12 Mayıs 1937 AKŞAM Mahmud ileiki kuzini Selma ve Belma bir arada büyümüşlerdi, Selma esmer güzeli ve canlı bir kı7- dı. Belma kumr hayalperver bir güzeldi. elmanın gözlerinde birden- bire sanki şimşekler çakardı. Belma- nın gözlerinde esrarlı bir gölün sakin suları tefekküre dalmış zannolunur- du. Mahmud da hayalperest, mütered- &id bir gençti, Kuzinlerinin gözlerin- de uzak ülkelerin ateşin aşklarını arardı Mahmudun babası ölmüştü, Annesi derin bir şefkat ile Mahmudun Üstü- he titriyor, onun tahsilini ikmal için çalışıyordu. Mahmudun bu kuzinlerinden birile evleneceği aile arasında âdeta karar- laşmış gibiydi. Vakıâ açıktan açığa bir lâkırdı olmuyordu. Fakat bir ara- da büyüyen bu gençlerin biribirlerile evlenmeleri o kadar tabii görülüyor- du ki bunu ayrıca kararlaştırmağa kimse ihtiyaç hissetmiyordu. Genç kızlar, bazan, tatlı tebessüm- lerile: Hangimizi alacaksın? diye ona #orarlardı, Mahmud henüz aşk ne ol- luğunu anlamamış erkeklerin sami- iyet ve saflığile şu cevabı verirdi: — İkinizi de alacağım! İşte seneler böyle geçti. Mahmud yirmi beş yaşına geldiği halde kuzin- lerinin hâlâ ikisini birden seviyordu. Selmanın neşesini, gülüp söylemesini severdi. Belmadan çikan hüzün ve melâl ile karışık cazibeden pek hoş- Janırdı . Belma büyüdükçe solgun ve çok narin bir genç kiz olmuştu. O kadar cansız görünüyordu ki bütün etrafın- dakilere çok yaşıyamıyacak korkusu- Du vermişti. Mahmud, iki kız kardeşi birden al- mak imkânı bulunmadığını takdir et- beraber hangisini tercihi dair bir türlü karar vere- miyordu. Bir gün Selma onu bir kenara çek- ti: — Mahmud, dedi, yirmi seneden- beri evlenmekten bahsediyoruz. Sen bir karar vermiyorsun. Sana ben yar- dım edeyim bari. Belma ile evlen. He- pimiz biliyoruz ki zavallının sıhhati pek sağlam değildir. Ben ona bir ke- der vermek istemem, Anlıyor musun, Mahmud? Belmayı al Mahmud da Belma ile evlendi. Fa- kat o zamanı, hiç beklenmedik bir şey oldu. Selmanm neşesi, coşkunluğu, şakacılığı bitti. Ayni zamanda Belma Adeta derin bir uyuşukluktan uyanır gibi oldu, rengi geldi, yüzünde bir alev uçmağa başladı. Tavırları, hare- ketleri, sözleri sarki ateşli bir hal al- mıştı. Onun maneviyatındaki bu değişik- Uk vücüdüne de intikal etti. Kuvvet- 4, sıhhatli bir genç kadın oldu. Bir gün, Mahmud Selma ile yalnız kalmıştı. Bahçede idiler, Mahmud çoktanberi tahmin etmiş olduğu ha- lin doğru olduğunu anladı. Selmanın öyle zayıflayıp bozulması ancak aşk- tan ileri gelebilirdi. Selma seviyor ve kıskanıyordu. Mahmud ne yapabilirdi? İki kuzi- ni ile çocukluktanberi / dost olduğu ve onları pek sevdiği için şimdi biri- nin böyle azab çekmesi onu pek mü- teellim ediyordu. Nihayet, bir çare dü ü bahane etti, İstanbuldan uzaklaştı. Bir kaç gün sonra Belmaya şu mek- tubu yazdı: - «İki gözüm, sana vereceğim ıztırap- tan dolayı beni affetmeni rica ede- rim, Eğer bana hâkim olan hissiyatın tesiri altında kalmasaydım seni üz- miyecektim. Fakat senin gibi iyi kalb- Mi, halis ve fedakâr bir kadina karşı da yalan söylemeği büyük bir ahlâksız- ık telâkki ederim, Onun için, uzak- laşmayı tercih ettim, Gençsin, güzel- sin. Sana hayatta saadetler temenni ederim, Mahmud> Mahmudun düşündüğü ilâç tesiri- ni yaptı. Belma ile Mahmudun me- sud hayatları Selmanın gözüönünden kalktığı, Mahmud da sair erkekler gibi yalancı, hafif, vefasız bir adam göründüğü için Selmanın azabı ha- fifledi ve gittikçe sükünet bulmağa başladı. Biraz sonra, bir kismeti çıktı, ev- lendi, Bunu duyunca, Mahmud Belmaya tekrar bir mektup yazdı: «Sevgili Belma, # Artık tekrar birleşebilir ve mesud hayatımıza tekrar başlıyabiliriz. Sen- den uzak kalmaktan ve seni gizli giz- M görebilmek için bin türlü vasıtala- ra baş vurmaktan gerçek pek bıkmış- tım. Yaptığımız fedakârlık maksadı temin etti ve Selmayı çektiği azaptan kurtardı. Unutma ki kıskançlık o ka- dar &licenab bir histir ki bir rakibe- nin bedbahtlığı karşısında kendisini mağlüb addeder. Mahmud> Hikâyeci Devlet.Demiryolları ve Limanları İşletme Umum İdaresi İlânları İdarenin Eskişehirdeki hastanesi ile talebe pansiyonunun bir senelik ihti- yacı olan aşağida cins ve miktarı ile muhammen bedelleri yazılı (2) gurup yiyecek ve içecek her gurup ayrı ayrı Ihale edilmek üzere 14/5/937 cuma gü- nü saat 15 de Haydarpaşada gar binası dahilindeki komisyon açık eksiltme İle satın alınacaktır. tarafından Bu işe girmek İsteyenlerin her gurup hizasında yazılı muvakkat teminat ve kanunun tayin ettiği vesnikle birlikte eksiltme günü saatine kadar komis- yona müracaat etmeleri lâzımdır. Bu işe sit şartnameler Eskişehirde hastane operatörlüğü ile talebe pansi- yonu direktörlüğünden ve Haydarpaşa komisyonundan parasız olarak dağı- tılmaktadır. (2362), 1 — Süt en az 4800 Eg. en çoğu 7200Kg) Yoğurt: » 4100 Kg. en çoğu 6000 > ) 2 — Ekmek azı 19000 Kg. Çoğu 32000 Muhammen bedeli Muvakkat teminatı L K. L.K. 177187 132,89 3360,00 252,00 * Muhammen bedeli (42000) lira olan 100 ton üstüpü 24/5/937 pazartesi günü saat 15 te kapalı zari usulü İle Ankarada idare binâsında satın alına- caktır. Bu işe girmek isteyenlerin (3150) liralık muvakkat teminat ile kanunun ta- yin ettiği vesikaları, resmi gazetenin 7/5/9838 gün ve 3297 No. lu nüshasında intişar etmiş olan talimatname dairesinde alınmış vesika ve tekliflerini ay- ni gün saat 14 de kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Şartnameler. (210) kuruşa Ankara, İzmir, Haydarpaşa, Adana veznelerin- de satılmaktadır. (2529) * Eskişehir atelyesi için iyi tesviyeciyeihtiyaç vardır. Taliplerin imtihanları, Ankara, Eskişehir ve H. Paşa depolarında ve İzmir- dekiler için de Alsancak atelyesinde yapılacaktır. İsteklilerin birer istida ile doğruca Eskişehir cer atelyesi müdürlüğüne mü- racaatları, (1118) (2520) M. M. V. Hava Müsteşarlığından: Diyarbekir Tayyare alayı için bir mimara ihtiyaç vardır. Verilecek terek asgari 165 arami 266 liradır. İsteklilerin evraklarlle birlikte imtihan günü olan 20/Mayıs/937 perşembe gününe kadar Hava müsteşarlığına müracaat etmeleri. (2599) İzmir valisinin teftiş seyahatı Bu yıl ödemişte pamuk eki- mine ehemmiyet veriliyor İzmir (o (Akşam) — İzmir valisi B. Fazıl Güleç, Küçük Menderes havze- sındaki Ödemiş, Tire, Bayındır ve Tor- balı kazalarında tadkiklerde muş, bütün köylere giderek köylülerle #antlerce baş başa müsahabeler yap- mıştır. Bu yıl Ödemişte pamuk zeri- yatına büyük ehemiyet verilmekedir. Küçük Menderes nehrinin iki tara- fındaki tarlalara hep (beyaz altın) tohumu ekilmiştir. Vali B. Fazlı Küleç, Küçük Mende- res havzasındaki tedkik seyahati hak- kında gazetemize şu beyanatta bulun- muştur: — Gezdiğim yerlerde yol işlerini tedkik ettim ve inşaatın iyi gitiğini gördüm. Zirai işler huzur içinde ve iyi devam etmektedir. Parti ve hükümet teşekkülleri her yerde el ele vermiş olarak çalışmaktadırlar. Tirede açıla- cak orta mektepişinin başarılması kuvveden file çıkmak üzeredir, Bayındır ve Ödemişte birer Halkevi. binası inşası için teşvike şayan hayırlı teşebüsler gördüm. Bu kazaların ik- tisadi ve asayiş vaziyetleri memnu- niyete değer derecededir. Elâziz Halkevinde nakış ve dikiş sergisi Alâziz (Akşam) — Şehrimiz Halke- inde bir nakış, biçki ve dikiş sergisi açılmıştır. Jüri heyeti bir hafta sü- ren tetkiklerden sonra muvaffak olan bayanları tesbit etmiştir. Şapka ve çi- çekten bayan Neriman, örgüden ba- yan Ruhsude ve Melâhat, makine işinden bayan Remziye, öya işinden bayan Zehra, hesap işinden bayan Remziye, elişlerinden bayan Adalet Nazlı birinciliği kazanmışlar ve mev- 'ud hediyeleri almışlardır. 12 Mayıs 1937 çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkia Türk musikisi. 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son, Akşam neşriyatı: 17 İnkılâp ders- | leri: Üniversiteden naklen Yusuf Ke- mal Tenğirşenk tarafından, 1830 Plâkla dans musikisi, 19,25 Mandolin orkestrası: Berk ve arkadaşları, 19,50 Konferans: Spor fevaidi hakkında bay Hamdi Emin Çap tarafından, 20 Ne- zihe ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Bay Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Bimen Şen ve arkadaşları tara- fından 'Türk musikisi ve halk şarkıla- n: Saat ayarı, 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22 Askeri bando tarafından konser. Prag (470) 20,30 8metana: «Buse: opera komik milli tiyatrodan nakil. Strasburg (349) 21,15 Operadan nakil. Breslav (316) 91,15 Operet. Varşova | (1339) 2148 Fitelkerg idaresinde. filarmonik or- kestra. Viyana (506) 22,05 «Verdi» den parçalar. Cezair (319) 2230 Radyo orkestrası. Monako (405) 23,30 Sen- fonik konser. Frankfurt (251) 23,30 Konser, Peşte (549) 23,35 Koro. Dans Musikisi Kolonya (456) saat 22 - Viyana (506) 23,30 - Lüksemburg (1293) 24 - Peşte (549) 0,15. 13 Mayır 937 Çarşamba İstanbul: Öğle neşriyatı — 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,25 Spor müsahabeleri: Eşref Şefik tarafından. 19,50 Konfe- rTans: Spor fevaidi hakkında bay Yu- suf Ziya tarafından, 20 Sadi ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Bay Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,45 Sa- f#iye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve Halk şarkıları: Saat üya- Ti. 21,15 Orkestra, 21,45 Bayan Kizıl- ayın iştirakile Tangolar. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı. 22,30 Piâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son, bulun- Sahife 9 emme KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 47 Kubilây, Japonyanın kapısı olan Tiho kalesi önünde karargâh kurmuştu. Bu kaleyi ele geçirmek için suların mec- rasını da değiştirmeğe başladılar Kubilâyın gözdesi Şi-Yama hâlâ im- | çiçeklerle süslenmişti. Fillerin ve aş- pParatoriçe olmak hevesinden vaz geç- -emiştir. Sarayın baş sihirbazı Çinli Moya ile başbaşa vererek, hakanı bü- yülemekten geri durmuyor. Şi-Yama- nın babası Japon sarayında mübim bir memurdur. Şi-Yama, gizlice ba- basına şöyle bir haber gönderiyor: «Çok yakında Pekin sarayında impa» ratoriçeler sırasına geçeceğim. Kubi- Jâya Japon sınırlarında elinden gelen yardımı esirgeme!> ... Kubilâyı hıristiyan yapmak üzere uzun zamandan beri Pekinde bulu- nan Romalı rahip Kroen, memleketi- ne dönmüştür. Prenses Salinaya ge Mince.. bu güzel kadın son günlerde gârip bir hastalığa tutulmuştur: Şe- birden dışarıya çıkarsa kendisini bo- Bacaklarmış vehmile sokağa bile çı- kamıyor. Kubilây prenses Salinayı Pe- kin civarındaki hakan sayfiyesi olan İ XŞang-To) sarayına göndermiştir. ... Bu sırâda sarayda henüz kinisenin sezemediği yeni ve çok heyecanlı bir Aşk macerası başlamıştır: Kubilâyın sır kâtibi Şansi ile Romalı prenses Selina, biribirlerini çıldırasıya sevi- yorlar. Şansi Çinli bir gençtir. Sali- nayı (Şang-To) sayfiyesinden nasil ye nereye kaçıracağını düşünüyor! ... Sarayın baş Lâması Panta iyileş- miştir. Bir kolunu aslan ağzında kay- bettiğinden müteessir. hakan: «Ba- na dua et.. Japon seferinden döne- yim!» dedi, Lâma mabudlardan aksi- ni istiyor: «Kubilây Japonyayı da fet- hederse, bütün dünya kendisine hü- kümdar diye değil, mabud diye tapa cak! Sen onu Japon seferinde muvaf- fak etme, ya mabud! O benim kolu- mu aslan ağzında parçalattı.. sen de onun emellerini yere düşür ve tahak- kuk ettirme!» ... Bu sırada Türk bilginlerinden Bu- haralı Hoca Şemseddin de saraya alın- mıştır. Şemseddin hakana musahib- lik yapmakta ve kendisine ders ver- mektedir. Kubilây bu sırada islâmi- yetin Çinde süratle yayıldığını göre- rek, islâm felsefesine merak etmişti. hoca Şemseddinle sık sık felsefe ve tasavvuf musahabeleri yapıyordu. Hoca Şemseddin saraya girer girmez müslümanlığın faziletlerinden bahse- derek, hassa zabitlerini birer ikişer müslüman yapmağa başlamıştı. ... Kubilây, Japonya seferine gider- ken, sarayda bir kişiye çok mühim ve gizli bir vazife vermişti: Başcüce Tu- man her ây başında, sarayda o ay içinde olup bitenleri bir Moğol atlısi- le Kubilâya bildirecekti. Bu vazife sarayın hem siyasi cephesinden hem de harem hayatından tetkik edilecek ve en ufak bir dedikoduya kadar her işi muvaffakıyetle görebilmek için iki yüz cüce vardı, Cüceler haremin her köşesine girip çıkarlardı.. Kubilây, Japonya yolunda.. Japon seferine hazırlanan ordu sa- Tay önünden geçiyordu, Kubilây dört filin çektiği muhteşem bir tahtıreva- na oturmuştu. Hakanın yanında oğlu Cin-Kin ile dört kumandan vardı. Cin-Kin de o gün ilk defa olarak beli- ne kılıcı ve sarı pusküllü ku- şak takmıştı. Tahtırevandaki kuman- danların sayısından anlaşılıyordu ki, Japon seferine giden ordu beş kuman- danın idaresine verilmişti. Kubilây bunların başında bulunuyordu. Ordu saray önünden geçerken, “(Hakan ordusu) nu hezin boru ses- leri selâmlıyor ve harem pencerele- rinden askere çiçekler atılıyordu. Sokaklar kadınla dolmuştu. Herkesin ağzında: «— Japonya fatihi gidiyor.» «— Japonya büyük Moğülistana ilhak edilecek.» Gibi göğüs kabartıcı sözler söyleni- | kerin geçtiği yollara şehir dışma ks- dar halılar döşenmişti. i Yerliler: 2 — Şu-Cengiz han ne büyük adâme mış... Kendi yapamadığını oğulun. Da ve torunlarına yaptırıyor! Diyorlardı. Gerçek, Kubilâyın bu kararı kendi kafasından doğmamıştı., kendi arzu- sunun mahsulü değildi. Cengiz hanın yasasından. sonra vasiyetnamesinde- ki sözler Kubilâya böyle bir gün ba- zırlamak fırsatını vermiş bulunuyor- du. € Çinlilerde kökleşmiş bir kanaat vâr« dı: f — Kubilây istediğini yapar.. ve tut- tuğunu koparır. > Evet. O mademki Japonya seferine çıkıyordu. Şüphesiz ki, o güne kadar yaptığı bütün seferlerden nasıl mu Zaffer dönmüşse; gene öyle dönecekti, Herkes bu inanışla, şehirden âyrı- lan hakanı Ye haken ordusunu alkış- ayordu. Filler tahtırevane şehir dışma kas dar çektiler. Burada, hakanın yanındaki beş kus mandan tahtırevandan inerek atları na binmişlerdi. Hakan ordusu Japon sınırlarına doğru gidiyordu. Kubilây, çok sevdiği dört filli tah- tırevanını ofdu ile birlikte görüyor- du. Kubilây şehir dışında saray erkâ- nından aynlırken, Semga bahadıra döndü: — Yurdumun idaresini sana bıra» kayorum, Semga! Çok isterdim ki, bu seferde de sen yanımda bulunasın! Fakat, Pekinde senin vücudüne ihti- yaç vardır. Vergilerle, ve mahkeme nin adaletile yakından alâkadar ol- manı istiyorum. Benim yokluğumu belli etmiyeceğinden eminim! Kubilâyın bu sırada gözleri sulan- mıştı... z O Semga bahadırdan, uzun yıllar vardı ki, ayrılmamıştı.. ihtiyar vezi- rinin omuzunu okşadı: — Sana bir şey daha söylemek is- terim, Semga! dedi ve gülümsedi, İm- paratoriçelerimden Carım hatundan bahsedeceğim... bilirsin ki, Canım ha- tun çok temiz kalbli bir kadındır. fakat, bir kusuru vardır: Biraz faz- laca kıskançtır. Ben gittikten sonra, yerime oturacak olan Gökçin ile ara- larında bir geçimsizlik veya bu yüz- den bir başka hâdise zuhur ederse, sen onların aralarını bulmağa ve gör- ginliğin önüne geçmeğe çalış! Semga bahadır bakana müsterih olmasını söyledi. p” Ayrıldılar, Ordu şehirden uzaklaşıyordu. Güneş epiyce yükselmişti. Böylece dört saat ileriledikten sonra, 'Kubilây hassa zabitlerinden birini ya- nına çağırdı. burası (Kanton) & gi den yolun başıydı. Kubilây Kantonda bulunan Moğol donanmasını da harekete getirmek istiyordu. Kantonda hem valilik vazifesini, hem de donanma kumandanlığını yapan amirsl Sütşo çok yaman bir adamdı. Kubilây Japon seferinde el- bette böyle bir kumandandan da isti- fade edecekti. Kendisine şu kısa mek- a ml di EY gi! MANEN NEŞA » MA PE e a sarar e e A i