i İ k — Haşmet kendi kendine düşümüyor- du: Bu aşk ne gerib şey! Bir çiçek gibi, birdenbire açar. Güzel kokusile Mmsanı mesteder. Bütün hayatı ilâni- haye dolduracak zanmolun Fakat bu rayiha yavaş yaxaş geçiyor. İhti- maalki insan ona alıştığı için arlık his- setmez oluyor. Görüyorsunuz ki çi- çek solmağa, sararmağa başlıyor. Ar- ık bütün hayatınız o çiçeğin içinde değildir. Hem insan bundağ azap çek- meğe de vekit bulamıyor. Çünkü öle tarafta yeni bir çiçek açmağa başla- mıştır. Fakat bazan insan bir kitabın yapraklarını çevirirken öyle kurumuş bir çiçeğe rasgeliyor ki uydnan hatı- raların tesirile, o sararmış mazi ara- sında hâlâ canlı bir nokta görmek İs- tiyor. Onun böyle düşünmesi sebepsiz değildi. Çünkü iki gün evvel Nüvey- Teye rasgelmişti ve içinde eski aşkın bir rüzgârmı duyarak titremişti. Nü- veyre onun için tatlı bir Yalova haya- tı demekti, Bülbül seslerini dinliye- rek ormanda gezmeler, ebedi zanno- lumacak bir aşkın vaşeleri içinde ha- yatın saadetini tatmak... Fnkat sonra tr ssk, geldiği gibi, ansızın uçuvermişti, Şimdi aradan üç dört ay geçtikten sonra Nüveyreye te- sadüf edince, hissettiği heyecan ve sarsınlı içinde ona kendisini görme- ğe gelmesini rica etmişti * Bunu ne yapacağını Haşmet te bilmiyordu. O heyecan dakikesi geçip te muhake- mesini toplamağa imkgn bulunca bu suali irad edivorda. Ayni aşka tekrar başlamak imkânı var mıydı? Kendi kendisini aldatmağı kalkmadan, bu- na açıkça hayır cevabını veriyordu. O halde, Nüveyreyi evine çağırmakta ne mâna vardı? Buna kendisini sırf bir merak his- sinin sevkettiğini düşününce anb- yordu. Çünkü Nüveyrenin başka bi- rini sevdiğini duymuştu. Acaba Nü- veyre bu yeni âşıkını de kendisini sevdiği gibi mi seviyordu? Onada aynı bakışlaria mt bakiyor, aynı te- bessümlerle mi gülüyordu? Sırf bir merak işte! Kapı çalındı. Nüveyrenin geldiğini hissetti. Hemen acele ödip kapıyı açarsa onu pek tehnlükle beklemiş gi- bi görünmekten korktu. Biraz dur- du, Fakat kapı o kadar hafif çalın- muştı ki sanki açıtmasa da geri dön- sem gibi bir ifadesi vardı. Haşmet bu- nu düşününce, koştu ve kapıyı açtı. 'Nüveyrenin çokdan dönmiiş ve mer- diveni inmeğe başlanmış olduğunu gö- rünce seslendi: — Ne o, Nüveyre kaçıyor musun? Genç kadın yavaş yavaş tekrar © çıktı. Haşmetin evde olmadığım zan- netmişti. Haşmete soruyordu? Nasıl- dı? Bu üç dört ayı nasıl geçirmişti? İyi geçirmiş olduğunu “öğrenince memnen oldu. Çünkü kalbinde sağ- kam, iyi bir dostluk hatıresın ebediy- yen muhafaza edecekti. Böyle sonra da. dost. olmasını bilen sevgililer çok değildi dünyada! Haşmet biraz gösterişli bir kahka- ha ile güldü. Sonru o da Nüveyreye he yaptığını, nasıl olduğunu sordu. Pek iyi. idi. Vaksl ayrılmaktan muz- | tarib olmuştu. Ama şimdi Nejadı se- viyordu. Haşmet sordu: — Çok seviyor musun onu? — Pek çok. O da beni çok seviyor. İ Herhalde, kanaatimiz böyle. Nüveyre değişmemişti. Eskisi gibi idi. Nejaddan bahsederken gözleri | tıpkı Yalovadaki gibi perlıyor, yüzü- ne renk ve saadet geliyordu. Sanki Nüveyre ayni aşkın sarhoşluğu içinde | yaşıyordu. Değişen. tek bir şey vardı: Erkek. Fakat gene ayni aşik! Şimdi Haşmet aralarındaki eski sü mimiyet dakikalarının hatırasına gö- | maülmüş, düşünüyordu. Hayır, kendi- sini o kadar sevmişolan bu kadın şimdi Nejadı sevemezdi. Eski hayatla- rma tekrar başlamayı şüphesiz isti- yecekti. — Seni sevdiğine inanıyorsun ha? dedi. Olabilir. Fakat erkekler yalan söylemesini de bilirler, aldatmasını da bilirler. Biz bugün artık sadece iki dost olduğumuz için sana bu hakikat- leri ifşa edebilirim. Bak ben bile o zaman seni aldalıyordum, Haşmet yalan söylüyordu. Fakat genç kadının üzerinde yaptığı tesiri anlamak istiyordu. Devam etti: — Seni aldattığım hâlde hiç farkı- na varmadın. Erkeklerde aldatmak arzusu o kadar kuvvetlidir ki aşka ga- lebe çalar. Biliyor musun, bir gece seni gazinoda bekletmiştim. Ertesi sa- bah sana akrabalarım geldi diye ma- zeret. beyan etmiştim, Zavallı Nüvey- reciğim. bana... Fakat ben sana yalan söylemiştim. Haşmet. uzun, karışık bir aşk hikâ- yesi uydurarak anlattı. Genç kadının safderunluğuna güldü. Nüveyre bu || itirafları işitmekten pek müteessir ol- Hiğ farkına varmadım! — İnsan yalan söylemesini bilirse kurşısındakine hissettirmez. — Hani bir gece eve gelmemiştin? O akşam da aldattın mı beni? — Evet. Başka bir akşam daha... Bir kere daha... Bir takım kadın isimleri uyduru- ve hayret içinde dinliyor ve arada. tek- rar tekrar kekeliyordu: — Ben ise hiç farkına varmamışr tam! Şimdi rengi uçmuş, yüzünü önüne iğmişti. Gözlerinde iki damla yaş par- yordu. Nihayet, Haşmet sustu. İçin- drki gururu tatmin ekmişti. Genç ka- dında eski aşkın tekrar canlandığına artık emniyet. getirmişti. Şimdi tek- rar kendisinin idi. Maamafih, onun KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ İbrahim kale içine atla girmişti. Kale muhafizleri İbrahimi at üs- tünde görünce şaşırdılar. Surların arasında dolaşan iki zabit bu sırada firar için bütün hazırlıkla” yrnı görmüşler, kaçıracakları mücey- Ferteri ve altınları kaleder, sur dibine indirmişlerdi. İbrahimi ilkönce Mehmed Sekran , No 80 — Bütün Maltalılar Sekran ile Müdevverin o cözalandırılmasını isti- yorlar. Diye bağırdı. müeshidler büyük bir küme halinde İbrahimin etrefinr garmışlardı. Hepsi birden: Allahın yarattığı tabil ve saf çocuk gıdaları Paris Tıb Fakültesi 5. asistanı di- mağ, estetik ve her nevi erkek ve kadın ameliyatları, rahim hastalık. ları ve doğum mütehassıs Hergün vet 8 10 EÇCANEN kadar muayene Beyoğlu Parmakkapı, Bünaslt” hai m bu ıztırabı Haşmeti dahs müteessir ediyordu: — Neden ağlıyorsun, Nüveyre? de- di. — Ağlamıyorum. İşte artık öteki erkek silindi gitti Gene ben hâkimim! Nüveyre yalnız beni sevdi ve yalnız beni sevecek! — Nafile inkâr etme, Nüveyre, ağ- yorsun. Niçin? Genç kadın ağır ağır başını kaldır. dı. Hüzün dolu bir bakışla Haşmete baktı. Mırıldandı: — Çünkü... Düşünüyorum ki oda belki senin gib: şimdi beni aldatıyor... Ben ise ona o kadar inanıyorum, onu o kadar seviyorum! Hikâyeci a — İdam. idam. Sadalarile yumruklarını — sıkarak surların arasına doğru koşuştular. Mehmed Sekran mücevher sandığım kurtarmayı düşünürken, canımın teh- Kikeye düştüğünü sezmiyecek kadar sersemlemişti Fakirlerden zorla aldıkları altın, gümüş ve mücevherlerle dolu olan sandığı yakalayıp meydana çıkardı- ler.. açlılar.. Mücahidler, bu çirkin ve bayağı hırsızlık hâdisesi karşısında İbrahime: — Ne duruyorsun? Neden bu alçak- ları gebertmiyorsun? Diye bağırıyorlardı. Bunlardan bi- | isinin sabrı tükenmişti. omuzunda | Kargısının sivri ucunu şiddetle Meh- med Sekranın Karnına sapladı. Sekran hafif bir deprenmeden son- ra çarçabuk yere devrilmişti. Endülüs Kargılarmın uçları iki çatal şeklinde olduğundan bısznın kemına sapla- runca barsaklarmı doğruyordu. Ölüm”sırası Habib Müdevvere gel- mişti. Fakat, bu çevik ve kurmaz adam kendini çarçabuk hasımlarının | eline teslim etmek istemedi. surla- rm kenarındaki wmazgellardan biri- nin arasına girdi. kendisini birden denize atmak cesaretini gösterdi. İbrahim: —Bu melânu kaçınmamalydık; e ziyanı yok. varsın düş- | lerden birinin çarçabuk cezasını ver- Telelon: 44086 UN lifini yapan ben olacağım — Ş. H.R. ı11slah meselesi (Baş tarafı 5 inci sahifede) | Görüyorsunuz ki kanun çok mantı- kidir. Yapılacak ameliyat sadece zürriyets mani olacak mahiyettedir. Zürriyetten iskat erkeklerde Arapların mabihülha- yat dedikleri noktaların Kaynağı olan hasiyelerin tamamile kaldırılması de- gil, dnst münasebette çocuk yapmağa yarışan dahili ifçazatın geçtiği kanalı kapatmaktan “ibaretti. Şuhıs yaluz evlâd yetiştirmekten mahrum olur. Kadınlarda zürriyetten alkoymak ameliyesi daha ciddidir Karnı açıp yumurtalıklardan rahi- me giden boruyu bağlamak, bu süretle yumurtalıklardan fırlıyan yumurtacır ğın aşılanmasına ve rahimde yerleşme sine engel olmaktır. Böyle ciddi bir ameliye icrasından ziyade karın üstün- den tatbik olunan X şunile sterlizas- yonu tercih ediyorum ki bunda biç bir fenalık olmadığından başka çok kolay- ık vardır.» Kiymetli profesör Besim Ömer bu izahatı verdikten sonra sordum: — Şimdi bu hususta bir kanun tek- Mf edecek vaziyettesiniz; niyetiniz var m? — Evet, dedi, bu usulün doğruluğu ve faydası yakında memleketimizde de anlaşılacaktır. O zaman ilk kanun tek- Istanbul 19 Kânunusani 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât 96,50 (İş. B. Hamiline 19, 1993 » Müessis B3,— 97,59|T.C. Merkez İst, dahilt Kuponsuz istikraz Ünitürk p ». NN ». M Mümessil 1 » u 91,50 22,10 615 11,5 1390 ir. 10,60 09 21,20, — 39,90 36,80 . W çiz İş Bankası 10,— 1 — İthali: Buğday 272. yapak 128,1/2, arpa 116.1/Z. çavdar 18,3/4, tiftik 14, beyaz peynir İ, un Sİ, kepek 37.3/4, yulaf 15, mısır 168, nohut 10, kuşyemi 19,3/4 ton. İhracat: Razmol 50, kuşyemi 19,1/2 ton, 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 7 kuruştan 7 kuruş 6 paraya kadar, buğday sert ki- Tosu 7 kuruş 15 parmdan 7 kuruş 30 pa- raya kadar, arpa kilosu 5 kuruş 12.1/2 İ paradan 5 kuruş 25 paraya kadar, mir sır beyaz kilosu 4 kuruş 35 paradan, mer kile 5 kuruş 3 paradan 5 kuruş İl paraya kadar, fasülye ufak kilosu 7 kurüş 35 paradan, nohut İs- Çünkü: RADYOLIN Çocuklarınızı küçükten Radyolin kullanmağa, Radyolinle günde iki defa dişlerini fırçalamağa alış İrımz. Gürbüz yetişmelerini te min etmiş olursunuz. e e vi kat, bir mucizedon farklı olmiyacak. İspanyollar da bu suretle yeniden kuvvet bulduğumuzu, kaleye iki bin silâhlı daha geldiğini ve nihayet kö- türüm sandıkları Ahmed Selimin kar- | deşinin iyileştiğini öğrenmiş olacak- Tar. Surların üzerinde dolaşan nöbet- çiler oklarına sarıldilar: — Kimdir o denize atlıyan? Ya seyd, vuralım mı onu?.. surlarını üstüne çıktı: — Hayır. dokunmaym ona! Bira- | kalım, düşman gemilerine kadar yü- zerek gitsin. İbrahim halktan zorla atınön altın gli Hİ ; bir sedyeye koydurarak, sokaklarda dolaştırılmak üzere şehir'içine gön- derdi. Mehmed Sekranın göğsünde şöyle bir levha asılıydı: «Memleketine ve yurddaşlarına fe- nalığı sabit olam Mehmed Sekran idam edilmiştir.» Malkalılar Mehmed Sekranın cesedi- ni görünce sevinmişlerdi: — İbrahim sözünde durdu. hain- panya kilosu İİ kuruş 20 paradan, no- hut natürel kilosu B kuruştan 8 kuruş 10pariya kadar, yapak Anadol kilo- sw 61 kuruş 20. paradan 64 kuruşa ka- dar, tavşan derisi adedi 26 kuruş. 3 — Telgraflar 18/1/937 Londra Mısr Lâplata 2. ci kânun tahmili korteri 23 Şi. 3 Peni Ki, 3 Kr. 31 Sa, Londra keten tohumu Lüplata 2. ci kânün tahmili tonu İ2 Ster, Ki 7 Kr. 33 Sa., Anvers arpa Lehistan 2. ci künun, şubat tahmili 100 kilom İ21 B. Frank Ki, 5 Kr. 16 Sa, Kiverpul bağ- day mart tahmili 100 libresi 8 Şi. 6.7/8 Pe. Ki 5 Kr 86 Sa, Şikago buğday Hartvinter mayıs tahmili buşeli 132,7/8 sent Ki, 6 Kr. 16 Sa, Vinipek buğday Manitoba mayın tahmili buşeli 124,3/8 sent Ki, 5 Kı. 77 Sa, Hamburg iç fın- dık Giresun derhal tahmil 109 kilosu 160 R. Mark Ki. 81 Kr. 42 Sa, Ham- burg iç fındık Levan derhal tahmil 100 kilomr 159 R. Mark Ki, 80 Kr. 9i Sa. di. Belli ki, Malkayı da o kurtaracak. Dua edelim: Tanrı onun yardımcısı olsun., —ı— ENGİZİSYON MAHKEMESİNDE İNSAN MEZBAHASI İspanyolların hükümet merkezi olan Kıştale şehrindeyiz. Endülüsün vilâyet ve kasabaların- dan yakalanıp merkeze getirilen müs- Yümanlar küme küme engizisyon mah- Femelerine veriliyordu. Mahkemenin bo mazlümlar ordu- suna sorduğu bir tek sual vardr: «— İspanya ordularına neden bo- yun eğmediniz?» Buna karşı: «— Memleketimizi müdafaa etmek hakkımız değil mi? Bu bir suç mü- İ dur?i> Cevabını verenler ve yahut ağzını açıp bir tek söz söylemeğe cesaret etmiyenler bir safta sorguya çekilip, gene küme küre, kara cübbelilerin idaresinde buluması insan mezbaha- Tarına gönderiliyordu. İspanyol ordusunun cenup kuvvet- leri, Kurtuba vilâyetinin bütün kasa- ba ve köylerini tarıyarak, küçük ço- cuklara kadar bütün müslümanları Kıştaleye sevketmişti. Kurtuba he- nüz sukut etmediğinden, yakında bu- radan esir almacak binlerce müslü- manın kolâyca boğuzlanması icin de tedbirler alınıyordu. — (Arkası var)