31 Mayıs 1937 AKŞAM Sahife $ SİYASİ İCMAL Ingiliz imparatorluğu konferansı İngillerede yeni kralın taç giyme merasimini müteakib toplanın İn- | giliz imparatorluğu konferansı Tini çabuk biliremedi. Müzakereler uzadıkça uzamaktadır. Evvelki kon- İeranslarda bakılan. işler Dominyon- larla İngiltere arasındaki münasebatı teyid elmek gibi mahdud bir sahaya münhasır olduğundan çabuk netice- Zeniyordu. Fakat bu defaki konferans | çok karışık ve ağır meseleler karşısın- da kalmıştır. Dünyanın (polifika iş- leri çok gergin ve girift bulunduğun- dan İngiliz imparatorluğunun ana parçası ile yavrusu bulunan Domin- yonların müşterek bir harici politi- ka takib etmeleri icabediyordu. Gene eyni sebeplen imparatorluğun bütün Parçalarının O südafaa işlerinin müşterek ve muayyen bir plân üze- ye hazırlanması ve her birinin âzami yayan göstermesi iktiza etmekte- ir, Ayni zamanda imparatorluğun Parçalarının iktisadi ihtiyaçları biri- birine tevafuk etmiyor. Meselâ Do- minyonlar Otlara & Konferansında kendilerine İngillere piyasası için işle. | gümrük tarifeleri hususunda verilen | müsaadeleri muhafaza etmek istiyor. dar. Halbuki İngiltere kendisinin üç senedenberi Amerika ile ticari anlaş- m2 yapmasına mani olan bu müsaa- delerii ilya edilmesine şiddetle lü- Zam görmektedir. ahşiler nasıl Bir Yalşinin, hem de ufak tefek, Selimziz, rahşinin, vahşi hayvan Kana küçücük öynalarla, gi lerini mini mini boncuklarla de- Blitirdiğini görecek olsanız şaşarsı- Mz. Bu şaşılmıyacak şey de değildir. Çünkü onlar kendilerinden çok bü Yük hayvanları tifeksiz avlarlar, cesarete hayran olmamak Kabil deği Amerikada e * Xork Times muhabiri yazı- Kansasda, <Unlon Pacifice hat- Üinda işliyen Denver hususi trenin- Yol alırken, 1937nin ilk toz fır mA yakalandık. Vagonun pencerelerinden, hat bo- Uzanan çiti görüyordum. On- dan sonra kapkaranlık geceydi. Bu a içinde 300 kilometre yol almış- Sabahleyin uyandım. o Kansas - zi 500 kilometre mesafedeydik. ME güneş altında ışıldıyordu. Rİ saat sonra gün kararmağa baş- Rüzgir camlarda ıslık çaldı. Kansasa yaklaştığımızı anladım, Ora- Tin toz fırtınaları müthiştir. Bu fır- tefsilâlnı gazetlerde oku- Mlşbum, . “dn, Şimdi da bizzat görüyor Toz «bir İirtrası müthiş ve korkunç ralorluk için hayati ehe bu. müzakerelerin —netic ümelin ik olan idaresini Chamberlaine bi- feransları çok ni halı Baldvin İngiltereye çok büyük hiz- metlerde bulunduğundan umumun hürmelini kazanmıştı. 1926 daki w- mumi grevden ve sekizinci Edvardın sebep olduğu ve hükümdarlığı ve ka- nunu esasiyi tehlikeye düşüren buh- randan ve silâhlanıp silâhlanmamak münakaşasından İngiltereyi o kurta- Baldvin olmu: Halefi de İngi- İsrenin son senelerde en zayif nokta- sı bülçenin tevzini işini yoluna Kkoy- mak suretile büyük bir itibar ve nü- fuz kazanmış bulunuyordu. Yeni başvekil Baldvin kabinesinde mühim değişiklik yapmamıştır. Bu i- şi sonbahara bırakmıştır. Yeni baş- vekilin harici politika üzerinde ne te- sir yapacağı hakkında muhtelij tah- minler vardır. Bir rivayete göre İngil- tere daha ziyade Almanyaya yakla- şacaktır. Fakat başvekil kendi kanaat ve tasavvuru ne olursa olsun şimdilik harici politika üzerinde Dorminyon- ların vercekleri kararlar daha mües- sir olacaktır. Feyzullah Kazan a Amma resmimize dikkat ederse niz, iptidai insanlarda bile zekânın, hayvanlara çok üstün olduğunu an- Yarsınız. Kafasına bir kuş kafası geçiren vahşi, emekliye emekliye, sanki kuş- muş gibi aslana yaklaşır ve iyice s0- kulunca sakladığı muzrağı hayvanın can damarına saplar, öldürür. toz fırtınası Yol aldığımız saha çöl gibi yam- yassı; ancak kumlu değil Toprak es- mer ve kalı, Yüzlerce kilometrede ancak hat boyu giden yollarda iki atamobil gördüm. İnsan namına da ancak bir iki serseri gözüme ilişti. Köylerde erler boş, sokaklar bomboş..." Tek tük sa- kinleri de, sanki ölüm diyarında ya- şıyan canlılara benziyor, Bu diyarda yalnız insan değil, ne kuş ne de hayvan var. Sözün tam münaşile kuş uçmaz, kervan geç- mez bir diyar burası. Tek tük kup- kuru ağaçlar görünüyor, damları t0z- dan beyazlaşmış... Buralarda, şimendifer memurları sıhhatleri, hattâ, hayatları pahası- na çalışıyorlar. Toz fırtınası çok sert estiği zaman pnömoni yapıyor. İstansyonlarda dikkat ettim, ağız- ları, burun delikleri, çeneleri toz do- luk ve sulhü temsil eden dört hekyel larını mendille kapatıyorlar... BABALARA TAVSİYE . larınızın tatil günlerinde boş kalmamalarını İsterseniz Onar BERLİTZ MEKTEBİNE sevi etiriniz ECNEBi BİR LİSAN ÖĞRENİRLER ANKARA Saylavlar caddesi Mektep bütün yaz açıktır. İstanbul - 373 İstiklâl caddesi Askeri hasta bakıcı hemşireleri Açılacak mektep için bir proje hazırlandı Ankara 29 (Akşam) — Mili Mü- dafaa Vekâleti askeri talim ve terbi- yeye göre hastabakıcı yetiştirilme- sini temin maksadı ile açılacak a5 keri hastabakıcı hemşire mektebi hakkında bir kanun projesi hazırla mıştır. Hastabakıcı hemşireler mektebi Gülhane tatbikat mektebinde açıla” cak ve Kızılay hastabakıcı hemşire mektebinin esaslarına uygun olarak tedrisatta bulunacaktır. Askeri hastanelerde maktu ücret- ie çalışanlarla hemşireler, hasta- bakıcılar ve askeri hastabakıcı tale- besi mektepten çıkıncaya Okadar Tıbbiye mektebi talebesi gibi iaşe olunacaklardır. Barem kanununun Milli Müdafaa Bakanlığına ait cedvelinde değişiklik yapan üçüncü bir projeilede or- dude çalışacak hastabakıcıların adet- lerf ve maaşları yükseltilmektedir. Askeri hemşire mektebi talebesine ve bu mektepten mzeun olscak has- tabakıcı hemşirelere mektepte veya askeri hizmette bulundukları müd- detçe iş gömleği, başlık, entari, ço- j hususi alâmet İnsboluda mesud bir evlenme İnebolu (Akşam) — Ziraat ban- kası muamcelât memuru İ. Hakkının oğlu (Gazetemiz muhabiri) Cemal Cenkci ile Haticenin evlenme mera- simleri perşembe günü alle ve kala- balık dostları huzurunda tesit edil- | miştir. Arkadasımıza saadetler dilo- | kütüphanesi İnebolu (Akşam) — Halkevi kitap- sarayında eski ve yeni harflerle iki bin cilde yakın kitap vardır, Ayrıca birçok mecmuaiarla gündelik gaze- teler de gelmektedir. Yüzlerce okuma heveslileri gece gündüz bunlardan istifade ediyorlar. Bir münasebetsiz yakalandi Cibalide Ali isminde bir adam ka- dınlara vücudunun bâzı münasebet- siz yerlerini gösterirken cürüm üs- tünde” lanmıştır. Ali cürmümeş- hud mahkeme: verilmiştir, Eski eserler Amasra limanı dışındaki | adada bir ayazma bulundu Amasra limanı ndaki. Büyük adada eski eserler aranıyor. Burada bir ayazmanın zemini bulunmuştur. Zemin mozayik düşelidir. Duvarlar | harap bir haldedir. Ayazmanın zemini temizlenince üç büyük kapak bulunmuştur. Bunla- | rın altında derin boşluklar vardır. “Temizleme işi bitince ihahzenlerin tedkikine başlanacaktır. Burada bir | hazine bulunduğu da söyleniyor, Ma- amafih mevcud malümata göre, ayaz- | ma, Milâddan evfel vukubulan İran ordularının istilâsında tahrib edilmiş- tir. Hazinenin o zaman bulunmuş ve soyulmuş olması ihtimali vardır. Kozcuğazdaki kazıya devam olun- maktadır. Henüz ümid verici bir şey yoktur. pe Saz heyetindeki kadıma erik atmış Karaman 29 — Buradabir Saz — heyeti vardır. Heyette kadınlarda bulunuyor. Dün akşam seyircilerden Nuri adında biri saz heyetinde bu- lunan kızlardan birine erik atmıştır. Buna kızan çalgıcılardan İsmail sah- neden atlıyarak Nuri ile kavgaya başlamıştır. Kavga büyümüş, Nuri sağ gözü ile çenesinden yaralanmışlır. Jandar- malar kavgacıları yakalıyarak tahki- kata başlamışlardır. Tarlaya giren koyun yüzünden kanlı bir vaka Mihaliççik 29 — Kavak köyünde Hasan adında birinin koyunu Meh- medin tarlasına girmiştir. Bu yüz- den kavga çıkmıştır. Mehmed bıçak- la Hasanın üzerine yürümüş, Ha- san sopa ile vurarak Mehmedi yere düşürmüş ve kafasına taş atmıştır. Mehmed ölmüştür. Katl yakalan» maştır. Galatasaraylılar senelik pilâvlarını dün yediler Bundan sonra Galatasaray rozeti taşıyanların birbirine selâm vermesi kabul edildi Solda: En eski Galatasaray mezunu B. Muhtar söz söylüyor, sağda! Galatasaraylılar Abideye çelenk koymağa giderlerken Galatasaraylılar senelik pilâvlarını dün yediler, Saat daha onbirde mek- ki, tatlı hatıralarını anlatmakla meş- guldü. Meselâ şimdi dişçi mektebi direktörü olan bay Kâzım Esad clile karşıki duvarı işaret ediyor: — İşte her zaman şu duvardan ai- lıyarak mektebten kaçardım. Ertesi sabahleyin de hamam cihetinden döner gelirdim. Bay Feridun Manyasi: — Hele, diyor, hatırlar mısın... Sa- Tabernardın geldiği gece nasıl kaç- mıştık da temsile gitmiştik., — O Sarabernard değildi. Kohlen | geldiği gece kaçmıştık. — Canım Kohlende de kaçtık.. sen bizde mektebten kaçmak mı ararsın?. İçeride Galatasarayın yaşlı futbol- cüleri top oynamak üzere soyunu- yorlar. Nihayet formalarile ve mütevelli Mehmedi allokka etmiş oldukları halde sahaya çıktılar. Etraftan yük- selen: — Yavaş.. forman dar gelmiş., gö- beklenmişsin, formayı patlatacak- sın... Gibi şakalarla nihayet samimi bir oyun oynandı... Eski mezunlar birbirlerini eski lâ- kapları ibe çağırıyorlardı Yanımda birisi: - Mercimek!, diye bağırdı. Dönüb «Mercimek; e baktım. Müthiş göbek- Hi belki yüz kiloluk bir zat. bana gü- —Şaşmayınız.. dedi, vaktile Mer- cimek gibi idim. İsmim de Mercimek» tL. Halbuki şimdi şu göbeğime bakı- nız.. halâ adım Mercime! Nihayet meklebin büyük konferans İ salonuna girildi Burada mektebin en eski mezunu 1883 senesinde mek- tebi bitiren 330 numaralı Ahmed Muhtar güzel bir hitabe söyledi. Ga- latasarayın tarihinden bahsetti ve bizim memlekette ilk ecnebi lisanı nasıl öğrenilmeğe başlanıldığını an- lattı. Bay Muhtar hülâsa olarak dedi ki; — Bizde ecnebi lisanı öğrenilmesi- ne başlanması daha ziyade Kırım muharebesinden sonradır, Kıdım mus harebesinde memlekete gelen ecnebi askerler arasında Fransızlar bize kar- Şi sokulgan davrandılar. Halkla ey- velâ onlar arasında işaretle! bir ko- nuşmadır başladı. Hattâ halk arasın- da Fransızların <Didon> denilmesi © zamsndan kalmıştır. O zaman da Fransızlar bizim onlara «Didons de- diğimiz gibi onlar da bize «Les bana- bak» derlerdi. İşte o zamandan hayatımıza bir çok Avrupai âdetler girdi. O zamans kadar bizimkiler şalvar giyerlerdi. Hattâ pantalon giyenlere «Mum ba- cak» derlerdi. Setre pantalon giyenle- rin adı alafranga idi. Kolah gömleğe frenk gömleği, kıravata frenkbağı, gazocağına frenkocağı, ilk defa onla» rın getirdikleri o üzüme İrenküzümü denilmesi o zamandandır. Hattâ bi- linmiyen bir takım hastalıklara da «Frengi» dediler, Bay Muhtar son derece nüktedan bir zatı. Halıralarını birçok zarif sözlere bürüyerek anlattı ve dakika- — Şimdi mektebin cephe tarafında bazı halkalar, makaralar ve çengel- ler görünür. belki bunların ne oldu- ğunu bilenler pek azdır, Vaktile Ga- latasarayın tevzli mükâfat günleri pek muhteşem olurdu. Tersane cfra- dı mektebin bütün bahçesine tenle- ler gererlerdi. İşte bu tenteler bu mar karalara ve halkalara çekilirdi. dedi, Bay Ahmed Muhtarın indiği kür- süyü muharrir bay Abidin Daver iş- gal etti. Bay Abidin Daver Galatasa- raylılık sevgisini tahlil etti: — Yugoslavyada Avala dağında bir generala rast geldim. Bana ilk sözü: —Ben Galatassraylıyım!.> oldu..do- di. Abidin Daver Galatasarayın memle» kete kazandırdığı kiymetli şehsiyet- lerden bahsederken: — 18 Mart 915 günü kocaman bir düşman donanması İstanbulun kapi sını, Çanakkale boğazını zorlayıp geç- mek istiyordu. Sabahtan akşama kadar korkunç bir muharebe oldu. 16 İngiliz, Fran- sız zırhlısı 280 modem topig bizim 78 tanecik ihtiyar topumuzu bom- bardıman ettiler. Bu çok çetin ve gayri müsavi mücadele akşama ka- dar sürdü. Akşam üstü Boğaz müda» faasının altını üstüne getirip geçive- omeği mm amm le ei