£e, Nazimenin hâlâ gelmemesine hay- Yet etti. O gün, başbaşa bir çay içmek, biraz dertleşmek ve rahat rahat ko- huşmak için gelmek istiyen Nazime #âi. Hatta telefon ettiği zaman, erken geleceğini de söylemişti, Şu halde, gecikmenin ne mânası olabilirdi? Nihal zihnini çok yormağa vakit bulmadan, kapı çalındı, Nazime neşe- 8iz yüzü, zarif tuvaleti ile, acele ace- e, salona girdi. Bir taraftan, saçları- Hı ellerile biraz düzeltmeğe çalışırken bir taraftan özür diliyor: — Az kalsın gelemiyecektim, diyor- Nihal sordu: — Neden bir mânimi çıktı? — Hayır. O kadar canım sıkılıyor- du ki oturup ağlamak istiyordum. Nihal mânalı mânalı güldü: — Anladım, dedi, küçük hanımın başında bir aşk rüzgârı esiyor. Nazime acı bir dudak büktü: — Ah, hani o günler! dedi. Bilâkis, bir rüzgâr esiyörsa, sonbühar rüzgü- m... Bütün hulyalar, neşeleri sürü- Yüp götürüyor. Nihal, Nazimenin evlilik hayatın- dan, kocüsından şikâyet etmek iste- diğini anladı, Karı kocanın iyi anla- maları için her şey vardı. Halil çok zengindi ve Nazimeyi çıldırasıya sevi- yordu. Nazime bir çok dostlarının im- renerek, hatta kıskanarak seyrettik- Yeri bir mesud kadın olmak icab eder- di. Elmaslarının hikâyesi ağızlarda geziyordu. Esvapları Paristen geliyor- du. Fakat bu parlak zavahir altında bi- Yibirini anlıyamamış iki ruhun.yâ /bancılığı bilhassa yakın dostlar için göze çarpmamak kabil değildi. Nihal biraz düşündükten sonra: © — Nazime, dedi. Korkuyorum, ha- yatını berbad edeceksin... — Sen de mi? 4 Nazime ona şimdi dargın dargın bakıyordu. Birdenbire coştu: — Çok betbahtım, Nihal, dedi. Ar- tik tahammü! edemiyeceğim. Hâlil e o yaşıyanıyacağım. & Ayrılacağız. Onun için de benim için de bundan başka bir selâmet yolu yoktur. — Fakat, Nazime... « — Biliyorum. Bana eski hayatıma Dazaran Halilin sayesinde kavuştu- um lüks hayattan, rahattan bahse- deceksin. Fakat ne yapayım bunları ben? İnsan para ile, elmasla, süsle mi mesud olür? Ruhum tatmin edilme- dikten sonra bu hayatın ne kıymeti vardır? ği — Hepsi röman Nazime! İşte ha- yalını berbad edeceksin diye bunun için söylüyorum. Zihnine kim bilir ne girmiş. Bir takım boş düşünceler uğ- runda elindeki nimeti tepeceksin. Ne var, söyle bana? Halli seni sevmiyor mu? Sana hiyanet mi ediyor? “asr? — Hayır. Beni sever görünüyor. Hiç bir hiyanetinden de haberim yok. Fakat bu sevgi benim istediğim eşk değil, Bunda benim beklediğim hara- ret yok. Garib bir sevgi; ona mahsus bir sevgi. Ben bundan anlamıyorum. Benimle çok daha yakından alâkadar olacak bir erkek kalbi arıyorum, Süs- Jü bir apartımanda kendim de bir süs olarak yaşamak İstemem. Bak sana bir şey söyleyim, Nihal, Saçlarımı kı- nla boyadığımı bilirsin. Altı aydır. Bir koca, karısının saçlarının boyan-" dığını altı aydır farketmez olur mu? Balil daha bunu bile görmedi. Far- | kında değil, Çünkü benimle alâkadar olmuyor. Beni seviyormuş, benim uğ- rumda fedakârlıklar yapıyormuş, be- ni “otomobillerde gezdiriyormuş, ne yapayım bunu ben? yayan gezeyim, senede bir esvap yaptırayım, çorap- larımı dikip te giyeyim, fakat koca- mın gözü, beni görsün. Kocam benim- le meşgul olsun! “.. O akşam Nihal ile kocası uzun uzun konuştular. Nihal Nazimenin şikâyet- lerini kocasına anlattı. Yıkılmak Üzere bulunan bir dost ailesini şu fe- lâketten kurtarmak çaresini bulmak kendileri için bir vazife sayılırdı. Os- man, Hajilin mektep arkadaşı idi. Arada ayrılmayı icab edecek hiç bir sebep bulunmadığı anlaşılıyordu. Na- zimenin bütün şikâyetleri bir mübâ- Yâğadan, bir sinirlenmeden İbaret ok duğu belli idi. iş oldu. Düşünülmeden yapılmış bü- tün hareketler gibi cezasını çekmek” Zaruri. K — Bir 'bize gelmiş. Nihalle uzun uzun gö- rüşmüşler. Söylediği lâkırdılar içinde #hemmiyetii hiç bir şey bulunmadı- ğını Nihal temin ediyordu. Senin bir şikâyetin varsa onu bilmem. — Benim de söylenecek muayyen bir şeyim yok. Fakat bir türlü mesud olamıyoruz. Biliyorsun, Nazimeyi-ilk bir ale sar bir şeyi düşünmedim, Muhitlerimizin, KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ İBRAHİM MÜNECCİMİN EVİNE GİDERKEN.. İbrahim, her gete rüyasında mü- neccim Gaslâniyi görmeğe başlamıştı, Bir sabah uyandığı zaman, kimseye söylemeden muhafızlarına emir verdi: — Bugün şehre ineceğim. hazır olunuz! Sedyecileri çağırınız! Kale müdafiinin sedyesini nöbetle sekiz esir taşıyordu. Dört atlı muha- fiz, İbrahimin etcafında yürüyordu. İbrahim kâleden şehre inerken, bü- tün halk pencerelere ve kapılara koş- tular, Malkanın kenar mahallelerinden No 77. < Diye bağrışmağa başladılar. Pencerelerden bağrışan kadınlar ve genç kızlar: — Biz İbrahimin bu derece hasta olduğunu sanmıyorduk--Allalum, sen ona şifalar ver! Sen onu başımızdan ayırma! Diye ağlaşıyorlardı. İbrahimin bu vesile ile buralara kadar inişi memle- ketin müdafaası bakımından çok faydalı olmuştu. Sokaklar gittikçe ır, ve bu kalabalık ara- sında, kalbleri memleketi müdafaa duygusile çarpmağa başlıyan bir çok erkekler de İbrahime boyun eğerek kaleye doğru koşuyordu. İbrahim sedye içinde canlı bir ce- aze gibi, yalmız başı hareket halinde, | mütebessim çehresile yerlilere iltifat ediyordu. Yİ Kânumusani 987 Pazar Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 15,05: Plâk- Ta hafif müzik, 13,25 - 14: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı — 18,30: Varyete müziği: Ambaşadörden naklen, 19,80: Konferans: Selim Sırrı Tarcan Ordu saylavı, 20, Müzeyyen ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Bay Ömer Rıza tars- fından Arabca havadis, 20,45; Belma ve arkadaşları tarafından Türk müusi- kisi ve halk şarkıları, 21,15: Saat aya» rı, orkestra, 22: Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololar, 23: Son. 18 Kâmunusani 937 Pazartesi Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05: Plâk- la hafif müzik, 13,25 - 14: Muhtelif —amrr—-4Wp>u Nazimeyi rahat yaşatıyorum. Hatta lüks yaşıyor bile diyebilirim, Fakat olduğu halde, bir türlü aramız- o his ve ruh birliği hasıl olmadı. kabil değil anlamıyor ve talmin. . Düşün bir kere, Osman, Bo- kadınlardan ne kadar nef- bilir. Bane inat saçlarını Buna tahammül ettim. Altı Diye bağırdı. Atlılar genç kadını 'kargılarla göğsünden itip kovmak 1s- tedilerse de, İbrahim yattığı yerden: — Dokunmayın, dedi, ne diyecek bakalım! Saçları dimdik olmuş uzun böylü bir kadın, başını bir havlu parçasile sararak İbrahimin yanına sokulumuş- tu., içine çökmüş iki göz.. ve üstünde hançer gibi uzıyan mânalı kaşlarını çatarak etrafına bakındı: — Aç değilim. ekmek ve para İsti- yecek te değilim. Derdlerini, ıztırab- Yarını dökmek istiğen bir zavallıyım. Y İbrahim gözlerini açmıştı. genç ka- ——— 1 — Bir tatlı (6) Engel (3) 2 — Sütlüdür kışın içilir (5) 3 — Ahiret köprüsü (5) Temizle (3) 4 — Ayı yuvası (2) Bir Rus ismi (5) 5 — Tüvan (6) Tatlı değil (3) 6 — Boy değli (2) Beyaz (2) Süt ve ren (4) 7 — 'Tersine (6) 8 — At yavrusu (3) Üye (3) 9 — Avuç içi (3) Katkat (6) "10 — Motörlü mavuna (4) Bizi doğu- ran (3) > YUKARDAN ASAĞI: 1 — Manzum methiye (6) Lezzet (3) 2 — Boy değil (2) Avuç içi (8) 3 — Şer yapan (5) Bizi yürüten (4) 4 — Yadetmek (5) İİ 5 — Ali değil (5) Topal (5) 6 — Nota (2) K. N. «aynen: (2) Akıl, Atalet 3 - Akide, İk 4 - Fare, Anide 5 - Usare, İnat 68 -Ne,İle 7 - Prasa 8 - Asa, Yat 9 - Tiz, Grip 10 - Islık, Ar, günü akşa- mi saat (20/30) da bir Halk Edebiyan | gecesi tertip edilmiştir, Program aşağıya gıkarılmaştır. Program: 1— Açın, 2 — Konferans: Halk Edebiyatına umumi bir bakış (İsmail Habib) 3 — Halk şairlerinden örnekler: a) Kayıkçı Kul'dan (Sabri Esad An- der) 7 b) Karacaoğlandan (Bedriye) 4 — Bir kaç Halk şairine dair (Meh- met Halit Bayrı) 3 Halk şairlerinden örnekler: 4) Açık Dertliden (Muvaffak Bend- erli) b) Gevheriden (Naki Tezel) böyle birisi canınızı yakmağa gelirse, hemen kaleye gelip bana haber veri- sihik 6172, 60, yaş 45, kaşar 3; mercimek 7,142, afyon 1/4 ton, Di 300, tiftik 49,3/4,