I | | | N Sahife 6 Dost Yugoslavyada Belgrad fatihi Gazi Hüsrevbey camii AKŞAM 28 Nisan 1937 e Hassa mimarı üstad: Alinin eserleri Yugoslavyanın Saray Bosna şeh. rinde Belgrad fatihi gazi Hüsrev be- ye ald «medrese, darüssübiyan, kü- tüphane, imaret» — gibi içtimai müş- temilâtı havi fevkalâde sanatlı bir cami mevcuddur. 1530 da inşa edilen bu zarif eser- ler, o tarihte hassa baş mimarı olan üstad Alinindir. İkinei Beyazıdın askeri rücsasın dan Bosna Hersekli Ferhad bin Ab- dülgaffarın oğlu olan gazi Hüsrev bey, Fatihin serhad kumandanı gazi İsa beyden sonra Bosna ve havalisi- nin en nüfuzlu vali ve kumandanı olup birçok savaşlarda yararlıkları, kahramanlıkları görülmüş, Semendi- re valisi iken, Belgradın fethinde bu- Tunarak bilhassa meşhur «Mehaç harbinde» düşmanın mağlübiyetine en büyük âmil olmuştu. Bu sebeble Yugoslavya Türkleri, gazi Hüsrev be- yin Saray Bosnada bıraktığı bu kıy- miçtli yadigârı fevkalâde itina ile | korumakta, bu eser için 400 seneden fazla bekçilik yapmaktadırlar. Hattâ bir iki sene evvel camlin banisi için | Yugoslavyanın her tarafından koşup gelen yirmi binden fazla toplu bir halk kütlesi ile dört gün,dört gece Hüsrev bey camiinde büyük bir ihti- fal yapılmıştı. Fatihin serhad kumandanlarından Bosna valisi gazi İsa beyin de Saray Bosna ile Üsküb şehrinde önemli eser- leri bulunmaktadır. Üsküpteki «İsa bey camii; Bursada yapılmış olan Yeşil camiin plânı şeklinde, çifte kub- be esasındadir. Üsküpte ayrıca İsa beyin babası İshak beyin, Yahya paşanm, Murad paşanın, Mustafa paşanın camilerile beraber Vardar nehri üzerinde ikinci Murada ald 19 kemer gözlü çok sâ- natlı bir köprü mevcuddur. Boşnaklarca Begova denilen gazi Hüsrev bey camli üzerinde çok temiz mimari incelikler görülür, Bu eser Esad Mahmud Karakurd SON GECE!L.. İri yeşil gözlerini gözlerine dik- miş, bembeyaz elbiseler içinde ken- disine hayret ve dehşetle bakan öldürdüğü generalin kızı ile!... Biran ikisi de şaşkınlıktan re yapacaklarını bilmiyerek öyle duruyorlar... Ne 6 bir şey söylüyor, ne öbürü!... Derin bir sessizlik... Kız, yavaş yavaş kendine gelmeğe başlıyor... Dudaklarının ki mıldadığını görüyoruz... Ancak işitilebilecek kadar hafif bir “— Burada da mı karşıma çıkacak- tınız?.. Zabit hâlâ şaşkındır. Ne söyliyece- ğini bilmiyor... O sırada elinde bir ta- banca içeri bir Türk zabitinin girdi- ini gören fakat yerinden kımıldama- ğa kudreti olmıyan adam, yattığı ma- sanın üzerinden kollarını havaya kal dırarak göz yaşları içinde haykırıyor... — Allaha bin şükür!.. Bin şükür gana mevlâm!.. Beni bunların elinden sahlis ettin!. Sonra duvar gibi bembeyaz yüzünü <31İla Mlilinem e Saray Bosnada Gazi Hüsrevbey camli güzel sanatlarımızda en kıymetli ör- neklerden birini teşkil etmektedir. Yavuzun İran zaferi, dönüşünde beraberinde getirdiği Azeri Türklerin- Gen Acem lâkabı verilen Esir Ali has. sa baş mimarı olduğu zaman birçok değerli sanat eserlerimiz sıralanmağa ve yayılmağa başlamıştı. Baş mimar Ali, İstanbulda Beya- xd camli gibi mabed içinde kalın ayaklar tertibi suretile merkezi kub- be etrafında teşkil edilen geniş nısıf kubbeleri, kendi beğendiği öz biçime ssla dahil etmemişti. İstanbulun 6 ıncı tepesini teşkil eden Haliç Feneri üstündeki 1532 tarihinde yapılan «Sultan Selim ca- mii» hassa baş mimarı Alinin şahe- seridir. Sultan--Selim. cemil, dört duvar üzerine gireksiz kubbe teşkilâtında olup aynı 1486 tarihinde Edirnede yapılan Beyazıd camiinin plân ter- tibi itibarile eşi ve kardeşidir. Mimar Alinin eserlerinden Gebzedeki Çoban Mustafa paşa camii de tıpkı Sultan Selim camiinin şeklini andırır. Tefrika No. 19 — Yüzbaşım kurtarın, alın beni bu adamların elinden!.. Öldürecekler, göz göre göre keseceklerdi beni!.. Yüzbaşı yaralıya doğru yürüyor... Tabanca hâlâ elinde... Parmaklarını, yaralının üzerinde soğuk ter damla- Tarı titreyen alnına götürüyor... Bu- Zulanan kara gözlerini, yabancı ülke- lerde tek başına düşman elinde kalan bu kahraman Anadolu çocuğunun gözlerine dikiyor... — Korkma yavrum; biz artık başi- nın ucundayız... Bir dakika ayrılma- yız buradan, Yüzbaşı yavaş yavaş kendini toplu- yor.. üzerindeki şaşkınlık tamamile zail olmuştur. Etrafına bakınıyor... Anlaşılan burası bir ameliyat odası... Ortada bir masa.. masanın yanında gözleri, gözlüğünün altında bile pınl pıni parlıyan uzun kır sakallı bir adam!.. Öbür tarafta sarı bir delikan- h... İkisi de beyaz elbiseler içinde ve kolları sıvalı duruyorlar... Bu başta generalin kızı... Elinde bir leğen ve leğenin içinde beyaz parlak bir takım |. — Sofya göbeğindeki Banya başı adı verilen kadı Seyfeddin camii de direk- &iz kubbe teşkilâtında olduğu için Bulgarlar fevkalâde sanat mahareti bulduklarından dolayı eseri, «antikaş diye elyevm cami olarak muhafaza etmektedirler. Kanuni devrine aid bazı belli başlı eserlerimizi, mimarını araştırmadan koca Siriana veririz. Halbuki aşağıda adlarını saydığımız camiler hassa baş mimarı Alinin mühim eserleri sıra- sındadır: 1 — Eyüpte, Defterdar civarında Cezeri Kasım camii, 2 — Fatihte, İskenderpaşa, Balipa- şa camileri, 3 — Halicin Sütlüce sahilinde ve Silivri Kazasında Piripaşa camileri, 4 — Çorluda Süleymaniye camii, 5 — Tekirdağın Saray kazasında Ayaspaşa camii, 6 — Yavuzun ailesine aid Manisa- da «Sultan», kl «Hatuniye», cemileri, 'i — Konyada, Sultan Selim camii, 8 — Bozöyükte Güzelce Kasımpaşa camii, Topkapısarayı müzesinin Babüsse- lâm denilen ikinci kapısı ki iki yanın- da birer çıkıntı teşkil eden üzeri mah- Tuti kubbeli kule vardır, Ortada yu- varlak kemer geçidinden sonra demir kanadlı medhali olup yüz duvarları küfegi taşından çok temiz işlenmiştir. Yüksek iki kulenin arasındaki duvar üstü mazgal tertibatında yapılmıştır. Mimari şekli bir takızaferi andırmak- tadır. Bu güzel eserin, - kapısında mahkük hicri 931 inşa tarihine na- zeran - hassa mimari Âli tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Hassa baş mimarı Ali (1537. 944) tarihinde ölmüştür. Şehremini ciya- rında Mevlâna kapısına giden yol Üzerinde (Mimar camii) adile bilinen kendi ypescidi haziresinde gömülüdür. Mimar Kemâl Altan &letler... Soldabircam dolap var; önünde ayakları demir birkaç sandal- ye... Zabit, heyecanla kıza doğru yürü- yor, dik ve sert adımlar... Tam gelip önünde duruyor... Herkes şimdi 2a- bite dönmüş hayretle bakmaktadır. | Belki bir dakika öyle duruyor ...Son- Ta sert, gür bir sesin odanın beyaz ba- danalı duvarları üzerinde çınladığını duyuyoruz... — Ne yapıyorsunuz burada?.. Kız, yeşil gözlerini, zabitin parmak- ları ucunda bir kelepçe gibi takılı duran tabancaya dikiyor... Daha ha- yatında ilk defa bir rovelver görüyor- muş gibi hayret ve nefretle bakıyor... Dudaklarında vahşi bir gülüş... — Evvelâ, bir kitabı mukaddes gibi her yerde, her zaman o elinizden bı- rakamadığınız tabancayı cebinize ko- yunuz!.. Burası harp meydanı değil, hastane odası!., Zabit hiç istifini bozmuyor... — Üstünüze ait olmıyan şeylere ka- rışmayın!.. Size ne soruyorsam ona cevap verin şimdi!... Ne yapıyorsu- nuz diyordum burada?.. Kız, büyük bir soğuk kanlılıkla dü- daklarını bükerek acı acı gülüyor... — Madem öğrenmek istiyorsunuz, peki söyliyeyim: Bir vatandaşımızın yemli ea çalışıyoruz... Buğday ihracatı devam ediyor Bu sene buğdaylarımıza çok istek var Buğday ihracatı devam ediyor, Ge- çen aylar zarfında dünya buğday pis yasasının biraz daha gevşemesi Türk buğdaylarının iyi fiatlerle satılma» sına yardım etmiştir. Dünyadaki buğ- day buhranının daha he kadar de- yam edeceği şimdiden kestirilemiyor. Yalnız mev ihracatçısı memleketle r Türkiye müs- tesna- şimdilik sevkiyatı okesmişler- dir, Romanya dahili ihtiyacını temin için buğday ihracatını menederken Sovyet Rusya da salâtırı ancak hlâke yeter bulmuştur. stahsili ve ihram n başlıcalarını teş den şimali Amerika, Arjantin, Avus- tralyaya gelince: Burada da mahsul kuraklık yüzünden çok noksan elde edilmiştir. Bütün buğday ihtiyacını kendi müstemlekelerinden temin eden İngiltere de rekolte azlığı yüzünden bir buhran karşısında kalmıştır. Bu vaziyetin devamı halinde İngilterenin Türkiyeden buğday alan memleketle- rin başına geçeceği kuvvetle tahmin ediliyor. Şimdilik ihracatı Hollanda, İsviçre ve diğer bazı memleketlere yapıyoruz. İhraç fiatleri 6,5 kuruşla 6/75 kuruş arasında oynamaktadır. Bundan beş ay evveline kadar, yani 936 senesi zar- fında buğday ihracatımız 34,203 ton Olarak tesbit edilmiştir. En mühim alıcılarımızı Almanya, İsviçre, Yuna. nistan, Hollanda, Belçika ve Kıbns teşkil etmiştir. Sevkiyatın mühim bir kısmı sert, buğdaylar üzerine olmuş- tur. Hollanda ve saire gibi memleketler geçen seneye kadar buğday ihtiyaçla» rını Tuna memleketlerinden tedarik ediyorlardı, Bu memleketlerde buğday ihracatının mer'i üzerine bizden mal almağa başlamışlar ve Türk buğday- larını tanımışlardır. Sevkiyatın, gele- cek senelerde imkân nisbetinde de- vam etmesi bakımından bu cihete ehemmiyet verilmektedir. Diğer taraftan bu sene mahsulün çok iyi olacağı kuvvetle tahmin edi- iyor. Mart sonlarında başlıyan Yi murların kısa fasılalarla nisan sonl: rna kadar devam etmesi köylüyü çok sevindirmiştir. Evvelki senelerin ku- raklığı yüzünden tesadüf edilen rekol- te noksanlığını geçen senenin bere- ketli mahsulü telğfi etmişti ve şimdi ayni mahsul dahili ihtiyaca yettiği gibi ihraç dahi olunmaktadır. Bu se- ne rekoltesinin. gene kabarık olması ihtimali ihracatın muntazaman de- vamıma imkân verecektir. Bir, iki ay sonra lüzumsuz, sürek. Ji yağmurlar yağmazsa hiç bir korku kalmıyacaktır. Çünkü mahsul yetiş- miş bir vaziyete girecektir. — Ordumuz; İbraili terkederken bu esiri bize bıraktı, Ayağı kangren ok muştu, eğer derhal bu ameliyatı şim- di yapmağa teşebbüs etmemiş olsay- dık, vatandaşınızı yarın ölü bulacak- tıruzl., Yüzünü sert bir hareketle operatö- re doğru çeviriyor... Rumence ona bir şeyler söylüyor... Uzun, kır sakallı gözlüklü adam başile bir işaret yapı- yor... Hemen operatörün yanında du- ran delikanlı yaralıya doğru gidiyor... Zabit şaşkın bir haldedir, kıza doğ- ru bir adım ilerilediğini görüyoruz... Dudaklarında ancak işitilebilecek ka- dar ince bir ses... — Affedersiniz matmazel... Cevap yok... Kız zabitin yüzüne bi- le bakmıyor. Elinde ıslak, beyaz bir bez masanın üzerinde yatan yaralı- nın başına giderek onun ateşler için- de yanan alnını büyük bir şefkat ve sevgile ağır ağır siliyor, oğuyor, okşu- yor... Yüzbaşının biran gözleri buğulan- mıştır. Tek bir kelime söyliyemiyor artık.. sendeliyor... Derin bir sessiz- lik ... Yalnız beyaz bir takım aletlerin madeni gürültüsü ile, beton döşeme- lerin üzerine çarpan lâstik ayakkabı- ların hışırtısından başka bir şey duy- mMuydruz... Uzun, kır sakalı adam, korku ve dehşetle gözlerini açmış kendisine bar KADIN KÖŞESİ ÇANTA ve ELDİVEN Podösüetten yapılmış çanta ile eş el. divenli Edirne tütünleri tamamen satıldı Trakyada bu yıl üzüm bol olacak Edirne (Akşam) — Edirnede iki ay- danberi devam eden yaprak tütün mübayaası sona ermiştir, 936 yılı tü- tün mahsulünden (300,000) kilosunu inhisarlar idaresi ve (100,000) kilo- sunu da diğer tütün alıcıları satın almışlar ve bu suretle tütün piyasa- sı kapanmış ve satılmıyan mahsul tar. Kırklareli ve mülhakatta tütün mü- bayaasının daha bir müddet devam edeceği anlaşılmaktadır. Trakya tü- tünlerinin başlıca alıcısı olan inhisar- lar idaresi bu yılda iyi bir #lat ver- diğinden ekicilerin yüzü gülmüştür. 937 mahsulünün daha verimli ve evsaf ilibarile 936 yılı mahsulünden üstün olacağı ve böylece de piyasada daha müsait fiatlerle alıcı bulunacağı tahmin edilmektedir. Bu yıl mevsimin fevkalâde müsait gitmesinden Trakya bağcıları da sevi- niyorlar. Burada yetişen üzümlerin en büyük alıcısı Tekirdağ şarap fabrikasi ve diğer şarap yapıcılarıdır. Diğer meyva ve sebzeler de mebzuldür. De. miryolunun devlet eline geçmesi, Trakya mahsullerinin İstanbula nakil şartlarını kolaylaştırdığından daha, geniş mikyasta alış veriş olacağı mu- hakkaktır. Samsun Yerli Mallar sergisi Geçen seneler büyük rağbete maz- har olan Samsun yerli mallar sergisi- nin dördüncüsü bu sene 19 mayıs 937 de açılacaktır, Sergi Samsunda Gazi caddesinde sergi binasındadır. Müd- deti 15 gündür. Sergiye iştirak ede- cekler için birçok kolaylıklar gösteril mektedir, Karamanda okuma evi Karaman (Akşam) — Halkevi bi- nasında bir okuma evi açılmıştır. Ev- de 600 küsür kitap vardır. kan yaralının yanına doğru geliyor... Ağır ağır elini uzatarak onun nsbzı- nı alıyor... Dinliyor... Sonra başile bir işaret yapıyo: za Tüumence bir şeyler söylüyo; dakika!.. Kısa, ani bir hareket... Kız, bir hamlede ya- nındaki sandalyenin üstünde duran demir bir kapağı yaralının burnuna geçiriyor... Asker, büyük bir heyecan ve korku ile: — Yüzbaşım!.. Yüzbaşım!.. diye çırpınıyor, bağırıyor, haykırıyor... Tutuyorlar... Yüzbaşı, olduğu yerde donmuş kal mıştır. Ne bir hareket, ne bir ses!.. O sırada operatör kıza rumence bir şey- ler fısıldıyor... Kız, hemen başını za- bite çeviyor... Sert ve tek bir emir: — Haydi çabuk, çıkın dışarı!., En küçük bir mukavemet hissi bile yok... Tam bir itaat... Yüzbaşı der- hal uyutulmuş bir adam gibi ayaklar rının ucunâ basarak bitkin bir halde ağır ağır odadan çıkıyor... Derin ve vahşi bir süküt!... Bir dakika... Şimdi, kapının önün- de bekliyoruz... İçeriden gittikçe bo- ğuklaşan, yavaşlaşan, kısıla, kısıla büsbütün kaybolmağa başlıyan bir ses geliyor. — Allah... Allah... Allah... Alla. all Son bir cümle. ve son bir hırıltı, — Tentürdiyot!., (Arkası var)