12 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

12 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAM © İkibin sene evvelki aşk Siyasel, harp kahramanı : Jül Sezar ” Kapolyonun güzel bir sözü var: İn- san Sezar ol; şartile katledilmeğe razıdır! demiş. Bu söze, Fransız mütefekkirlerin- den avukat Campinchi'nin bir sözü” nü de ilâve edeceğim, Sezara dair ver- diği bir konferansta iki binden farla dinleyici olduğunu anlayınca; — Sezar öleli iki bin sene oldu, bu: na rağmen aktüalitesini kaybetme- miş, wbatı meydanda: Ona dair söy- Miyeeklerimi dinlemek için burada toplandınız! demiş. Gözlerinizin önüne bir genç geti- ripiz. Uzun boylu, hafif, yüzü kemik- Mi... Güreş ediyor, kılıç oyniyor, ata biniyor. Hem de nasıl biniyor? Elle- rini arkasına bağlattırıyor ve kühey- lanı dört nala sürüyor... Bunlardan başka hayatınm en bü- Yük zevkleri içmek, şarkı söyleyip dinlemek, kadın sevmek, Siseronun: — tina ile taralı saçlarını, bozul- dar olabilec 1 de- Siseron inanamamakla kaldı, Se- zar öyle bir hükümdar oldu ki... ... Sezar; çceddim Venüstür derdi. Hiç kimse nüfus kütüğüne bakmak zah- metine katlanmadı, bu iddiaya der- bal inandı... Venüsün hafidi elbette ki çapkın olacaktı. Biraz evvel Seza” rn bir zevki de kadın sevmektir de- dim. Bunu çapkınlık manasına söy- edim, yoksa Sezar aşka inanmazdı. Bir lâkabı da: «Her kadının kocasi» İdi. O, çiçekten çiçeğe uçan kelebek, daldan dala konan kuş gibi kadın- dan kadıns koşar ve hepsini bırakır- dı. Yalnız bir iyiliği vardı, bıraktığı kadınları arkadaş kalırdı. Kadınla” rın böyle şakaya pek tahammülleri yok'ur amma, ne yapsınlar ki, Sezar Bezardır!.. Romanın meşhur kadınlarından Bervilia Sezara yirmi sene sadık kal- dı. Marküsle, diktatörü katleden Brü- tüsün annesiydi. Sezar ölürken; «Sen de mi oğlum?; demişti. Brütüs sahi- den oğlu miydi? Bunu da pek bilen yoktur. Fakat görünüşe nazaran oğ- ydi... Sezar harb ve politika geile- lerinden yorulduğu zaman, artık bir arkadaş gibi sevdiği Seryillanın eyi- ne gidip dinenirdi. i ... Sezar dinç ve kuvvetliydi. En ince kumaşlardan en göz alıcı renkleri #iyerdi. O devre göre tahsili yüksek- ti. Hem tarihçi hem hatipti. Siseron Kadar o da güzel söz söylerdi. Hitabet dersini Radosta Molondân almıştı. Kürsüde ne kadar güzel konuşursa şehir meydanlarında halka, harb meydanlarında, düşman karşısında askere o kadar kuvvetle hitab ederdi. Sezar halkçı idi ve halktan kendi Jül Sezar lehine rey toplamak İçin © zaliyönler sarfeder, bendeginına sitin miğfer giydirir, gümüş kalkarlar taşıtırdı. İri-| | tihab edilmek için aldığı borçlari sonra ödemek lâzım gelirdi. Parası yoktu ki... Etrafını alacaklılar sar- dı... Bir tek çare vardı: Paralı bir adam bulmak. O zaman Romada ma- halleler, madenlere, bahçelere, ti- yatrolara sahip bir yeni zengin vardı: Karun, bu adam Pompeiyi kıskanır yor, aynı zamanda da politikaya ka- rışmak istiyordu. Sezar onun para- gile borçlarını ödedi o da İsteğine nail oldu: Triumviraya girdi... Sezar da Romanın biricik Sezar oldu. Kadınlar ona tapınıyor, erkek- ler hayran oluyor, halk onu başında taşıyordu... Sezar yükseliyordu. '... İki macera az kaldı, yoluna engel olacaktı: Biri Katilina öteki Bon Dees macerası, Katilina Romalı bir gençtir; liya- katsiz ve ahlâksız bir genç. Siserona, Konsolada mağlüp olunca konsti- tüsyonu da vermeğe kalkıyor ve ar- kadaşlarile bir suikesd hazırlıyor. Arkadaşlarının biri de Fülni adın- da bir aşifteye âşık. Kadın sulkasd tertibatını Siserona haber veriyor, Bütün deliller toplandıktan sonra genç Konsül, hatipler kralı kürsüye geliyor, hadiseyi uzun uzun anlatı- yor ve asırlarla intikal eden meş- hur sözünü haylarıyor; «Katilina ne zamana kadar sabrımızdan istifade edeceksin?» Katilina iki gün bütün hücumlara. göğüs gerdi, nihayet partiyi kaybet- tiğini anladı, Romadan kaçtı, Nefes aldılar. Ketilina kaçtı, fakat beş arkadaşı yakalandı. İdam hükmü verildi. Se- zar bu hükme itiraz etti. Onların İtal- ya ayaletlerinden birine sürülmeleri- ni istedi. Bu isteği olmadı, mahküm- ların kafalarını kestiler. Sezarın mah- kürnları affettirmek istemesi fena bir tesir uyandırdı. Birkaç ay sonra Bon Dees hadisesi ortaya çıktı. Bon Dees, bir ilâhedir, Sezarın evinde, karsı Pompelanın şefliği altında bu ilâhe şerefine âyin yapılacaktı. Bu âyinde fıçılarla şarab içilir ve eğlenilirdi. Bugün böyle bir Ayini zabtai ahlâkiye yasak eder, Bu eğlencelerde erkek bulunmazdı, kadınlar eğlencesiydi... O gece içtiler, sızdılar, bir aralık bir ses duyuldu: — İçimizde kadın elbisesi giymiş bir erkek var! Yakaladılar. Bu adam, Pompelaya âşık olan Klodyüstü. Yüksek muha- Yemeye sevkedildi. Klodyüs inkâr et- ti: Ben o gece Romada yoktum... O evde nasıl bulunabilirim?.. > Sezsra sorduler; — Ben 9 gede evde bulunamazdım, bilmiyorum, görmedim, dedi. Siseton, Klodyüs aleyhinde şaha» det etti, Buna rağmen Klodyüs be- 'raet etti. Birkaç gün sonra da Sezar karısını boşadı. ... Sezar karar verdi: Hakiki büyük edâm olmak için askeri büyük zafet- ler kazanmak lâzımdır. 42 yaşında idi, Venedikten Cenovaya, Ren neh- rine kadar bugünkü Fransa arazisi- nin idaresini eline aldı. İlk iş olarak Helvetyayı işgal etmek istiyen Arioyisti mağlüb etti, Belçi- kaya geçti, bugünkü Vandı ile Brö- tanyavı zapdetti. Sezer kahraman olmuştu. Romaya hâkimdi. Halka şarab, zeytinyağ, et, ekmek dağıtıyordu. Mükellef bir sarayı vardı, Bahçe- leri Romanın en güzel bahçeleriydi, Amma kıskançlık başlamıştı, Kas- slüsle Brütüs hazırlanıyorlardı. Seza Ta haker verdiler, güldü. Mektub yaz- dılar, aldırmadı, korku nedir bilmezdi. Bir sabah Senatoya gitti, Kapıdan girdi, Biri bir istide uzattı. Bir kela- balık etrafını sârdi. Kalabalık ohu oturacağı yere Kadar takib etti, Se- natör Metellüs işareti verdi, Vurma: ğa baş'adılar; Sezer kuvvetiiydi, Ken- Gini müdafaa etli, Bir &rahk elinde kama ile Brütüsü gördü: «Tu Guc gut fili! — sende mi oğlum!> Brüs| Servilianın oğlu Brütüs!. Kendini bıraktı, başına eteğini ört- tü, düştü. Brütüs son darbeyi vurdu. Yirmi üç yerinden yaralı cesed Pom- 'poinin heykeli önüne yuvarlandı... Katil doğruldu, yerinden : uğramış gözlerle bomboş senatoya baktı, Açık kapılardan kaçanların etek uçlarını gördü. Alçaklar firar ediyordu... Ka- adamın ayak ucunda, kanli bir binişa sanlı bir cesedden başka kimse kalk reamiştı. 8.18. 12 Mayıs | 197 lAbdullah ve Tevfik ceza mahkemesine veriliyorlar Tevkifhane memurlarından üç kişide muhakeme edilecek 'Tevkifhaneden okaçlıktan sonra Adanada yakslanarak getirilen katil Tevfikle Abdullah haklarında müd- delumumllikçe yapılmakta olan tah- kikat dün bitmiştir. Tanzim olunan tahkikat evrakı bugün asliye ceza mahkemesine verilecek ve iki katil, tevkifhaneden kaçmak suçundan do- layıda yakında asliye ceza mahke- mesinde muhakeme altına ölina- caklardır. Yapılan tahkikatta Abdullah ile Tevfiğin tevkifhaneden kaçmaların- da ihmal ve terahileri görülen üç tevkifhane memuru da zan silına alınmış ve bunlar hakkındada ka nuni takibata girişilmiştir. Bu üç me- mur da firari katillerle beraber ce- zâ mahkemesinde ihmal ve terahi #uçundan muhakeme edileceklerdir. Müddeiumuminin beyanatı Firar tahkikatı etrafında müddei- umumi B. Hikmet Onat, dün muhar- ririmize şu beyanatta bulunmuştur: -— Evvelâ şurâsını kaydedeyim ki, firari mevkuflar Adanadan İstanbu- Is getirilinceye kadar yolda hiç kim- se ile görüşmemişlerdir. Bunlarla yolda görüştükleri iddiasile bazı ga- zetelerin yazdıkları yazılar katiyen asılsızdır. Firar hadisesine gelince: Tevkifha- neden kaçmak işi bundan üç ay ev- vel Abdullah tarafından tasavvur edilmiş, kendisi bu işin çarelerini düşünmüş ve inşaat dolayısile boş kalan tevkifhanenin üst katındaki ameliyat odasını münasip görmüştür. Bunun üzerine Abdullah mevkuf bu- Tunduğu hücrenin parmaklık kapı sındaki kilidin hamurla bir şeklini çıkarmış, inşaat esnasında ustaların atmış oldukları eski: bir eğe parçası- ni eline geçirerek yemek yediği alümiriyüm kaşığın sapını bu eğe ile düzeltip hücresinin “Kapısını aç- mak üzere anahtar yapmıştır. Gene ustaların kırıp attıkları bir demir testere parçasını da alıp ap- teshaneye saklamış, nihayet hadi- seden üğ gün evvel Tevfikle beraber yattıkları hücrenin kapısını kaşık sâ- pından anahtarla açarak sabahleyin erkenden eğe ve testeresini de alıp ameliyat odasına çıkmış. Gene eline geçirdiği bir anahtarı da tadil ede- rek bununla âmeliyathanenin kapi sını açıp içeriye girdikten sonra ka» pıyı içeriden kilitlemşitir. Bundan sonra dip taraftaki pencereye yana” şârak testere ile pencerenin pâr- maklıklârından birini kesmeğe ça- Yışmış, o gün iki saat çalıştıktan son- ra İşini tamamlıyamadan tekrar hüc- resine dönmüş, ertesi sabalı gene er- kenden ayni şekilde ameliyat oda- $ina çıkârak işine devam etmiş ve demiri kesmiştir. Fakat demiri ye- rinden çıkarmamışlır, Pencereden atlarken nöbetçi jandarmanın yağ- murdan kulübesine girmesi için kaç- mak üzere yağmurlu bir gün bek- lemeğe başlamıştır. Fakat o zamana kadar bu işlerden Tevfiğin haberi yoktur. Nihayet nisanın 2linci sabahı Ab- dullah erkenden uyanarak yanında yatmakta olan Tevfiğe: — Tevfik, kalk, kaçalım, Ben her şeyi hazırladım.. Demiş ve saat dörtte Tevfikle be- raber hücreden çıkarak üst katlaki ameliyat odasına gitmişlerdir. Ke- silmiş parmaklığı yerinden söktük- ten sonra ameliyathane odasının ka» yı içeriden kilitleyip anahtarı öy- dece bırakmışlar ve evvelâ Abdullah ârkadn da Tevfik pencereye çıkmış” lar ve ikisi birden pencereden iki buçuk metre aşağıda olan eski adil- ye sarayı enkazının üzerine atla- 'Tevfikle Abdullah oradan tramvay. caddesinden Sirkeciye inmişler, ora- da bir taksi otomobiline binip Kar bataşa gitmişler, Kabataştan da bir sandalla Salacığa geçmişlerdir. İki firari oradan yürüyerek Pendiğe gi- dip Ankara ekspresini beklemişler ve üçüncü mevki biletleri almışlardır, Oradan Ankara ekspresine binen firarlier trenle Eskişehre gitmişler, orada Abdullahın eski arkadaşların. dan bir tayyare zabitine tesadüf et- mişler, bu zat kendilerini yemeğe davet etmiş, fakat Abdullah ile Tev- fik korkularından davete gidememiş- lerdir. ' Kaçmadan evvel bunlardan Tev- fik tevkifhanede iken annesi ile kar- paralardan 58 lira biriktirmişlerdir. Eskişehirde Tevfik 23 liraya, Ab- dullah da 6 liraya birer tabanca al. muşlar ve iki gün kırlarda yattıktari sonra oradan bir otobüse binerek Akşehire geçmişlerdir. Akşehirde Üç gün kalmışlar, bir hamama gitmiş” ler, hamamdan çıkarken rafta gör- dükleri müşterilere ait iki nüfus tez« keresini alıp fotograflarını değiştir. mişler ve oradan da trene binerek Adanaya gitmişlerdir. Adanada Cey- han otelinde bir gece kalmışlar, er- tesi gün köylere gidecek otobüsleri gözetlemek üzere kale kapısı civarın- da Nebinin kahvesinde otururlarken polisler kendilerini -yakalamışlardır. Bunları zabıtaya otel sahibi Şevket ihbar etmiştir. İşte hadise etrafında resmen yaptığımız tahkikat bundan ibarettir. Suçlular bu hareketlerinin hesabını mahkemede vereceklerdir. Esad Mahmud Karakurd SON GECE!.. Tefrika No. 33 adım almadan yeniden iki genç kız karşısına çıkıyor... Bunlardan esmer, mavi gözlü, kıvırcık saçhısı çapkın bir ” — Galiba âşıksınız siz yüzbaşı! ... — Neler söylüyorsunuz matma- «— Tevekelli değil, demek onun için böyle dansediyorsunuz benimle?... — Nasıl dansediyorum?... — Nasıl dans edeceksiniz; kolları- nizi âdeta belime odokundurmaktan çekiniyorsunuz, korkuyorsunuz!.. — Korkuyor mıyım?.. Niçin?.. — Niçin olacak; o görür diye tabil!, —Kim 0?.. — Maryora!., — Deli misiniz siz, neler kaihii #onüz?.. Müzik susuyor... Dengeli bir al kış... — Sizi yerinize kadar götüreyim mi malmazel?., — Biran evvel Maryoranın yanına gitmek için mi bu acele?., — Matmazel!.. Yüzbaşı, kızı annesinin yanına gö- bükülüşle hemen kolunu, omuzlarına koyuyor. — Anlaşılan yüzbaşı; sizin memle- lekette; kadınlar, erkeklere dans tek- if ediyorlar!.. Aman zaman yök... Başlıyorlar he- men dönmeğe!.. — Eğer sizinle zorla dans etmeği göze almasak, salonda hiç birimizi dansa kaldırmıyacaksınız yüzbaşı! — İyi dans etmesini bilmiyorum da onun için matmazel!,, — Siz mi dans etmesini bilmiyor- sunuz!.. Rüzgâra tutulmuş bir kesta- ne yaprağı gibi dönüyorsunuz!.. — Kestane yaprağı mı dediniz? — Evet!. — Kestane yaprağını çok seviyor. sunuz galiba?.. — Neden? — Durup dururken beni benzete. zabitin ları vardir. — Ya, öyle mi? — Evet, derin hatıralar!.. Kız biran susuyor... Sonra içini çe- kerek: — Son günümüz bir kestane ağs- Cının altında geçmişti, diyor ... — Demek çok seviyordunuz?. — siir ayrıldınız öyle ise?.. — Ayrılmak mecburiyetinde kal- dık!.. — Başkasını mı seviyordu? — Hayır o başkasını değil, başkası onu seviyordu!.. — Mâni olmalıydınız!.. — Olamazdım!.. Çünkü benden ev- vel davranmış ve onunla evlenmişti!.. — Ha; evli bir adam?., — Tabii! — Tabii mi? Tabi yat Cr br kz ev ol Muyan bir erkekle nasıl kur yapar? — Anlıyamadım?.. — Ciddi bir kız diyorum, evli olmi- yan bir erkekle kur yapabilir mi? — Ha; burada demek ciddi kızlar evli erkeklerle kur yaparlar... — Kibette canım,bunu bilmiyor mıydınız? — Doğru bilmiyordum, — Sizin memleketinizde öyle değil mi? elimi — Bayır bizim memleketimizde genç kızlar, evli erkeklere musallat olmazlar!.. — Ya, ne yaparlar?.. — Ne yapacaklar; vakt! geldiği za- man evlenirler. Müzik susuyor... Gene bir sürü el şakırdısı,.. Zabit iğiliyor... — Bakın matmazel; annenizin göz- leri bizde!.. Girin koluma da yürüye- lim!., Yürüyorlar... Zabit kızı masasına bırakıyor ve tekrar bir başkası tara- fından yakalanmamak için, köşe kö- Şe yürüyerek Maryoranın bulunduğu yere geliyor... Maryora 0 sırada uzun boylu, sarı saçlı, dudaklarının üzeri ince bıyıklarla gölgelendirilmiş bir âdamla konuşmaktadır!.. Yüzbaşı, Yanlarında duruyor... Kız lâkayıd... — 0000; geldiniz mi yüzbaşı?.. Hemen başını, sarı saçlı adama çe- viriyor, almanca; — Yüzbaşı Faruk bey; gayet iyi almanca konuşur!.. — Mösyö Yorjesku; mühendis! — Görüştüğümüze memnun oldum efendimi., Maryora; gene ayni lâkaydi ile sir- tını yüzbaşıya çeviriyor ve sarı saçlı adamla konuşmağa devam ediyor... O sırada yanlarına başka bir genç yaklaşmıştır. , — Matmazel Maryora; dans edebi- | lir miyiz?, ea e Em mmm nim ilim özün iliğiğğğnlmiilmimimsisi meğiklileymyeli sinin fali zmlelimm ve — makama, a eml iy m mn amman — Mösyö Pulenski matemdeyim, dans etmiyorum!.. — A pardon!.. Ayrılıyor... Kız hâlâ sarı saçlı adamı la konuşmaktadır. Zabit bir dakika daha bekliyor... Sonra birdenbire t0- puklarını vurarak sert bir sesle; — Müsadenizle matmazel, Diyor ve yürüyor!.. — Nereye gidiyorsunuz Faruk bey?” — Bir matmazele dans vaadetmiş- tim del.. — Biraz başım tiyorum yüzbaşı!.. — Nasıl arzu ederseniz!., Maryora; sarı saçlı adamı selâmli- yarak yanından ayrılıyor. Yüzbaşile yürüyorlar... Solda bir kanepe ve kanepenin ü$e tünde hala ile ev sahibi!.. Maryora,, madam Mihaileskuya yaklaşıyor... — Hala; biraz başım ağrıyor; müs #aade ederseniz gidelim artık!,. Ev sahibi hemen yerinden fırlıyor? — Matmazel; daha çok erken?., — Mösyö Pupesku gitsek fena ol mıyacak!... Kendimi iyi hissetmivos rum ... — — Vah vah!., Hala, kanepeden kalkıyor... O sıra» da ev sahibi kıza dönüyor... — Yüzbaşıyı da götürüyor musus nuz matmazel? i (Arkası var), yor, gitmek is»

Bu sayıdan diğer sayfalar: