7 ymm is j i | | niz. Şimdi dünyada Sahife 12 © 26 Şubat 157. 4 Nadire akşam yemeği İçin süs- leniyordu. Hizmetçisi Nesrin, hanı munın üşümesinden korkafâk omuz- rü attı. yüzüne, dikkatli srinciğim, dedi. Bana dargın- şın galiba? Halinden böyle bir şey anlıyorum... © — Mümtaz bey pek evimi bir er- kek, hanimefendi.. — Hakkın var. Bu akşam hoşunâ gittiğini ona . müjdelerim, Evlenme teklifini reddetmemin acılığını" unu- tur! tig , — Demek Mümtaz beye varmıya- ş çaksınız? © — Zahmetmem. Hüta rii“ediyorum ; dersin? — Hanımefendi, big dir sizin ekmeğinizi yi! — O kadar oldu mu, Nesrin! Aman Yarabbi, nasıl ihtiyerliyoruz! — Siz otuzundanı bir yaş, bile fazla göstermiyorsunuz. Mümtaz bey gibi bir erkeğin kalbini kırmanız doğrusu hiç yakışmaz size, Ona ümid verdi- sizden baş- ka kimseyi görmez hale . YÜZ çe- virmek istiyorsunuz. . . — Bütün erkeklerle evlenemem ya, Nesrin! On sekiz yaşındanberi evlenip duruyorum. Başımdan üç.nikâh geç- medi mi? Şimdi artık kıfk İkisine gel- dim. Biraz dinlenmeğs Mtk kazen- dım zannederim, Ama sen müsaade i "edersen, tabii! i iğ İ ; — Hanımefendi, yalvağırım size, 5; kararınızı vermeden evvel iyi düşü- © Bünüz. Mümtaz beyi öyle birdenbire reddetmey'niz. — A! Gözlerin yaşarmış, Nesrin! © Şimdi beni de ağ'atacaksın. Yemeğe geç kalacağım. Neden ağlıyorsun, söy- le bakayım? — O kadar neşeli ve gençsiniz ki İ hanımefendi sizi bir gün ihtiyar ve © — kalacaklardı. yalnız bir halde düşünmek içime do- kunuyor. — Beni korkutuyorsun, Nesrin! Bel- ki hakkın var. Benden on.yaş küçük olmasına rağınen Mümtâzla evlen- mek belki de münasip olacak! — O bu kadar yaş farkı olduğunu miyor ya, ziyanı, yok! — A! Ona doğrusunu söyliyeceğim. elbette. Ona güzel bir sahne yapaca- ğım. İplida, Mümtaz,'sana bir şey söyliyeceğim diye başlıyacâğım. Geç- miş aşklarımdan bahsedeceğim diye yüreği çarpacak, Sonra'deyam edece- Zim: «Mümtaz, diyeceğim, kendinden yaşlı bir kadınla evlenmek doğru ola- cak mı zannedersin? Sen otuz iki ya- şindasın. Önünde koca bir hayat var. Ben, otuz sekiz yaşında, artık ihtiyar- lığın eşiğine basmış sayılırım, Sen be- nim yaşıma geldiğin zaman ben kırk beşinde olacağım. Şimdi bu kadar se- verek - baktığın yüzümü “görmemek için gözlerini çevircesksin-..» Buraya gelince gözlerim yaşla dolacak. Müm- taz bütün bütün coşacak, tekrar 15- rara başlıyacak, Bn de senin hatı- rı için peki diyeceğim! — Ona doğruyu söyliyeceksiniz zannetmiştim ben de hanımefendi! — Bir erkeğe oluz sekiz yaşında- yim demek onun en iyi sevkitablileri- ni tahrik etmek olur, Fakat kırk iki yaşı itiraf etmek biraz fazla kaçir- mak demektir. — Ben eden evlenmenizi bu kadar istiyorum, bilir misiniz, hanımefendi? Çünkü eminim ki siz de onu seviyor- sunuz! ; — Budalalık ediyorsun Nesrin! Be- nim gibi bir kadın âşık olur mu hiç? — Siz ne derseniz diyiniz, Mümtaz beyi sevdiğnizde benim hiç şüphem yoktur, — Telefon çalıyor, Nesrin. — Mümtaz bey... Sizinle konuşmak istiyor. — Peki, Telefonu ver bana... Bon- suvar, Sen misin, Mümtaz? Bu akşam yarım saat geç kalacağım maattees- süf, — Nadire, çok can sıkacak bir şey. Küşklen annem şimdi geldi. Ne yapa- cağımı şaşırdım. Onu yalnız bıraka- mıyacağım. Yemeğe gelemiyeceğim. — Tabii... Başka bir akşam gide- Tiz. Orövüar. — Ben yakında telefon ederim, Af- fediyorsun, değil mi? Bonsuvar Na- dire, — Al telefonu, götür yerine, Nes- rin. Hem öyle suratını asma. Sen be- ni seviyorsun diye herkes te sevecek değil ya.... Ettiklerimi çekiyorum. Bi- liyorsun ya, yirmi yaşında iken ko- caları bana kur yapan yaşlı kadınlar- la nasıl eğlenirdim. Şimdi Allah on- ların cezasını veriyor. — Fakat hanımefendi... Belki Müm- taz beyin dediği doğrudur... — Zannetmem, Nesrin. Sesinde an- nesile yemek yiyecek bir adamın hali yoktu, Muhakkak ki ihtiyar annenin yerine, geçen akşam Garden Barda pek beğendiği o kara gözlü İspanyol dansözile yemek yiyecektir! — Doğrusu çok yüzsüz adammış! — Neden böyle söylüyorsun, Nes- rin? Yaşlı bir kadına kendisini vakfe- decek te ömrünü çürülecek değil ya... Pek doğru yapıyor. — Utanmaz herif) — İşin fenası, Nesrin, biz zavallı kadınlar, yaşlandıkça daha aptal olu- yoruz. Zamanın geçtiğini hissettikçe içimiz titriyor, gençlerden âdeta bir tebessüm dilenecek bir vaziyete giri- yoruz. Hem güzel hem aptal olmak ne felâket! — Üzülmeyiniz, hanımefendiciğim, sizi her erkek çıldırasıya sevebilir. — İnşallah artık ömrümde hiç bir erkeğin yüzünü görmem. Bana Ak- şam gazetesini getir, Nesrin. Bilmece- sini halledeyim.' Ahçıya da söyle. İki rafadan yumurta pişirsin. Başka bir Bütün neşesile gülüyor Çünki ağzında şiir kadar güzel dişleri var! En kısa zamanda size de aynı parlak neticeyi kazandırabilir. HER EN DE EE) şey istemem. — Gene telefon çalıyor hanımefen- di... Mümtaz bey... — Başım ağrıyor da yatağa yattım, diye cevap ver. — Israr ediyor. Mutlaka sizinle ko- nuşmak işliyormuş. — Aman ne aptalsın, Nesrin! Yüre- ğim öyle çarpıyor ki... Ne var Müm- taz? — Beni dinle, Nadirs... Annem 15- rar ediyor, beni rahatsız etmek iste- mezmiş, Madem ki davetli idin, yeme- ğe gidecektin, git diyor: — Kabil değil, şekerim. Ben iki ra- fadan yumurta söyledim ahçıya... — İki yumurta için beni feda ede- mezsin yal Bu bana hâkaret, Nadire, Beni bir türlü ikna edemiyecek mi- yim? — Peki şekreim, nasıl istersen öyle — Ha... Demincek sana bir şey 80- racaktım, “unultum. Bana varır mr- sın? — Kabil değil! Benim için çok genç- sin. — Bütün hayatımda bekâr kalmak için bu bir sebep teşkil etmez. — Peki Mümtaz, görüşürüz. Şimği giyineyim de... — Beni üzüntüde bırakma, kuzum Nadire, — Sahi bu kadar üzülüyor musun şekerim? Bilsen we kadar memnun oluyorum. — Zaliın, hissiz bir kadınsın Nadi- Tel — Ama, ayni zamande, Son dere- ce mesud. — Sahi mi? Sevinçten çıldıracağım. Demek varacaksın bana? — Tabii... Haydı, rahat ettin ya, birak beni de giyineyim. — Sana ne çiçeği getireyim? — Bir demet mor menekşe kâf!., Hikâyeci Tarih konuşmaları & (Baş tarafı 5 nci sahfiede) ayıldı, yatağında doğruldu. Vasilin adamlarından biri bir kılıçta impara- torun ik! kolunu birden kesti, Hassa âşkerleri yetişmesin diye imparato- Tun kapısı Vasiliri askerlerle kuşatıl- dı. Fakat bununla da kanaat etmedi- ler. İçlerinden biri tekrar içeri girdi. | Bir kılıçta imparatorun karnını yar- dı ve işini bitirdi. Vasll, Bizans tah- tında, tek başına imparator oldu ve kendi karısi ve imparalorun metresi Evdokiyayı da hiç bir zaman yanın- dan ayırmadı. Fakat imparatorun kız kardeşi Theklaya karşi gayet şiddetli davrandı. Kadının bilâhare Bardasın dostlarından birile münasebette bu- Tunduğunu haber aldı, Herifi sopa, kadını kamçı ile öyle bir dövdürdü Ki; bununla da kanaat etmedi. Theklanın bütün emvalini zaptettirdi. İmparator Vasli mukaddes saraya yerleştikten sonra, öldürülen impara- tor için cenaze merasimi hazırlanı- yordu. Sarayda, üçüncü Mihalin ölü- sü yere serilmiş, barsakları dışarr fir- lamıştı, Üstüne en çok sevdiği atlar- dan birinin çulu örtülmüştü. Ölünün başucunda siyahlar giyin- miş bir kaç kadın, ellerini kaldırmış- lar, ağlıyorlar ve dua ediyorlardı. Bunlar, ihtiyar imparatoriçe 'Teo- dora ile kızları idi. Faciayı duyar duy- maz hepsi de saraya koşmuşlardı. Şimdi, karni deşilen imparstorun nâ- $1 önüne diz çökmüşler, sarhoş Mihal için Tanrıdan mağfiret diliyorlardı.... Ahmed Refik Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim: Kürçüyan, Piruzağada Ertuğrul, Kalyoncu- Kullukta Zafiropulos, Beyoğlu: İstiklâl caddesinde Galatasarağ, Tünelde Matkoviç, Galata: Okçu- musa caddesinde Yeniyol, Pındık- hda Mustafa Nail, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halicioğlunda Bar- but, Eminönü: Yemişte Bensa- son, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: o Şehzadebaşında Asaf, Karagümrük: Mehmed Fuw- al, Bakırköy: Hilâl, Sarıyer: Os- man ,Tarabya, Yeniköy, Emir- gön, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Be- şiktaş: Süleyman Receb, Kadıköy: İskele caddesinde Sotiryadis, Yel- değermeninde Üçler, Üsküdar: Ömer Kenan, Fener: Balata Mer- kez, Beyazıt: Cemil, Küçükpazar: Yorgi, Samatya: Kocamustafapa- şa caddesinde Rıdvan, Alemdar: Ankara caddesinde Eşref Neşet, Şehremini: Ahmed Hamdi, YENİ NEŞRİYAT: Memleketimizin yegâne güzel sanat lar dergisi olan AR ın ikinci sayım pek zengin münderecat ve birçok intişar etmiştir. resimle GİYyO 26 Şubat 987 Cuma İstanbul — Öğle neşriyalı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 18,5 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi; 19,30 Spor müs şarkıları: 20,30 Ömer Riza ta Isrı tarafından 'T' musikisi şarkıları, 20,30 Ömer Rrza tarafından Arabez söylev, 20,45 Cemal Kâmil ve srkadaşları tarafndan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı. 21,15 or- kestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri. ve ertesi günü proğramı, 22,35 Plâkla gololer, orkestra ve operet parçaları. 23 Son, Ecnebi İstasyonlarin Bu Akşamki En Müntahap Programı 'Triyeste (263.2) saat 22 Senfonik konser, Hamburg (831,9) 21,10, «Fra Diavolö» opera komik, Lil (247,3) 22,30 Wagnerden parçalar, Berlin (356/7) 21,30 Senfonik konser, Praga (470,2) 22,15 Triyo, Viyana (506,8) 23,30 Vi- yana şarkıları, Dans musikisi Breslav (315,3) Saat 23,30 - Peşte (549,5) 24,05. 27 Şubat 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,5 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,00 Şehir tiyatrosu komedi kısmı tarafından bir temsil, 20,00 Türk musiki heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafından arapça söylev, 20,45 Mü- nir Nurettin ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve halk şarkıları, saat ayarı. 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,35 Plâkla sololar, opora ve operet parçaları, 23,00 Son, AKŞAM Türkiye © Kenebi SENELİK © 1400 kuruş 2700 kuruş 6 AYLIK 750 » 1450 » 3 AYLIK 400 » 800 > LAYLIK 150 » pe Posta ittihadına dahil olmay, ecnebi memleketler: Seneliği 3600, elti uylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. “O Adren tebdili için yirmi bep kuruşluk pul gönderinek İlemdir. Zilhicce 14 — Ruzu Kasım 111 & İmsek Güneş Öğ İkinli Akşam Yatı E 145 1248 GSL S6 1200 Val Ve 501 60 1756 19.26 İdarehane: Babsâli civan Acımusluk Sok. No 13 KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F, SERTELLİ No 114 — Bir müslüman devletinin yıkılış haberini duymamak için ölmeğe TAzıy- “dım. Şimdi beynimden Vurulmuş gibi sarsıldım. - Bir devletin tarihe karış ması ve ortadan kalkıverimesi ne de- mektir, bilir misin sen? Kemal relsin emrile müslüman mu- hacit adaya çıkarılarak, . kendilerine yiyecek ve içecek odağılılmıştı. Felâ- ketzedelerin nereye gidecekleri ma- lâm değildi. Bir kaç gün-Mayorkada ç . Kemal reis o gün muhasirlerle te- mas etmek üzere adaya çıkmıştı. Ami- ralin yanında kaptanlardan başka bir bölük levend bulunuyordu. * Bunlar iy mir ek mişti. Sahilde ağlaşn. kadinlara. çocuk: ların iniltisi Türk denizeilerinin yüre- Kemal reis bu - kadınlardan birine sordu: — Senin kimsen yok mu? — Bir kaç gün önce vardı. Fakat | — Ne oldu onlar? Kadın hıçkırarak cevap verdi: — Ben kasabaya inmiştim.. kocam, annem ve çocuklarım köyde Kalmış- lardı. İspanyollar köyü bastılar. ve bütün köylüleri kestiler, İhtiyar bir kadın bu faclanın tafsi- lâtını vermeğe başladı: — Düşman köye girdiği zaman, ilk önce bizim eve girmişti. Ben merdiven altına saklandım.. çocuklarımı kesti- ler.. yanımızdaki eve geçtiler. Ağlıyan kadını göstererek: koparıp kapmın önüne dizdiler. Biraz sonra, köyümüzün biricik aslanı olan Süleyman, evins geldiği zaman bu fa- cla ile karşılaştı. Anasının al kanlar boyanmış beyaz saçlarını yüzüne gö- nuna kadar anlattı: — Süleyman sokağa çıkmıştı.. ka- nsi kasabaya inmişti. Çocuklar bü- yük annelerinin Kucağına atıldılar. Fakat, düşman çok insafsızdı.. içle- rinden birisi: (Ben kral Ferdinandm cellâdıyım.. siz: ve Süleymanı kesme- ğe geldim!) diyerek ilkönce çocuklar rın, sonra da bu faciayı gözile görün ihtiyar kadının boynunu kopardı. Kapının önünde İspanyol askerleri dolaşıyordu. İşte köyümüzün aslanı re yerde yatan İesik gövdeleri, daha ileride anasının ve çocuklarmın kesik miş başlarını görünce titredi: (Anacı- Zım.. yavrularım!) diye bağırarak ca- navarların üzerine atılmak istedi. Sü- leymanı kollarından sımsıkı tutmuş- lardı, Cellâd: (Kral hazretlerinin em- rile kafanı koparacağım!) diye bağır- dı. Süleyman ne yapacağını bilmiyor- du. O gün Endülüs topraklarında ge çen bu kanlı faciayı taş yürekli insan- lar bile kolay kolay seyredemezdi. Kemal reis sordu: — Ya sen nâsıl seyredebildin, nine? — Ne yapabilirdim, yavrum? Sindi- dim delikten bir yöre kımıldıyamıyor- dum. Meydana çıkarsam, beni de on- bu sırada evine dönmüştü. birdenbi- | — Acele etmel Bir dakika teahhür- den bir şey çıkmaz. Cellâd palasını omuzunda tutuyor- Gu: — Ne istiyorsun? dedi, Mühim bir şey mi söyliyeceksin? Süleymanın gözlerinden aleş saçı- lıyordu: — Evet.. bir şey söyliyeceğim.. kaç yaşındasın sen? — Altımış.. — Altmış yıllık hayatında bir daki- ka olsun insanlığını düşündün mü? — Neme gerek benim - insanlık! Ben vazifemden başka bir şey düşün- mem., — Bir dakika müsaade et bana! Anamı, çocuklarımı öpeyim., — Haydi öp! Süleyman kendini yere attı.. anası- nın kesik başını kucağına aldı. kan pıhtılarile örtülmüş yanaklarından öptü. dudaklarından birtek kelime işitildi: Anacığım!.. Süleyman “anasının başını yere bi- raktı.. üç çocuğunun başlarını bir araya getirdi. üstüne iğildi:: Yavru- Tarım! - Ne olurdu, biriniz olsun sağ kalsaydınız? Ve ellerini göğe uzatarak haykırdı: — Allahım! Benim intikamımı bu canavarlardan kim alacak? Neslimi söndüren ve ocağımı temelinden yı- Kan bu cellâdlara sen bu fırsatı ne- den verdin? İhtiyar anacığımın, suç- suz yavrularımın feryadını işitmedin mi? Kulakların mı tıkandı Yarabbi? | Neden görmüyorsun bu faciayı? Cellâdın sabrı fükenmişti.. palası- nı kaldırdı. ve Süleymanın başı da çocuklarının başları üstüne yuvarlan- dı, Bundan sonra bütün köy halkını kılıçtan geçirip gittiler. Kemal reis gözlerini uğuşturarak, korkulu bir rüya görmüşçesine titre- di.. sersem sersem etrafına bakındı: — Allah da Endülüsün yıkılma- sında düşmana yardım ediyor... Za- vallı müslümanlar! Ne yerden, ne gökten, ne denizden.. hiç bir. yerden İ yardım ve himaye görmeden göçüp gidiyorsunuz- Dedi.. kaptanlarla birlikte sahilden ayrıldı. Adanın çarşısına doğru yürü- meğe başladı. (Arkası var) Açık konuşmalar : 1) Bay Kemal Uygura — İstediğiniz malümalı yazmağa sütunlarımız müsaid değildir. Lütfen adrösinizi (gönderiniz, size posta ile bildireyim. 2) M.B. imzalı mektup sahibine — O tarihte İspanyol orduları başkamandanı Don Petro Fernandezdi. Bu adı römani- mızda bir kaç kere tekrarladık, unüt. muşsunuzl