16 Temmuz 1987 Mm SİYASİ İCMAE: — ———— Ingilterenin yeni teklifi rındaki bita- et ettiği kon ıdan, İspanya Fransa des di Terin sından Küçük bir Faşist dev- let olan Portekiz kara Kudüdundaki ecnebi müsahidleri kontrolden menet- mişti. İspanyanın Atlas Okyanus 5 hillerinde baftusuz şimalde sular teh- likeli olduğundan İngiliz ve Fransız harp gemileri müessir bir kontrol ya pamıyorlardı. Kontrol gilindi. yalnız Pransa - Ispanya kara Tududis kaf | maştt, | Pransa kabinesi daha ziğade sosya” | üistlerin ve komünistlerin 20ru üzerine | b kontrole nihayet vermiştir. Fran sada bu partiler ile amele sendikaları: | birliği komtrolün komulmasını: Valen- | cia hükümeti ile general Frankoyu | bir derecede tutmağa muadil olduğu pu ve bir memleketin meşru küküme | noktasından doğru olmayacağını ileri silrerek protesto ediyorlardı. Alinaniya ile İlalyanın ve Dakusus n kontrolden çekilmiş olma- e Fransa. kabinesi daha gi- yadö tazyik edilmiştir. Chautemps Ka» binesi kontrolün kaldırılmasını. Ak manya ile İtalyaye İspanyadaki boğu- şan iki tarafın multariğ" sayılmasını istiyen müşterek tekliiten vargeçir- melt için bir tehdid olarait kullanmak istemişti. Bunda muraffak olamadık- İarr sonra Kontrolü kaldırmıştır. Prenses dağlarmdaki kontrolün kaldırılması Almanya ile İtalyada bir issir Çünleti ör iki mem- ietet kontrolün mevcud olmasma rağmen, Fransanın karadan Katalon- yaya, Valenciaya yardim etmekte ok duğu kanaatinde idi. Bunlara göre, kontrolün kaldırılması bu yardımın daha açık olarak ve doğru yollardan başka bir şey değildir. İşte Almanya ile İtalya, Fransada iş başındır bultman sollare karşı bu Kadr itimadiızlik gösterdikleri bir st- Komitesine yapmakta olduğu yeni tek- Hifi uzlaştırıcı bir tesir yapacağı bek Tenemez: çime silâh, ermemE, KARA Smmm Uğursuz bir pırlanta Rivayete göre sahiplerinin başımı yemiş Bir aralık Abdilhamldin de mah olmuş Hop ismi verdikleri meşhur bir pır lanta vardır. Bu pırlanta, Birmanya” da mukaddes bir heykelin gözü imiş, Bundan iki asır eyvel söküp çıkarmış" lar, ondan sonra elden ele «dolaşmış ve rivayete göre kimin eline. geçtiyse onun başına, felâket, getirmiş, Şimdi. sayalım: Pırlantayı, Mari Anfuanet satın aldı: Antuanetin kafasını kestiler. Büyük ihtilâlden sonra pırlantaya smilyoner Pransuz Roliyo sahib oldu: Adamcağız ili etti, açlıktan öldü. Pırlanta premsıKontfoskiye Keçti. Prens katledildi. id Bundan sanra pırlantayı alan İran tacirlerinden biri: boğuldu, . Yunünle Bir icad ar San Fransisko körfe- zir büyük köprü kurdular. Bu köprülerden biri Kürülürken bir kaç amelenin Hayatına rusl oldu. Düşüp boğuldular, Bunun. üzerine mühendisler ikinci köprü: yapılırken “altına: bir file ger- diler. Ne büyüklükte diye sormayi- nız, bu file iki milyon İrangâ mal oldu, Amma neticesi de iyi oldu. Ame le düşüp boğulmak tehlikesi kalma» yınca daha, çabuk çalıştı ve ikinel köprü birinci köprüden. bir sene da- ha evvel bitdi. Ceza kongresi Delegelerimiz bu sabahi hareket ettiler Bu aym yirmi altısında toplana- cak olan beynel- milel ceza kon üniversitesi. ceza profesörü Tahir, temyiz mahke- mesi baş müdde- iumumi muavini İstanbul omüddei- Cevad, İstanbul umumi muavinle- müddelumumi tinden Feridun muavinlerinden Bağana Feridun Bagana ve Orhan Köniden müteşekkil heyet bugün Çekoslovak» ya vapurile Fransaya hareket etmiş» fir. Kongre temmuzun gön gününe Yadar devam edecektir, bir kuyumcu merdivenden düştü, bey- ni parçalandı. Ölümünden sonra ma ını mezada çıkardılar; pırlanta Ab dülhamidin. üstünde Kaldi; Abdülha- mid haredildi ve bir kaç sene'sonra öldü. Son zamanlarda Hop pırlantasının adi duyulmaz olmuştu. Abdülhamid veresesinden pırlantayı satın alan Nev - Kastel dükü derhal” elden çı- karmış, Şikagolu milyarder o Mac Lean'a 300,000 dolara satmıştı. Elmas 1977 Şikago mücevherat sergisinde teşhir edilmişti. Bir kaç ay evvel Ohio tulanmda Mae Leun ailesi boğulmuş! Var mı Hop pırlantasının talibi? Kuş tüyünden ns yapılır?.. Yastık, şilte, yorgan... Başka?.. Biz söyliye» lim: Sayılır. Amerikalılar kuşlarda kaç tüy ol- duğunu hesaplamışlar. Kuşların ek- serisinde vasati 2000 tüy var. Yalnız yaban ördeğinde 11,000 tüy varmış. Götenin falcılığı Meşhur şair Göte 1797 de İsviçre» deiken Sihi netirinin bir gün yata ğını değiştireceğini söylemiş. Dediği oldu. İsviçreliler büyük bir baraj yapmak ve elektrik istihsal et- mek için nehrin mecrasını değiştiri- yorlar. - . ç Bağ kulesindeki cinayet Izmirde eski bir cinayetin failleri yakalandılar İzmir (Akşam) — Bundan dokuz ay evvel Burnova nahiyesinin Işıklar köyü civarında bir bağ kulesinde Af- yonlu Halil adında bir tüccar öldü rülmüş ve vakanın failleri buluna» mamıştı. Zabıtanın uzun süren araş- tırmaları neticesinde vakanın faille- ri oldukları anlaşılan Hasan ile arka- daşı Hüsnü yakalanmışlardır. Halilin öldürüldüğü gece bağ kule- sine genç bir kadın getirildiği ve bir içki âlemi terlip edildiği anlaşılmıştır. Cinayet, bu içki öleminden ve eğlen- ceden sonra İka olunmuştur. Köy Kadınları arasında geçen bir götüşme, cinayet faillerinin yakalanmasını te- min etmiştir. Hâdisede alâkadar olan genç kadın da aranmaktadır. a — Beylik gemi 1 mi, değil mi? Çanakkaledeki müsademe| muhakemesine dün devam edildi Çanâkkalede'Nüra burnunda İspan- yol bandırali Magallanes vapurunun. çarparak batırdığı Kapapino adındi- ki İtalyan vapuru a İstanbul ikinci ticaret mahkemesine müracaat- le kazayı müleakib İstanbula gelen İs- panyol vapuruna haciz koydurmuş, İspanyol vapuru da buna itirazet mmişti. Dün ikinci ticaret mahkemesinde bu dâvaya devam edilmiştir. Ispanyol vapurunun avukatları daha evvelki celsede vapurun askeri vapur olduğu- nu ileri sürerek bu gibi askeri vapur- lara Türk mahkemelerinin haciz ko yamıyacağım iddin etmişler; buna karşı İtalyan acentesi vekilleri itiraz ederek İspanyol vapurunun askeri bir vapur olmayıp ticaret gemisi olduğumu ve binaenaleyh haciz konulabileceğini bildirmişlerdi. Dünkü celsede İspanyol vapuru ves killeri karşı tarafın bu iddiasna da cevah vererek: — Magallanes vapuru Transatlan- tik şirketine aiddir. Yakat İspanya hükümeti harp münasebetile bu şir- kete vazıyed etmiş ve Mâgallanes ya- purunu da askeri işlerde istihdama başlamıştır. Bunu da elimizdeki koniş- mentolarla İsbak ederiz. Diğer taraf- tan Magallanes vapurunun Boğazlar. dan geçmek için bir hafla evvel Tür- kiye hükümetine müracaat ederek 'mü- saade almamış olması Montrö muka- velesine aykırı bir hareket değildir. Çünkü müsaade almak mecburiyeti ancak doğrudan doğruya harp gemi- lerine mahsustur. Magallanes vapuru iseciheti askeriye emrinde çalışan bir ticaret gemisidir. Binaenaleyh müsa- ade almak mecburiyetinde değildir. Demişler ve bazı misaller göstererek haczin derhal Kaldırılmasını istemiş” lerdir. Vapurun ciheti askeriye etrin- de bulunduğunu. isbat için de koniş- mentoları mahkemeye vermişlerdir. İtalyan sedntesi vekilleri Bu İddiala- ra itiraz etmişler ve Magallanes vapu- runun ticaret gemisi olduğunda ısrarla Türk ticaret mahkemesinin haciz koy- mak salâhiyetini haiz bulunduğunu söylemişler ve kaza etrafında Çanak- kalede yapılan tahkikata aid evrak su- retini de mahkemeye vermişlerdir. Evrakın mahkeme tarafından ted- | kiki için muhakeme başka güne bıra- kılmıştır. Eski bir askerin ölümü Konya fırka kumandanlığın- dan mütekald general Ali Riza Ersin'in vefat et tiğini ve cenaze. # sinin Üsküdar. daki evinden merasimle kal- dirlarak defn- edildiğini yaz- Mütekaid general Ali Rıza Ersin biye yüzbaşılığile neşet elmiş, bir müddet, erkânı harbiyei umumiye da» iresi birinci şubesinde ifayı vazife et miştir. Merhum 1300 senesinde mer- kezi Erzincanda, bulunan 4 üncü ve 1302 de ikinci ordu erkânı harbiyesi» ” ne tayin olunmuş, 1903 te Harbiye mektebi erkânı harbiye sınıflar mu- allimliğine nakledilmiştir. 1307 deva» zifeten Fransaya gönderilmiş ve beş sene sonra coğrafya mühendisi olarak Türkiyeye dönmüş ve mirlivalıkla ve Konya redif livası kumandanlığile 1322 de Konyaya gitmiştir. Merhum Konya fırka kumandanlığına getiril» dikten sonra 1328 de tekaüdlüğünü taleb etmiş ve en son 1926 da Adana su işleri şube ve mıntaka mühendisli- ğine tayin olunmuş, havasile imtizac edemediğinden 1930 da Bursa su işleri dairesine nakledilmişti.) SON. ZAMANLARINDA BİZANS Bizans, Grigo deler melike» sin, Nedimin «Gey pare» diye tasvir'ettikleri güzel istanbul, Orhan bey, Murad bey ve zıd bey zama- mında Türklerin: hücumuna uğradığı zaman, ne vaziyette İl? Bunu, © 74- manlar İstanbulu gören ve gezenlerin dilinden işitmek herhalde faydalıdır. Orhan bey zamanında İstanbulu gö- Ten ve yazan tek seyyah İbni Batuta- dır. O, şöyle anlatıyor: «Kostantaniye beldesi derecet niha» yede büyüktür. İki kısmı havi ve ara» larından büyük bir nehir caridir. Ne- orada sakindir. Çarşı ve sokakları en- li döşeme taşlarile döşelidir. Her sa- naat erbabının kendilerine mahsus yerleri vardır. Biri diğerile iştirak et- mez. Her çarşısının Kapıları vardır. Geceleri kapanır. Sanast erbabr ile-sa- İtcnların ekseri kadındır. Belde, deni- 28 ilerilemiş bir dağım eteğindedir. Tak, Tiben dokuz mil uzunluğunda ve o ka- dar, belki daha ziyade dir. Dağın üstünde küçük bir kale ile hükümdar sarayı bulunur. Fevkalâe de sanaati olan ve deniz cihetinden kimsenin girmesi kabil olmıyan Sur, bu dağı, ihata eder, Orada mamur ve meskün takriben on üç karye vardır; Büyük kilise de beldenin bu kısmı or- tasındadır.» Büyük kilise Ayasofyadır. Faket İbni Batuta Ayasolyanın içine girme miş. Yalnız avlusunu gezmiş; Avlu kapısında bir salip varmış. Onu gayet parlak bir surettetasrir ediyor: «İşbu salib kilise kapıst “üzerinde faza geçirilerek salib şeklini alımşlır. Bu kapı altın ve gümüş levhalarla mesturdur. İki halkası halis altından mamuldür.» Orhan bey zamanında Bizans ve Ayasofya bu vaziyette imiş. Fakat İbni Batutadan sonra da İstanbulu ziyaret edehler vardır: Floransalı Büondelmenti, İspanyalı Clavijo ve Burgonyalı de la Broguidre... Bunlar da İbni Batuta gibi İstan- bulun büyüklüğüne ve güzelliğine karşı derin bir hayranlık gösteriyor- lar. Fakat, bir zamanlar o kadar gü- zel, aklın ve hikmetin hakiki bir sara- yı hükmünde olan bu şehrin uğradığı inkırazı da tamamile tasvir ediyorlar: Şehrin binaları kâmilen harab. Halk ahlâken fena halde ve vahşileşmiş. Buondelmonti anlatıyor: «Eski şan ve şerefini unutarak kabalaşan Rum- lar, gözlerini doyurmaktan başka bir şeye çalışmıyorlar». Müamafih, şehir «gayet büyük ve geniş. eşehrin yük» sek surları güzel ve sağlam. Nüfusu gayet azalmış: Şehirde irili ufaklı 3000 kilise var. Kudüse giderken İstanbula uğramayı dini bir vazife sayan Ruslar gibi, o'da şehrin bütün kiliselerini ve manastırlarını. dolaşmış. Ayasofyayı ve Atmeydammı görmüş. Clavijoya ge- Tince, o, mozayıkları şöyle anlatiyor: «O'derece harikulâde zengin ve sanat- kârane işlenmiş ki, onları gören bir kimse, herhalde onlardan fevkalâde bir şey görmemiştir. Keza della Bro- guiöre de Vlakerna Kilisesinin moza- yıklarını ayni' hayranlıkla tasvir edi- yor: «O kadar güzel ki; ondan güzel bir şey olamaz» diyor: Hakikaten bu saray gayet güzelmiş. Türklerin Eyvansaray dedikleri semt- te, Halice nazır inşa olunan bu sara» yı, on ikinel asırda görenler methede ede biteremiyorlar. Endes de Devil di- yor ki: «Harici güzelliği hiç bir şeyle kıyas kabul etmez. Dahili zarafetine gelince tarif ve tasvir edebileceğimin fevkindedir. Her tarafında yaldızdan ve mühtelif renklerle yapılmış Yesim» Terden başka bir şey görülmüyor. Ay- Tu gayet mahirane bir surette hep mermer döşeli.» Fakat bu sarayın asıl güzelliğini amin de Tudöleden dinlemelidir: «İmparator Manvwele cedlerinden Kalan saraydan maada, deniz kena- ray daha yaptırmış ki, adı E. Bü saraym sütunları gi- rı da Mep altın ve gümüş kaplıdır. Üzerlerinde hem kendinin, hem de cedlerinin yaptıkları harpler tasvir edilmiştir. Bu sarayda kendisi için en kıymetli taşlarla bezenmiş bir altın taht yaptırmıştır. Bu tahtın üze- rinde gene altın zincirlerle ası altın bir tac vardır. Bu tacın etrafına, kıy- metini hiç kimsenin tahmin edemiye- ceği inciler ve elmaslar serpilidir. Bun- lar öyle bir şaşaa ile parlıyor ki, hiç ve al eibiseler gibi her yıl verilen ver- giler bu saraya getirilir. Kulesi hep onlarla doludur. O'derecede ki, serveti ve binasının güzelliği itibarile bu sa- rây dünyanın bütün saraylarını geri- de bırakır.» müşten eser kalmamıştı... 1847 senesinde yapılan bir tac giy- me merasimini anlatanlar bütün ha» kikati ortaya döküyorlar: İmparato- Tun ve imparatoriğenin tacında ve el- biselerinde altın ve mücevherat. yeri- o.kıymettar altın ve gümüş kaplar yerine bakır ve toprak kaplar kullar Dılıyordu: İmparatorluğun eşki ser- vet ve ihtişamı buderoce zevale uğra” maıştı. Hattâ bu hâdiseyi anlatan, hi- kâyesini şu cümle ile bitiriyor: «O'de- recede ki, bunu tamamile hikâye et- meğs hakikaten ulanıyoruma. İkinci Manuetin tahta nasl cülüs ettiğini, Kudüse Hacca giderken İs tanbuldan geçen bir Rus bütün tafsi- lâtile anlatıyor ve- hikâyesini şöyle bitiriyor: «İmparator'un: etrafını derhal mer merciler ve mezar yapıcılar kuşattı lar. Ona mermer nümünesi getirmek ve: «Zatı haşmetaneleri tabutu için kime sipariş verecek? diye sormak için gelmişlerdi. Yani bu temsil ile ona insanın fani olduğunu ve çürüye- ceğini anlatmak istiyorlardı. Daha sonra prensler, kumandanlar,. apaz- lar, askerler ve bütün zadegân. geldi- lenmesi usulden olan sözleri söyledi- ler. İmparator, patrik tarafından tak- dis edildikten sonra, Kiliseden çıktı. Başına yağmur gibi yağan altın pa- raları halk avuç avuç kapıştılar.» De la Broguiöre'e gelince; O, böyle merasim görmemiş. Cirid oyunlarını, at koşularım seyretmiş. Asıl onun gözü imparatoriçe Maride kalmış. İmpara- toriçeyi bir kere Ayasofya kilisesinde görmüş: «Güzel kız» diyor. Fakat ya- kından da görmeği merak etmiş. Bü- tün gün ne yemiş, ne içmiş; Nihayet meramına nail olmuş. Kendi anlatı- yor: «Bana evvelce gördüğümden daha güzel göründü. Yanıma çok yakın geldiği için bana geri çekilmemi söy- dediler. Güzelliğine hiç bir diyecek yok, Yalnız yüzünü boyamış ki, buna hiç lüzum yoktu. Çünkü: kendi, hem bembeyaz, hem de gayet genç» Ahmed Refik 16 Temmuz cuma Saat 17 de, Kadiköyünde, Süreyya sineması salo- nunda, Frigidaire'de Dondurma yapma dersi verilecektir. a d eN Muh