26 Haziran 1937, AKŞAM Neclâ ile Selim bahçedeki çarda- ğın altına oturmuşlar yemek yiyor- lardı, Birdenbire kapının yanında du- ran Kurt havlamağa başladı. Bahçe kapısı çıngırdadı. İçeriye Selimin çok İyi arkadaşı Hamdinin bahçıvanı gir- 4. Selim, Hamdinin bahçıvanını gö- rünce merakla doğruldu. Karısına: — Fena bir haber galiba. dedi, Hamdi çok hasta olacak.. Bahçıvan tereddütlü adımlarla bahçede ilerliyordu. Selim onu çağır- dı. Bahçıvan: — Efendim, dedi, bay çok basta- landı. sizi istiyor.. «mutlaka gelsin- ler» diyor. Neclânın elinden çatal düştü... Yü- xü sapsarı kesildi. Neclâ bundan yıllarca evvel Hamdiyi sevmişti. Aşkları olanca çılgınlığiyle Iki sene sürmüştü. Sonra Neclâ kendisini ma- cera hayatına kapıp koyuvermişti. Hayatına bir çok erkekler girmişti. Hamdiyi unutmuştu. Fakat Hamdi Dna karşı büyük bir kin duyuyordu. Neclâya kaç kere: — Senden intikamımi alacağım. demişti. Neclâ bin bir maceranın peşinde koşarken Hamdi, kocası Selim ve kendisi arasında garip bir vaziyet meydana gelmişti. Kocası Selim ken- disini tamamile ilme vermişti. Nec- lâya karşı büyük bir itimadı vardı. Karısına daima: — Sen bir meleksin., derdi. Selim kitaplarından ve karısından başka hiç bir şey düşünmiyen çok iyi kalbi bir adamdı. Kalın cildi kitapların arasına gömülmüş, dünya İle alâka- sını kesmişti. Halbuki Hamdi Seli- min tamamile aksi idi. O tam mâ- nesile bir hayat İnsanı idi. Kurnazdı. Etrafına karşı son derece dikketli ol- duğu için Neclânın bütün macerala- rını farketmişti. Kocası Selim Nec- lâyı kıskanmadığı halde Hamdi kıs- kançlıktan ölüyordu. Şimdi bahçıvan: — Bay çok hasta, mutlaka sizi görmek istiyor.. deyince Nevlâ fena- laşmıştı. Hamdi kulağına dalma fi- sıldıyor gibi idi; — Bir gün senden mutlaka inti- kamımı alacağım... Hem de hiç ümit etmediğin bir zamanda... Selim: — Haydi, Neclâ, dedi, hazırlan da gidelim. Neclâ itiraz etti: — İçimde garip bir hissi kablelvu- ku var Selim, Gitmemiz mutlaka lâ- zam mı? — Ne garip düşünüyorsun Neclâ... 'Tabif lâzım... Baksana ağır hasta #miş... Haydi hazırlan. Neclâ son bir gayretle yerinden fırladı. Nasıl hazırlandığını bilmiyor- du. Hamdinin köşkünden içeri gi- rerlerken kalb çarpıntısından ölecek gibi idi. Tlamdinin odası akşam loş- luğu ve birbirine karışan ilâç koku- ları arasında hakikaten müthişti. Hasta köşedeki “ yatakta yatıyordu. Ona yaklaştılar. İki deri parçası ha- ne giren kurumuş, sararmış ve in- celmiş dudakları arasından bir son nefes halinde bir kaç kelime döküldü: — Geldiğinize çok teşekkür ede- rim. Fersiz gözlerini kaldırıp Neclâya tuzun uzun baktı. Neclâ gözlerini ye- re indirdi. Ondan sonra hastanın , Rözleri Selime çevrildi. Ve mırıldandı: yanıma yaklaş. Sana çok mühim şeyler söyliyeceğim. Neclâ bu sözler üzerine eridi. Ba- yılmamak için kendisini zor zaptedi- yordu, Hamdi intikamını almak üze- re idi. Hastanın dudakları tekrar kımıldan& — Sana şimdiye kadör hiç kimse- ye söylemediğim şeyleri söyliyece- ğim. Nec tık ayakta duramıyordu. Bir kanapeye ilişti Hasta devam etti: — Gayet gizli bir mesele... Neclânm gözleri önünde yıldızlar uçuşuyor, kulakları uğulduyordu. Hamdi her cümleden sonra uzun vzun durarak anlatıyordu: Son zamanlarda senin bütün mallarının satıldığını duydum, vazi- yetiniz fena imiş. Ben artık ölüyo- rum. Bahçedeki büyük erik ağacını biliyorsun değil mi?. 9 — Evet biliyorum. — Onun altını kazaçaksın.. bir bu- çuk, iki metre kadar kaz... Bir kır- ması sandık göreceksin. bütün ser- yetim oradadır. Sizin çok işinize ya- rayabilir.... Necif kulaklarına inanamıyordu. Hamdiden ne ümit etmişken netice na çıkmıştı. Demek Hemdi hâlâ ken- disini seviyordu. Hâlâ onun mesut olmasını istiyordu. Bu parayı bırak- masının sebebi de arkasında kalan sevgilisinin saadeti içindi. Halbuki Neclâ Hamdinin; — Hiç ümit etmediğin bir gün senden öyle bir intikam alacağım ki... Sözlerini düşündükçe ne kadar korkmuştu. Hamdi: — Ben, dedi, köşkte herkese izin verdim. Bu gece mutlaka kırmızı san- dığı o çıkarmalısınız, anlıyor musu- nuz? Söz verin. bu gece mutlaka onu | köşk- | çıkaracaksınız... Bir behç; te idi. Onu da şimdi göndereceğim. çağır şu herifi. Selim bahçıvanı çağırdı. Hamdi ona da izin verdi. Bahçıvan köşkten mezun olduğu gecelör Kadıköyüne iner, geceyi orada geçirirdi. Bu ak- şam da Kediköyün yolunu tuttu. Hamdi fenalaşıyordu. Fakat doktor getirilmesini katiyen istemedi, Üç saat sonra artık Hamdinin nefes al- miyan vücudu, yatağın içinde kas- katı yatıyordu. Selim ayağa kalktı: —öldü... — Evet.. öldü. Birbirlerine bakıştılar — Kırmızı gandık.. Belim: — Canım, dedi, daha zavallının vücudu soğumadı ki... Neclâ: — Soö verdik amma.. dedi, Kırmı- zı sandığı bu gece mutlaka çıkara- cağımıza dair söz verdik. sözümü- xü yerine getirmeliyiz. Selim başını önüne eğdi: — Öyle.. dedi. Yatağın başında bir müddet da- ha kaldılar. Arkadaşı . ölür ölmez bahçeye koşup kırmızı sandığı araş- tırmak Selime büyük bir saygısız- lık gibi geliyordu. Lâkin Neclâ mü- temadiyen: — Haydi, haydi. söz verdik ona. diye ısrar ediyordu. Nerede ise sa- bah ta olacaktı. Sabah olu da artık kırmızı sandığı oradan çıkar- mak çok müşkül, belki de imkânsızdı. Bahçeye çıktılar. Selim bir kazma buldu.. Neciâ mırıldandı: — İşte büyük erik ağatı.. Selim fasılasız bir surette erik ağa- çının altını, Hamdinin tarif ettiği ci- heti karmağa başladı. Kazdr: kazdı. Neclâ fısıldadı: — Bir buçuk metre demişti... Nihayet tam iki metre kazmışlar- di. Kazma bir tahtaya vurdu. Top- rakları heyecan içinde ellerile ittiler. Kırmızı sandık meydana çıktı. İkisi de sevinç içinde idiler, Sandığı bah- çede, karanlıkta açamıyacakları için Hamdinin odasına geldiler. Hamdi yatakta limon rengi bir yüzie yatı- yordu. Kırmızı sandığı yere koydu- lar ve açtıler.. sandığın içi Neclânın Hamdiye yazdığı çılgın aşk mektup- ları ve beraber çıkardıkları resimler- le dolu idi. Selim kendi karısının yazisını daha uzaktan tanıdı. ölü intikamını almıştı. (Bir yıldız) Selâmi İzzet TİYATRO KONUŞMALARI Her kitapçıda bulunur, Fiati; 50. kuruştur. Neclâ: Akba müesseseleri Ankarada her dilden kitap, ga- zete, mecmua ve kırtasiyeyi veuz olürak AKBA müesseselerinde bü- labilirsiniz. Her dilde kitap, mec. iparişi kabul edilir. İstanbul abone küydedilir. Ündervodd yazı ve he- sap makinelerinin Ankara acentesi, Parker dolma kalemlerinin Ankarada satış yeridir. Telefon: 3377. 26 Haziran 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Dok tor Ali Şükrü: Çocuklara güneş ban- yosu, faydası ve zararı, 20 Fasıl Saz heyeti. 20,50 Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45 Fasil Baz heyeti: Saat ayarı, 21,15 Opera. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı. 20,30 Plâkla sololar, opera ve aperet parçaları. 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntahap programı Marsilya. (400) saat 21,30 Opera Komikten nakil, Bordo (278) 21,30 Faust operasından müntehap parça- lar. Viyana (507) 21 Orkestra ve kö- ro, Nis (253) 22,30 Konser, Lüksem- burg (1293) 22,30 Senfonik konser. Peşte (549) 22.20 Konser. Viyana (507) 23,20 Viyana musikisi, Peşte (549) 0,30 Tzigan orkestrası. Dans musikisi Monako (405) saat 22,10, Berlin (856) 23,30, Prag (470) 2335, Lük- semburg (1293) 24, Strasburg (349) 24, Londra (isa dalga) 18 - 0.30. 27 Haziran 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 18: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tar rafından bir temsil, 14: SON. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: Or- du saylavı Selim Sırrı Tarcan (OS- 'TANDA bir gezinti), 20: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk mu- gikisi ve hajk şarkıları, 20,30: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 20,45: Muzafler ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları (sa- at ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programi, 22,30: Plâkla sololar, opera ve operel parçaları, 23: SON. Kadınların gençleştiri!- melerinde bir mücize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli hayvanların hüceyrelerin- den çıkardıkları özü insanlara aşılıya- rak ölen kuvvetli, ve hayatı iade ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve dinç hayvanların cildlerini besleyen hüceyrelerin iftaz ettikleri o kıymetli özü vesaiti fenniye ile ikinci bir koru- yucusu olan acıbadem yağı ile imtitaç ettirilir. Yağlı ve yağsız Hasan Acıba- dem kremleri elde edilir. Yüze, cilde sürüldüğü zaman mucize denilecek bü- yük değişiklik görülür. Gevşeyen ada- İeler gerilir, yüzdeki çukurlar büyük düzen alır. Açılan mesamat kapanır. Cild elâstikiyetini kazanır. Çil ve leke- leri kökünden temizler 60 yaşında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar tazele; ve düzgünleşti Bu bal tecrübe sabittir. Hasan acıbadem kremleri çir- kinleri güzelleştirir ve ihtiyarları genç- leştirir. Kadınlara füsünkâr, tatlı, sıcak bir cazibe verir Cinsi cazibeyi ziyade- leştirir, fakat acıbadem yağı kremini yapmak çok güç olup bu bir sanat ye fen meselesidir. Bazı wtriyatçılar Acıba- dem esansını vazelin ve buna benzer yağlarla karıştırarak acıbadem yağı kre- mi alında satmak isterler cildinizi acibadem (yağından (yapıldığını me- la malâm olmıyan acıbadem yağı kremlerinden koruyum. Aksi halde yü- zün esmetleştiğini ve tüylendiğini gö- rürsünüz. Yağlı Hasan acıbadem kre- mini gece yatarken yağsız Hasan acı” badem kremini sabahları kalkınca yüz- lerine süren her Bayan cildlerinde bu Büyük © değişikliği | göreceklerdir. Her gece Bayan teninin güzelliğini, şeffa yet ve İetafetini ancak bu Hasan kre İerile idame ettirebileceğini unutmasın. Ev, aparlıman, köşk, seyfiye kiralania mevsiminde AKŞAM'ın KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için En emin, en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 dejası 100 kuruş KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 92 Tekinboğa bir sabah güzel Ti - Mayı görmeğe gitti: “Ş-Yama idam edile- cek, dedi, onu ancak siz ölümden kurtarabilirsinizl, Ti - Manın sözlerini Gökçine haber verdikleri zaman, Şi - Yama zindanda hastalanmıştı. ŞI - Yama, z Kuştüyünden yataklarda yatmağa alışmış olan bu güzel kadın zindana atıldığı gündenberi gök ve güneş yü- günü göremiyordu. Şi -Yamanın bir kaç gündenberi | rengi bakır gibi sararmış. Gözlerinin feri kaybolmuş. vücudu dayak yemiş gibi pelteleşmişti. Kubilâyn — gözdesi bu sillenin nereden geldiğini bir türlü tahmin edemiyordu. O, Kora prensini tanı- mış ve bu isyanla yakından uzaktan alâkadar olmuş olsaydı yüreği yan- mıyacak ve: «Ne yapayım, hakana ihanet ettim. cezamı çekeceğimiz diyecekti. i Sarayda Şi-Yama kadar hakana sadakat gösteren hangi kadın vardı? O Kubilây uğrunda cahını çok defa tehlikeye atımış fedakâr bir kadındı. Onun gösterdiği sadakat ve yarar- lıkları Kubilây da bilir ye takdir ederdi. Şimdi nasıl oluyor da hakan kendisini arayıp sormuyordu? Şi-Yamanm işini mahkeme de Mahkemede Tekiboğa da en nü- fuzlu bir üye olarak bulunuyordu. 'Tekinboğa son günlerde (adalet İs- tiyen köylü) nün işini parmağına dolamış ve: «— Bu adamın kayınpederi ölür- ken, TiyenFonun yaşadığını ve onun yerine kızının idam edildiğini itiraf etti. bu cinayetin esrar perde- sini ben yırtacağım! Diyerek, hadisenin iç yüzünü in- eelemeğe başlamıştı. İşin garip tarafı şurasiydi: Kubi- lâyın Tekinboğaya fevkalâde Itima- dı olduğu halde, Tiyen-Fonün ya- şadığını iddiz etmesi üzerine bu iti- madın zayıfladığı görülmüştü. Bunun sebebi de malümdu.. Şansi ve arkadaşları her gün Tekinboğa- nın son zamanda müvazenesini kay- betiiğinden Kubilâya sik sık bahse- derlerdi, Tekinboğa bir sabah erkenden kalktı. hareme geçti. Cin - Kinin karısını ziyarete gitti. Ti - Ma henüz uyanmıştı. Tekin- boğayı ogün ilk defa tanıyordu. Mahkeme üyesini birdenbire karşı- sında görünce korkudan yüreği ağı- na gelmişti: Acaba ne var? Bu adam benden ne istiyor?, Diyerek kendisine fazla iltifat etti 'Tekinboğa çok nazik davranıyor- du. — Ben Cin - Kini çok severim. 8i- zi rahatsız edişimin sebebini anlat- madan, hemen ilâve edeyim ki, or- tada sizin için korkulacak, tereddüt edilecek bir şey yoktur. Ve genç kadının geniş bir nefes aldığını görünce ilâve etti: — Sarayda akılları durduracak kadar mühim ve insanı düşündürü- cü bir takım entrikalar dönmekte- dir. Kubilâyın gözdesi $i - Yama bu arada büyük bir suçla İekelenerek zindana atılmıştır. Ben bu kadının masum olduğunu duydum ki, siz de Şi - Yamanın ma- sumiyelinden bahsetmişsiniz! Hat- tâ sizin bu sözünüzü prens Cin-Kin bile mahkeme heyetine söylemiş. Bu- nu nereden biliyorsunuz? Büyük bir hakikatin meydana çıkınası için, be- nl bu hususta tenvir etmenizi dile- i z 'T-Ma tereddütle karşıladığı - Te- kinboğanın mertçe konuşmalarından hoşlanmış ve kendisinin çekinilecek bir adam olmadığını anlamıştı. Cin-Kine söylediklerini saklıyama- dı: — Evet, dedi, CinKin gitmeden evvel kendisine Şi - Yamadan bâhse- derken - suya bakarak - bu kadının uçsuz olduğunu söylemiştim. Tekinboğa gülümsedi: — Suya bakarak mu dediniz? — Neye şaştınız? Ben yıldızlarla konuşan Şanganın kızıyım. babamın, bütün sırlarını bilirim. j — Yalmız babanızın değil, başka- larının sırlarım da biliyorsunuz! Bu kadın hakkında bir duygunuz varsa, bana açıkça söyleyin! Çünkü ben, meseleyi hakan tarafından soruştur- mağa memur edildim. Suçluyu suç- suzu ayırd etmek için, bu işi incele- meğe mecburum. 'Ti-Ma. suda gördüklerini anlatma» ğa başladı: — Benim tılsımlı bir tasım vardir. isterseniz size de gösterebilirim. Bir gün tasta suya bakarken Tiyen-Fo- nun yaşadığını gördüm ve zindana atılan Şi - Yamanın suçsuz oldu- gunu anladim. Bunu Cin-Kine söy- lediğim zaman inanmadı. suyg bak- t. Gördüğü hayaletleri iyice seçe- mediği için ,işe ehemmiyet vermedi. Fakat, siz mademki bu mesele ile uğraşıyorsunuz: İlk önce şunu söy- Myeyim ki, Tiyen-Fo ölmemişlir. Tılsımlı tasım beni şimdiye kadar aldatmadi.. gözlerimle gördüm onun yaşadığını, — Bunu hakana söylersem, bana #nanmıyacak. Çünkü etrafını saran dalkavuklar hakikati örtmeğe çalışı- yorlar. Siz - eğer hakan çağırırse - tılsımlı tasınızla birlikte Kubilâyın yanına gelir misiniz? 'Ti-Ma çekindi: — Cin - Kinden korkarım. o, be- nim böyle şeylerle uğraştığım iste- mez. Hattâ tılsımlı tasımı bile top- rak altına gömmek niyetinde idi. Güçlükle kurtardım elinden.” — Hakan onun yabancısı değil ya.. babasıdır. Hakanla aranızda kalacak bu. Başka kimse duymıyacak.. ve bu- nunla kaç kişinin hayatını kurtar. mış olacaksınız! Tekinboğa genç kadını kandırmak için şu sözleri de ilâveye lüzum göd- dü: —$i- Yamu ve onun gibi bir kaç kişi suçsuz olarak idam edilecek.. ya- yık değil mi? Bunlari siz kurlarırsg- nız, hepsi de hayatlarını ölünceye kadar size borçlu kalırlar! 'Ti-Ma, Tekinboğaya söz verdi: — Eğer hakan arzu ederse, tasımı alır gelirim. Kubilây gözlerine inanmıyor!.. Romalı prenses rwü oynuyarık uzun müddet Pekin sarayında misa- fir kalan Selina Romaya dönmeden bir kaç gün evvel, saraydaki sihir- bakarak âkibetini görmüş ve derhal Moğolistanı terk etmişti. Salinanın gidişinden sonra Pekin sarayında tılsımlı tas ve tabaklardan geleceği: veya olup bitenleri öğren- mek meselesi İlk defa ortaya çıkı yordu. Kubilây han böyle şeylerden hoş- lanmadığı için, kendisine sihir ve tılsımdan ve bilhassa sihirbazların muvaffakıyetli görüşlerinden bahset 'meğe hiç kimse cesaret edemezdi. — - Gerçi Kubilâyın da sihirbezlira Anandığı zamanlar olurdu, Fakat, O hiç bir zaman böyle genç ve tecrüs besiz bir kızın sözlerine ve görüşleri. ne ilimad edemezdi. , Kubilây: ii «— Bu bir bilgi işidir. Ben ancak bilginlerin sözlerine ve görüşlerine, itimad ederim.» Derdi. Bunun için de Panta gibi; Çinin en mâruf bilginlerinden biri olan ihtiyar Lâmayı sarayından ayit mazdı. Tiyen-Fo bu adamı saraydan uzake Jatırmak için az mı uğraşmışlı! Fas kat, Kubilây han bir kere tuttuğu ve itimad ettiği adamı ötekinin beris kinin sözile yere vurmazdı. Hattâ Çine de Moğol imparatorunun bu mezis yeti bir darbımesel mevzuu olmuştu, Çiniler; (arkası var)