13 Mart 1937 AKŞAM Pazarları Taksim meydanı... “Böyle topçu mu olurmuş hiç ?.. bizim- kide topçuidiamma ömrümde sokak- lara böyle çıktığını görmüş değilim, Meydana konulmuş ses büyültme aletinde bir şarkı: «Ararken her mahluk kend İstanbulun, adları edebiyata ka- dar geçmiş meşhur piyasa yerleri ğg bi £ ” emi vardır. Piyasadan maksadım iktisadi Piyasa değil. Ben başka piyasadan bah- sediyorum, Meselâ eski ramazan ge- celerinde Şehzadebaşı Direklerarası piyasası... Şimdi dikkat ediyorum, pazar gün- leri İstanbul için gittikçe kalabalıkla- şan bir piyasa yeri deha çıktı. Taksim meyüdanı... Güneşli, ılık bir pazar günü akşam üstü yolunuz Taksimden geçti ise her halde o kalabalığı görmüşsünüzr dür.Meydanın ortasındaki kaldırım, Aâbidenin etrafı mahşer... Meydanı ç0- pe çevre saran kaldırımlardan müte- madiyen akan bir insan sell... Biri para canlısı şık bir adamı, öte- ki kendi halinde bir insanı andıran yanyana paralı ve parasız 100 numa- xoların sağ tarafına konmuş, koskoca- man bir ses büyültücü slet nereden çar ındığı belli olmıyan plâkları avaz avaz haykırıyor... Eh. ne yaparsınız musiki ruhun gıdasıdır... Herkes ruhunu do- yuruyor. Evvelâ Ayda operasından bir parça dinliyorsunuz. Arkasından: «Ararken her mahlük kendine bir €Ş..» Diye bir şarkı başlıyor. Kalabalık arasında kolkola girmiş üç matmezelin tam arkasından gene ay- ni biçimde kolkola üç delikanlı... Ay- ni adımlarla yürüyorlar .. Arasıra bi- ribirlerine pek yaklaşınca erkeklerden en acar olduğu yüzünden anlaşılan bir şeyler söylüyor. Matmezeller gıdıklan- mış gibi gülüyorlar. Meydanı .dört beş kere devirden sonra üç delikanlı ile üç Mmatmazelin altı kişilik birleşik bir grup halinde karşıki sinemaya doğru gittik- lerini görüyorsunuz. Gramofon arka- larından bağırıyor: #Ararken her mahlük kendine bir eş..> «BURASI BİZİM BEYAZITTAN SEFALI..» Meydandaki insan kalabalığına mu- kabil etrafındaki camokânlı camekân- & kahvelerin hepsi de dolmuş... Mey- dandakiler arasıra başlarını kaldırıp kahvedekileri, kahvedekiler de meydan- dakxileri seyrediyorlar, İ Âbidenin etrafındaki küçük parkın kenarlarındaki demir parmaklıklar bu- gün halka rahat birer Sıra vazifesi gö- Tüyor. Tâ İstanbuldan gelmiş ihtiyar kadınlar, erkekler, gençler alçak demir "parmaklıklar üstüne ilişmişler, Kimi si- ald yiyor, kimi etrafı seyrediyor, kimi .Sgarasını tellendiriyor, kimi de kabak gekirdeği çıtırdatıyor. i 'Tâ yanımda bir ihtiyar kadıncağız yanında İstanbuldan beraber gelen baş örtülü komşularına; — Ayol geçen pazar Beyazid meyda» rına çiktıkdı.. neden beni buraya ge- tirmediniz.. burası daha sefalı imiş... Yoksa beni Beyoğullarına lâyık mı gör- üyorsunuz?. Baş örtülü komşular hemen; » o ERİ — A ayol hanım nine... Estağfurul Jah.. onasıl söz?.. diyorlar... KISA PANTOLONLU ADAMLAR Arkamdaki büyük bayan birdenbire telâşlı bir feryad kopardı: — A dostlar bir yaşıma daha gir- dim... Bunlar ne?. Böyle kısa panta- Jonlu adamlar... Büyük bayanın bu sözü üzerine ba- şımı çevirdim. Soyunmuş, formalarını giymiş olarak stadyoma giden futbolcü- ler... İşte büyük bayanı o kadar telâ- | şa düşüren şey... O devam ediyor; — Ayol teccal mı çıktı yoksa?.. 'Tec- cal olmasalar böyle sokağa çıkmazlar bunlar... Yanlarındaki genç bahriye neferi ize- hat veriyor: — Valde.. bunlar futbolcü.. senin an- lıyacağın topçu, topçu... Büyük bayanı kim kandırır?, — Haydi evlâdım haydi... Böyle top- çu mu olurmuş hiç?.. Bizim rahmet- li de topçu idi. Hem dene topçu... Pi- levne muharebesine bile gitti... Ben touçu bilmez miyim hiçl, Ömrümde rahmetlinin topuçuyum diye sokaklar ra böyle çıktığını görmüş insan deği- lim.. ayol şunlara bakın... Genç bahıriyeli baktı ki, lâf anlatmak; kabil değil... İşi alaya döktü: — Aman walde... Bakma.. nikâhın STADYOMUN ÖNÜ Uzaktan bakıyorum. Stedyomun önü de bir âlem... Müthiş bir kalabalık ine bir eş...» Bi «Yaşa Reşad.» «Dayan Rebii.» diye Arkadaşımı; — Maç var.. halbuki dışarıdaki ka- iabalık içeriye girenlerden fazla... de- dim, gülümsedi: — Buhran maçı böyle seyredilir., GİDİŞ VE DÖNÜŞ Kaldırımın etrafında fır dönen çocuk arabalarına bökiyorum da şükrediyo- rum. Son zamanlarda çocuk oyunlarma kadar her şey harp silâhlarının şekli- ni aldı. İyi ki, birisinin aklına gelip de şu çocuk arabalarını tank, zırhlı oto- mobili, top arabası, yahud bombardı- man tayyaresi şekline sokmadı... Jâhlarına benziyen arabalar içinde ge- lecek nesiller ne harpçı yetişecekti. Meydanın ortasında bir sürü seyyar f0- toğrafçı.. Önüne.gelen Taksim meydanında bir Amerikâlı seyyah gibi resim çıkartı- yor... maçların yazıldığı kara tahtanın önün- den caddenin öteki ucuna kadar uza- nıyor. Zavallı vatman bu kalabalığı yarıp da arabalarını geçirmek için «Dan dı dı dan dan ? çekilin yoldan.» gibi makamla çan çalıp duruyorlar İşin garibi maç başlıyor, hâlâ kala- Taksim meydanındaki kalabalık stadyormdan mı çıktınız? Biri önünüzü kesiyor ve soruyor; — Affedersiniz. kaçkaça.. Eğer stadyomdan çıkmadı İseniz ve bu kısacık <kaçkaça?» sualinin ne mak- satia sorulduğunu bilmiyorsunuz kar- şınızdakinin delirdiğine hamledersiniz.. görünce bir çığlık koparıyor: — A. üstüme iyilik sağlık. ne olmuş böyle ayol?... Muharebeden mi dönüyorlar. Genç bahriyeli gülüyor; — Muharebeden dönüyorlar ya.. ben sana topçu dememiş mi idim?.. HER Eğer böyle olmuş olsaydı bu harp 8i- | «İttihad ve Terakki » nin son devirlerinde suikasdlar ve entrikalar Cemiyet nasıl battı? Teceddüd fırkası niçin doğdu, nasıl dağıldı ? Telrika No: 40... 2... 2. Müze Mustafa ağı Said Halim paşanın yerine sadaret mevkline Talât bey geçiyor cemiyet için çok basit bir işti. ARTIK AHVAL VE VAZİYET DEĞİŞMİŞTİ Bu takdirde iyi netice veren teşeb- büşlerin muvaffakiyet ve şerefi, zahi- ren, prense bırakılabilirdi. Fakat dit- tara- fından yapılcak J “Ye bu kabil muvaffakıyetlerin yalnız sağra- zamın eseri olarak değil, bütün eİtti- had ve Terâkkis nin müşterek him- metinin mahsulü olarak gösterilebi- lirdi. Ancak devlet işlerinde fena bir saf- ha görüldüğü takdirde mesuliyetin en ağır yükünü - gene el altından ya- pılacak propaganda ve telkin ile - Sa- id Halim paşanın omuzlarına yüklet- mek kabildi. İşlerin alacağı şekil bu iki ibtimal- den haric olmadığına göre Talât bey prensin sadareti zamanında tutulacak! hattı hareketi bu suretle tayin et- mişti, Bahusus, Beld Hrlim paşanın sa- darete getirildiği günlerde, Talât be-