı. Şişman anneler, kerli, ferit aile bar baları küçük çocukların kıpırdama- dan yerlerinde oturmalarını temine çalışıyorlar, yaramazlık ve terbiyesiz- lik etmelerine mahal vermemek için ciddi bir gayret sarfediyorlar, fakat küçük çocuklar yine yanlarındaki ya- bahcıların üzerlerine simit kırıntıları dökmek, elbiselerine ayaklarını sür. mek suretile annelerini mahcup et- mekien geri kalmıyorlardı. Yaramaz çocukları teskin için bol miktarda şe- ker, çikolata istihlâk edilmekte idi, Vapurumuz Sarayburnuna doğru yaklaşıyor, pöfür, pölür esen rüzgâr insana ferahlık veriyordu. "Tam bu'sırada yanıbaşmızdan Şir- ketihayriyenin 7i numaralı vapuru Piâjdan dlğer bir görünüş korişu milletlerin işitebileceği kadar yüksek sesle bir fokstrot çalarak geç- ti, Fokstrotun akisleri İstanbulun ye- di tepesinden geri geldi. Oturduğu yerde kestirmek üzere iken bu davudi musiki ile yerinden sıçrıyan bir ihti- yar heyecanla etrafa bakip bu sesin bir vapurdan çıktığını anladıktan son- ra kendi Kendine: — Bu ne kaçık vapur! diye söylendi. Deccal mıdır, nedir? Vapurda herkeş durmadan konuşu. yor, hattâ bazı nekre kimseler soh- betlerinden etraflsrındakileri de is tifade ettiriyorlardı. Bütün vapur hal- kını güldürmek azmile konuşanlar da eksik değildi. Tramvaylara, otomobillere hücum! Böylece Kadıköy iskelesine yanaş- tık. Sıra İle indik. Vapur halkı Kadı- köy İskele meydanına dağıldı. Herkes telâşla otomobillere, arabalara, tram- vaylara koşmağa başladı. Ben de etrafıma bakınarak ileri- lerken bir şey nazarı dikkatimi ceibet- ti. Vapurdan çıkan genç kızlar topra- ğa ayak basar basınaz çantalarını açıp içinden kırmızı bir şeyler çıkarıp başlarına bağlıyorlardı. Dikkat ettim, Bunlar eskiden mahalle bekçilerinin bayram günleri davulların kenarları- na astıkları beyaz benekli kırmızı mendiller, daha doğrusu çevrelerdi- Mendili başına bağlıyan tramvaya Ben de güç halle Suadiye tramvayına bindim. Orta yerdeki sa hanlığın bir köşesine sıkıştım. Tabit yine ayakta... Biraz sonra biletçi get- di ve 12,5 kuruş mukabilinde bir bilet kesti. Vakit geçsin diye biletin üzeri- ni okurken birinci mevki bileti oldu- gunu anladım. Yanımdan henüz uzak laşmamış olar biletçiye: — Yahu, dedim, benim şu ayakta Mi Kapı ağzı birinci mövki mi. nin bir yüzüme baktı: — Vücudünüzün yarısından fszla- sının birinci mevkide olduğunu gör- müyor musunuz? Vücudüme baktım. Hakikaten sağ tarafım biraz fazlaca birinci mevkie tecavüz etmişti. Bu yerlerin yabancısı olduğum için gaflet etmiş, kendimi toparlıyamamışın. Biletçi ile münakaşa faydasızdı. Artık bileti kesmişti. Fakat B. biletçinin zarı itibare alması lâzım değil miydi? İnad olsun diye kendimi büsbütün birinci mevkle verdim. Oturanlar yük- sek sesle konuştukları için işitiyorum. Sözlerinden yazı geçirmek üzere Ankaradan geldiğini anladığım başı kırmızı mendilli bir bayan yanındaki» ne saruyordu: — Kuzum, Allah aşkma şu kırmız mendil modasını da kim çıkardı?Her keste bunlardan bir tane var. Ne kar dar da yayılmış! Arkadaşı hem onun, hem de benimi merakımı izale citi: — Bu modayı Kadıköylüler çikar- mış; bu senenin Kadıköy modasi Birinci mevkide seyahat ettiğim (zamvayımız Suadiyeye doğru hızla sanki ipten kopmuş gibi gidiyor. Her bul tramvayları gibi cadde ortasın- dan değil, asfalt yolun iki tarafındaki toprak ve otlu araziden gidiyorlar, Asisltı otomobillere ve yayalara birak- mışlardı. Plâjda Nihayet Suadiyeye gelebildik, Plâf hayli kalabalıktı. Fakat plâjm tam Üstündeki gazinonun daha kalabalık olduğu gözümden kaçmadı. Tarifeye baktım. Piâja alelümum 25 kuruşa giriliyor. Plâja nazır gazinoda ise elli olsun diye değil, fakat denize girece- gim için 25 kuruş verip plâja girdim. Yüzlerce kadın, erkek sereserpe kumlsra uzanmışlar güneşleniyorlar- dı; Renk renk sor moda mayolar na- zarı dikkati celbediyordu. Bazı genç kızlar detikarğıların, bazı delikanlılar da arkadaşları olan genç kızların diz- lerinde yatıyorlardı. Bazıları da kum- Jara gömülmüşlar, yalnız başları gö- rülüyordu. Başları kırmızı mendili genç kızlar ellerinde birer krem kutusu yüzlerinden başlıyarak vücudlerinin görünen ki sımlarını durmadan yağlıyorlardı. Alaturka güreşe hazırlık mı? Fakat Mülâyim pehlivanın bile yağsız göreş tiği bugünlerde genç kızlarımızın yağ- $ol kolumla sol ayağımın vebilhassa | lanmaları ne tuhaf? vücudümün en mühim Azası olan kal- bimin ikinci mevkiğş olduğunu na- (Devamı 19 uncu sahilede) Ş$. H.R. gizi ey ari maa ylan a era e yenmeli