7 e vo.” .p ii . e i 21 Mayıs: 1937 AKŞAM Yeryüzünde garib âdetler, gülünç itikadlar İnsanlar mazi ile olan bağlılıklarını kolayca kesemiyorlar Bugün öyle âdetlerimiz var ki iyi araştırınca bunların iptidai zamanlardan kalma bir takım manaları bulunduğunu görüyoruz Meselâ düğünlerde bir ziyafet çekilmesi, iki tarafın bir arada yeyip içmeleri neden icap ediyor, gelinin başına neden bir tül örtü takıyoruz, evlilik alâmeti olarak neden parmağımıza bir yüzük geçiriyoruz? Bugün düşünmeden yapılan bu gibi hareketlerin vaktile bir manası, bir maksadı vardı Medeniyet bugün insanlar arasın» da dev adımlarile ilerliyor, dünyanın €n hücra yerlerine kadar sokulan ye- nilikler hayatımıza başka şekiller ve- riyor. Bununla beraber öyle Adetleri- miz de var ki bunları dikkatle tetkik edince, zaman ile her şeyin değiştiği Dİ zannettiğimiz halde, mazinin bi Faktığı izlerin henüz tamamile orta- dan kalkmamış olduğunu görüyoruz. Meselâ düğünlerde yapılan ve bizim Bözümüze pek tabil şeyler gibi görü- Den bazı merasim var ki bunlar hep Beçmiş zamanların bıraktığı bir iti- Yattır ve hepsinin bir manası, hedefi yardır, Düğünde gelinin giydiği elbise ne- den beyaz kumaştan yapılır? Niçin gelinin başı bir tül örtü ile örtülür? Düğünlerde ziyafet verilmesi neden Âdet olmuş? Yeni evliler neden balayı Yolculuğuna çıkarlar? Vaktile bizde damadın düğün günü koltuk merâ- siminde gelinin başından aşağı çil Paralar atması gibi bazı memleketler- de neden bir avuç pirinç serpilir? İlK görünüşte ehemmiyetsiz şeyler zan- nedilen bütün bu âdetlerin bir tarih- Çesi vardır, iyi araştırılınca bunların pek eski bir takım itiyatlardan ileri geldiklerini görürüz. Medeni nikâh sistemleri yeni mem- Yeketlerde izdivaç merasimini pek ba- #it bir şekle soktu, Böyle olmakla be- Taber Fransa, İngiltere gibi ileri memleketlerde bile hâlâ kilisede de aynca izdivaç merasimini yapmadık- $a evlenmelerinin tam olmıyacağı İtikadında olanlar pek çoktur. Halbüs ki bu kilise merasiminde yapılanlar Tın çoğu en iptidai kavimlerin evlen« me merasimine benziyen bir çok gür rib şeylerle doludur. Meselâ Fransanın Britanya kısmın da gelin alayının önünde giden iki kız çocuğun kucaklarında taşıdıklar m buğday”İlemetleri bu bağlılığın 86 Mmereli ve hayırlı olmasi temennileri me bir işaret olarak pek eskiden kul Yanılırdı. Şehir hayatının arttığı bazı mem leketlerde sonraları buğday başakları yerine çiçek geçti ve gelinin yoluna Şiçek serpm»” âdet oldu. Bazı âdetleri biribirine az çok ben- zer bir şekilde dünyanın her tarafın« da buluyoruz. Son moda gelin kıya- fetleri her tarafa O şayılmiş bulunu- Yor. Şimdi gelinin başından srkaya doğru sarkan ince tül duvak vaktile kızın yüzünü tamamile örterdi. Bu- gün de bazı memleketlerde gelinle Tin yüzlerini tamamile saklıyan örtü- ler kullanılması fdettir. Çinde, Su- Garp memleketlerinin bir çoğunda belediyelerde yapılan medeni nikâh mera- simi ile kalmıyarak kiliselerde de İzdivaç merasimi yapanlar ve bunu yap- madıkça İzdivacın tamı olmıyacağını zannedenler vardır. kızın serbestisi alâmeti sayılırdı, ve düğün olunca bu serbestlik kalkardı ve kocaya sadakatin bir remzi olmak Üzere kızın saçları toplanır ve bağla- nırdı. Bundan sonra artık kadın saç- larını arkaya serbest birakamazdı. Bazı memleketlerde düğünden sonra kadının saçlarını büsbütün keserler, böylece başka erkeklerin hoşuna git- memesini temin etmek isterlerdi, Hattâ vaktile Japonyada evlendikten ise evli kadınların dişlerini siyaha boyarlar, Korada gittikçe azalmakla bera- ber hâlâ bir âdet var: Gelin düğün tü güveyin yüzünü yecek- , bunu temin İçin kızın erine yapışkan bir sürme sürerler, kız göz- lerini açamadığı için güveyi göremez. Japonyada eski âdetlerini muhafaza edenlerde düğün günü gelinin ailesi yanından aynlırken yapılan merasim de çok garibdir. Geline orada da be- yaz elbise giydirilir, fakat bu elbise başka yerlerde olduğu gibi saflık alâ- mneti sayılmaz, orada beyaz matem alâmetidir ve kızın ailesi yanından çıkarak güveyin yanıma gidişi evden bir cenaze çıkışı mmeresimine benziyen şekilde yapılır. Kız ağlya ağlıya ev- den çıkar, babasi ona kendini müda- faa etmesi için bir kılıç hediye eder, gelin gittikten sonra evin içinde me- rasim ile temizlik yapılır, kapının önünde ateşler yakılır. Hindularda rahip bereket ve saat temennisi için gelinin başından bir avuç pirinç serp- tikten sonra gelin ile güveyin elbise- lerinin uçlarını biribirine düğmeler. Düğünlerde iki tarafın bir arada yiyip içmesi de pek eskiden kalmış bir Adettir, çünkü bu ziyafetler ara- daki yakınlığı temin eder sayılırdı. Zaten bazı iptidai kavimlerde gelin De güveyin bir kaptan yemeleri veya içmeleri düğün merasiminin esasını teşkil eder. Ficililerde, Madagaskar yerlilerinde, Japonyada, İskandinay- yada ve daha birçok memleketlerde buna benzer âdetler vardır. Musevi- lerde gelin ile güvey hahamın uzattı- a bir kadehten bir parça şarap içtik- ten sonra haham bardağı yere atarak kırar ve böylece yeni evlilerin, kırılan kadehin parçaları yeniden bir araya gelinciye kadar yani ebediyyen, saa- det içinde yaşamaları temenni edil- miş olur. Düğün yüzüğünün menşei Mısır imiş, Eski Mısırlıların kullandıkları Hiyeroglif yazılarında tekerlek ebedi- yeti işaret ederdi, bu cihetle Mısırlı. lar izdivaçtaki bağlılığın nihayetsiz glduğunu hatırlatmak için gelin ile güveyin parmaklarına yüzük takar- lar. Sumatrada, bir âdet var: kayın- baba düğün günü kızının eski terlik- lerini damada gönderirmiş. Bundan maksat o güne kadar kızın üzerinde hükmeden kendisi iken artık bu.hük- mün damada geçtiğini bildirmektir. Bu #det eski Avrupalılarda ve İbrani- lerde de vardı. Bir alışverişten sonra malı satan adam bunların alıcıya ai- diyetini tevsik için ayağından papu- cunu çıkarır ve onları karşısındakine uzatırdı. Faik Sabri Duran Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Bes - Işık» müessesesinde sati- br.. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır, Tetrika No. 101, “Htihad ve Terakki,, nin son devirlerinde Suikasdlar ve entrikalar Ya: Bahife 7 Mustafa Ragıb Es-atlı Vahideddin, kabinedeki nazırlıkların mahdud ellerde bulunmasından şikâyet etti ve. Nihayet oda anlamıştıki, bü- kümet başında bulunan ve mem- leketin mukadderatına hâkim olan bu iki şahsiyetin salâhiyetlerini bir- denbire kıramazdı. Fakat son z4- manlarda çok yakından haber- dar olduğu İttihadclar arasındaki Mhtilâflardan istifade ederek hükü- met işlerine aid büyük mükanizma- nın Talât ve Enver paşaların elinde büsbütün bırakılmamasına —çalışa- caktı. Madem ki «İttihad ve Terakki; muhaliflerini iktidar mevkiine getir- meğe muktedir değildi, o halde İtti- hadcı olmakla beraber, Talât ve En- ver paşaların hareket ve icraatma musrız olan eski arkadaşlarının ka- bineye girmeleri çaresini arıyacaktı. Mehmed Vahideddin, bu suretle kâ- binenin daha ihtilâflı bir meclis ha- line gelmesini temin edecek, «ittihad ve Terakki» hükümetinin biran evvel zayıflayıp inhilâl etmesine zemin ha- sırlıyacaktı . Padişahım baş vuracağı ikinci ça- Te de halkın teveccühünü kazanmak- ta. Bu nisbeten kolay ye tehlikesizdi. Bunun için tahta çıktığının hafta- sında el altından yaptırdığı propa- gandalarla halk tabakaları arasında yeni padişahın «tebdili kıyafet» le şeh- rin her semtinde dolaştığı, halkın derdlerini, ihtiyaçlarını dinlediği ri- vayetlerile karşılanmak mümkündü. Bundan başka eskidenberi muhale- fetleri ile tanınmış, fakat Abdülha- mide de mensub olmadıkları bilinen bazı maruf kimseleri de kendisine tarafdar etmeğe çalışıyordu. Bunlar arasında «İttihad ve Terakki» mües- sisi olduğu halde bütün harb senele- rinde âyan meclisinde hükümete kar- 4 en şiddetli hücumlarda bulunan eski meclisi mebusan reisi Ahmed Rı- za bey, yeni padişahın en yakın dost- ları sırasına geçmişti. Padişah ilk darbeyi Enver paşaya indirecekti Altıncı Mehmed, cülüs eder etmez, ilk darbeyi Enver paşaya indirmekte tereddüd etmedi: (Kanunu esesi) mu- cibince ordunun baş kumandanı pa- | dişahtı. Bu itibarla harbin başından beri Sultan Reşada izafeten Enver pa- şa, Harbiye nazırlığından başka (Baş- kumandan vekili) ünvanını almıştı. Mehmed Vahideddin, (Başkumandan- lık) salâhiyetinin bizzat kendi elinde bulunduğunu anlatmak için Enver paşanın bu sıfatını (Başkumandaslık erkânı harbiye reisi) üvanına çevir- di. Padişah böyle hareket etmekle En- ver paşanın ordudaki manevi kuvve- tini de sarsacaktı. Ayni zamanda, En- ver paşa gibi bütün orduyu elinde bu- Yunduran bir şahsiyeti kızdırmamak, bu ünvan değiştirmenin Harbiye na- zırınca bir (izzeti nefis) meselesi ha- Mne getirilmesine de meydan verme- mek istiyordu. Ötedenberi sanunu düşünmeksiziri, önüne çıkan en müthiş tehlikelere atı- lan veya kafasında hazırladığı her nevi hâdiseleri ihdas etmekten çekin- miyen Enver pi pansız bir hare- ketle kendi aleyhine dönebilir, hattâ 'Talât paşa ile kabinedeki diğer ar- kadaşlarına danışmaksızın bir (em- ri vaki) yapabilirdi. Bu, ölüm veya hal' gibi bir felâketle; en hafif bir ha- 'karet veya İstiskal arasında değişe- bilirdi. Bunun için Mehmed Vahided- din ihtiyatlı hareket etti ve bu mak- sadla Babıâliye aynen şu iradey! teb- Wiğ ettirdi: «Başkumandanlık erkân: harbiye ri- yaseti vazifesi kemekâön damad ve ya- veri hâsı hazreti padişahi Harbiye na- arı Enver paşa larafından ifa oluna- caktır.» 10 ağustos: 1334 (1918) Görülüyor ki bu irade de «Başku- mandanlık vekâletie ünvanının de- diştirildiğine dair hiç bir kayıd yoktu. Güya Enver paşa, öteden beri baştu- mandanlığın erkânı harbiye reisliğini yapıyormuş gibi bir tabir kullanılır yordu... Maamafih, zevahire rağmen, höki- kat ne kadar örtülmek istenilmiş C:ur- 8a olsun gazetelerle neşredilen bu ira» de, halk arasında bin türlü tefsirlere, dedikodulara yol açmıştı; yer di- Şahın cülüsundan bir buçuk aya ve- kin bir zamandan sonra böyle bir ira- denin bu kadar getikerek çıkmasını mânidar bulanlar, vaziyeti izah etr-ek için şöyle bir şekil bulmuşlardı: Talât paşa mı müessir olmuştu? Güya padişah, harbin bidayetinden beri harbin fena idare edilmesinden, hususile birçok-mağlübiyetlere uğra- mamızdan dolayı Enver paşayı şiddet- Je muahaza etmiş ve aralarında çok şiddetli münakaşalar çıkmış, bunun üzerine padişah ordu işlerini bizzat eline almak İstemiş ve'bu suretle En- ver paşanın salâhiyetini tahdid etmek istemiş!... Bittabi orduları sevk ve idare ede- cek askeri vukufin hünkârın alâkası olmadığını bilmiyen kafaların mahsu. lü olan bu rivayet, tamamile sılsızdı. Çünkü padişahla Harbiye nazırı ara- sındâ böyle bir münakaşa geçmek şöyle dursun, Mehmed Vahideddin tahta oturduğu andan beri harbin iç yüzüne ve siyasi, idari hatalara dair ne Talât, ne de Enver paşalardan hiç birine bir tek kelime söylememiş, va- ziyet hakkında onlardan hiç bir iza- hat almamış, bilâkis şehzadeliğindeki tavır ve hareketini saklıyacak derece» de onlardan bol bol iltifatlarını esir. gememişti. Ancak padişah, Enver paşa öleyhin- de ve kendi lehinde halk arasında bu uydurma rivayetin çıkmasını temin etmiş ve bu maksadında da muvaffak olmuştu. Halbuki işin hakikati şu idi: Padi- şah, tahta oturur oturmaz, <İttihad ve Terakki» hükümeti ricaline bir dar- be vurmak istiyordu, Fakat bunu bir- denbire yapamamıştı. Vaziyeti iyiden iyiye tedkik ve tahlil etmek, kendisine müsald bir muhit hazırlamak, ondan sonra itthatçı erkânın aleyhinde dü- şündüğü programını tedric! bir suret- te tatbik etmek istiyordu, Geçen bir aylık zamanda Mehmed Vahideddin bu hazırlığını yapmıştı: Şimdi yavaş ve emin adımlarla maksadına doğrü yürümeğe başlamıştı.. Diğer taraftan Talât ve Enver pa- şalar arasındaki gizli münaferet ve rTekabetlere vakıf olanlar, Enver pa şanın memuriyet ünvanını değiştiren padişaha bu cesareti, Talât paşanın telkin, ettiğini, yani Enver paşanm nüfuzunu zedelemek istiyen sadraza» mın -padişah vasıtasile. Harbiye ne- zırına bu darbeyi indirdiğini iddia edi. yorlardı. Ben, birçok “araştırmalarıma vağ- men bu iddiayı tevsik edemedim. Ta- 1ât paşa; padişaha böyle bir fikri tel kin etmiş ve yahud padişahın mak» sadını keşfetmiş olsa bile, hünkârla aralarında geçen bü vaziyeti hiç kim- seye sezdirmemiş, hattâ Vahideddine bile açıkça söylemiyerek ima etmiş © lacaktı . Sadrazam padişahın teklifi karşısında kalınca., Fakat şu muhakkaktı ki, Talât pa- şa, Enver paşa aleyhindeki bu son ka- rarda âmli olmasa bile o, padişahın ye» ni yeni talep ve İz'açlarından yaka- sını kurtaramıyordu. Mehmed Vahi- deddin, Talât ve Enver paşaların ken» di aralarında hükümet işlerini paylaş- malarına karşı aralarındaki münafe- reti arttırmak, hükümeti içinden vurmak istemiş, ordunun başkuman- danlığını kendi eline aldığı tavrım ta- kındıktan sonra kabinedeki nazırlık- ların mahdud ellerde bulunmasından sadrazama şikâyete başlamıştı. Padişah tahmin ediyordu ki, kabine ye girecek yeni nazırdan bir kısmı Ta» lât, bir kısmı da Enver paşaların ta» raftarlarından olacak, sadrazamia Harbiye nazırı bu suretle biribirlerine karşı daha geniş bir sahada cidale gir rişeceklerdi. Fakat kurnazlığı nazari vadiden ileri geçemiyen padişah, hü- kümet ve fırka teşkilâtı işlerinde çok tecrübeli olan sadrazamın kurnazlığı öğünde kozunu istediği gibi oyniya» madı, (arkası var),