AKŞAM Sahife 9 Hizmetçi kız yemeğin hazır oldu- ğunu haber verdi. Feyzi, halletmeğe çalıştığı bilmece okâğıdından başını kaldırdı. Fakat, derhal, gözlüklerini aramak için, bumunu masaya sürer- Cesine başını gezdirmeğe mecbur ol- du. Elini bir iki kere cıgara tablasına daldırdı. 'Tam bu sırada genç karısı da oda- dan içeri girdi. Çok güzel, ondan çok genç bir kadındı. Cilveli bir tavırla gözlüğü aldı ve kocasına uzattı. — İşte, dedi, Bunu mu arıyordun? Feyzi göz kapaklannı kırpıştırdı. Genç kadının elini tuttu, gözlüğünü taktı ve gülümsedi: — Mersi, Perihancığım... Bana bak, yedi harfli bir kadın ismi olacak. Dördüncü harf i, Fakat 1 de olabilir. Bul bakayım böyle bir ad. Kadın düşünür gibi davrandı. Fa- kat yaşlı kocanın sorduğu şeyi dü- günmüyordu. Sonrâ, omuzlarını silk- ti: — Bilmem, dedi. Sen ki koskoca bir üstadsın. Sen bulamazsan ben nasıl bulurum? Haydi, artık sofraya gide- lim, yemekler soğuyacak. Ahenktar yürüyüşile yemek odast- na doğru gitti. Onun bu lâtif kıvrıl- mâlarına dikkat edecek bir erkek mutlaka bir kapları hatırlardı. Sofraya oturdukları sirada Feyzi: — İhtimalki «Ferehşan» dedi. Kadın dalgın dalgın sordü — Kim o? — İsim canım, Bilmecedeki isim. Fakat bu sekiz harfli galiba... Olma- dı! Çorbayı içmeğe başladılar. Genç kadın kocasının yüzüne bak- tı: — Cemiller telefon ettiler, dedi. Bu âkşam sinemaya gitmek istiyor mıyız diye soruyorlar. Bir loca bilet- leri varmış ta... Feyzi kahkahayı attı. Genç kadın K bu kahıkahada tehdidkür bir şey bu- Tunduğu fikrine düştü. Kocası gülmeyi kesti; — 'Tam sırasında lâkırdıyı açtın, dedi, Ben de sana Cemilden bahsede- cektim! Hayretler içinde kalan Perihan 14- kayıt görünmeğe çalışarak: — Neye dair? diye sordu. Fakat kalbi fena halde çarpıyordu. Maa- mafih içinden: «Aptal! Eğer farkında olsaydı bu tavırla söylemezdi!» diye- rek kendisini teskine çalışıyordu. Şimdi Feyzi ciddileşmişti. — Anlatacağım, dedi. Fekat karr- sına hiç bir şey söylemiyeceğine ev- velâ bana söz ver. Oldu mu? Sakın ağzından bir şey kaçırma, ha! Perihan rahat bir nefes aldı. — Canını, boşboğazlık eder miyim, hiç? Ama sen anlat bakayım... — Mesele basit: Bu çapkın herif bir kadın seviyor... Genç kadının gözleri saçıyordu. — Sen nereden biliyorsun? — Eğer kendime ehemmiyet verdir- mek isteseydim bunun Triyazi hesap- Tar neticesi olduğunu sana söylerdim. Fakat bak, açikça unlatayım; Onu bir kadın ile beraber gördüm de onun çin böyle diyorum. İkisini de gözüm- le gördüm. Birdenbire, Periharın yüzü kıpkır- mızı kesildi. Heyecan! — Nerede gördün? diye sordu. — Sokakta, Önümde idiler. — Ya! Ne utanmaz adam. kimdi, tanıyor musun? — Bunu sana söyliyemem. Çünkü erkeğin Cemil olduğunu sonra anla- dım. Galatasarayın köşesinden oto- mobile bindiler. İptida kadın, sonra Cemil, Şoföre, bir şey söylemek için Ağildiği zaman onun Cemil olduğunu farkettim. Perihanin yüzündeki kırmızılık geçti. Biraz süküttan sonra: — Demek, kadını hiç görmedin? diye sordu. — Hayır. Zarif bir kadındı. Uzun boylu. Tıpki senin gibi, Bu sözleri işitir işitmez, Perihan bir kaşık çorba ile az kalsın boğulmak tehlikesini geçirdi. Kendisini topladığı zaman sordu: — Ne zaman oldu bu vaka? — Hangi vaka? Ha! Evet... Cemi- M mi ne zaman gördüm diye soruyor- sun? Evvelki gün. Hani sen bilmem nerede konferans var diye erken git- kıvılcımlar Kadın | miştin... | Perihan kocasına nasihat verdi: bm Ben senin yerinde olsaydım hiç Ağzımı açmaz, Cemile bir şey söyle- mezdim. Bize alt bir mesele değil. Sen ona bu işten bahsedersen benim de bildiğimi, bana da söylediğini tahmin eder, Bir erkeğin böyle münasebetsiz hallerine şakıf olmak hiç hoşuma gitmez. Feyzi omuzlarını kaldırdı: — Amma yaptır sen de! dedi. Maa- mafih, madem ki böyle arzu ediyor- sun... Fakat şu Cemil de doğrusu çok ihtiyatsız... Sokakta yüksek sesle ko- nuşuyorlardı. Bir kadına kendi adile hitab etmediği kalıyordu . Birdenbire sözünü kesti, Alnına vurarak: — Senin adın! diye haykırdı. Senin adın! Perihan sapsarı kesilerek kekeledi! — Ne adı canım? — Bilmecedeki ad! Perihan işte... Yedi harflı bir isim. Dördüncü harfi i. Perihan su içiyordu. Şimdi ikinci defa olarak boğulmak tehlikesi geçir- Ellerini 12,30 İstanbul: Öğle neşriyatı — Plâkla Türk muskisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnkılâb dersle- Tİ Üniversiteden naklen Hikmet Ba- yur tarafından, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Mandolin orkestrası Berk ve arkadaşları, 20 Nezihe ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45. Bi- men Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları: Saat ayarı; 21,15 Orkestra, 21,30 Halit Zi- ya Uşeklıgilin 55 inci sanat yıldönü- mü münasebetile Eminönü Halkevin- de yapılacak merasimin nakli, Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Roma (421) saat 22 «Lucia di Lam- mermoors opera. (Donizetti) in. Ro- mada Kırali operadan nakil. Viyana (507) 20,25 (Garp kizi) opera «Puc- cini> nin. Devlet operasından nakil Breslav (316) 21,45 Barbiere di Sivig- Ya operasından müntehap parçalar. Strasburg (349) 2130 Konser: Macar musikisi, Hamburg (332) 20 Viyolon- sel ve piyano. Sottens (443) 21,40 Pi- yano konseri. Varşova (1339) 22 Pi- yano (Chopin) Paris P.'T.'T. (432) 22,30 Konser. Frankfurt (251) 23,30 Reger: »Sonata> keman ve piyano ile Monako (405) 23,40 Keman ve piyano. Lüksembuıg (1293) 21 Variyete ve caz. Dans Musikisi Viyana (507) saat 23,30 - Marsilya (400) 24 - Peşte (549) 0,10 - Londra (kısa dalga) 16,30 - 0,10 6 Mayıs 937 Persembe İstanbul — Öğle neşriyatı; 12,30 Plâkla 'Türk musikisi, 12,50 Havadis. 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14'Son. Akşam neşriyatı: 17 inkilâb dersle- | ri Üniversiteden naklen Hikmet Ba- yur tarafından, 18,30 Plâkin dans musikisi, 19,30 Spor müsahabeleri: Eşref Şefik tarafından. 20 Sadi ve arkadaşları tarafından Türk musikisi | ve Halk şarkıları, 2030 Ömer Rıza l tarafından Arabca söyler. 20,45 Sa- fiye ve arkadaşları tarafından Türk | n.usikisi ve Halk şarkıları: Saat âya- rı. 21,15 Orkestra, 2145 Bayan Kr zılayın iştirakile tangolar. 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı. 22,30 Plâkla sololar, ope- Ta ve operet parçaları. 23 Son. Ev, apartıman, köşk, sayfiye kiralama mevsiminde AKŞAM'ın KÜÇÜK İLÂNLARI kiracılar ve bina sahipleri için ,Bibiyim.. En emin, 'en süratli ve en ucuz vasıtadır. 3 defası 100 kuruş Tençlik nasıl yetişiyor? (Baş tarafı 7 nci sahifede) Halbuki Anadoludaki güzel sanat- lar erbabı buradaki sanatkârlarla el ele verseler hem kendileri kazanırlar, hem bu sanatkârlar... Memlekette de sanat hayatı inkişaf eder.. Mobilyecilik atölyesi Mobilye modeli yapan atölyeye gir- dik... Bir talebe büyük şık bir saat *yapıyor. Sorduk: — Bu yaptığınız saatin hususiyeti nedir? — Bu saatin etrafındaki taksimatı görüyor musunuz? Bu saate baktınız mı? Saatin kaç olduğunu, hangi ayın, hangi haftasında, hangi gününde bu- lunduğunuzu anlıyabilirsiniz... Gö- rüyor musunuz?. Gençlerimiz neler buluyor.. bu sa- ati odanıza astınız mı? Takvime ha- cet yok.. Çinicilik atölyesi Çinicilik atölyesindeyiz... Bir genç kızın yaptığı bir çini modeli üzerine eğiliyoruz. Çinideki lâleler ne kadar canlı... Buradan «yazı» ve zinet eşyası kıs- munm geçiyoruz. Duvarlarda gayet Sanatkârane yazılmış yazılar... Eski yazının nasıl yazıldığını göstermek ve icab eden güzel sanatlardan bir iş olarak yazmak için köşe minderleri yapılmış.. bu köşe minderlej lan hattatlar kamış kalemle diz! koydukları kâğıda cızır cızır yö zacaklar.. Zinet eşyası kısmında genç kızlar hadide taşların üzerine bir takım İş- ler, resimler çiziyorlar. Başlarında en meşhur kuyumcular ve zinet eşyası üstadları var, Nihayet tezhib ve cild atölyesi... Cildlere yapılacak altın işlemeler için ince altın yaprakları lâzım. Uzun sakallı bir ihtiyar cild üstadı küçük bir otağin karşısına oturmuş öltin yapraklar yapıyor ve etrafında genç- ler çalışıyorlar. Güzel sanatlar akademisinden ay» rılhırken bir sanat mabedinden çıkıyor Hikmet Feridun. Es Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Kurlu- luş caddesinde A. Galapılo, Be- yoğlu: Galatasaray, Posta soka- ginda Gaşih, Galata: Topçular caddesinde Hidayet, Kasrmpaşa: Müeyyed, Hasköy: Aseo, Eminö- mü: Hüsnü Onar, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Saraçhanede İbrahim Halil, Ka- Tagümrük: Mehmed Fuad, Ba- karköy: İstepan, Sarıyer: o Asaf, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Ru- melihisarımdaki eczaneler, Aksa- Tay: Yenikamda Sarım, Beşiktaş? Vi Kadıköy: İskele caddesin- de Soliryadis, Yeldeğirmeninde Üğler, Üsküdar: Ahmediye, Fener: Bülatla Merkez, Beyazıd: Cemi Küçükpazar: Yorgi, Samaty Yedikulede o Teofilos, Alemdar: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehre- mini: Ahmed Hamdi, AKŞAM Türkiye -“Eenedi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 750 » *M430 > 400 > 150 Posta ittihadına dahil olmıyan | ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Sefer 23 — Ruzu Kasım 179 5 İmink Güneş Öğin İkindi Akşam Yatı: K 747 Sas 50) 854 1209 1,45 Va 256 S$,Ş5312)1 1604 1909 İdarehane: Babihli civarı Asımusluk So, No. 13 800 » : — 9 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 40 Kubilây, Cengiz hanın öğüdlerini okuyordu: “ Malını canını ve karını kendinden başka bir kimseye itimat edip teslim etme! Kubilây sevgililerinin göz yaşları- na tahammül edemezdi, Gözdesinin ağladığını görünce yerinden kalktı. Japon dilberinin saçlarını okşadı — Korkulu bir rüya mı gördün, Şi- Yama? Neden korktun bu kadar?. Şi-Yama gözlerini yere indirdi: — Canavar ruhlu bir adam beni zorla odasına götürmek, koynuna al- mak istedi, hakanım! Ben size fenalık « yapmak istiyen bu adamdan çok kor- kuyorum!, Kubilây han birdenbire gözlerini açarak bağırdı: — Kulaklarıma inanamıyorum, Şi- Yama? Neler söylüyorsun? Bu bahset- tiğin canavar, benim sarayımda mi yaşıyor?. — Evet. Sizin evinizde, sizin ekme- ginizi yiyor ve sizin aylığınızı alıyor! Kubilây hiddetle gözdesinin kolun- dan çekti: — Kimdir bu adam?.. Je... — Korkuyorum. — Kimden?.. — Ondan.. Lama Pantadan.. — Ne diyorsun, Şi-Yama? Mabut- lara bu kadar çok yakın ve saçları ağarmış bir adam seni benden ayır- mak ve kendi koynuna mi almak is- tedi? — Eret.. Kubilây hayretler içinde ne söyli- Çabuk söy- İ yeceğini bilmiyordu. — Panta göklerde dolaşan bir Lâ- muadır... O bana, ruhunun henüz ye- Ye bile inmediğini söylerdi. Bu yaştan sonra, sarayımda kadın bulamamış ta sana mn göz koymuş?.. — Buna ben de şaştım, hakanım! Fakat, onun göründüğü gibi, gökler- de değil, yerde hattâ yerin dibinde dolaşan habis bir ruhu var, Ona iti- mad etmeyin! Panta hem nankör, | hem de saman altımdan su yürüten sinsi bir adamdır. Beni ölümle tehdid etti. (Hakana söylersen, seni cinle- rimle gebertirim!) dedi. Beni bu sihir- bazın elinden kurtarınız, hakanım!, , Kubilây ellerini arkasına koymuş, odanın içinde dolaşıyordu. — Artık dünyada itimad edilecek kimse kalmadı, Diye söylenerek, duvarda asılı olan kitabelerden birinin önünde durdu.. sağ elile bir levhayı gösterdi: — Şi-Yama! Bak, büyük babam Cengiz han (Gerolan ırmağı) kitabe- sinde neler söylüyor... Ve duvardaki şu satırları yüksek sesle okudu: «Malını, canımı ve karını kendin- den başka bir kimseye itimad edip teslim etme!» Şi-Yama: — Çok doğru söylemiş, Cengiz han.. dedi. Fakat, bun'ardan birine tecavüz gâenleve verilecek cezayı söylememiş. Kubilây han: — Ana yasamızda bu suçların ce- zaları ayrı ayrı gösterilmiştir. Şimdi ona vereceğim cezayı göreceksin! Dedi.. ellerini biribirine çarptı. Kapıda nöbet bekliyen hassa zabit- lerinden biri içeri girdi. Kubilây has- sa zabitine şu emri verdi: — Pantayı şimdi cellâdlara teslim et.. sırtını soyup yüzükoyun yatırsın- Jar ve kıçına üç yüz sopa vursunlar. Şi-Yama bu sırada, cellâd adını du- yunca Pantanın idam edileceğinden Kotkarak. endişeli bir bakısia haka- na yalvardı: — O, tanınmış bir bilgindir. sakın öldürmesinler, — Hakanın eşine ve gözdesine göz koyan ve onlara tecavüz etmek cesa- Tetini gösteren bir adam, yarın benim canıma da el uzatabilir. Cengiz han bu gibilerin sopa ile uslanacağına inanmış. Fakat, ben bu inanışı çocük- ça buluyorum. Böylesini aslanların, Yılanların koynuna atıp, nasıl öldü- Günü uzaktan seyretmeli, Dedi, Sonra tekrar hassa zabitine döndü: — Sırtına üç yüz sopa vurduktan sonra, kendisini hayvanat bahçesine söğüritinler. Gelmilirin ion en Onu mahzenin iskaralarını açsınlar, Pân- tayı oraya atsınlar, Zabit yerlere kapanarak dısanya çıkarken, Kubilây ilâve etli: : — Ben de seyretmeğe geleceğim, Ben gelmeden Lâmayı aslanların ağ“ zına âttırmâyıniz! Maiyet zabiti gider gitmez, Kubis lây sevgilisinin yarına sokuldu. s0- Juk yanaklarından öptü: ! — Bugün gene güzelliğin üzerinde, Şi-Yama! Senin yerinde bir başka kas dın olsaydı, Panta gibi sarayımda bu kadar nüfuz sahibi bir adamı rencide etmemek, ve onun gözüne girmek için, koynuna girmekte de tereddüt etmezdi. Günah'arını gizlemek isti“ yenlere şeytanlar da yardım eder. Fa- kat, sen öyle yapmadın! Ekmek yedi- ğin ve lütfunu gördüğün kapıya sa- dakat gösterdin! Senin gösterdiğin fedakârlığı bana (Gökçin) den başka bir karım göstermedi. Sen imparato- riçe olmağa lâyık bir kadınsın, Şi-Yas mal va. Panta, aslanların ağzına nasıl atıldı? ' Bütün saray erkânı hayvanat bahi- çesi önünde toplanmıştı. Kapıdaki «buyruğ taşı» üzerine hakanın şu ira- desi asıimıştı; «Uzun oyıllardanberi baş ii olarak hizmetimde bulunan Pan- ta, nasılsa şeytana uyarak, ha- remime mensup kadmlardan bi» rine el uzattığından, bugün vah» $i hayvanların ağzna atılarak cezalandırılmıştır.? Kubilâyın idam hükümleri çox kısa olurdu. Lüzumsuz tafsilât vermezdi, Saraydaki mahkemede sorguya çekil- mesi icab ederse, o zaman halka ak- seltirmek ve ibret olsun diye tafsilât verilirdi. Saray adamları bu kayda tâbi olmadıklarından, bahusus böyle hakanın zevce ve gözdelerine müte- allik işlerde hakan derhal hükmünü verir, ceza derhal tatbik edilirdi. Hayvanat obahçesinin önündeki yüksek laraçada Kubilây hanla bera- ber bir çok kimseler oturmuşlar, bah- çede cıvıldaşan kuşları, yaban ördek- lerini, ve biribirini kovalıyan geyikle- Ti seyrediyorlardı. Aslanlar, demir parmaklıklı bir mahzenden yavaş ya- vaş kendi önlerindeki küçük ve etrafı duvarla örtülü meydana çıkarılıyor. du, Kubilây han-bu taraçaya her 7a- man gelir, aslanları bu meydanda $€> best bırakıp onları saatlerce seyreder- Me Aslanların önlerine atılan et parca Jarinı biribirinin ağzından kapışları- nı ve gükreyerek biribirinin üzerine atılışlarını seyretmekten da Bölen bahadır duruyor, İdiğer seyirciler arkada ve taraçanın kenarlarında görünüyordu. Kubilây hâlâ hiddetini yeneme- mişti: — Bu alçak herif sarayımda göz koyacak kadın bulamamış mı, Sem- ga? Semga mühüm şeyler söylemek is- ter gibi, endişeli bir nazarla hakanm yüzüne bakıyordu. Kubilây saray muhafızına emir verdi: — Haydi getiriniz Pantayı... Muhafızlar koşuştular.. meydanm yanındaki demir kapıyı açarak, idam mahkümü Pentayı aslanların ağzına alacaklardı. Seyirciler merak ve heye- can içinde ttreşiyorlardı. , Saray erkânmdan hiç kimse, Pan- tanın haremde hüngi kadına güz < el âttığını anlıyamamışlardı. Zaten kapıcısından vezirine amli sarayda Lamaya acımıyan ve için için ağlamıyan bir ferd yoktu. İhtiyar vezir bile: — Pantanın 'yolunu hiç bir şeytan şaşırlamaz. Ben buna inanmiyorum., (Arkas var)