İ li | 24 Haziran 1937. — «Yemeğe buyrunuz» mu diye- yim yoksa «yemek hazır» mı diyeyim, — Dünkü gibi ise yemek yandı! de. Dost Kedi, tüylerini kabartmış mangalın başında horluyordu. . Misafir gediyi pek beğendi: — Avcı mı?.. — Fevkslâde. Biraz sonra bir delikten bir fare çıktı, kedinin bumu ucundan geçti, kedi oralı olmadı, Misafir pek şaştı: — Fevkalâde avcı diyordun... — Bu geçen fare bizim evin faresi- dir, hele bir yabancı fare geçsin o za“ man görürsün!.. Alâka Bay karısına dedi ki: — Her zaman komşun gibi iyi gi yinmediğinden, sana onun kocası gi- bi, yeni yeni tuvaletler yapmadığım- dan şikâyet ederdin; işte bak, onun mn borçlarını ödeyemedi, iflâs et- Bayan sordu: — Sana borcu var mıydı? — Hayır. — Öyleyse benim elbiselerimle bu- nun ne alâkası var?.. Aşk Bir köyü dolaşan delikanlı, güzel bir köylü kızımın çenesinden tuttu: — Seni çok seviyorum! dedi, Kız gülümsedi: — Evli misin? — Evet, — Evdekine ne diyeceksin? — Merak etme, ona da seni çok seviyorum, derim. — İnsan vermek 1s tari yn mal Yapan “Adam otomobilini alıcıya melanie m /x Bunu elden düşme aldığımı san» i Yanlışlık Yolcu, gece yorgun argın oteldeki odasına girdi, yatağına yattı; fakat gözünü kapıyamadı. Yanındaki oda- da biri durmadan saksafon çalıyor. du. Ertesi sordu — Dün geceki konseri beğendiniz mi?,. — Ne söylüyorsunuz yahu, sussun diye boyuna avucumu duvara vur- dum. sabah otel sahibi yolcuya «Komşu odadaki o kadar beğendi ki, boyuna beni alkışladı. Ben de boyu- na çaldım! dedi. — Artık şarkı öimeiyie musu- nuz? — Hayır, doktor yasak etti. — Üstünüzde oturuyor demek... Pire Trende giderken, bacağını yiyen bir pireyi yakaladı, öldüreceğine pen- eereden fırlattı; — Seni tembel, seni miskin seni!.. Haydi bakayım, yaya yürü! — Sana teyzeni öp diyorum... — Ne kabahat yaptım anne?.. Tembih Kumandan Salamonu çağırdı, Sa Jamon geldi: — Buyrunuz kumandanı! — Şu karşı sipere git, siperdeki düşman askerlerini temizle, buraya gel. — Baş üstüne kumandanım! Salamon kumandan çadırından çıktı, doğru nöbetçi arkadaşlarının yanına gitti: — Yarım seat sonra düşman siper- lerinden buraya doğru bir kaç kişinin koşarak geldiğini görürseniz en ön- dekine ateş etmeyiniz!.. — Öyleyse bir yanlışlık olmuş, o da: — Altı yukarıdan yedi aşağıdan çıkaracağız. — 18 eder, ben bu rakkamı sevmem bir diş daha çıkarınız! Tarif Öğretmen; isim vermeden fıçıyı ta- rif ediyordu: — Eni boyuna denk, yusyuvarlak, bir yokuşun başından bıraksanız, yu- varlana yuvarlana aşağı iner.. Çocuklardan biri atıldı: — Anladın, dedi, babam! Sormuşlar Ahmed Bekar Masasının başına oturdu, eline kalefhini aldı, kâğıdla- rı karalamağa başladı, Karalamağa dersem, söz misali söylüyorum, itina ile, düşüne”düşüne edebi bir hikâ- ye yazdı. Yazdı, sonra kâğıdları katladı, zarfa koydu, üstüne bir gazetenin adresini yazdı, postaya attı, Bir hafta sonra gazeteyi alınca s6- vincinden deliye döndü. Hikâyesi ga- zetede intişar etmişti... Üç gün bekledi, üç gün sonra kalk- tı, gazeteye gitti, tahrir müdürünü görmek istediğini söyledi. Yanına çıkardılar, kendini takdim etti ve sordu: — Benim «şaheserim> hiç mektup almadınız mı!... "Tahrir müdürü biraz düşündü: — Aldık, dedi, bir tek mektup al- | dık; sizinle ismi ayni olan bir karli- mizden mektup geldi. Yanlışlığa ma- hal kalmamak üzere o hikâyeyi ya- zanın falanca yerde filânca işle meş- İstirahat — Ne zamanlar rahat ediyorsun?., — Öğle yemeklerinden sonra bir saat uyur. — Yahu ben sana soruyorum, uyur dediğin de kim? — Karım, — Budala, ben sana karın ne 24“ man rahat eder demedim ki., — İyi ya işte, anbak karım uyudu- ğu zaman ben rahat ederimi., Ayıbı yok Bayan etrafına ti gezdirdi, vap hakkında | Bir genç incili bir kartpostala sığdırmağa muvaffak oldu Bunun için bütün bir kış çalıştı. Kelimeler ancak pe ertavsızla okunabiliyor Gayet küçük yazılarla büyük leri küçücük bir kitaba yahud s: ye sığdırmak ötedenberi çok merak edilen bir hünerdir. Bu sâhanın da cihan rekorları ve cihan şampiyon- ları vardır. Bahusus son zamanlarda Avrupada ve Amerikada bu iş son de- recede büyük merak ve alâka uyan- dırmıştır. Rekor kâh Ayrupalılarda, kâh Amerikalılârda kalıyordu. Fakat son rekorun Avrupada bir Avusturya- lı sanatkârda kalacağı anlaşılıyor. Bu adam (aşağı Avusturya) nın orta halli çifçilerinden Franz Wie- Jachdır. Wielach dünyanın en küçük incilini yazmağa muvaffak olmuştur. İncilin 32,714 kelime tutan muhtevi- yatını alelâde bir kartpostala yaz- mağa muvaffak olmuştur. Uzaktan bu kartpostal simsiyah bir safha şeklindedir. Fakat pek yakın- dan bakıldığı zaman bu siyahlığın bir takım gayet ince çizgiletden mü- teşekkil olduğu (anlaşılır. Pertavsız ile bakıldığı zaman bu çizgilerin ga- yet ufak kelimelerden mürekkeb bi- er satır olduğu farkedilir. Bu hünerli adam incili bir kartpos- tala sığdırabilmek . için tam bir kış geceli gündüzlü çalışmıştır. Bu ada- ma böyle zahmetli işe girişmek me- rakını veren köylülere mahsus Al- manca bir gazetede yazılan bir fıkra olmuştur. Bu fıkrada İspanyol sanalkârların- dan birinin bir kartpostala 4760 keli- meyi sığdırmağa muvaffak olduğu bildirilmişti. Avusturyalı köylü bir kartpostala bir risale değil koca bir kitabın muhteviyatını sığdırmak im- kânı bulunduğunu düşünmüştür, Bu sırada aynı gazetede küçük ya- zı yazmak rekorunun Almanyalı bir sanatkâr tarafından kırıldığını haber almıştır, Alman sanatkâr 5413 kelime tutan bir romanı 115 satırda bir kart- poslüla sığdırmıştır. Ve bu kadar ya- ziyı da 16 saat gibi çok kısa bir za- manda (yazmıştır. Çok geçmeden Franz Wielachın bir dostu kendisine bir Belçika gazetesi göndermiştir. Burada Brüksel sekenesinden Meu- i nier isminde birinin 17131 kelimeyi bir kartpostala sığdırmış olduğu bil- diriliyordu. Bu sanatkârların hepsi de köylü idi. Bu haberlerden Avusturyalı köylü- nün gururu müteessir olmuştur. Ec- nebi köylü, sanatkârları romanları ve kitapları birer kartpostala sığdı- nrken neden Avusturyalı bir köylü “koca incili bir kârtpostala siğdir sın diye düşünmüştür. Bundan sonra ilk işi sekiz kilomete re uzukla bulunan Horn K; sna yaya gidip buradaki panayırdan bir düzüne gayet ince çelik kalem ve bir şişe siyah mürekkeb ve bir şişe kırmır mürekkeb ve bir de alelâde bir karta postal satın almak olmuştur. Fakat işe derhal başlıyamamıştır. Çünkü mevsim sonbahar olduğundan sabahları horoz sesi İle beraber tan vaktinde kalkıp tarlasına gitmekte ve akşam üzeri “de ortalığı karanlık basıncaya kadar hayvanlarını ahıra yerleştirmek ile meşgul olmakta idi. Kış gelip her tarafı kar kapladık- tan sonra çifçi incili yazmağa başla- mıştır. Evvelâ muhtelif kâğıdlar üze- rinde ince yazı idmanı yapmış, sonra işe başlamıştır, Franzın gece gündüz evinden çık- madığını gören komşuları merâk ede rek halini sormağa geldikleri zaman genç köylünün başını bile kaldırma- dan kaba masası üzerinde yazı ile meşgul olduğunu görüp hüyret et- mişlerdir. Ne yaplığını soranlara «İnelll karte postala yazıyorum; cevabını vermiş- tir, Herkes (Franzın aklını uynattı- ğına hükmederek hâline acıcımış- lardır. Fakat karlar eriyip ortalık açıldı- ğı zaman Franzın tekrar tarlasına gittiğini ve aklında bir şey olmadığı" ni gören köylülerin hayreti bir kat daha artmıştır. Deli sandıkları genç köylünün bir cihan rekoru yaptığını öğrendikleri zaman köylülerin hayreti takdire münkalip olmuştur. Aşağı Avustur- yalı köy gencinin bu eseri dünyanın her tarafında ve bahusus Amerika- da büyük alâka uyandırmıştır. Fran- zın ancak mikroskop İle okunabilen ince yazıları güzlük vepertavsız kula lanmadan yazmış olması bütün dün» yanın hayretini celbetmiştir. Franz Wielach şimdi eskisi gibi tarlasında ve ahırınğa çalışıyor. Far kat her gün dünyanın muhtelif yer- lerinden ve bahusus Amerikadan yaz dığı incili satması için teklif mektup» ları alıyor. Bu mektuplar genç köy- Yünün gözünü açmış ve her ihtimale karşı kıymettar kartpostalı Horndâ- ki büyük bir banka şubesinde kirala" dığı ateş geçmez bir kasaya yerleştire miştir. Ancak ciddi olan taliplere kars şı kartpostalı göstememektedir. o F. i Fransada zincirle bağlanan taş Aldatılan kocaların kapılarına vurarak gözlerini açmalarını haber yetiyor yuvarlak bir taş çarpar. Bu taş kalın bir zincirle, bir kaya parçasına bağ- lanmıştır. Köy halkından her hangi birine bu taşın niçin zincirle kayaya bağlan. mış olduğu sorulsa: «Bu, aldatılan 'kocaların taşıdır; cevabı verilir ve bu taşın tarihçesi hakkında şu hayrete şayan efsane anlatılır. Orta çağlarda Gauchinde zengin bir değirmenci var- mış. Bu adamın zenginliği bütün ka- saba halkının kıskançlık damarları- nı kamçılarmış. Bir gün değirmenci- yi kıskananlardan biri, diğer köylü arkadaşlarına demiş ki: «Değirmen- cinin tallinin sırrını keşfettim, Karı- 81 Janeti ekmekçi Kornilin kucağın- da gördüm. Bu sözler, ağızdan ağıza, kulaktarı Kulağa bütün köy halkına yayılmış, “birçok kadınlar, kocalarının kapalı taliini açmak için onları aldatmağa karar vermişler ve derhal de tatbika- ta geçmişlerdir. Bu kararın tatbikine başlandığın- dan az bir zaman sonra aldatılan ko- caların ev kapılarında geceleri garib garib darbeler vurulmağa başlanmış mütecessis köylülerden biri bu vuruş- ların surını keşfetmek geceleri nöbet Zincirle bağlanan taş şın yerinden kımıldanarak aldatılan kocaların kapılarına gittiği ve kapr larına çarplığını görmüş. bunun üze rine köy altüst olmuş, birçok koca lar, bu sayede karılarının sadakatsiad liğini anladıkları cihetle, aile geçime! sizlikleri patlak vermiş. köy halkı, bu aile kavgalarına bir nihayet vers, mek için bu yuvarlak taşı, zincirld bağlamağa karar vermişler. Bu saye» da li geçime de imiş ek er genelleme mış, bundan birkaç gün evvel efsang | " meraklısı bir adam, bu dedikod , bir nihayet vermek için tekrar bü beklemiş, yuvarlak kocaman bir ta- |' efsanevi taşı zincirle başlamıştır. Ra REZ A