26 Haziran 1937 Bursa me. Bursada koskoca bir fab- rika mahallesi kuruluyor sa mektupları Merinos ipliği fabrikası Bursanın SesSİZ bir hayat uyandırdı bir senli hareketli Bursa (Akşam) — Şehrin Muradi- ye istasyonu yanında âdeta koskoca bir fabrika mahallesi teessüs ediyor. Bursanın bu tenha ve 1ssız mıntaka- Sını, kalabalık ve hereketli bir saha şekline sonkan (Merinos) fabrikası oldu. Cumhuriyetin bu güzel ve kuvvetli eserini (Akşam) okurlarına tanıtmak İçin, fabrikayı yeniden gezdim. Gör- mediğim bir kaç ay içinde o kadar de- Zişiklikler olmuş ki, hayret etmemek mümkün değil... Merinos fabrikası, Bursanın v6 memleketin iktisad hayatında şim- diden yapmağa başladığı büyük ve hayırlı tesirden başka; görüş ve düşünüşümüzde de bir tahavvül vücude getiriyor. Şimdiye kadar (Fabrika) deyince göz önüne gelen manzara ile, bizzat Merinos fabrika- aptığı tesir ıda, karlı dağ- . Hatırıma, bir vakitler dinle- şu fikra geldi: fabrikatörlerinden birisi, Av- da dolaşırken, ipek fabrikaların» ni gezmek istemiş, Bir yere şler ve sabahtan akşama, ka- ştırmışlar. Adamcağız, bu fabrikaların kime aid olduklarını ds öğrenmek istemiş: — Fabrikalar de- ği, demişler, hepsi bir tek fabrikadır., Bunun üzerine Bursalı zat, kartvi- zitine yazdırdığı (Fabrikdtör) sıfatı- nı çizerek, yerine sadece (Tüccar) ke Jimesini koydurmuş!, Yolladığım resimlere de baksanız, kendisini görmedikçe (Merinos) fab- rikasının hakiki vaziyetini göz önü- ne getireceğinizi zannetmem. BİK Transatlantiğe nazaran bizim Akay vapurları ne ise; şimdiye kadar gör- meğe alıştığımız fabrikalar da yeni inşaat yanında odur. Galiba bunun içindir ki, Merinos fabrikasını tarif ederken insan, (Büyük) tabirini bile azımsıyarak (muazzam) kelimesişi kullanıyor ve yine bu sebeble olacak ki, yemiş bin metre murabbal bir ara Ziyi işgal eden fabrika mıntakasını an» Jatırken: — Mahalle ne demek, diye- ceği geliyor, burası âdela bir memle- keti.. İnşaat kısmını idare eden mühen- dis bay Asaf Tunçay, boyuna izahat veriyor ve bizi büyük bir alışkanlık- la gezdiriyor, Fabrika, yarısı inşaata, yarısı da makine ve teferrüsta harcan. münk üzere, dört milyon liraya mal olacaktır, İlk girdiğimiz binaya üş tane kazan yerleştiriyor; boyları on ikişer metre imiş. Bu daire, elektrik santralıdır; dört makine İle 1825 ki- Iovatlık elektrik yapacak. Ham yün deposund giriyoruz. Za ten yakın olan şimeridifer istasyo- Rundan gelen bir (çift hat), malze- meyi ilk önce bu binaya sokuyor. Ham yün, buradan bir köprü, bir de kanal yasıtasile yıkama dairesine sevkedili- yor. Bu bina alabildiğine büyük.. mübale- Za olmasın amma, beş salonundan buralardan geçerek bir nevi ikmali tahsil ediyor!.. İlk kısımda, uzun bir vagon kalarını andıran makineler var. Sonra yine makineler, makine- ler, makineler.. Ham yün işte bura larda yıkana kuruya, bir hayli dolaş- tıktan sonra, bilek kalınlığından par- mak kalınlığına doğru gittikçe ince- lerek, nihayet bildiğimiz iplik halini alıyor. Bu minval Üzere muamele gö- ren bir kilo yün, tam doksan kilomet- Te uzunluğunda İplik oluyormuş.. Salonların tavan kısmı, gayet ka- ln saç borularla kaplı.. bunlar, ham yünün daimi ve muayyen bir rutubet içinde kalmasına yarıyormuş, yani Salonlarda bir'nevi Londra havası temin ediliyor. Bir hayvan tüyüne gösterilen bu yüksek ihtimam ve ihti- ram karşısında öyle hissediyorsunuz ki (Merinos) denilen şey, bu muhte şem şatoda naz ve naim içinde yaşi- yan efsanevi bir mahlüktur!.. Merinos ipliği fabrikasından bir kaş görünüş Artık son salona geldik. Adani akıl- hı incelen İplik, yeni bir ameliye daha geçirerek çift tel halinde büküldük- ten sonra boya ve kuruma dairelerini ne yalan söyliyeyim, bu fenni izahat, bazan öyle çetrefilleşiyor ki, pek ço- ğunu ıska geçmeğe mecbur oluyolu- rum, İnşaat için sırasına göre, bin beş yüzden fazla amele çalışmış. Şimdi, yapı işi sona erdiğinden, amele sayısı bu kadar yüksek değil. O kadar yorulmuştuk ki, gezeme- diğimiz öteki binaların isimlerini bay Asaftan rica ettim: Sıra ile şöyle yaz- dırdı: Müdiriyet, Yün yıkama bina- sı, Ham yün ve malzeme depoları, Tamirhane, Mamul eşya deposu, Kuv- vet santralı, Kömür deposu, Sulama kulesi, Kantin, Revir ve Sinema bina- sı, Bunlardan başka altı tane çift memur evi ile bir müdür evi yapıla- cak; daha sonra da karşı sahaya ame- 16 evleri inşa ettirilecek imiş. Baştan başa Türk eli ve Türk kafa- s1 ile meydana getirilen fabrika Cum- huriyet bayramında açılacak ve 200 dalmi amelesinden başka 600 ü gün- düz, 600 ü de gece çalışmak üzere bin dört yüz amelesi olacaktır. Riza Ruşen Adres tebdili için yirmi Kuruşluk pul göndermek Rebiulâhir o 16 — Ruzu Hazır 51 & İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yet E.044 848 452 832 1200 208 Va. 209 430 1216 1617 2148 | elektrik şirketi memurlarından mıdır? | rindendir. Valder de ayni şirketin AKŞAM Elektrik şirketi erkânının muhakemesi Dün Nafıa hukuk müşaviri dinlendi Avrupadan getirttiği elektrik mal- zemesini Anadolu yakası yerine İstan- bul şebekesinde kullanmaktan suçlu elektrik şirketi erkânının muhake- melerine kaçakçılık davalarını gör meğe sulâhiyettar ceza mahkemesi tarafından dün de devam edildi. Dünkü celsede şahidlerden Nafia hukuk müşaviri B. Tahir dinlendi. Hukuk müşaviri kaçak malzeme hak- kında önce yapılan tahkikat ve ted- kikalı şöyle anlattı: «— Önce üç müşkülle karşılaştık, Bunlardan biri davanın bugünkü mevzuunun esasını teşkil eden Ana- dolu yakasına aid olan malzemenin Rumeli tarafında kullanılması; diğeri gümrüksüz malzemenin tesisatı ibti- daiyede kullanılacağı yerde tamirat mütemadiyede İstimal olunması ve üçüncüsü de muaf malzemenin satıl- masıdır, Bilindiği üzere muaf malzeme im- zalı ihraç bonolarile mağazalardan çi- | karılmıştır. Biz önce bu bonoları şir- | ketten istemiştik. Fakat aldgımız c&- vap bonoların yakılmış olduğundan ibaret kaldı, Eğer bu bonoları bulsa idik bunların üzerlerindeki imzalara göre muaf malzemeyi Rumeli tarafın- da kullanmak üzere çıkaranları da hâkim huzuruna çıkaracaktık.» Tahkikat evrakının bulunduğu 22 dosya mühürlü olarak mahkemede bulunuyordu. Mahkeme bu dosyala- rın açılmasına ve tedkikine karar verdi ve dosyalar açıldı, Hukuk mü- şaviri sözlerine devamla: «— Tedkikatımız esnasnda bize 19 Radoktör bulunduğu, 48 seksiyonel olduğunu söylemişlerdi. Halbuki araş- tırmalarımızda 25 Radoktör 72 seksi- yonel bulduk. Fakat bunların kulla” nıldığr yerler tesbit edilemedi; Bundan sonra Müddelumuml! suç- lulardan B. Lazyana sordu; — Elektrik şirketi malzemeyi an- barlardan almak salâhiyetini kendi memurlarından başka kimselere de vermiş midir? — Hayır. Zannetmiyorum. Fakat iyice bilmi; — Valder, Ali Vahab ve Kumpis — Ali Vahab Satlenin mühendisle- müdürüdür. Zannedersem Kumpis de bu şirkette memurdur, Fakat bu ciheti iyice bilmyiorum. — Satie nedir? — Tesisatı elekirikiye şirketidir. Elektrik şirketinden ayrı bir şirkettir. — Elektrk şirketile alâkası olmadı- ğını söylediğiniz Satle şirketinin bu üç meuruna muaf alabile- ceklerine dair bir sirküler verilmiş. Haberiniz var mı? — Malümatım yok. Hatırlamıyo- rum, Baş mühendis B. Gileri ayni suale şöyle cevap verdi: — Ben halıriyorum. Anbarlardan Sale şirketi memurları da mal çıka- saat zarfında mühendisler tarafndan imzalanmış olması şarttır, Ayni Sual levazım şefi B. Sadiye soruldu. Şef vaziyeti izah ederek dedi ki; — Satiş şirketi memurları anbar- lardan mal alabilirler. Bu hususta bir de tamim yapılmıştı. Fakat tamimler her iki üç senede bir değişir, Bu ta- mim de değişti ve 24 saatlik imzala- ma müddeti 48 saate çıkarıldı. Bu sırada saat on üçe yaklaşıyor- du. Müddelumumi muhakemeye öğ- leden sonra devam edilmesini iste- di. Avukatlar itiraz ettiler muhakeme başka güne bırakıldı. 10,000 kilo çekirge imha edildi Bergama (Akşam) — Kozak nah. yesine bağlı Kıranlı köyünde çekrge zuhur etmişti. ziraat memurluğu ta» rafından on beş gündenberi yapılan mücadelede 10,000 kilo çekirge iht edilmiş ve tamamen temizlenmiştir. Kınıkta üzüm kooperatifi Bergama (Akşam) w kelli en büyük nahiyesi olan Kinıkta Zi. Sahife 7 İ had ve Terakki,, Telrika No. 132. Suikasdlar ve entrikalar —— — nin son devirlerinde Yaran: Mustafa Ragıb Es-atlı Canbulat bey de sulh istiyor, kabul edilmezse istifa edeceğini söylüyor Sadrazam, artık padişahın dost ve | da Dahiliye Nazırı da sülhden bah- İttihad ve Terakki» siyasetine taraf- tar görünen maskeyi yüzünden ata: rak harekete geçtiğini bu ikinci mi- salile bir daha anlıyordu. Talât pa- şa, saltanat makamında Mehmed Va- hideddin gibi bir hükümdarın bu- lunmasının bu tehlikeli ve müşkül zamanlarda «İttihad ve Trakkiz için ne büyük bir felâket teşkil ettiğini düşünüyor ve bundan çok mütees- sir oluyordu. Talât paşa, bu muzır propagan- danın hangi membalardan geldiğini ve yalnız saray muhitinden değil, harici bir membadan da gelip gelme- diğini araştırmak istedi. Bunun için hemen tahkikata başladı. Bu pro- paganda, bilhassa Beyoğlu muhitin- de gayri türk unsurlar arasında da- ha ziyade yayılmıştı. Fakat bunu ortaya kim atmıştı? Şimdi derhal anlamak kabil değildi. Bu rivayetle- ri ortaya sürenlerden bir kaç kişi- yi yakalayıp diveni harbe vermek mümkündü. Ancak Talât paşa, bu- nun faydalı bir tedbir olmıyacağı- na kani idi. Payitahtta yapılacak böyle bir tevkifat, derhal halk ara- sında velveleye (o vesile (o verecek, herkes bu tevkifatın sebebini araştı- râcak, nihayet yapılacak propagan- da ile hükümet aleyhdarlığı büsbü- tün artacaktı. Sadrazam, memleketin ve «İttihad ve 'Terakki> nin mukadderati meç- hul bulunduğu böyle bir zamanda yeni bir propaganda kapısını kendi elile açmağı doğru bulmuyordu. Ba- husus, hükümetin bu (sulhü mün- ferid) rivayetlerine fazla ehemmiyet verdiğini göstermek te doğru değil- di. Talât paşa, vukuatta bir değişik- lik görülmeyince, bu (sulhü münfe- rid) propagandasının da kendi ken- disine sönüp gideceğini biliyordu. Dahiliye anzırı da sulh istiyordu Vaziyeti soğuk kanlılıkla karşılı- yan ve padişahın daha ne gibi en- trikalar de te: edece- ğini bekliyen Talât paşa tam bu sırada Dahiliye Nazırı İsmail can- bulat beyin hiddetli ve ısrarlı bir müracaatı karşısında kalmıştı. Dahiliye Nezaretine tayin edildiği gündenberi İstanbulda, bilhassa vi- lâyetlerde askeri idazelerin hükümet işlerine müdahalelerinin önünü al- mağa çalıştığı için Enver paşa ile meclisi vükelâde ve meclis haricin- na göre ahvsli harbiye fena bir saf- haya girmiş, Bütün Suriye ve Filistin elden çıkmıştı. İngiliz ordu- Jarı şimale doğru tecavüze başlamış- lardı. Bu gidişle Anadolu da tehli- vaziyette kalmışken, şimdi de kendi- sine en çok güvendiği arkadaşların- dan İsmail Canbulat beyin sulh ya- pılması etrafında bu yeni müracaatı ile karşılaşmıştı. Garibi şudur ki va- kitsiz ve zamansız olarak padişahın el altından yaptırdığı sulh propa gundası deyam ederken aynl zaman» sediyordu! Fakat Canbulat beyin bu sözlerin- deki sebep ve müessir başka idi. O, bir taraftan Enver paşanın, hükümet idaresinin “her şubesine müdahale etmesinden ve harp ahvalinin de hiç te iyi bir neticeye doğru gitmediğin- i yil z H