Kış babanın hiddeti Bu yıl kurban bayramı, baharla kı- şın muharebe devresine rastladı. Bay- ramuın ilk sabahı kış baba hiddetle kır- : bacını şaklattı. Sert bir fırtına bir gün evvelki neşeleri kırdı. Bereket versin arkadan sevimli bahar, güler yüzünü gösterdi. Güneşin ılık pırltıları her- kesi sokaklara döktü. Cicilerini giyip köşe başlarında top oynamağa çıkan çocuklar arasında bir çok büyücekler de kıştan hazırladıkları yazlık ropla- rile dolaştılar. Sırtları boyalı, boynuz- bulamıyanlar sokak ortalarında köşe başlarında, tramvaylarda bayramlaş- tılar. Kalabalık bir tramvayın arka suhanlığından bir kadın, ördek başı Saplı şemsiyesini burnuma doğru uzat) mış, yanındaki küçük kıza dürtüyor; *— Bak, bak, bak.. Fatma teyzen fa karşıda, Hadi elini öp.. Çocuk durduğu yerden haykırıyor: «— Fatma teyzerece.. öpeyim elini. Fatma teyze ön sahanlıktan elini uzatıyor; *— Çok yaşa yavrum çok yaşa, Ber- hüdar ol evlâdım. Velâkin gözüm iyi- Ce farketmiyor da Lanıyamadım. Sen i kimin çocuğusun - evlâdım? Annene zül de selâm söyle.. İstanbulun dört bucağından Beyoğ- Tanâ akın oldu. Yaya kaldırımların- dan tramvay raylarına kadar adım atanıyacak derecede doldu. Biribiri- n€ kenetlenmiş insan dalgası ara Si- Ya birdenbire duruyor, çelik bir yay gibi gerilip esniyor. Bağırmalar, kü- fürler biribirine karışıyor. Ve nihayet mesele anlaşılıyor. Önde bir kaç kişi bayramlaşmak üzere durmuşlar. X İki gün her tarafta mükemmel bay- ram eğlenceleri yapıldı. Gezildi, dola- n şildı. Bahar havasını kaçırmamak iy? içim Hürriyet tepesine doğru kır gez- si mesine bile çıkanlar oldu. Velâkin üçüncü gün kış baba gene galib gel- di. Havaya kalın, ıslak pördelerini ge- rip kırbaçladı. Yağmur sağanaklarını dolu takib etti. Arkadan acı bir rüz- kârla lâpa lâpa kar parçaları ortalığı kastı kavurdu. Gece yarılarına kadar kaynaşan sokaklarda birdenbire ha- yat durdu. Kalın paltolara bürün- müş tek tük yolcular, şemisiyelerinin altında büzülerek sağa, sola koşuşu- yorlar, sinemalara, kahvelere can atı- yorlar. Her taraf sessiz.. meğer kış ba- | banın hiddeti hâlâ geçmemiş. Bereket versin dördüncü günü ha- Yâ yeniden açtı, çocuklar, hattâ bir çok büyükler can buldular ve sokak- lara döküldüler. — C. R l Üç hırsız çocuk yakalandı Şükrü, İsmail ve Zeki isimlerinde üç çocuk, Eyüp önlerinde bağlı bulu- nan bir yelkenli gemiden demir alât çalmaktalar iken yakulanmışlardır. Tefrika: No. 32 -— Yüzüme bakmanızı menediyorum) Buralarda kayalarm, evlerin, çayırla” | rın hâttâ yüzümüze değecek kadar | diye bağırdım. O kahkaha ile gülüyordu: — Tıpkı vahşi bir kediye benziyor- Gunuz. Bunun bir kompliman olduğuna emin değildim, yalnız tahmin ettiğim bir şey varsa Necdetle çabuk arkadaş ola- cağız. Biz yaştakilerin arkadaşlığını meneden hayat kanunlarına lâkayıt, gen, serbest iki dost. Tahminim katileşti. Bir kaç gün- denberi Necdet her sabah muntaza- man geliyor. Halamın, eniştemin Ça â tlan kaşlarına aldırmıyarak evden il çıkıyoruz. Necdetle yaptığım gezinti- lerde İçime, şimdiye kadar kim- senin yaşamadığı yepyeni bir âlemde dolaştığımız hissi geliyor. Belki sene- lerdenberi insan ayağı basmamış kü- çük plâjlar, karanlık mağaralar, vah- şi çiçekler açan tepecikler keşfediyo- ruz, Bazen, dalları yözümüzü hafif ha- #if yelpazeliyen bir çinar ağacının al- tında dinleniyoruz. İstanbulun gürültülü yaşayışından, bulutlu manzarasından çok uzağım. AKŞ 26 Şubat 1937 Dünyanın beş kıtasına yayılmış olan İngiliz impara- torluğunun harici politikasını Londranın tenha bir 80- kağında mütevazı bir binnda sessiz sedasız çalışan beş şahsiyet ile doksan memur idare ettiği gibi bu İmpara- torluğu hariçte el altından koruyanlar da isim ve şahsi- yetleri mümkün mertebe gizli tutulan beş adamdır. Bu adamların ne ayarda şahsiyetler olduklarını an- lamak için Umumi harpte Arap âlemini Osmanlı im- paratorluğu aleyhine harekete getiren miralay Law- renc#'i hatırlamak kâfidir. Bu adam Umumi harple İngiliz imparator'üğu' uğu- runda çok gizli ve tehlikeli faaliyette bulunarak harbin bu imparatorluk tarafından o kazanılmasına herhangi kumandan, politikacı veya devlet adamından ziyade hizmet etmiştir. Zahirde bu adamın resmi bir unvan ve sıfatı ve mevkii bile yoktu. Halbuki Hakikatte her salâhiyeti haizdi: Politika işleri çok karişik olduğu Ka- dar ziyadesile naziktir, Kati karar ve harekeljer polit” kanın resmi sahnesinde yapılamaz. Ekseriya siyasi ha- reketlerin ipuçları sahne gerisinde örülür. Bu işte dün- ya milletleri içimde en mahir olanı İngilizlerdir. Bu meharetleri sayesindedir Ki miralay Lawrence gibi zahirde hiç bir sıfat ve mevkii olmıyan bir adam perde arkasında çalışarak Umumi harbin İngiltere tarafından kazanılmasına yardım ettikten başka yakın şarkta İn- gilterenin en hayati menfaatlerini korumuş ve İngilte- reye bir çok arazi ve mühim bir nüfuz temin etmiştir. Halbuki Lawrence yalnız değildir. İngiltere bu ayar- da kâfi derecede muktedir ajanlar yaratmıştır. YENİ LAVRENSLER: Şimdi de bunlardan beş tanesi İngiliz politikasının hayati ehemmiyet verdiği beş mühim noktada gürültü- süzce ve kendilerini meydana çıkarmıyarak çalışıyor. Bunların yegâne mükâfatı ve tesellisi (vatanım) mânasını ifade eden My country sözüdür. Vatandan maksat İngiltere ve İngilterenin şeref ve menfaatidir, 1BNISSUUT NEZDİNDE: İngiliz imparatorluğunun nigehbanı olan beş şahsi- yetten biri Saint John Philbydir. . Bu adam Avrupada meşhur bir kâşif ve çoğrafyacı diye tanınmıştır. Haki- katen Arabistanm ortasındaki o(Elcuf) denilen insan ayağı obesmamış müthiş çöle dair The empiy Çuarter - boş nshiye - ve The heart of Arabian - Arabis- tanın kalbgâhı - isminde yazdığı eserleri ziyadesile na- zarı dikkati celbetmiştir. Umumi herpten evvel bu zat Hindistan hükümeti mülkiye hizmetinde idi. Arap lisanma ve şark ahyaline İngiliz imparatorluğunu el altından koruyan beş kişi ZAHIRDE HIÇ BiRUNVANI OLMIYAN BU ZATLARIN SALÂHİIYETLERİ ÇOK BÜYÜKTÜR KADIN KÖŞESİ Suvare elbisesi Zahirde Mister Philby Arabistanın mukadderatına hâ- kim İbnissüudun bir maiyet memurudur. Fakat haki katte bütün Arabistanda İngiliz İmparatorluğunun gayri mahdud salâhiyeti haiz mümessili bulunuyor. MAVERA! ŞERİADA: İngiliz imparatorluğunu el altından koruyanlardan biri de binbaşı Glubbdir, Zahirdeki sanatı Maverai Şe- riadaki Arap lejyonu kumandanıdır. Fakat hakikatte bu geniş ve mühim sahada bütün Arap kabilelerinin üze- rinde kontrol vazifesini yapar. Buradaki her ârap kabileşini tanır, Her birinin şey- hile dosttur. Burada müslüman ismi kullanır, Ebulha- nak denildi mi herkes bu adamı tanır. Tac ve tahtı ol- mıyan ve lâkin nüfuz ve hâkimiyeti hududsuz bulunan bir şahsiyettir. Dünyanın bu cihetinde. İngiliz impara- torluğunun menfaatlerini sadıkane korumaktadır. Fi- listindeki arapların kıyamı esnasında Maverai şerladaki bedevi kabileleri 70,000 gönüllü muherip hazırlamışlar ve Filistin hududuna göndermişlerdi. Binbaşı Glubb keyfiyetten haberdar olur olmaz Pilis- tin hududunda Lejyonu ile gönüllüleri önlemiş ve bir kaç söz söyliyerek cümlesini tersyüzü çevirmiştir. Bu su- retle Filistindeki İngiliz hâkimiyeti çok büyük bir tehli- keden kurtulmuştur. Filistin ile Irak arasındaki (geniş sahada ve Musul petrollerini Hayfaya akıtan boru hattının üzerinde İn- giliz imparatorluğunun hayati menfaatlerini bu İngi- liz tek başına bir ordu gibi muhafaza etmektedir. IRAK NEZDİNDE: mmm Bu sahanın ortasında ve yeni Irak krallığında da İn- gilterenin mühim bir gözcüsü vardır. Bu zat Irak kra ının müşaviri sıfatım haiz Mister Edmondsdur. Bu ada- mın hariçte hiç şöhreti yoktur. Hakikatte en muktedir ve mahir siyaset adamlarından biridir. 12 lisan bilir. Bunlardan biri Farisi ve diğeri Arabi dir; Muhitindeki adamlar daima kendi lisanlarile konu- Şur. Irakta ve bahusus Basra körfezinde olup biten işle- ri takib eder. i YEMENDE: Zarit bir suvare elbisesi, Düğünde facia Kavga ettiği genci öldürdü Giresun 21 — Buranın Bulancık köyünde bir düğün eğlencesi cina- yetle nihayetlenmiştir. Düğünden * bir gün evvel İdris ve Kahraman adında iki genç kavga etmişlerdir. Kavga sırasında İdris; — Ulan ben de seni yaşalırsam adam değilim. demiştir. Ertesi gün İdris düğün evinin ka- pısında beklemiştir. Kahraman tam içeri gireceği sırada İdris tabancasını çekerek Kahramanı dört yerinden İngiliz imparatorluğunun beş gözcüsünden biri de Yemende ikamet eden Mister Betram Thomasdır. Avru- pa mabadilinde kâşif ve coğrafyacı olarak tanınmıştır. Hakikatte Arabistanm cenubunu karış karış tanır. MISIRDA: İngiliz imparatorluğunun beşinci rasıdı Mısırda bulu- nan Peake paşadır. Zahirde Mısır hükümeti memuru- derin vukufu dolayısile alelâde bir kabile şeyhi idi. Mister Philby o tarihte İbnissüuda mühim bizmetler- İbnissüud harpten sönre mülkünü tevsi edip Hicazı da elınez eski İngiliz dostunu unut- müşavir olarak almışbır. Mister Phfby islâmiyeti kabul etmiş olduğundan İbnissüudun yanında ve Mekkede ikamet eylemesi de bulunmuştur. mamış ve yanma KIRILAN BEBEKLER Nakleden : Zeyneb İdil eğilmiş dalların hatları ap açık, hep belli. Necdet uzaklara dalmış anlatıyor, bugün yalnız geçmiş çok uzak gün- lerden bahsediyor. Meğer bu toprak- lerda ne değişik insanlar yaşamış, bu denizden kimler geçmemiş. Daha dün baharla beraber doğmuş gibi duran bu teze genç şehir için nice macera... Necdeti uzun uzun dinledikten sonra kaikıyorum. Gezintilerimize her gün bir değişik- lik kalıyoruz. Bazen kahvealtımızı dâ yanımıza alıp buranın tarlalarında açan mavi çiçeklerin üzerlerinde yi- yoruz. Necdet benim için bir alışkanlık halini aldı, Onda yardımcı, temiz bir arkadaş ruhu buluyorum. Bazen hır- çınlaşıyor, parlak gözlerini yeis bürü- yor, sebebini bilmemekle beraber böy- Ie anlarda bile kendisine karşı duydu- gum itimadım azalmıyor. Çok defa harpte Arabistana gönderi mişti. Evvelce İbnissüud ile tanışmıştı. Bu sayede tek- rar yanına sokulmuştur. O zaman İbnissilud Necidde cak itiraf etmek cesaretini bulacağı dur. Hakikatte İngiliz imparalorluğunun en mühim ajanıdır. Mısırda herhangi bir hâdise çıkarsa mutlaka Peake paşs orada bulunur. İtalyanlar Habeş buhranı esnasında Mısıra Trablustan tec: e hazırlandıkları savoan Penke paşa bütün kabaili silâhlandırıp Bingazi hududu boyunda beklemişti. Hulâsa şarkta her zaman mühim bâdiselere sahne olması muhtemel olan beş'mühim noktada İngiliz im- paratorluğu beş mühim eviâdını sadık gözcü olarak bulundurmaktadır. — F. kolaylaşmıştır. doğruluğa bağlı bir filozof. Şairim, zavallı zenginlere Karşı pek haşin. Bir servetin, namuskârane çalışmakla el- de edilebileceğini kabul etmiyor. Alle- me, arkadaşlarıma, bütün sevdiğim, takdir ettiğim insanlara hücum edi- yor. İtiraz etmem, bağırmam, ağla- mam lâzım... Hayır ben yalnız dinli- yor, dinliyorum... Bugün öğleden sonra şimdiye kadar gitmediğimiz iki saat uzaktaki bir köye kadar yürüdük. Yolları vahşi di- kenler, çahlar kapatmıştı. Necdet on- ları garip bir zevkle yarıyör, bende her dikene takılıp kalan elbisemin parçalarına aldırmıyarak sessiz arka- sından yürüyordum. Böylece ne kadar yürüdük bilmiyorum. Rüzgârı set esen hir düzlüğe çıktık. Burasını ilk defa görmekle beraber uzun zaman yaşamış hissini duydum. Belki de ölmiyen ru- hum asırlar evvel buralarda koşmuş, bugünkü gibi dizleri kanamıştı. Needet elile işaret ederek: — Bakınız! dedi. Baktım, karşı tepede dafları çök- müş, bacaları tütmiyen tektük ev vardı. Akşam güneşinin ziyası fle kı- zıllaşan bu fakir köye yaklaştık. Sa- kin havasını'ne bir köpek, nede bir çocuk sesi bulandırıyordu. Necdet gü- miz. bir.bağ olup olmadığını soruyo TUM. 3 Evet yakında birbirimizden ayrılıp ayrı ayrı cereyanlara kapılacağız. En mesut dakikalarımda bile bu ayrılık aklıma gelince gözlerim yaşarıyor, zih- nimden bin bir düşünce geçiyor: Meselâ aramızdaki bağa meşru bir şekil vererek uzun seneler, ölünceye kadar hep yanyana yaşasak! Bu tatl hülyaya dalmışken onun vakur sesile uyanıyorum, hayır, hayır biz biribiri- mizden ayrılmağa mahkümuz, Necdet, zengin bir kızla evlenmiyecek derecede K.ağrur. Belki babam da bu çılgınlığa Tazı olmaz, Esasen kendim de hissiya- tamdan emin değilim, Necdete- karşı şüphesiz . bir meylim var, fakat bu meyli büyük bir maharetle kendimden bile saklıyorum. Mâceranıdan beri cid- di bir sevgiden korkuyor gibiyim. İste- diğim kadar inkâr edebilirim, fakat üzerimde elân Mithatın ölmüş tesiri- Bi taşıyorum. Bu meş'um Âmir seve- ceğim bir gür karşıma çıkıp unutmuş olduğum sevgi istiraplarını hatırlata- cak. Bütün bunlara rağmen her geçen gün kalbimdeki hisleri kuvvetlendiri- yor. Necdet beni ciddi, asla unu- | lümsiyerek: tulmayacak kelimelere alıştırdı. O, | — Bu köyü görüyor musunuz Süzi? sert, tüylerimi ürpertecek derecede | dedi. yaralamıştır. Kahraman biraz sonra ölmüştür, İdris bundan sonra kaçmış, bir eve saklanmıştır. Evi Mustafa Tiryaki âdında bir jandarma bulmuştur. Mus- tafa Tiryaki, İdrisi yakalamak için eve girmiştir. İdris kendisini yakap Jatmamak için jandarmaya 75 bira rüşvet vermek istemişse de suç üstün- de yakalanmıştır. 'Tekrar baktım, uzun uzun baktım. Birdenbire kalbim sıkıştı. Henüz canlı gibi duran evler bırakılmış, unutuk muştu. İçlerinden bir tanesi büsbütün yıkılmış, enkazı toprak haline gelmiş- ti-Diğerleri zamanm yıpranmasına dayanmış gibi idiler, fakat onlar da biz daha dirilmemek üzere ölmüştü. Çök- müş kuyular, kurumuş, kararmış bağ- Jar yalnızlığa ağlayan cansız birer (e- Jâketzede idiler. — Burada da insanlar sürüleri ile tatlı günler yaşamışlar, Diye Necdet izahat veriyor, fakat yeni doğan şehirler onları çekmiş, bu- radan uzaklaştırmış, İhtiyarlamış, “ üzeri yosun tutmuş bir taş parçasına İliştik, Necdet yine uzun uzun anlatamağa başladı, Güneş gittikçe alçalıyordu. Üzerimizden bir baykuş acı kahkahalarını kopararak geçti. O anda derin bir teessür vücüs dumüu kapladı, ne yaptığımı bilmiye- rek Iki elimle yüzümü kapadım. Elvedâ hülyalarım, elvedâ lâkaydın, elvedâ baba! Bundan sonra keder bil- meyen alnını öperken çocukluğumda duyduğum sevinci artık duymayaca» ğım. Dünya çok fena baba! Evet fena, çünkü Necdet fena diyor. Fakat niçin hâlâ çiçekler açıyor, kuşlar ötüyor, güneş parlıyor? (Arkası var) ,