Profesör Şakir Numanla bir yaz bahçesinde oturuyorduk. Hakikaten gözel bir akşamdı, Deniz üstünde gü- neşin betişı fevkalâde idi. Bütün ma- salar da dopdolu... Tam ilerimizdeki masada üç sarhos arkadaş oluruyor- du. Çatalları elerinde, kahkahalar arasında hiribirlerinin ağızlarına me- zeleri uzatıyorlardı. Zaman zaman -allarının ucundan kayan bir sar- yahut bir domates dilimi ne başlarma düştüğü ozaman kahkahaları ayyuka çıkıyordu. Gayet ciddi bir zat olan profesör Şakir Nu- man: — Bir insanın, dedi, hakiki çehre- sini, içyüzünü öğrenmek ister misi- niz? Ona iki üç kadeh rakı içiriniz.. O zaman karşınızdakinin hakiki ru- hunu anlarsınız... Şu hale bakın ya- hu.. çatallarile biribirlerinin ağızları- nı yırtacaklar.. ne rezslet!.. tirttik... Buzlu buzlu, fevkalâde ho- Şumuza gitti. Arkasından birer tane daha getirttik... Arkadaşlardan biri: — Bira çok nefis ama., dedi, bir şi- şe buzlu imam suyu da getirisek na- sıl olur?” Küçük bir tereddütten sonra bu fikir ekseriyetle kabul edildi. Şişe geldi... Masanın üstü mezelerle do- nandı. Bilhassa sıcak mezeler nefis- ti, Adam d ş kebabı getirir, sıcak beyin dedi, bunlara can dayan- maz... Bir şişe daha getirtsek. İkinci bir şişe daha geldi. Onun da dibine darı ektiğimiz zaman artık masamızda kahkahalar yükseliyordu. Bilhassa ciddi, kerli ferli profesör dos- tumuz: — Yahu.. diyordu, şu karşıki ma- sadakiler nasıl yapıyorlardı? Nasıl biribirlerinin ağzına meze veriyorlar- dı!.. Şayanı hayret doğrusu.. kuzum merak ettim.. bakalım yapabilecek miyiz.. Profesör böyle söyliyerek kahkaha- lar arasında çatalına sapladığı bir sardalye balığını ağzums dayadı. Lâ- kin sardalye çatalın cundan kayınca Üstüme yuvarlandı. Profesör kahka- hayı bastı: — İlâhi... Vallahi eğlenceli şeymiş doğrusu... Fakat deminki sarhoşlar da pek sulu insanlardı ya.. efendim bir kimsenin hakiki çehresini anla- mak için ona iki kadeh rakı içirmeli- dir.. meşhur sözdür bu... Dur sana bir meze vereyim... Böyle söyliyerek profesör bir çats- Ta sapladığı yarım yumurtayı ağzıma sokmak için çalışmağa başladı. Nere- de ise boğulecağım.. fakat profesör kahkahadan kırılıyor... Ağzıma uzat- tığı yumurtayı güç belâ yuttum. Profesör ilâve eği; —iİnsan içmeli ama.. böyle neziha- ne, kibarane içmeli işte.. Ve nezihane, kibarane içmeğe baş- Jadık. Bu esnada saz de: «Sen gittin, başımı taşlara vurdum» şarkısına baş- Jamıştı. Bizim profesör evvelâ yavaş- tan bunu sazla berber söylemeğe başladı. Sonra sesini perde perde yükseltti ve nihayet bağıra bağıra şarkıya başladı. Etraftan bizi hayret- le dinliyorlardı. Demin biribirinin ağ- zına meze veren, ve herkesin «aman bir belâ çıkaracaklar.» diye korktu. ğu sarhoşlar bile onun bu coşkunluğu karşısında âdeta sinmişlerdi. Şimdi bahçenin «belâlılar masası» bizim masa olmuştu. Yalnız arasıra biribirlerine meze ka geliyor — Yaşşa.. — Yaşşa sakaliş!,, Diye bağızıyorlardı, Bizim profesö- Tün bir keçi sakalı vardır, Size söyle- meği unuttum, Profesör artık memnundu: — Biz içeriz. içeriz ama işte böyle İçeriz... dedikten sonra tekrarladı; — Bir insanın hâkiki ruhunu an- lamak için ona iki kadeh rakı içirme- li... İçmeli ama böyle bizim gibi nezi- hane ve kibarane içmeli Saz bir müddet sonra bir çifte telli çalınca fena halde içmiş olan profesör yerinden ok gibi fırladı. Şıkır da gı- kır oynumağa başladı. öyle göbek atis Karşımızdaki el çırpıyorlardı. Profesör masalar et- rafında dolaşarak göbek atmakta de- vam ediyondu. Kiraftan gene: — Yaşşa.. — Yaşşa sakallı.. sesleri.. Profesör sarhoşlarm masasının önü- De geldi. Onların önünde bel kırdı. Sarhoşlar profesörün alnına para ya- pıştırdılar... Profesör masaya döndüğü zaman: — İşte böyle.. diyordu. biz içince böyle içeriz.. nezihane ve kibarane.. Profesör nezihane ve kibarane oy- madıktan, göbekleri attıktan sonra bir şişe daha getirtti. Bu sırada yanı- — Çüş.. diye dağırıncz bu sefer müthiş bir kavga çıktı. Profesör nezihane ve kibarane mü- kemmel bir dayak yedikten sonra ga- zinodan çıktık. Bizim kerli ferli ciddi arüadaşımız yolda: — Azizim, diyordu, şu Takı yok mu? Kadınların gençleştiri!- melerinde bir mücize: Dünyanın en büyük profesörleri genç ve kuvvetli hayvanların hüceyrelerin- den çıkardıkları özü insanlara aşılıya- rak ölen kuvvetli ve hayatı iade ediyorlar. Ayni esas üzerine genç ve dinç hayvanların cildlerini besleyen hüceyrelerin ifraz ettikleri o kıymetli özü vesaiti fenniye ile ikinci bir koru- yucusu olan acıbadem yağı ile imtizaç ettirilir. Yağlı ve yağsız Hasan Aciba- dem kremleri elde edilir. Yüze, cilde | sürüldüğü zaman mucize denilecek bü- yük değişiklik görülür. Gevşeyen ada- leler gerilir, yüzdeki çukurlar büyük düzen alır. Açılan o mesamat kapanır. Cild el iyetini kazanır. Çil ve leke- leri kökünden temizler 60 yaşında bir kadının bu krem ile buruşuk yüzünü genç bir kızın cildi kadar tazeleştirir, ve düzgünleştirir. Bu hal tecrübe ile sabittir. Hasan acıbadem kremleri çir- eri güzelleştirir *ve ihtiy, leştirir. Kadınlera füsünkür, bir cazibe verir. Cinsi cazibeyi ziyade- rları genç- yapmak çok güç olup bu bir sanat ve fen meselesidir. Bazı itriyatçılar Acıba- dem esansını vazelin ve buna benzer yağlarla karıştırarak acıbadem yağı kze- mi alında satmak isterler cildinizi acıbadem (yağından o yapıldığını ia melim olmıyan acıbadem kremlerinden koruyun. Aksi halde vE zün esmerleştiğini ve tüylendiğini gö- rürsünüz. Yağlı Hasan acıbadem kre mini gece Yi badem kremini sabahları kalkınca yüz- lerine süren her Bayan cildlerinde bu büyük “ değişikliği | göreceklerdir. Her gece Bayan teninin güzelliğini, şeffafi- yet ve İetafetini ancak bu Hasan krem- İerile idame ettirebileceğini unutmasın. Dr. IHSAN SAMI IFO AŞIS Tifo ve paratifo hastalıklarına tutul- mamak için tesiri kati, muafiyeti pek emin taze aşıdır. Her eczanede bu- lunur. Kutusu 45 kuruştur, MEME Doktor - Operator MUKADDER KADIKÖY, Rıhtım cad. Nemlizade sokak No. 52 Tel. 60768 Sinir zafiyetine fevkalâde bir ilâç: KARDOL Eczanelerden arayınız. Fenni sünnetçi EMİN, Fidan Beşiktaş Erip apartıman Tel, Kabine 44395 Ev 40621 Gi leştirir, fakat acıbadem yağı kremini | rken yağsız Hasan acı- | F Mehmed Ali İ “İdrar yolları hastalıkları mütehassıs, Köprü! “ seğminien Men Te S9 o han Te: $1915 Okullar Güneşi ANTİKA ALIYORUM 24 Haziran 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Spor müsahabe- leri: Eşref Şefik tarafından, 20 Sadi | ye arkadaşları tarafından Türk mü- #ikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Riza tarafından Arabca söylev. 20,45 | Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat âya- ri) 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün prog- ramı. 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları. 23 Son. Ecnehi istasyonların bu akşamki en müntahap programı Roma (421) saat 23: Senfonik kon- ser, Breslav (316) 21.50: Opera, Ber- de (218) 2230: (Orfeo) opcra, Prag | (470) 22: Senfonik konser, Lüksem- burg (1243) 2230; Senfonik konser, | Viyana (507) 2215: Arp ve Kitara, | Varşova (1339). 23: Piyano, viyolon- sel ve şarkı, Monako (405) 2330: Berenat, Peşte (549) 23.20: Tzigan | orkestrası, Dans musikisi Viyana (607) “saat 24, Tondra (kısa dalga) 18.35 - 22.15. 25 Haziran 937 Cuma İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 son. Akşam neşriyatı — 1830 Plâkla dans musi! 19 Radyo fonik koöme- di (Kuyumcuda ve unutkan) 20 Türk musikisi heyeti. 20,30 Ömer Rıza te- rafından Araben söyler. 20,40 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat âya- | Tı) 21,15 Orkestra: 22,15 Ajans ve bor- | sa haberleri ve ertesi günün progra- mı, 22,30 Plâkis sololar, opera ve ope- ret parçaları. 23 Son. hârikası olduğundan tamamen tak- Hid. edilebilmesi mümkün değildir. Hazımsızlığı, mide yanmaklarını, ekşiliklerini giderir. Ağız kokusunu izale eder. Umumi hayatın intizamsızlıklarını e muannid inkibazları ba- en emin surette lah ve insa: yat ve canlılık bahşeder. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL Dr.” Meh - Ürolog çe SUADİYE PLAJI — Sinemasında Montekarlo Geceleri Direktörlüğünden: Tatil zamanları için okulumuzda Ri- yaziye ve İisan ikmal dershaneleri açıl- mıştır. Derslere temmuzun birinden baren . başlanacak ve çok değerli öğ- retmenler tarafından tedrisat yapılacak- tır. Kayıt munmelesi 30 hazirana ka- dardır. Zayi — 4714 numaralı sandalımın plâkasını zayi ettiğimden her kimin ye- dinde bulunursa hiç bir kıymeti olma: dığım ilân ederim. Dionis Eski Türk eserleri, gümüş, tahta, ba- kır, Beykoz vesair işlerle eski yağlıboya tablo, gravür, porselen, fayans vazo ve biblolar, bronz heykeller, her nevi sa- İon tezyinat eşyası alıyorum. Beyoğlunda İstiklâl caddesinde eski Polonya sokağında Merkez apartmanı (1) sumaralı dürede Minar Knol m IZSUBILAY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 90 Kubilây oğlunu tekrar koraya gönder- meğe karar vermişti. Fakat, Cin - Kin güzel karısından nasıl ayrılacaktı? Cin-Kinin birdenbire rengi sapsarı oldu.. o güne kadar babasına karşı ufak bir hareketi bile. görülmemiş olan Moğol prensi o gün de hakaha menfi cevap vermedi — Ne zaman emrederseniz, hareke- te hazırım! dedi. Kubilây oğluna, üç gün içinde ek- siğini tamamlayıp yola çıkmasını söyledi. — Koraya giderken yanma bir fır ka yardımcı kuvvet vereceğim! Kora- da bıraktığın kuvvetle birleştirip, bu herifin cezasını vereceksin! deği, Cin-Kin babasının yanından kendi dairesine döndüğü zaman bacakları titriyordu. Cin-Kin neden bu kadar sarsılmıştı? O, cenklen, ölümden, dö- ğüşten yılan bir genç değildi. Cin-Kin, yurdsevgisini de bütün sevgilerden üstün sayan imanlı bir erkekti. Fakat, o şimdi yeni evliydi. Karısını çok seviyordu. bu ayrılık ona çok acı verecekti. Cin-Kinin karısı yatağından yeni kalkmıştı. kocasının sendeliyerek geldiğini görünce: — Ne var, Titi.. hastalandın mı? Diyerek yerinden fırladı. 'Tima o güne kadar kocasını bu ka- dar sarsılmış ve perişan bir halde gör- Cin-Kin kendini bir sedirin üzeri- ne aftı:, —— Çok güldük. çok seviştik. çok eğlendik, Ti-Ma! Talih bu saadeti bi- ze çok gördü. Babam beni tekrar Ko- Taya gönderiyor. Kora prensi işi azış- tırmış.. babamın tahtım yıkacakmış.. Üç gün sonra yola çıkacağım.. Tİ-Ma hayretini gizliyemedi: — Bunun için mi ağlıyorsun, Ti-Ti? — Evet... Senden ayrılacağım di- ye. Cin-Kinin güzel ve zeki karısı der- hal yerinden kalktı. telâşla bir tasın içine su doldurdu.. pencerenin önün- de yere oturdu.. suyun içine bir tu- tam toz attı.. sudan mevi bir duman | çıkmağa başladı. — İşte Kora.. işte Moğol orduları. ! ve işte Kora prensi.. hepsi gözümün önünde. Cin-Kin başını suya uzattı: 'Ti-Ma sözüne devam etti: — Yurd için bir tehlike var ama. senin için hiç bir tehlike yek, Ti-Ti! Eğer hemen yola çıkarsan, tehlikeyi önlemek için tam vaktinde Koraya varmış Olacaksın!. O ne?! Kora prensini kışkırtan bir kadın var.. bu da kim? Uzun boylu, şeylan bakışlı genç bir kadın.. — Bu kadın nerede, Ti-Ma? Kora- da mı? Yoksa... — Hayır, Korada değil. Burada. Pekinde.. hattâ saraya mensup bir kadın. Cin-Kin kadını tanımış gibi, başını sallıyarak murıldândı: — Şi-Yama olsa gerek.. Ve yumruklarını sıkerak bağırdı: — Zindana atıldı: Fakat, neden hâlâ cezasını görmüyor? Neden o da Tiyen-Fo gibi cellâda teslim edilmi- yor? Bana sahte buyruğ gönderen bir kadına idam cezası bile azdır. Onu bana teslim etseler vücüdünü kızgın şişlerle delik deşik yapardım. 'Ti-Ma kaşlarını kaldırarak suyun içine dikkatle baktı: — Bu kadın Şi-Yamaya benzemi- yor, Tİ-Ti! Bu kadın Tiyen-Foya ben- ziyor... — Haydi canım, Tiyen-Fonun ka- fası kesilmiş. cesedi kireçli kuyuya yoktur. gerer e MM — pa” Ti-Ma birdenbire kollarını salliyâ- Tak bağırdı: — Kora prensini kışkırtan kadını görüyorum, 'TWTİ! Bu kadm Tiyen- Fodan başka bir kimse değil. Til suyum beni hiç bir zaman aldatma- dı.. işte Tiyen-Fo.. o yaşıyor. Hem de bir küçük kulübede, Cin-Kin kahkahayiz gülmeğe Beşi Jadı: — Belki onun habis ruhunu görü- yorsun, yavrucuğum! «Ateş çocuğu» diyarlardı. Ben onun ağzından işittim: «Beni ateşte yaksa- lar gene dirilirim. Ateş beni yakmaz!» derdi. Fakat, cellâdın palası onun ba- şını vücudünden o kadar kolay ayır- miş ki.. kesik başını bir hafta saray kapısında teşhir etmişler. — Bir kadın başını o zaman saray kapısında babam da görmüş ve bize; “Bugün Tiyen-FFoyu idam ettiler!) demişti. Fakat, benim tılsımlı tasım şimdi bana hakiksti gösteriyor, 'Ti-Ti “Tiyen-Fo ölmemiştir.. ve mahkemede sorguya çekilen köylü boşuna adalet istemiyor. Cin-Kin karısının sözlerini gülerek dinliyordu. — O halde Şi-Yamaya sen de &cı- yorsun, Ti-Ma! Sen de onun kurtul masını istiyorsun demek?!.. Cin-Kin bu sırada tasın içine ba- karken, birdenbire gözlerini açarak bağırdı: — Tiyen-Fo... İşte o. Babama iha- net eden kadın. CinKin tastaki sihirli suda h. yen-Fonük hayalini görünce şaşır- aştı. Ti-Ma: — — Herkes boşuna söylemiyor, del di, eğer o hayatta olmasaydı, bu ka- dar dedikodu yapılır mıydı? Tiyen-Fo- nun yaşadığı muhakkaktır, Ti-TM ... Cin-Kin Kora yolunda.. Koraya gidecek fırka eksiğini ta- mamlamıştı. O gün Cin-Kin askerle beraber, Ko- raya gitmek üzere Pekinden ayrıla- caktı. Bu yolculuk biraz uzun sürecekti.. Kubilây, Cin-Kine icab eden plân- ları ve talimatı vermişti. Kubilây oğluna: — Âsi prensi yola getirmeden dön- me! demişti, Ti-Ma ne temiz yürekli bir kısdı.. o, kendisinden güçlükle ayrıldığını gören kocasma, yaşlı bir insan gibi öğüd veriyordu: — Cengiz hanın sözünü unutma, TİTi! O: <İlkönce yurdunu, ondan sonra alleni sevi» demiş. Ne doğru söz. Yurd olmazsa, aile olur mu? Bu şerefli yolculukdan muzaffer olarak dönmen için, gece gündüz Tanrıya yalvaracağım! Beni sakın düşünmel Ti-Manın bu sözleri birer hançer «— Senden ie ayrık mak istemiyorum! Diyemiyordu. Bu kadar iyi düşünen bir kadma karşı, Cin-Kin gibi cesaret ve atılgan- tıkta daima ön safta giden bir kahra- man ne diyebilirdi. i Ayrılacakları sıradan aklına geldi: — Tiyen-Fonun yaşadığını söyles miştin, TEMa! Sihirli tasa baktığın zaman her şey doğru çıktı. Fakat. 'TI-Ma kocasının sözünü kesti: — Kimbilir? dedi. Belki o da doğ- rudur. Cin-Kin ısrarla tekrarladı: — Bayır. soruşturdum, Tiyen-Fo- nun keşik başını görenlerin sayısı, yüzleri değil, binleri aşıyor... Ve hemen şu sözleri ilâve etti: — Sarayda Şansinin düşmanları çoktur. Onu babamın gözünden dü“ şürmek için uydurulmuş Jâflardır bunlar. & 'Ti-Ma, kendinden başkalarını buns dan fazla düşünecek helde değildi, Henüz yeni evliydiler ve kocası at Üs“ Tiyen-Foya » Ne z Km Lİ ml e m Peer e e a AŞK mmm rm nün e ri iri eyi ii i