— Ama artık ii gide! Güzel kadının cevap vermesine meydan bırakmadan çekilmeyi müna- | #ip gördü, Çünkü Naşide bir kere ağ- sını açarsa söyliyeceği en hafif lâkır- &ı: <Zebani> idi! Kendisi gibi kibar, hazik bir gence zebani denilir miydi hiç? Sokağa çıkınca rahat bir nefes al- &ı. Naşide ile beraber eğlenceye git- mek derdinden kurtulmuş olduğuna mennun oldu. Naşide güzeldi, sevim- Mi idi ama ne tahammül edilmez hu- yu vardı, yarabbim! Kibar bir kadın değildi, vesselâm. Bir de kendisine 2€- bani diye haykırıyordu. Şimdi Hüsnü için o günü nasıl ge- girmek meselesi kalıyordu. Bir danslı çaya gitmekten başka çare göremedi. Bir taksiye bindi, adres verdi. Oturur oturmaz arabanın içinde bir şey dikkatini celbetti. Elini uzat- ta, bunun yeşil deriden güzel bir ka- dın çantası olduğunu gördü. Üzerin- de parlak çelikten büyük bir marka yardı. Biraz kuvvetli fakat hoş bir lâ- Yanta kokusu neşrediyordu. Açtı: Küçük bir mendil, bir dudak boyasi, küçük bir hatıra defteri: Saat yedide Nerimanlara; Fatmaya telefon edile- cek... Defterin arasında banyo kıya- fetinde bir de kadın resmi. Ne güzel vücud. Hüsnü bu fotoğrafiye baktık- ça titriyordu. Kumral saçlarile bu narin endam, bu lâtif çehre, hariku- , lâde bir şeydi. Çantanın içini karıştırmakta devam edince bir iki kartvizit gördü. Üzerin- de Seza ismi vardı, altında da adresi, Hemen şoföre bu aöresi verdi. Yolda giderken kılığım kıyafetini biraz düzeltti. Gerçekten kibar bir ka- dının karşısına çıkabileceğini gördü. Apartıman güzeldi. Buna da keyiflen- di. Hizmetçi kendisini salona götür- dü, Folografisini gördüğü O nefis ka- dın biraz yorgun ve mütefekkir bir halde bir koltukta oturuyordu. — Buyrunuz efendim, bir şey mi is- tiyorsunu?? — Buraya kadar gelmemi affediniz, şu çantayı otomobilde buldum da... — Ol (Kadının yüzü gülümsedi.) Pek minnettar oldum... Lütfetiiniz. Ah o kadar dalgınım ki... — Size asıl bendi minnettarım, — Pek naziksiniz... İtiraf ederim ki bu kadar nezaket bir kadın için tehlike teşkil eder... — Bir kadın sizi kadar müstesna surette güzel olursa hiç bir tehlike- den korkmaz... Genç kadın hafifçe kızarır gibi ol- du. Ne'güzel kadındı! Hüsnü hayran hayran onu seyrediyor, resminden daha güzel olduğunu görüyordu. Ban- yo kestümile yarı çıplak görülen o narin vücud şimdi güzel bir ev esvabı içinde daha çazibeli bir hal almıştı. Hüsnünün güzel kadının cazibesine mukavemet etmeğe hiç niyeti yoktu. İşte ne kadar zamandanberi huly& ettiği hakik! kibar bir kadını bulmuş- tu. Naşideye mi benzerdi hiç? Bu ka- dının ağzından muhakkak ki «zebâ- ni!> diye bir hakarst çıkamazdı. Hüs- Dü hemen hücuma geçmek, biran ev- vel saadete kavuşmak istedi: — Rica ederim, hanımefendi... Sa- dip bir yerde çay içebilir miyiz? — Anlıyorum... Çantamı buldum, Simdi kendim! kaybedeceğim galiba... Maatteessüf davetinizi kabule imkân yok. Zavallı kocanın Iki aziz dostunu davet etmiştim. Onları bekliyorum. Müsaadenizle doslisrdan birine daha telefon edeceğim, Bir poker partisi Aradığı dostu bulamadı. Bir ikinci- sine telefon etti, Fakat o da acele ve mühim bir işi olduğu için gelemiyor- du. Hüsnü hemen atıldı: — Ben varken neden dördüncü ara- mak için yoruluyorsunuz? Genç kadın bir iki saniye Hüsnü- nün yüzüne baktı. Bu tatlı nazarlar delikanlıyı bütün bütün kendinden geçirdi. — Canınız sıkılmazsa... Gerçekten Misafirler geldi. Küçük oyun salo- nuna geçtiler. Poker masası hazır. Yandı, Hüsnünün oyuna filân dikkat ettiği yoktu, Tesadüf ona,güzel kas ının karşısında bir yer temin elmiş- a mem an ti. Muttasıl onu seyrediyor, gözlerinin içine bakmak istiyordu. Masanın al- tından genç kadının ki | bulmak du kabil oldu. Küğit verirken | elini eline dokundurabilirse saadetin- den titriyordu. İ Bütün bu manevralarda güzel ka- | dın kendisini o kadar a3 müdafaa ediyordu ki Hüsnü, içinden: «Galebe yakın!» diye keyifleniyordu. İki saat sonra masadan kalktılar. Müteveffa zavallı kocanın iki dostu genç dulun elini öperek veda ettiler. Onunla yalnız kâian Hüsnü kendi malı imiş gibi bir elini aldı — Hanımefendi... Hayır, Seza, sev- gili Seza, sizi bir daha ne vakit göre- ceğim? Güzel kadın vaader bir tebessümle: — Yakında, dedi. Bana telefon edi- ile öptü ve çıktı, Kendisini nani ve mesud hissediyordu. İstediği kadı- nı bulmuştu. Bunu elinden kaçırmı- yacaktı. Hayat şimdi ona bir bahâr bahçesi kadar lâtif görünüyordu. Bir taksiye bindi. Evin adresini verdi. Fakat arabada bir şey dikketi- ni celbetti, Elini uzattı. Bunun yeşil deriden güzel bir kadın çantası oldu- ğunu gördü. Üzerinde parlak çelikten büyük bir marka vardı. Biraz kuvvet- M fakat hoş bir lâvanta kokusu neş- | rediyordu. Açtı, küçük bir mendil, bir dudak boyası ve hatıra defteri, içinde ayni resim, O zaman Hüsnü, bu resim ile po- kerde kaybettiği seksen lira arasın- daki münasebeti idrak etti, Mahzun mahzun otomobili durdurdu. Bir te- lefona koştu. Naşideyi aradı: | -- Sen misin Naşideciğim? Haydi, surat etme artık da giyin. Gelip seni | . Bara gideriz bu gece... Kendisine zebani demiş ise de Naşi- de fena kalbli bir kızcağız değildi. Kibar kadın aramaktan artık vazgeç- Hikâyeci mişti, AKŞAM Abone Ücretleri Türkiye Penebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş GAYLIK 750 »> 1450 » 3S AYLIK 400 >» 80 » AYLIK 150 » — » Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk : pul göndermek | lâzımdır Sefer 16 — Ruzu Kasım 2 8 İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yat L 807 1000 5,1 BS9 1200 1 Ve 309 S2 121 1602 19022045 İdarehane: Bal civan Acımusluk So. No. 13 « AKŞAM,ın Çocuklar için tertib ettiği resimli müsabaka Hayvan resimlerinin neşri bitti Evvelce de bildirdiğimiz üzere, müsabakaya İştirak etmek için (20) tane resmi biriktirmiş olen- lar, resimlerde gördükleri hayvan- ların (hangisi hangisine düş- man) ise onları yanyana yapıştı- np aşağıdaki adrese göndermeli- dirler: «Akşam gazetesi Çocuk dünyası resimli müsabaka memurluğuna» Dikkat 1 — Gönderilecek mektuplar- daki isim ve adreslerin okunaklı olması, 2 — Neşredilen (20) tane res- min tamam bulunması şarttır. 3 — Bu müsabakaya aid mek- tuplar (1 mayıs 1937 cumartesi) günü saat 17 ye kadar kabul edi- lecektir. I Mayıs bahar bayramı günü göğüslerinizi Türk Maarif İstanbul — Öğle Plâkle Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05 Mühtelif plâk neşriyatı. 14 Son. Akşam Plâkla di musikisi, 19 Çocuk Esirgeme kurumu | namına konferans: Doktor Ali Şükrü, | 19,30 Mandolin orkestrası: Berk ve ar- | Kadaşları, 20 Nezihe ve arkadaşları ta- | rafından Türk musikisi ve halk şarki- ları, 20,30 Ömer Riza tarafından arap- ça söylev, 20,45 Bimen Şen ve arka- Gaşları tarafından Türk musiki ve halk şarkılan: Saat ayarı, 21,15 Or- kestra, 22,15 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30 Şan bayan Mayda tarafından, 23 Son. | Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Roma (421) saat 22 «Kisir d'Amöres opera (Donizetti) nin. Skala tiyatro- sundan nakil, Prag (470) 20,30 Verdi: «La jorza del Destino: opera, Peşte (548) 20,30 Verdi: «Aldas birinci per- de. Strasburg (349) 21,15 Operadan nakil, Bordo (278) 21,30 Lehar: «Pa- ganini operet 3 perde. Lil (247) 21 Bach festivali, Stokholm (426) 21 Verdi «Messa da reguiem» Kilise mu- sikisi, Hamburg (332) 2145 Radyo orkestra, Varşova (1339) 22 Piyano (Chopin) Paris P. 'T. T. (432) 2230 Konser, Monako (405) 23,40 Viyolon- sel ve piyano. Monako (405) 2145 operet, Viyana (507) 2320 Viyana musikisi. Dans Musikisi (400) saat 24 - Londra 1750 « | Marsilya (kısa dalka) 23,40, 29 Nisan 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 16,30 Plâkla dans 18,50 - 21,40 - | musikisi, 19 Çocuk Esirgeme kurumu namına konferans: Doktor Şükrü Hazım. 19,30 Gitar solo, Karyo Paru- di. 20 Sadi ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve Halk şarkıları. 20,30 Ömer Riza tarafından Arabca söylev. 20,45 Safiye ve arkadaşları tarafın- | dan Türk musikisi ve Halk şarkıları, Saat âyarı, 21,15 Orkestra. 22,15 Ajans | ve borsa haberleri ve ertesi günün | programı. 22,30 Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son, VECİZELER Vücudu güzel İipakmek ayıp işlemektir Bu akşani Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim: İstiklâl caddesinde Kemal Rebul, Kurtu- Tuş caddesinde A. Galapulo, Be- yoğhi: Galatasaray, Posta soka- ğında Garih, Galata: Topçular caddesinde Hidayet, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlunda Bar- but, Eminönü: Salih Necati, Hey- beliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Veznecilerde Üniversite, Karagümrük: Ahmed Suad, Ba- kırköy: Merkez, Sarıyer: Nuri, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Ru- melihisarındaki eczaneler, Aksa- ray: Elem Pertev, Beşiktaş: Nail, Kadıköy: Pazaryolunda Rt- fat Muhtar, Modada Alâeddin, Üsküdar: İttihad, Fener: Emilya- di, Beyand: Kumkomda Belkis, Küçükpazar: Hasan Hulüsi, Sa- matya: Çula, Alemdar: Ali Riza, Şehremini: Topkaptda Nazım. Çocuğunuza İyi bir dadı arıyorsanız AKŞAM'a bir KUÇUK İLAN vermekle bunu hemen temin edebilirsiniz 3 dejan pi KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 33 Cengizin kanunları çok şiddetli idi. “Suçlu babam da olsa asarım!, sözü, anayasanın esasını teşkil ederdi. Güzel imparatoriçenin o gün rengi uçuk, ve sesi kısıktı. Bu mütbiş sille- rün nereden geldiğini bir türlü anlıya- muyordu. Hâdisenin iç yüzünü, hakanın ihti- yar ve sadık veziri Semga bile anlıya- mamıştı. Bu tehlikeli vaziyet karşısında he- yecan göstermiyen ve hâdiseyi s0- ğukkanlılıkla takip eden iki kişi var- dı: Rahip Kroen, Prenses Salina. Saray muhafızları ve hassa zabitle- ri de telâş içinde ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Haremdeki kadınlar arasında Ti- yen-Fonun zinduxa atılışından en çok "Timurun anası Gökçin ınemnun ok muştu. İmparatoriçe Gökçin çok temiz yü- Tekli bir kadındı. gece gündüz Kubi- lâyın sıhhat ve afiyetine dua eder, Ulu 'Tanrıdan kocasına muvaifakıyet- ler dilerdi. Gökçinin sarayda sevmediği bir kâ- dın varsa, o da 'Tiyen-Fo idi, Tiyen-Fo da Gökçinden hoşlan- mazdı. Gökçin cariyelerini çağırdı. hâd senin sebeplerini soruşturdu. Müsbet, bir cevap alamadı. O gün Kubilâyın akşama kadar karısı Gökçinin dairesinde vekit ge- çirmesi de saray halkını ayrıca merö- 'ka düşüren sebeplerden biri idi. Bu arada görünüşte müteessir, fa- kat kalben memnun olanlardan biri daha vardı: Şi-Yama. Bu güzel Japon kadını en çok Kora meselesinden şüphelenmişti. Şi-Yama, Tiyen-Fonun Kora prensile gizliden gizliye muhaberede bulunduğunu bi- diyordu. Şi-Yama o gün alt katlaki koridor- larda Romalı rahibe rasladı: İmparatoriçenin başına gelen felâ- keti duydunuz mu? — Evet.. duydum.. ve çok mülees- sir oldum. Fakat sebebini anlıyama- dım. Bunu sormak hakkımız değildir. Hakan boş yere elini kaldırmaz. —Bilirim.. kaldumca vurmak is- ter. — Ne umuyorsumuz.. acaba ağır bir ceza görecek mi dersiniz? — Bunu bilmek için, keramet ve mucize sahibi olmak gerek. Hakanın kafasının içindeki düşünce ve karar- ları keşfetmek kolay değildir. — Kora seferi hakkında bir şey duy- dunuz mu, sinyor? — Hayır. Herkes general Tangu- tun muzaffer döncceğinden emindir. Başka bir şey bilmiyorum. Rahip, Japon dilberinin gözlerinde; ifşa etmek istiyen bir sırrın ifadeleri- ni seziyordu. Yanına sokuldu: — Ne demek istiyorsun, duyduğun bir şey varsa, bana da söyle! Haydi, çekinme!.. Biliyorsun ki, ben impara- torun aziz dostlarından biriyim. Şi-Yama omuzlarını kaldırarak gül dü: — Şimdi bir şey söyliyemem ... Ve rüzgâr gibi uçarak, rahibin ya- nından uzaklaştı. Sinyor Kroen hiddetini gizliyeme- di. Japon dilberinin arkasından - ağzı açık - bakakaldı. Şi-Yama ne demek istiyordu? Dilinin altında gizlediği ve açığa vurmak İstediği bir sır vardı. Rahip bunu anlamakta güçlük çekmemişti. Şi-Yama ketum bir kadındı. Belli ki, kolay kolay açılamıyordu. Kroen, Şi-Yamanın peşinden koş- tu. ”.. Kubilây ıztırab içinde... Kubilây Pekinde büyük imparator. Yuk sarayını kurduğu gündenberi bu kadar heyecanlı dakikalar geçirme- mişti, Kubilâyın hayatına - o güne kadar « hiç kimse el uzatmağa cesaret edeme- işti, Moğol imparalorunun en büyük ha- sımları bile onu ancak harp meydan- larında mağlüb etmeyi düşünürlerdi, Kubilây, karısı Gökçine: — Bana kıymak istiyorlar. Diyerek, hayatına sulkast yapıldı- Zını işaret etmiş ve bu yüzden çok muztarib olduğunu söylemişti. İmparatoriçö o Gökçin, kocasının önünde diz çökmüş ağlıyor ve: — Tanrım!.: bize bağışla! Diye yalvarıyordu. Kubilây suikast tehlikesini karısı Gökçinden büşka bir kimseye açma- muşta, — Bana şarâp ver, gökçin! Iztırab- Jarım çok derindir. Çoktanberi senin elinden şarap içmemiştim. Sözlerin içime ferahlık veriyor. Haydi, beni te- selli et!.. Dizinin dibinde şarap İçip kendimden geçeyim. - Iztırablarımı unuttur bana, Gökçin! “ Diyor ve sadık karısının elinden mütemadiyen şarap içiyordu. ş sö. Kubilây han o geceyi karısı Gökçi- nin yanında va Bu sırada TiyenFo zindanda, ze #arayınn zindanları a müthişti. Pekin sarayi yapılırken, Semga ba” hadır, hakans şöyle bir öğüd vermiş! — Cezâlandırâcağınız insanlari, oturduğunuz binanın içinde bulun« durmak; sizi rahatsız etmekten baş« ka bir fayda temin etmiyecek! Bunla- rın iniltilerini duyarak müteessir ola- caksınız! Bu'zindanı şehrin bir baş- ka semtinde yaplırmanız daha ye vafik olur Santrım! Demişti. Kubily hanın maksadı ise büsbütün başka idi. Semga bahadıra verdiği cevapta da bu husustaki dü- şüncelerini açıkça anlatmıştı: : — Ben cezalandırdığım insanların gözönünde bulunmasını isterim. Bun- Jarın içinde belki ıslahı hal edenler de bulunur. Onları sık sık gözden geçire. " Kubllây hanın maksadı yalnız mahkümların ıslahı hal etmeleri ihti“ malini gözönünde bulundurmak de- ğildi. Mahkümlar zaman zaman - Cen- giz han devrindenberi - siyasi eniri- Kalara da alet olurlardı. Cengiz 2a- manında - yasaların şiddetine rağ- men - suç işliyenlerin sayısı çoktu. Zindana her yıl binlerce insan alılır- dı. Bunlar birkaç kere söz birliği ya- parak isyanlar çıkarmışlar Ve harig- teki ihtilâl fikirlerine alet olmüşlardı, Pekin zindanlarına gelince, burada da üç binden fazla mahküm vardı, Bunların hepsi de Kubilâyın hâkimle- kesici, iftilâlci kimsleerdi. Zindanlar sarayın zemin katmda büyük bölmelerle mahkümları dört kısma ayırmışt > Birinci kısımda asıl- zadeler ve onların aileleri bulunurdu. İkinci kısımda ölüme mahküm olan- Jar yatardı. Üçüncü kısım kadınların, dördüncüsü d: bütün suçluların zin- danıydı. Moğol yasasında suç için imtiyaz yoktu. yani yasa karşısında herkesin boynu İyikti. İmtiyazlı hiç kimse yoktu. Cengiz hanm: «Suçlu, babim da olsa, asarım!» Sözü, Moğol kanunlarını tarif eden en yüksek vasıflardan biri idi. Kubilây han imparslorluk kanun- larının tatbikinde çok titiz ve şiddet- li davranırdı. Moğolistanın dört çev- resinde de kanundan korkmıyan, ana yasaya saygı göstermiyen, boyun eğ- miyen bir ferd yoktu. Pekin zindanlarda dördüncü bö- Tümde yaşıyan hırsız, sahtekâr gibi Sen ulu hakanımızı © İY ŞİİR