v Size anlatacağım hikâye noktasi noktasına doğrudur. İki sene evvel yaz ortası.. bizim kaplıca şehirlerinden bi rindeyim... Yeni ve büyük asri otelde oturuyorum.. geleli spice olduğu için oteldekilerle çok ahbabım. Zaten pek çoklarını şehirden iyi tanıyordum. Si- ze otel arkadaşlarım arasında yalnız kadınları tarif edeyim. Erkekleri tarif edip de ne olacak?, , Evvelâ cazibe... Daha yüzüne, gözle- rinin içine bakarken insanm başını döndürecek derecede 1 bir genç kadın. Mısırlı, zengin; Buraya yalnız gelmiş, kocası gelip ikendisini alacak, buradan Avrupaya gideceklermiş... Lâ- kin garip huylü bir kadın... O kadar etrafında döndüğüm ve bana da o de- | rece yüz vediği halde arkadaşlığımız is- | tediğim kadar ilerliyemedi. | Nihayet kendi kendime onun hakkın- da bir karar verdim. Hoppa, bizim ta- birimizle efındıkçış bir kadın... Bütün hafiflikleri yapıyor, lâkin karşısında- ki erkek biraz arzularını genişletti mi?. Katiyen o tarafa iskele yanaştırmı- yor.. bunun için cazibeden kati suret- te ümidimi kesmiştim. Maamafih gene arasıra arkasından koşmaktan kendi- mi alamıyordum. Otel komşularım arasında ikinci ka- dın bayan Fahire... Altmışına çoktan yaklaşmış. Buruşuklar içindeki yüzü- nü fena halde boyayan, genç görünmek; için türlü hafifliklerden çekinmiyen gayetle şişman bir dul... Herkesin ken- disine hemen âşık oluvereceğini zanne- den bir kadıncağız... Ben artık cazibeden tlmidimi kesince işl alaya döktüm. Hiç olmazsa eğlen- celi, komik birkaç gün geçirmeğe karar verdim, Çünkü cazibeye karşı muvaffa- kıyetsizlik fena halde cahımı sıkmıştı. Âdeta kendini avutmak istiyen nevmid âşıklara dönmüştüm. Bunun için bana bir eğlence lâzımdı. Aklıma şeytanca bir fikir geldi. Bayan F'ahireye âşık ro- lü oynamak... O gece yemeği hep beraber yiyor- duk. Cazibe, Fahire, ben, İki erkek ar- kadaşım daha... Mâsalarımızı yanyana çektirmiştik. Yemekte epi bira yuvar- lamıştım. Birdenbire Fahireye damdan; düşer gibi: — Ah dedim., bayan Fahire... Sizin öyle büyüleyici gözleriniz var ki.. ben bu bakışların uğrunda mükemmel bir cinayet işliyebilirim. Arkadaşlarımın hepsi gülmemek için havlularını ağızlarına » götürdüler, Çünkü hepsinin benim muzipliğim- den haberleri vardı... Bilhassa Cazibe şeytan şeytan bana bakıyor, kahkaha- Yarını güç zaptedebiliyordu. Lâkin Fahire hiç bir şeyin farkında değildi. Benim sözlerim © derece hoşu- na gitmişti ki, gözlerini süzerek: — Ah siz erkekler. ah 3iz erkekler., dedi her genç, her güzel kadına ayni cümleleri söylersiniz... Bu sefer ben kahkahayı atmamak için kendimi epi zorladım. Ve hemen Fahireye cevap yetiştirdim: — Katiyen... Emin olun, ilk defa böyle baş döndürücü bakışlar karşısın» da kendimi kaybediyorum bayan Fa- hire... Fahire âdeta bir sarhoşluk anı geçi- | riyordu: — Çapkın... diye iskemlesini büsbü- tün yanıma yaklaştırdı, bu kompli manı şimdiye kadar kaç kadına yap- tın?.. — Ak Fahire içimden geçenleri bir Fahire işi iyiden iyiye ciddiye almiş” tı. — Canım, dedi, bu bahisler bu kadar kalabalık içinde konuşulur mu?.. Sonra kulağıma eğildi: — Bunları söylemek için daha ten- ha bir zamanı bekliyecek kadar da sab- rın yok mu?. Hepimiz bomba gibi kiyma eğ latacağız amma, dişimizi sıkıyoruz. Nihayet yemekten sonra biraz dolaş- tık, filân.. herkes odasına çekildi. Bir müddet otelin arkasindaki büyük bah- çede dolaşıyordum. Bu sırada gözü- me Fahirenin odasının balkonu ilişti. 17 numaralı odanın balkonu... Oyna- dığım oyunu biraz daha ileriye götür- mek istedim. Bahçeden büyük bir gül kopardım, 17 numaralı odanın âçık balkon kapısından içeriye attım, Ve ağaçları arasından hızla yürüye rek otele girdim. Şimdi Faht renin halini düşünüyordum. Sotrada- ki sözlerimden sonra balkonun kapi- sından içeriye attığım gül onu kimbi- lir ne kadar heyecanlandırmıştı. <Şim- di odasında ns derin kalb çarpıntıları içinde beni düşünüyordur.» diyordum... yeptığım hainliği biraz daha ileri gö- türmek için sanki şeytan beni dürttü. Odamdaki telefonu açtım. Otelin sant- ralındaki matmazele: — 17 numaralı odayı versenize. de- dim... Biraz sonra telefon açıldı: — Al6... Ben hemen sordum: — Allo. biliniz bakalım ben kimim?, — Kerim... Demin bana balkondan gül atan değil mi? Telefon edeceğini, beni bu gece görmek istiyeceğini bili- yordum Kerim... — Ah.. mümkün olsaydı gül yerine size kalbimi çıkarıp atardım... Size söyliyecek o kadar şeylerim var ki... — O halde hemen 17 numaralı odaya! geliniz... sizl uzun uzun dinliyebilirim.. Bu söz üzerine şaşırdım. Öp babanın. elini.. şimdi ne yapacaktım?.. Mas metih hiç bozmadım; sanki çok heye- canlanmışım gibi sesimi titreterek; — Hemen geliyorum.. ancak koridor- larda belki kimseye raslarım.. beni oda- ya girerken görürlerse dedikodu olur.. eğer böyle bir müşkülâta uğrar da oda- yo giremezsem bahçeye çıkarım. Uzak- | tan ıslıkla. bir fokstrot çalarım. siz de İ beni beklediğinizi anlatmak için karan lıkta balkon kapısında sigara içiniz... Sigaranızın ateşini hararetli bir aşk KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Düşmanı bir gece baskınile can evin- den Vurup yıkalım. Bu fırsat her za- man ele geçmez, Emir! Emir Yusuf baskına Karar vermişti, Erlesi gün bütün hazırlıklarını ta- mamlıyarak, gece yarısı baskına gi- deceklerdi. Sevil mücahidleri atlarına binmiş- lerdi.. ortalık henüz yeni kararmıştı. Düşman ordusunun bir saat gerisin» de bir dağın yamacında gece yarısına kadar bekliyeceklerdi. Emir Yusuf, Rüstemle at üstünde ko- nuşuyordu: — Annemi gördün mü hiç, Garna- tada?... — Sitdi Ayşeyi mi soruyorsunuz?, O, anadan Ebu Abdullah gibi bir vatan hainin nasıl doğduğuna şaşıyorum doğ“ rusu, Sitti Ayşeyi mücahidler çok 8€- yerler, Fakat, zavallı kadıncağız son günlerde oğlu tarafından sindana, atık maştı. — Ne diyorsun? Hakikat mi bu söy- lediklerin?, — Yalan söylersem elime ne geçecek, hakikati gözümle gördüğüm gibi söy- lüyorum. Ebu Abdullah Garnatanın en münevver ve yurdsever gençlerini birer birer yakalatıp boğduruyor. İlm ve fikir adamlarını kendi etrafına top- lamış.. güya düşman şehri zaptederse, kendisile beraber onların da tecavüz- den korunmasını ahden temin edecek- miş. — Garnatada'da Şeyh Hall bir işi göremedi mi?, Rüstem içini çekti: — Aman, ne fesad Sis Şeyh Hr Jili tanıyor musunüuz?. — Onu buradan Garnataya ben gön- dermiştim.. fakat geri dönmedi. Benim! de işlerim bu yüzden altüst oldu. — Ben Şeyh Halilin yeğeni Tahirin evinde misafirdim. Şeyh Halil Garnatar. ya geldikten sonra, mücahidler biraz daha cesaret buldular. kanları tutuş- tu. hükümdarın menfi tahrikâtına ehemmiyet vermediler. Şeyh Halli el- altından valide sultanla temas da et- mişti, Fakat. — Ne oldu? Odamı satıldı yok- sa kardeşim gibi?... davetiyesi olarak telâkki edeceğim... Benir. yalancıktan sesimi titretme- me rağmen onun Sesi hakiki bir heye- canla titriyordu: — Bekliyorum. ş Ben tabif onun Kli bile önün- den geçmeden bahçeye çıktım. Sanki 1T numaralı odaya girmek için müşkü- lâta uğramışım gibi ıslıkla fokstrot çal: ımağa başladım. Karanlıkta bir ataş- böceği gibi sigarasının ateşi parladı söndü. İçimden kahkahalarla gülüyor- dum. Şu dakikada <altmışlık tazecik» «caba ne büyük heyecan içinde idi. Onu üzmek için ayrıca birer saat fa- la ile bahçeye çıktım. Islıkla fokstrot- Jar çaldım ve daima sigarasının ateşi- nin parladığını gördüm. Demek beni ne büyük bir hararet, ne büyük bir sebir- Sızlıkla bekliyordu! Nihayet uykum geldi. Odama çıkıp yattım. Oynadığım oyundan memnun uyudum. Ertesi sabah bir de baktım. Otelin ö-| nünde büyük bir otomobil duruyor. bir ğer Cazibenin kocası gelmiş... Karısı- nı hemen gölürüyormuş... Cazibe oto- mobilde ldi, Yüzü sararmış ve yorgun- du. Kocası biraz uzaklaşınca yanma yaklaştım, Son derece dargın bir hal- de: — Dün gece, niçin gelmedin?.. dedi, seni sabaha kadar bekledim.. Şaşaladım: — Sahi mi? Ne münasebet?, — Geleceğim diye telefon etmedin mi?.. Aklım kanatlanıp başımdan uçacak- tı. Neden sonra: — Ay sen 17 numaralı odada mı idin? dedim. ? — Öyle ya.. dün gece buradaki son gecemâi. Fahire benim odamı çok bö- geniyordu. Onun daha bir aylık sıcak su kürü varmış.. başkası tutmadan be» rim odamı tutmak istedi. Dün gece 0- daları değiştik.. Ben de zannettim ki, benim burada geçireceğim son geceyi benimle beraber geçirmek istiyorsun... Seni o kadar bekledim ki... Sen tele- fon edince ne kadar sevinmiştim. Saba ha kadar balkon kapısında sigara iç- tim durdum... — Söyleme Cazibe deli olacağım... Nasıl deli olmıyayım ki, o sabah Cazibe! ile kocası vapurla İstanbula gidecek- ler. Akşam ekspresle Avrupaya... Yar ni hayatımda tanıdığım en güzel kadı- nı bir daha görmeme imkân yoktu. Onların otomobili hareket etmek üzere iken Fahire o dev gibi vücudile; —N gel seninle tenha köşe- Jere çekilelim.. diye yanıma yaklaştı. (Bir Yıldız) AKBA Ankarada ber dilde mecmua ve kitapları Tatüe mektep kitapları ve ucuz olarak AKBA müesse- selerinde tedarik edebilirsiniz. Telefon : 3377 İSTANBUL: Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Plâk- la hafif müzik, : 13,25 - 14: Muhtelif plâk neşriyatı, Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Kanferans: Tayyare cemiyeti namına Rasim Tat, 20 Rifat ve ar) tarafından Türk musi- kisi ve Halk şarkıları, 20,30 Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları. 21 Bay Ömer Riza tarafından Arabcs havadis, 21,15 Or- kestra. 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkia sololar. Opera ve operet parçaları, 23 SON. Ecnebi İstasyonlarının Bu Akşamki En Müntehap Programi 8.D. tRoma (238,5) m. 22 — (Verdi) nin Rigoletta (Mantooa dühaet rolün Benja- mino Gigli yapacaktır.) Prag (470,2) m, 21 30 4 perdelik (Boris Gosunov )operasi Paris (Radyo Pari) (1648) m. 22 45 Senfonik orkestra Varşova (41339) m. 20 — Piyano (Bethovenden parçalar) Berlin (356,7) m. 20 15 Keman konseri piyano ile beraber Peşte (549,5) m. 22 45 'Tzigan orkestası Dans Musikisi 8s.D. Brükselden II (321,9) m. 23 — Oslodan (4153) m 23 15 Frankfortdan (251) m. 23 30 Tuluzdan (328,6) m, — 45 Londradan (342,1) m. — 50 29 Kânunusani 937 Cuma İSTANBUL: Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Muh- telif plâk neşriyatı, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Spor müsahabeleri: Eş- Tef Şefik, 20 Vedin Riza ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şar- kıları, 20,30 Cemal Kâmil ve arkadaş» ları tarafından halk şarkıları ve Türk musikisi, saat, 21 Bay Ömer Riza tara- fından arapça havadis, 21,15 Orkestra, 22,10 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, Opera ve operet parçaları, 23 Son. 15,000 liraya satılık apartıman Kurtuluş tramvay caddesi üze- rinde ve durak yerinde altışar odalı üç ve üçer odalı üç yani ai- ta daireyi ve altında bir dükkânı muhtevi güneşli, havadar iyi bir apartıman on beş bin liraya satı- hıktır. (Akşam) ilân memurluğu- na müracsat. Telefon 24240 “HASAN KUVVET ŞURUBU Zaafı umumi, kansızlık ve kemik bastalıklarına şifai tesirleri çoktur. Çocukları, gençler, genç kızlar ve ihtiyarlar her yaşta istimal edebilir Yİ Xa 1936 - 1937 başmahsulü Norveç Morina BALIKYAĞI zartesi günü saat on yedide tır. İsteklilerin acele müracaatları. Kızılay Hasköy şubesinden: di Kamunumuzun Kızılay kongresi ikinci kânün 937 saat 10 da Halıcıoğ” İu iskele karşısındaki Parti binasi merkezinde yapılacağından kamunumuf Kızılay üyelerini bu saatte bulunmala” n ilân olunur. Beyoğlu Halkevinden: 30/1/937 . cumartesi günü akşam saat 20,30 da Evimizin gösterit salon” İarında bir toplantı yapılacaktır. I — Konferans: Uyuşturucu madde" lerin tahribatı hakkında (Doktor Hi seyin Kenan Tunakan tarafından). 2 — Temsil: (Evimiz gösterit kol& tarafından). 3 —Bu toplantı arzu eden yurddaf lara açıktır. Eminönü Halkevinden: Bu yıl için düzenlediğimiz seri konfe" ransların üçüncüsü 28/1/937 perşem be günü saat (17,30) da Eevimizin Ca” ğaloğludaki merkez salonunda Bay Mur rat Sertoğlu tarafından (Dünkü ve bir günkü İran) o mevzuu üzerinde ve! cektir. Davetiye yoktur. Herkes gelebilir. tem hakikati söylemeğe mecbur oldu: — Bir sabah evin kapısmda bir kesik baş bulduk. Hayretle eğilip baktık. Şeyh Halilin başıydı bu, Prens Yusuf dişlerini gıcırdatarak haykırdı: — Alçaklar. onu da mı öldürdüler?, — Tahirle ben, Şeyh Halilin öcünü almağa çalıştık. ortalığı ateşledik. sa- Tayı kundaklamak, uyuşuk vicdanları harekete getirmek istedik. Fakat, bu teşebbüsümüz de en aşağı üç yüz mü- cahidin ölümile neticelendi.. sultanın cellâdları derhal vaziyete hâkim oldu- lar.. ve istipdadı yıkmak istiyen genç- leri birer birer kılıçtan geçirdiler. — Zavallı ŞeyhHaltl. Halbuki o bu- rTadan Garnataya ne büyük ümidlerle gitmişti, Şimdi Garnatadan büsbütün. ümidimi kestim, Prens Yusuf bir müddet sustu.. ko- nuşmadı.. Vaktin biraz daha ilerilemesini bek- Tiyordu. Ortalık karanlıktı, Mücahidler basacaklar sahayı çok #yi bildikleri için, çok timidli ve neşeli görünüyorlardı, Rüstem gittikçe uzayıp derinleşen bu sükütü ihlâl etti: — Baskından sonra ne yapmak fik» rindesiniz, ya Emir?, ve Düşman zabitlerini esir alıp bütün silâh ve cephanelerini yağma ettikten | sonra geri dönmek. — Ben de bu fikirdeyim. Çünkü © noktadan İleri hareket edilecek olur- sa, düşmanın büyük kuvvetlerile karşi- laşmak tehlikesi baş gösterir. Kazanı- lacak muvaffakıyet çok çabuk kaybolur ve baskından ele bir şey geçmez.. geçen- ler de elden gider. — Çok doğru söylüyorsun! Yağma» dan sonra, herhalde Seville döneceğiz. ... MÜTHİŞ BİR BASKIN Gece yarısı. Prens Yusuf, Rüsteme sordu: - — Hareket emrini vereyim mi?, —-Tam vaktidir. fena olmaz. Gündüzden söylenen parola şu - idi: Dağın yamacında bir meşale yanacaktı. Biraz sonra meşale yandı. Mücahidler ateşi görünce hep birden harekete geçtiler. Tertibat gündüzden tamamlanmış, müslüman akıncıları düşman karargâhına varınca ne yapa» caklarını önceden kararlaştırmışlardı. Sevilli mücahidler hep birden, taşkın bir nehir gibi, akma başladılar, Prens Yusufun yanında değerli müs- lüman zabitleri vardı. Rüstem de Yu- sutla beraber gidiyordu. İspanyolların muvakkaten kurduk- ları karargâhta dört, beş bin kişi tah- min ediliyordu. İspanyol askeri çok yor- gundu. Baskın çok heyecanlı oldu. İlk önce İspanyol nöbetçileri birşef anlıyamadılar.. hattâ dört çevreden DİP” den gelen atlıları kendi süvarileri san” dılar.. Ve: — Tehlike var!. Borusunu çalmağa bile lüzum gör” mediler, Müslüman mücahidler ilk hamled? nöbetçileri kılıçtan geçirdikten sonr8, ordu merkezine girmeğe muvaffak Ol* muşlardı. İspanyol askeri uykuya dalmıştı. Bu arada arapça: (Ya Allah. Wğ rubi) gibi kelimeler işitilmemiş olsa)” dı, İspanyollar kökten bir felâketin ger diğine ve cinler ordusunun hücumunf laşılmıştı. Neden sanra kılıçlarına 887 rılmak fırsatını bulanlarda da bu Kil” cı sallıyacak derman ve cesaret kalma” mıştı, Müslümanlar at üstünde dev g£ bi sağa sola kılıç sallıyorlardı. Düşman askeri ise yerlerde yatıyordu.. ve korku dan ne yapacağını bilmiyordu. (Arkası vat).