10 Haziran 1937 AKŞAM Sahife Bir Fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır Fransızlar kahveiçmeğebaşladıklarının 300 üncü yılını kutladılar Avrupalılarkahveiçmeği, Viyana muha- sarasından Geçen hafta Fransızlarilk defa kahve içmeğe başladıklarının üç yü- züncü yıldönümünü tesid ettiler. Fransızlar kahvenin memleketlerine girdiği tarihi 1637 olarak tesbit edi- yorlar. Halbuki bu tarih 1644 olarak tashih edilmek icab eder. Çünkü Fransaya kahveyi tanıtan Osmanlı sefirleri olmuştur. Fransızlardan ilk kahve içen zat da 14 üncü Lüidir. 14 üncü Lüj, sonraden koyu bir kah- ve tiryakisi olmuştur. Zaten şarkta çok eski zamanlar- dan beri malüm olan kahveyi Avru- palılara öğreten Türklerdir. Viyana muhasarasında 'Türk akın- ciarı bir tarsfdan şehri sıkıştırırlar- ken, bir tarafdan da, istirahat zaman- larında, bol bol kahve içiyorlardı. Bu- nun için beraberlerinde çuvallarla çiğ kahve götürmüşlerdi. Viyanalılar Türklerin bu çuvallardan boşalttık- ları taneleri ateşte kavurduktan son- ra öğütüp küçük fincanlarla içmele- rini hayretle seyrederler, fakat mâ- hiyetini bir türlü kavrıyamazladı. Nihayet Türkler Viyana önlerin- den çekildikten sonra bıraktıkları Şeyler arasında Viyanalılar beş on çuval kahve ve birçok cezve buldu- lar, Bunları toplayıb şehre görürdü- ler. Uzun zaman Türkler arasında yaşamış ihtiyar bir Macar bu kah- veleri kavurduktan sonra pişirdiği kahveleri Viyanallara otekdim etli, Viyanallar evvelâ zehirlenmek kor- Kusile kahveleri içmekten çekindiler. Nihayet doktorlar birçok tibbi mua- yenelerle bunun zararsız bir şey ol- duğu neticesine varınca içmeğe baş- ladılar. Viyanalılar kat lar, Hattâ bilâ bir kaç Viyanalı i böyle tanıdı Istanbula gelen Türklerin kahveyi evlerinden ziyade kahvehanelerde içtiklerini görünce memleketlerine döndükleri zaman bunu da Viyana- lara haber vermişler, ve bu tarih- ten sonra Viyanada bir çok kahve- haneler açılmıştır. Kahvenin menşei Dünyada kahvenin ilk defa kimin tarafından keşfedildiği pek de ma- lüm değildir. Yalnız dokuzuncu âsır- da meşhur Arab hekimlerinden Râzi kahveden bahsetmekte ve bazı dll EE z hastalarının Okafalarına küşayiş vermek maksadi- lelâç olarak içirmekte idi. İlk defa kahve zeriyalı- na Habeşistan, Sudan ve Hindistandan başlan dığı zannediliyor. İki met- re İle yedi metre arasında boy salıveren kahve fi- danları çok güzel kokulu beyaz çiçekler açar Sene de iki üç defa mahsul ver» diği vakidir. * Kahve bütün dünyada tanındıktan sonra Hollan- dallar Cavada kahve ye- tiştirmeğe başlamışlar, bu sıralarda Paris umumi bahçesine de bir kaç kah- ve fidanı hediye etmişler. dir. ! Franszlar. tarafından Martinike © nakledilmiş olan bu #danlar bugün eenubi Amerikanın yarısından faz19* sini örten geniş kahve zeriyatının ilk tohumlarını teşkil etmiş ve bilâhs” re muhtelif cinsler yetiştirilmiştir. Kahveye ilk defa ras gelenlerden biri olan Vasko de Gama bunun satışi- nı kendi inhisar altına almıştı. O kadar pahalı satardı ki ancak zen- ginler tarafından alınabilirdi, Kahvehaneler İlk kahvehane 14 üncü asrın 50 nunda Yemende açılmış ve derhal taammüm etmişti. Arablar buralar- da yalnız kahve içmek için değil, müsahabede bulünmak, şiir okumak ve bilhassa çatranç oynamak için toplanırlardı. Kahvehaneler klüb mâ“ hiyetinde idi. Yemen kahvehaneleri İslâm âle- minde çok şöhret aldı. Yavaş yavaş Mısırda ve Türklerin bulundukları geniş sahalarda kahvehaneler açıl mağa başlandı. Avrupa şehirlerinde kahvehanele- rin açılışı 12 inci asıra isabet eder. Evvelâ Türklerden öğrenerek Viyana- lar kahvehane açmışlardır. 1640 da Venedikte 1672 de Londrada ilk de- İa olarak birer kahvehane açılmıştır. Çekirdek ve toz kahve ve bir kahve tiryakisi nratürklerden öğrendiler Kahvehaneler İngiliz şehirlerine de | © kadar yayılmıştı ki toplantılara sebeb olduğu için İngiltere kralı ikin- ci Şarl bunların hepsini kapatmıştır. Frahsada ilk kahvehame Marsilya | şehrinde 1654 de açılmıştır. Pariste İlk kahvehane açan adam Türkiye- den gitmiş bir ermenidir. Kahve tiryakiliği Kahve cümlei asubiye üzerine t€- sir eden oldukça kuvvetli bir müneb- bihtir. Yemekten sonra içilen bir fin- can kahve hazmı kolaylaştırır. Kah- venin bu hassaları birçok kimseleri kahve tiryakisi yapmıştır. Kahve şarktan garbe geçinciye ka- dar İsmile beraber neyini ve pişirme tarzını da değiştirmiştir. Arablar kah- veye kahva diyorlar. Biz bunu biraz İnceleterek kahve demişiz, Fransız- lar ise kafe derler. Yapılış ve içilişine gelince; Arab- lar kahveyi büyük toprak çanaklar- da içerler, Türkler zarif fincanlarda köpüklü kahveye meraklıdırlar, Hay- Mi lezzetsiz olayi Fransız kahvesi ise camı bardaklarda içilir. Hattâ bir kı- sım Fransızların kahveye liman sık- maları hakiki kahve lezzetinden ne kadar bihaber olduklarını gösteren (Devamı onumcu sahifede) Perşembe müsahabeleri Finlandiyada talim ve terbiye : e Nİ Yazan: Selim Sırrı Tarcan e Helsinkforsda Üniversite binası Si e Mükemmel insunlığın mümeyyiz vasfı bedeni, ahlâki ve fikri terbiyenin yüksekliğidir. .Yeryüzünde bu mu- vaffakıyeti elde eden birinci İsveç ise, hiç tereddüt etmeden söyliyebilirim | ki ikinci de Finlandiyadır. Dünyaya nisbet edilirse bir avuç insan sayılan İskandinavya veya Finlandiyalıların ilim ve sanat sahasında bu kadar ile- ri gitmelerinin sebebi acaba nedir? Bir çok kimseler bunu iklimden mü- tevellid mizaca atfediyorlar ve Şimal halkı esasen çok vakur ve çok ciddi insanlardır diyorlar. Fakat insan O memleketlerin irfan müesseselerini gördükten sonra bu kadar ihtimam- la yetişen milletlerin bu kemalini ta- bil görüyor. Tereddüt etmeden söy- diyebilirim ki Şimal halkının en bü- yük zevki okumaktır. İbtiyarı genci okuyor, kadını erkeği okuyor, zengi- ni fakiri okuyor. Efendisi uşağı oku- yor. (Stokholmda) ve (Helsingfors) da tramvaylarda, otobüs! e, şimendi- fer kompartımanlarında elinde kitap veya gazete bulunmuıyan bir adam görmezsiniz. Otelde hizmetçi yatağı- nizi düzeltmeden önce gazetesini oku muştur, Şehrin umumi halâlarında temizliğe bakan kadınların mutlak ellerinde kitap vardır. Jimnastiğe ge- Mnce ilk mektepierden Üniversitelere kadar duş tertibatını havi mükemmel alât ve edevatla donanmış bir hattâ bir kaç Jimnastik salonu bulunmıyan tek bir mektep yoktur. Bana öyle ge- yor ki bedenine ve fikrine yolile bak» masını bilen bu milletler ahlâken de bu sayede yükselmişlerdir, Cihan müsabakaları mahiyetinde olan Olimpiyudlada spordaki şöhret- leri malüm olen İngilizleri, Amerika- ları, Almanları hayrette bırakacak muvaffakıyetler gösteren İsveçle Fin- Jandiya oldu, Yalnız o kadar mı? Nü- fusları yüz railyonla sayılan Amerika, Rusya, Japonya, yelmis seksen mil- yonla sayılan Almanya, İtalya, Fran- sa bir fikir, bir sanat, bir ahlâk müsa- bakasına çıksalar küçücük İsve, Finlandiyanın kendilerinden hiç - ğı olmadığını göreceklerdir. Finlandiyada halkın talim ve ter- biyesi asırlarca İsveç papaz! i fından idare olunan seyyar mektep- lerle temin edilmiştir 1856 da ilk defa ola ikinci Aleksandr ik n kilâtının kurulmasına ve derhal bir ilk muallim mektebi te- sis edildi, 1896 tarihi» kadar ilk tah- sil mecburiyeti hakkında bir kanun yoktu. Halk çocuklarının yarısından ziyadesi mektebe gilmiyordu veya gi- demiyordu 1898 de çıkarılan n, her nahi- ye merkezinde bir ilk mektep kurul- masını ve çocukların evlerinden ni- hayet beş kilometre uzskta olan bir mektebe devam etmesini emrediyor- du, Zaten Finlandiyada çocukların mektebe gönderilmemesinin başlıca sebebi kasabaların ve köylerin birlbi- rinden uzak olması idi. İstiklâl herbinden sonra yani 1991 de 7 yaşından 13 yaşınc kadar çocuk- ların ilk mektebe gön: Imesi ve yal- nız bulundukları imahâlden me 5 kilometreden uzak ise onların mek- tebe gitmiye mecbur tutulmaması ve Ru teple müsaade çarı in teş- etti | 6 köylere seyyar muallimler gönderil- mesi hakkında bir kanun neşredildi. Ondan başka her nahiye dahilindeki vatandaşların bir lk mektep vücude getirmeleri için kendilerine on alti sene mühlet verildi. Her mektebe hü- kümet yüzde otuz nisbetinde bir yar- dımda bulundu. 1927 de Finlandiya dahilinde 1,684 talebeli sekiz muallim mektebi v Finlandiya köylerinde iki nevi ilk mektep vardır. Biri küçük ilk mek tepler diğeri yüksek ilk mektepler ki bu sonrakiler Köylerde mi fin in- tişarına çok yaramıştır 1927 de 12,238 mevcutlu 7,166 kü- çük ilk mektep halbuki 289,390 cutlu 12,238 yüksek ilk mektep vardı. Bunlardan başka 1389 seyyar ilk mektebin köylerde talebesi 38,261 idi Geçen ssır zarfında Danimar- kada, kurulan ilk tedrisat enstitüleri ki bu müesseselerde gençlerin umumi malümet seviyesini yükselterek onla» Ti pratik biz hayata hazır ak gaye- si güdülüyordu. İşte iyada biran evvel hayat adamı yetiştirmek endişesile-bu kültür müecsseselerinden az vakit içinde 368 mual'im'i 53 tane meydana gelirdi. 2,638 delikanlı bu müesseselere devam etmektedir. Finlandiyada orta tedrisatla yal- nız liseler vardır. Bunların bazısı res- mi, bazıları hususidir. Hususi liseler talebe mevcudü nisbetinde hükümet- ten tahsisat alırlar, 1858 tarihine ka- dar liselerde tedrisat yalnız İsveç di- ile yapılırdı. 1860 tarihinde bütün Finlandiy& dahilinde 84 lise vardı. Bunların 23 ü hususi idi, 1870 den itibaren milli hars tnkişa- fa başlamış Heslerin de adedi birden çoğalmıştır. Yalnız adedi ço) kalmamış, ayni zumanda muhtelit bir şekle konmuştur, 1926 da Finlandiyada liselerin ade- di 190 1 bulmuş ve bu mekteplere de- vam eden çocukların miktarı 45,844 e baliğ olmuş. Bu miktarın 20857 si erkek, 24.B44 ü kız imiş. Gene eyni sene içinde başiliye şehnadetnamesi alan gençlerin adedi 2,295 imiş tedr 1936 da geçen © ne göre listlerin talebe miktarı 35,000 i kız ol: re 60,000 i bulmuştur. Yüksek tahsil (Turku) şehrinde 1640 da kurulan ademiden böşka Fin tahsil müessesesi yoktu 1828 de (He ngfors) da Üniversi- muvafakat be miktarı 4,609 idi. Tedris heyeti İse 354 kişi idi. Bunların 87 si profesör idi, 1922 de (Turku) şehrinde de bir Üniversite açtılar, Bunlardan başka (Helsingfors) da 695 mevcutlü bir Polytechniguc mektebi var, Gene a ni şehirde İki tane yüksek ticaret tebi açılmıştır. 'Teknik ve mesleki tedrisat yapan 350 büyük müessese vardır. Bu son on beş sene içinde Finlandiya bütün mii kudretini talim ve terbiyede tekâsüf ettirmiş yoni nesin kafasını ilimle vücudünü sıhhate, ahlâkını iyilik ve doğruluk ve güzellikle kıymetlendir. meği gaye bilmiştir. Selim Sırrı Tarcan ek»