Hanrik İbsenin hayatı Eczane tezgâhının arkasından hayatı seyreden ibsen cihan sahnelerine şaheserler verdi Kümes haline getirilen bir odada çocukken gördüğü bir ördek, senelerden sonra "Yaban ördeği,, olup cihan sahnelerinde alkışlandı Dünkü Bergen tiyatrosu Oslo körfezinden yukarı doğru, ha- İif bir diklikle yükselen yamaca tır- Manınız, çok değil, tabii bir yürüyüş- le üç saat kada: alınız, kırmızı ve beyaz boyalı ev , İnsanın yüzüne gülen küçük bir şehre varırsınız. Ora- Mi Norveç kıyılarının Skien köyüdür. Hanrik İbsen, 20 mart 1828 de bu kü- Çük köyde doğdu. Norveçin Skien şehri, kara taassu- bun merkeziydi diyebiliriz. Annesi | kaba sofu bir kadın, babesı, işleri tı- kırında giden, neşeli bir adamdı. As- len Danimarkalı idi. Oğluna çok düş- kündü, Çocuk, kara taassubun pençe- &inde, ümidsiz, ideslsiz bir eğitime boyun eğerken, diğer tarafta babası- mın şefkati ve muhabbeti ile avunu- | yordu. Saadet ömürle kaim değilmiş, iyi günlerin ömrü de kısa olurmuş. Han- Tikin bebası Knud İbsenin işleri bo- | zuldu, borca girdi, gırtlağına basan | alacaklılarını tatmin için nesi var | esi yok sattı, daha küçük bir köy- deki evine çekildi. O zaman Hanrik B yaşındaydı. Issız köy, anasının pa- İ rasızlıktan doğan kavgaları, çocuğun ruhuna kasvet vermeğe başladı. Ço- cuk ta meyustu, bu yelsi şuurlu de- Rildi, bununla berâber Hanrik, için- deki Rüznün sebeplerini araştırıyor- du. En büyük zevki, kümes hâline kon- muş büyük bir odaya kapanıp kal- maktı. Bu odada kitap ve resim dolu dolaplar vardı. Büyük bir saat vardı, ama işlemiyordu. Boya kutuları var- dı. Tavuklar, tavşanlar ve bir de ördek ardı. Senelerden sonra İbsenin mu- hayyelesinde «Yaban Ördeğis ni can- YTandıracak olan ördek, çocukken gör“ 'düğü bu ördektir. İbsen arkadaşlarile oynamaz, kim- seye sokulmaz, günlerce kitap karış- tırır, resim yapardı. Eserlerindeki Yarı konuşturacak, onları yaşatacak- | t. İstidadı kendiliğinden meydana çıkmıştı, tiyatro eserleri yazacaktı. ... İbsen bir taraftan tiyatroya hazır- Tanırken, bir taraftan da Danimarka- Ya hücum eden Almanlara karşı koy- karışmak istemiyorlardı. Bunun için de İbsene düşman oldular. İbsen ken- dini hicviye yazarak müdafaa etti. Bu yazılar millettaşlarını bütün bü- tün kızdırdı. İbsen, halkın kendine kin bağlama- sina ehemmiyet bile vermedi ve gece- leri, eczanenin tezgâhı başında, Üç perdelik ilk dıramını yazdı: Ketilina, Bu eser, bir anarşist eseriydi. Ondan sonra da Grimstadda tutunamadı, 1850 de Osloya gitti. Parası yöktu. Ekmek peynir yiyor, bir arkadaşının odasında yatıyordu. O sene «Devler türbesi; ni yazdı, oy- nattı. Eser beğenildi. Bundan cesaret buldu, bir gazete çıkardı. Gazete do- kuz ay devam etti ve battı. Ondan sonra İbsen sefalete düştü. İ Bereket versin bir tesadüf onu Skan- dinavyalı kemancı Ösle Büld ile ta- nıştırdı, Osle İbsene 1,200 kron aylık la Bergen tiyatrosunun müdürlüğü- Dü teklif etti. Bergen o zaman büyük ticaret Ii- manı idi. İbsen bu limanın tiyatrosu- nu eline aldı, gece gündüz çalışmağa j : li ; i : 1860 da bu propaganda semeresini | gösterdi, Danimarkalılar Norveçi ter- kettiler. Fakat bu muvaffakiyet ak- | değe. Yaban ördeği diyen bu deli, | başka yerlerde de raslamışlır. Fekat İ leri sahnede canlandırmak çok büç- | yaya kaçtı, İbsenin de matbuat, hu- susİ hayatını teşhire başladı. 1864 de o da İtalyanın yolunu tuttu, ... İtalya iklimi, muharririn tıynetin- de bir sükün hüsule getirdi. Orada çok okudu. Bilhassa 1884 den 1887 ye kadar felsefe okudu, Kant'ı inceledi. 1868 da Brandı 1867 de Per Güntü yazdı. hep bu iki eseri oynuyorlar, kitapçı- lardı. Şehir tiyatrosunun temsile başladı- ğı «Yaban Ördeği» ni 1886 da yazdı. | İbsen artık efsaneyi, Folklorü bi- ra memleketine dönmüştü. Norveç kendisini alkışlarla karşıla” dı, fakat artık o memlekeline yaban- cı idi ve memleketini terennüm eder- ken, beşeriyetin isteklerine terceman milel bir şöhretiir. Onun eserlerini yalnız Avrupanın büyük şehirlerinde görmezsiniz. İzlandada İbseni okur- lar, Peru ile Şili arasındaki küçük köylerde onun kitapları vardır. İbsen 20 mayıs 1906 da öldü. Yaban Ördeği, müellifin, bariz ka- rekterini meydana koyan en kuvvetli eserdir. İbsen bu eserinde, insanların çıplak hakikate dayanamadıklarna kall olarak, yeniden hayale kapılmış- tır ve bu hulyaya Kapılırken, çocuk- luğunun infibalarını canlandırmıştır. Çocukken babasının köy evindeki büyük odada, resimli kitapları karış- tarırken, odanın içinde bir de ördek bulunduğunu yazmıştık. İşte bu eser- de en büyük rolü oynıyan bu ördek- tir. Piyesin Kahramanları bu ördeği görüyorlar. Yaralandıktan sonra ba- taklıkta çırpınan ve ancak av köpe- dinin dişlerile oradan kurtulup in- san eline düşen yaban ördeği... Pi- yeste bir deli var. Ekdal, gördüğü ör- #. oğlu Hialmar, sahte artist, sahte dâ- hi, sahte karakterli fotografçı, zayıf ahlâklı Relling, bunlar hep, Grims- tad eczanesinin tezgâhı ardından seyrettiği insanlardır. Fakat hiç şüp- he yok, ki İbsen bu insanlara, daha şunu da itiraf edelim, ki müellifi için hayatta görülen, ve nihayet kimi müdrik kimi meczub olduğu için ba- sit telâkki edilecek olan bu karakter- tür. Cihan tiyatrolarında büyük bir alâ- ka ile dinlenip seyredilen «Yaban Ör- deği» ni bizim sanatkârlarımız hak Yazam Ahmed Refik VENEDİKLİ BAFFA “Safiye Sultan,, Bühi 7. Tetrika No: 87 Lala Mehmed paşa deli Hasanın askerlerini görünce şaşırdı, kaldı. Bunlar başı kabak baldırı çıplaklardı Üçüncü Mehmed, oğlunu derhal | lmi kafasına sığdırmak istedi. Esad hapsettirdi ve o gece boğdurdu. Yal nız bununla da kalmadı. Anasını da, şeyh efendiyi de, arada vasıta olanla- rı da, hepsini yakalattı ve denize at- tırdı. Fakat bu cinayet kendisinin de yanına kalmadı. halkı bahçelerde eğleniyorlardı. Ser- dar Lâla Mehmed paşa küffar üzerine devşirme pah taifesi zümresinden İlyas bey gi- bi ilmi ve fazlı ile temeyyüz eden genç ve âlnç insanlar da ilimle, irfanla uğ- raşıyorlardı. O yıl, şehzade Mahmud- la beraber onlar da öldüler. Arnavut Yemişçiye hicviye yazan Azmi zade, İlyas beye mersiye yazdı. İlyas bey, Reisülküttab, Medhi Çelebi idi. İlmin ve irfanın âşıkı olan Kâtip Çelebi onu ne kadar methediyor: Venedikli Baftanın settanatı hen- gâmında, kızı Ayşe sultanm birinci Kocası Boşnak İbrahim paşanın tez- kerecilik hizmetinde bulunmuş. O za- man Reisülküttab olmuş. İbrahim paşa öldükten sonra, Ayse sultan ikin- ci bir kocaya varmış: Yemişçi Arna- vuda, İlyas bey ora da, hasbelvazife, hizmet etmiş. Ve ordular kışlaklarına çekilirken, Serhadde buram buram karlar yağarken ölmüş. İstanbulun zekâ ve irfan sahipleri, İlyas beyin ölüm!le dilhun olmuşlar. Kâtip Çelebi, İlyas Beyi methü se- | na ederken: «Ruhu mücessem zati mükerrem idiz diyor. İlyas beyin ölümü haberi geldiği zaman, İstanbulun Min ve irfan sa- hibi adamları Venedikli Baffaya da, Reisi ehl bindi bugün üeştü tabuta Adem diyanna saldı esüp badi saba İş bu kadarla da kalmadı. Medrese- lerde de hakikati ortaya koymuya. ça- luşanlar oldu. Bir, Sarı Abdürrahman efendi ortaya çıktı. Bu zat, Behram efendi meseleyi olduğu gibi anlattı: «Sultanım. Böyle zındık görmedim. Semavatı ve arzı Allahın yarattığına ve kadir olduğuna dair ayeti okudum. Buna ne dersin? dedim. — Kadirdir. Lâkin vukun gelmez; bu kârhaneye zeval ihtimali yoktur, dedi. Arzın tebeddülüne dair ayeti oku- dum, Buna ne dersin? dedim: — Tevili ve tevcihi vardır. Murad, gene bu neşede olan ahvaldir, dedi. irad ettim. Şüphesi zall olmadı. Ve hakkı kabul etmedi. Amma dairei tekliften haric olacak kadar mecnun değildi. Zumunca hayli idarei bahsey- Tedi.» Sarı Abdürrahman efendi kuran- daki bütün hakikatleri anlattı Kendi, hakikaten «dairel tekliften haric ola- cak kadar mecnun değildi> O, «Zu- munca idareli bahs» eylemişti. Ayetle- rin hakiki mânasını anlatmıştı. Fakat © münayı ne Yemişçinin riyakâr müf- tisi, ne de kazaskerleri havsalalarına issığdıramadılar. Sarı Abdürrahman efendinin divanda katline fetva ver- | diler. Anadolu kazaskeri Esad efendi, böy- le şeylerden hiç anlamıyan vezir Tır- 11 Haziran, 1603. Sefer vakti gecik- mişti, Vakıâ üçüncü Mehmed, serda- ra yardım etsin diye Deli Hasanı da gazaya memur etmişti. Fakat Deli Ha- san, gazaden ziyade yağmaya alışkın bir adamdı. Hattâ, piyade ve süvari, ; | ş mak için Skandinavyahları galeyana | sülâmel yaptı. Bu milli muvaffakı- | kımıza beğendirebilirlerse ne mutlu | gendetendiidi O zaman, Çerkes Tır. | on bin kişi ile Lâla Mehmed paşanın getirecek yazılar yazıyordu. Fakat | yetten sonra garib değil midir ki | bize. nakçı Hasan paşanın kafası daha pa. | otağına geldiği zaman, paşa şaırdı Norveçliler Danimarkalıların işlerine | «Norveç birliği» dağıldı, Bjorson İtal--| Selimi İszeb | ya ediyordu. Fakat, o bile, bu işin aş. | Kaldı. (Arkası var) ü