O 25 Haziran 1937 - mi DALAR ei Her Akşam Bir Hikâye OTOMOBİL Bu parasız hayattan kurtulmanın çeresi yaptığı yoktu, Eski paşalardan biri- nin oğlu idi. Büyük bir tahsili yok- tu. Fakat ingilizce ve fransızca konu» şur, güzel dans eder, şık giyinmesini bilir, sevimli bir gençti, Bu zamanda bunlar yüksek tahsil şehadetname- sinden, ciddi çalışma kabiliyetinden ziyade para eder şeylerdi. Fakal bir türlü aradığı zengin kızı bulamıyor- &u. Çünkü gözü yükseklerde idi. Öy le zengin bir kız olmalı ki onunla Avrupalarda bile keyifli keyifli yaşı- yabilmeli idi. Halbuki İstanbuldaki kızlar şimdi kocalarından imdad bek- Uyorlardı! İşte bu üzüntü içinde yuvarlanıp giden Refik, nihayet aradığı fırsatın zuhur ettiğini görerek ümidlere düşü- yordu. Çoktanberi İstanbulda yaşı- yan zengin bir Amerikalı aileye tak- dim edilmişti. Baba ile kızdan terek- küb eden bu aile ile münasebetleri eriledikçe kızın kendisine karşı bir his beklediği ümidine düşüyor ve bu hissi ileriletmek için elinden geleni yapıyordu Fakat işi kendi heline bırakmak ol- mazdı. Kendisini beğendirmek, mü- him bir adam gibi göstermek ve Ame- rikalının damadı olmak lâzımdı. Bir gün, bu hulya içinde, kızla konuşur- ken: — Yarın gelip otomobilimle sizi alacağım, Halkalıya gideriz, Terkos gölünü gezeriz, Floryaya döneriz... Diyivermişti. Bu sözler ağzından çi- kınca kendisi de pişman olmuştu ama artık bir çaresi yoktu. Otomobi- M nereden bulacaktı. Düşündü, dü- gündü. Cemali hatırladı. Onun kü- Jüstür bir otomobili vardı amâ pek kıymetlisi idi, Bakalım razı edebilir miyim? diye Cemale başvurdu. Cemal hık mık etti. Fakat Refik o kadar ric& etti ki ses çıkaramadı. Aarabayı ver- meğe razı oldu. Cemal arabayı Refiğe teslim etme- den evvel: — Bakalım bir kere beraber dola- şalım. Arabayı sen kullan da göreyim, Bir acemilik yapma, dedi. Beraber bindiler. Refik volana otur- &u. İki adımda bir Cemal: — Aman yavaş! Çarpacaksın... Taş var... Hendeğe düşeceğiz. Lâstikleri patlatacaksın... Çamurluğu çarptın! Diyip duruyordu. Otomobile pek muhtac olmasına rağmen, Refik ni- hayet patlıyacak bir hale geldi. Şişli- ye döner dönmez, kapıyı açtı: — Haydi yavrum, dedi, Arabanı da seni de gözüm görmesin! Refik, bir de Fikriye başvurmayı düşündü. Ona koştu. Cemalin yaptı- Bı şeyi hikâye etti, Fikri pek mütees- sir göründü — Aman ne &yıp şey! dedi, Neye bana gelmedin evvelâ? Hiç merak et- me, saat bir buçukta arabam senin kalıların oturduğu otelin önün- Şu Amerikalı kızı mem- lım, memlekete döviz mobili tam dakikasında otelin önüne geldi. Amerikalı kız bile bunu görünce pek beğendi: — Ne güzel arabanız var, diye Re- fiği tebrik etti. Refik lâkaydane: — Fena değilir! diye mukabele etti, Fikri un a Yerin! Refiğe > —ü işi gezeriz dedi. Sen kullan arabayı... k için ağız açmıya imkân yok- tu. Hareket ettil, Fikri ikide bir: — Korkma, diyordu. Zorla araba- yı istediğin gibi... Hiç sıkılma. Para- sı verilmiştir. Bir tarafını kırarsan fabrikada araba kıtlığı yok — Öyle ise âlâ, Ben Cemal gibi sonradan gör- değilim. Bir mendebur araba edinmiş, kendisini Rols Roys otomo- biline kurulmuş zannediyor! Haydi, sürsene, otomobili. Ne korkuyorsun? Araba benim değil mi? Canımın İste- diğini yaparım... Bakınız matmazel... Refik muhaverenin aldığı şekilden sıkılarak dostunun sözünü kesti: — Bu bahis matmazeli alâkadar et- mez, dedi . — Neden? Şu Cemal denilen terbi- yesiz herifin yaptığı muameleyi me mâzele anlatmıyalım mı? Refik kızardı. Cemalin ynünasebet- düşünmekten başka bir şey | | sizliğini kem küm ederek anlatmağa mecbur oldu. Amerikalı kız: — Demek araba sizin değil? diye sordu, — Hayır. mobil tamirde. Refik hem bunlari kekeliyor, hem ter döküyordu. Fikri «otomobil tamir- des sözünü işitince kahkahayı attı: — İşte bu parlak! dedi. Dolaşmışlar, Floryaya gelmişlerdi. Refik hemen istasyona koştu. Biraz sonra elinde iki şimendifer biletile gel- di, Fikriye: — Azizim, dedi, bizi afedersin. Fa- Kat biz matmazel ile ikimiz şimendi- ferler döneceğiz... Kumral Amerikalı, Refiğin sözünü kesti: — Hayır, azizim, dedi. Şimendifer- le siz gidiniz. Bu efendi ile ben yarın da otomobli gezintisi yapacağız... Si- zin her zamanki mühim işleriniz bu gezintiye iştirakinize imkân bırakmı- yacak şüphesiz! Hikâyeci * Kadınların gençleştril melerinde bir mücize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli hayvanların büceyrelerin- den çıkardıkları özü insanlara aşıya .. yani benim oto- rak ölen kuvvetli ve ha; ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve dinç hayvanların cildlerini besleyen hüceyrelerin ifraz ettikleri o kıymetli Bzü vesaiti fenniye ile ikinci bir koru. yucusu olan acıbadem yağı ile imtizaç ir. Yağlı ve yağsız Hasan Acıba. dem kremleri elde edilir. Yüze, cilde aman o mücize denilecek bü- ür. Gevşeyen ada- lir, yüzdeki çukurlar büyük düzen alır. Açılan omesamat kapanır, Cild elâstikiyetini kazanır. Çil ve leke- leri kökünden temizler 60 yaşında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar tazeleştirir, ve düzgünlüştirir. Bu hal tecrübe ile sabittir. Hasan acibadem kremleri çir güzelleştirir ve 'ibtiyarları genç- tatlı, senk Cinsi cazibeyi ziyade- leştirir, fakat acıbadem yağı kremini yapmak çok güç olup bu bir sanat ve fen meselesidir. Bazı itriyatçılar Acıba- dem esansını vazelin ve buna benzer yağlarla karıştırarak acıbadem yağı kre- mi alında setmek isterler cildinizi acibaderi © yağından yapıldığını as la melâm olmıyan acibadem yağı kremlerinden kor: rün esmerleşti ii ve tüylendiğini gö- rürsünüz. Yağlı Hasan acıbadem kre- mini gece yatarken yağsız Hasan acı. badem kremini sabahları kalkınca yüz- lerine süren her Bayan cildlerinde bu büyük değişikliği göreceklerdir. Her gece Bayan teninin güzelliğini, gefafi- yet ve İetaletini ancak bu Hasan krem- lerile idame ettirebileceğini unutmasın. Kullanılmış bir şömine aranıyor Eski konaklardan çıkmış veya orada mevcut sağlam ve iyi bir şö- mine aranıyor. (Akşam) ilân me- murluğuna müracaat, Tel, 24240 yun. Aksi halde yö” | 25 Haziran 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 1880 Plâkla dans musikisi. 19 Radyo fonik kome- di (Kuyumcuda ve unulkan) 20 Türk musikisi heyeti. 20,30 Ömer Rıza ta- rafından Arsbca söylev. 20,40 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat âya- rı) 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve bor- sa haberleri ve ertesi güni rogra- mı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve op€- Tet parçaları. 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntahap programı Roma (421) saat 22,30 salon musi- kisi konseri, Liyon (463) 21,30 «Boris Godunov: opera, Peşte (549) 23, «Don Pasguale> operasından parçalar, Plâk İle, Hamburg (332) 22 konser, Berlin (356) 21,45 Çaykofski festivali. Lük- semburg (1293) 22, Balet musikisi, Os- lo (1154) 20,45 piyano konseri. Dans musikisi Dans musikisi, Varşova (1339) saat 23, Lüksemburg (1293) 24, Londra (Kısa dalga) 21,30, 26 Haziran 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam-neriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Dok- tor Ali Şükrü: Çocuklara güneş ban- yosu, faydası ve zararı. 20 Fasıl Saz heyeti. 20,30 Ömer Rıza tarafından arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti: Saat ayarı. 21,15 Opera. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün proğramı. 20,30 Plâkla sololar, opera ve aperet parçaları. 23 Son. Kendine beyhude yere eziyet ediyor! Varken ıstirap çekilir mi? BAŞ, DIŞ Ağnları ve üşümeklen mütevellid bütün ağrı, $izı, sancılarla nezleye, romatizmaya» karşı: tecrübe ediniz.. İcabında günde Üç kaşe ahnabilir. Radyolin Diş Macunu fabrika- anın mütehassısı kimyagerleri tarafından yapılan GRİPİN her eczanede vardır, Optamin kullanınız! Saçlarınızın kılına hata gelmez! «Optamin> saç el başka mümasil Mlâçlar gibi terkibi meçhul formüllerle değil haliş vitamin cevherinden yapı- hr ve bu kudretile herşeyden evvel saçların dökülmesine sed çeker, Baçların dökülmesi, guddelerin za- yıflamasından ve artık kılları yaşata- mamasından ileri gelir. İşte Optamin bu güddelere can aşılıyarak derhal kuvvetlendirir, Bu suretle saçlar gür- büzleşerek yeniden hayata kavuşur. «Optamin> kepekleri temizlemekte, saçlara revnak vermekte de şayanı hayret tesiri haizdir. Mutlaka tecrübe etmelisiniz | İ TiMa! Asker No. 91 “Askerimin, yurdumun sesini duydum.. Hakan emretti. Cenge gideceğim. Seni tanrıma emanet ediyorum... Sakın beni düşünme, Ti - Ma, 'Ti-Ma kocasını çok seviyordu.. Cin- Kinin cebine koyduğu küçük bir ge- yik boynuzu parçasını hatırlatarak: —'1i-T! dedi. Onu sakın kaynun- dan ayırma! Hem çabuk, hem de muzaffer olarak dönersin! Babam hapisten bile bununla kurtuldu., Cin-Kin içini çekerek: — Merak etme! Diye başını salladı. Sonra birden atını mahmuzladı: — Seni Tanrıya emanet ediyorum, geliyor. beni burada görmesinler. (hâlâ karısının yanın- dan ayrılamıyor!) diye alay ederler. 'Ti-Ma ellerini sallıyordu. Cin-Kin atım saray önündeki ka- rTargâha doğru koşturmağa başlamış- tu. Koraya giden yardımcı fırkada çok değerli zabitler vardı. Kubilây bir gün önce bu zabitlere: «— 'Türk, ölümden yılmaz. Dağ- ları, nehirleri aşıp Koraya vardığınız zaman, atalarımın öğütlerini hatırla- yınız! Büyük babam Cengiz han: (Yasamıza karşı gelenlerin boynunu vurunuz Kİ, yurdumuz düşman ays- file çignenmesin!) demişti. Koraya vardığınız zaman, İlk yapacağınız iş, prensin başını vurmak olacaktır, Bus İ nu yapmak için zerre kadar tereddüd | göstermeyiniz... Çünkü o, imparator- | luk tahtını parçalamak ve yurdumu- zu düşmanlarla paylaşmak sevdasına düşmüştür.» Demişti. Zabitler Kubilây and içerek; — Dediklerinizi yapacağız, Ulu ha- kan! Pekine alnımız ak olarak döne- ceğiz... 1 Cevabını verdiler. 'Kubilây yeni orduyu serayın tara- çasından uğurlarken, imparatorluk muzikası hazin zafer türküleri çalı- yordu. Semga bahadır Kubilâyın yanında duruyor ve: — Cin - Kin bu sefer Kora işini bi- tirmeden dönmiyeceğini söyledi, Ha- kanım! Çocuklarınızda yurd “sevgisi o kadar derin ve o kadar kuvvetli ki... Genç karısındah ayrılırken: «Askerimin, yurdumun, göklerin se n önünde | sini duyuyorum, Ti - Ma! Seni Tan- riye emanet ediyorum. Sakın beni düşünme!> Dediğini kulağımla duydum.. Güğ- süm kabardı. Diyordu. Kubilây: — 'Ti - Manın dediklerini de duydun mu? Diye sordu. Semga bahadır: — O sırada geri çekiltmiştim.. Duya- madım, Diye cevab verdi. Kubilây: — Ti -Ma çokiyi bir ana olacak, ! dedi, kocasını cenge teşvik etmiş. Cin - Kine: (Alnın açık olarak dön- meğe çalışi) demiş. Bunu duyunca nekadar sevindim bilsen!.. Kubilây bu sırada bahçede dolaşan baş Lamayı gördü: — Panta.. Panta.. Diye seslendi. İhtiyar Lama başını yukarıya kaldır- dı. — Ben, bu saatte sizin göremediği- niz yıldızları aramakia meşgulüm. Acele bir erariniz varsa, işimi bırakıp geleyim?... Kubilây sert bir sesle bağırdı: — Oğlum Cin - Kin cenge giderken, sen bahçede yıldız aramakla mi meş- gülsün? Haydi, çabuk buraya gel!. Panta elindeki âletleri yere biraktı; — Cin - Kinin yıldızını arıyorum, Hakanım! Herkes kendine düşen işi vaktinde yaparsa, bütün işler görül- müş olur. Benim işim de budur.. Yıl- dızlardan hayırlı bir haber alıp size arsedersem, şüphe yok ki, hazin bir uğurlama türküsünden daha hoşu- nuza gidecektir! Kubilây: — O halde yıdızlara sor: Cin-Kin muzaffer olarak dönecek mi? Ve Kora prensinin sırtını yere getirebilecek mi? Dedi. Panta yıldız arayıcı âletleri tekrar eline gldı.. Başını göklere kak dırdı. ' Kubilây saray taraçasında ihtiyar veziri ile Konüşuyordu: i — Şu Panta yaman adamdır dersini amma, Tiyen - Fonun esrarını bir türlü keşfedemiyor! : — Tiyen - Fonun keşfedilecek esrar kaldı mı, Hakanım? Dünyada en bü- yük sır, ölümdür. İnsan onunla kar- şılaştıktarı sonra, geride sır olarak ne bırakabilir? — Ya söylenen sözlere, dedikodula- Ta ne diyelim? Bir çok kimseler Pekin sokaklarında Tiyen - Fonun dolaşlı- ğını görmüşler. 1 — Onların gördükler, Tiyen-Fonun kendisi değil, hayalidir, Hakanım! Onun ruhu içimize girebilir. Sokak- larda dolaşır.. Uzak, yakın iklimleri gezer. Fakat, Tiyen - Fonun cesedi toprak altında çürümüştür. Onu tekrar göremeyiz. — Adalet istiyen adamın muhake- mesi bitmedi mi? — Hayır, Hakanım! Mahkeme tah- kikat yapıyor. — Senin fikrin nedir? — Bana kalırsa, bu adam karısını kim bilir nerede kaybetmiş bir delidir, derim. — Kayın pedeti niçin ve nasıl öl- dü burada? Bunun sebebini biliyor musun? — Bu âdam Çinli bir fakirdir, Ha- kanım! Onlar canlarını verirler, sır- Jarını vermezler, Size bir şey söyleme- mek için kendini zehirleyip öldürmüş- tür. Bu zihin yormağa değer bir ha- dise değildir, Mahkemede esasen şimdiden bu kanaate varmıştır. Da- madına gelince, o da karısını kaybet- tiği için meyus ve muztariptir. Belli ki karısını çok seviyormuş.. Bu sevgi ile ne yaptığını, ne söylediğini bilmi- yor. Semga bahâdırı da böyle kandırmış- Jardı, İhtiyar vezir, Şansinin aleyhinde Hakana bir tek söz söylememiş Cin - Kinin ordusu saray önündeki meydandan uzaklaşınca, Hakan da Semga ile birlikte taraçadan çekil- mişti, ... Ti-Ma'nın tılsımlı tası!... Şi - Yama zindanda yatıyordu. Şansi, bu suçsuz kadının biran evvel idam edilmeşi için, hâkimler üze- rinde tesir yamağa başlamıştı. Saray teşrifatcısı ile hassa kumandanı da Şi - Yamanın aleyhinde, söz birliği ederek, fırsat buldukça Hakana ne mümkünse söylemekten çekinmiyor- dardı. Cin - Kinin Karısı TI - Manın: (Şi- Yama suçsuzdur!) sözü o günlerde harem dairesinde dilden dile yayıla- rak Gökçin hatunun kulağına kadar ulaşmıştı. Gökçin hatun her hangi bir sebeble Şi - Yamanın zindana atılmış olma- sından da memnundu. O, sarayda gittikçe nüfuzu artan bu Japon kadı- nının böyle bir vesile ile bumunun ve nüfuzunun kırılmasından duyduğu sevinçle Kubilâya: — Bu kadın masum olamaz. Orta- da bir hakikat var. Sahte imza ile Cin - Kinin Koradan Pekine gelmesi- ne meydan vermiştir. Eğer bu kadın idam cezası görmezse, yarın herkes imzanızı taklidden çekinmez ve yurd işleri sahte Hakan buyurukları ile karısı Ti - Maya da fena halde Biddeke, lenmişti, Ti - Ma saraya yeni girmiş ve saray entrikalarına alışmamış tecrübesiz bir kızdı. Nereden bilsindi ki, Şi - Yas manın mâsumiyetinden bahsederken, bu sözlerle Gökçin hatunu kızdırmış olacaktı?! ; darkası var) Sahife 9 —. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli