<> Bahşiş Büyük bayan posta gişesine yak- Jaştı; memura: ”* Bang a 25 üç kuruşluk pul yerini misis niz... Fakat sizi gözüm ısınıyor. | | — Geçen sene bir pazar günü Kâğıt- hanedeydim , siz dereye düştünüz, hemeu atıldım ve sizi ölümden kur- — Yal... Öyle ise ön tane üç ku- Tuşluk veriniz. Hız Otomobili sattıkları zaman ona: — Bu arabanın hızı sizi şaşırtacak- ar! demişlerdi. Bir pazar günü bunu tecrübe et- mek istedi. Araba vapurile Üsküde- ra geçti, Tecrübeye başladı. Şehirden uzaklaştı. Sürat hakikaten harikulâ- de!.. Telgraf direklerini osayamıyor. Kilometre saati deli olmuş gibi dö hüyor... Bir hendek... Bir gürültü... Hastanede kendine gelip gözlerini açtığı zaman, Hindistandan gelen bir heyet hastaneyi geziyordu. Hintli kı- yafeti ile onları görünce: — Aman Yarabbi ne sürat!.. Ne otomobil!.. Hindistanâ kadar gelmi- şim!. Istemiyor Harp esnasında bir kofkaği as- kere almışlar, Şube müdürü bakmış ki, genç adam, uzun boylu, mütevazin endamlı: — Ata binebilir misin? diye sor- muş. — Mükeinmel binerim! — Öyle ise seni süvari yapalım. Adamıh "yüzü birdenbire” Timon gi- bi sararmış; © - — Aman efendim, rica ederim, beni süvari yapmayın. Zabit hayret içinde; — Aman niçin telâş ediyorsun?'Ne- “den süvari olmak istemiyorsun, “diye sormuş. — Rfendim ricatte atın önümde yo- Yuma mâni olmasını istemiyorum! Ce- yabını almış, Sesi Maç çok heyecanlı idi. Mensup oldu- ğu klübün oyuncularını gayrete getir- hek için o kadar çok bağırıyor, çağı- rıyordu ki, yanındaki arkadaşı kulağı- nı tıkamağa mecbur oldu, Maç bitti. , Bitti amma adamın sesi de kısıldı. Stad- yapıdan çıkarken arkadaşına: — Eeyecandan o kadar bağırmışım ki, bütün sesimi kaybettim. — Merak etme sol kulağımı arar- san bulursun! Nasıl? — Amerikaya gideceksin öyle mit... Mükemme|!,.. Görülecek bir şehir var- sa o da Nev-Yorktur, Öyle binalar var ki, asansörle on dakikada en üst kata ghkılıyor. — Bir bir şey değil, bir pazar günü bizim Karaköy palasın asansörüne bi- necek olursanız üst kata ancak pazar- , tesi günü çıkabilirsiniz, — Çıldırdın mı?. — Hayır, pazar günleri asansör İş- Jemez de... ” — Çubuğumu yaktıktan sonra ma- #ayı bana ver; permanantımı yapa- sağım: — Yahu dün geceyi nerede geçirdim?.. — Henüz bilmiyorum efendim, bugükü gazeteleri okumadım istemez Salamon olel kapısında şu lâvhayı okudu: «Müşterilerimi- Bin otomobilleri için garüjımız üc- relsizdir.»* otomobili garaja çek- tiklen sonra yemek için dışarıya çıkıyordu. Otelin memuru karşi- sına dikildi: — Odanızı görmek istemez mi- siniz? — Odaya lüzum yok, ben oto- mobilin, içinde yatarım!. — Düğün elbisemin kumaşını al dım, on beş gün sonra evleniyorum. — Tebrik ederim. Herhalde intiha- bınızda aldanmamışsınızdır. — İmkân var mı?.. Metrosuna 18 lira verdim.. Dilsiz Sekreter direktörün yanına gir- di: — Bir dilsiz sizinle konuşmak istiyor, dedi. Direktör gülümsedi; — Dilsiz olduğuna eminmisin? — Kendisi söyledi efendim!.. N — Dans ederken orkstrx ile anlaş- miyorsunuz.. — Nasıl anlaşırım, orkestrayı ko- cam idare ediyor.. Zekâ Zengin bir tüccar bir gece hastalan- miş Yeansızın ölmüştü. Ertesi gün kâ- tibi masasında bir mektup buldu. Mek- tup ticarethaneye aitti. Tüccar, mektu- bu yazmış, fakat mühürlememişti. Kâ:| tibi mektubu mühürledi. ve altına şu cümleyi ilâve ederek zarfa koydu: «Bu mektubu yazdıktan iki saat son- Mükkemel İki kasa Mmrsı- zi karşılaştı. Biri sordu: — İşler nasıl? Mükmemel, geçen akşam hir- sizlığa karşı si- görtalı, yeni icat edilmiş bir kasa açtım. Dolu muydu? — Bomboştu. — İşler mükem- mel diyordun? — Açtığım ka sa icat eden ada- mındı. Şimdi bana O kasalara dokun- mamam için aylık bağladı!... Adam hücuma uğrıyacağını anla- yınca tabancasma dayandı: — Yerim seni! Diye haykırdı. Öleki hemen lâm bayı söndürdü ve tabancasını çekti. Fakat birden aklı başıma geldi. Bir cinayet işlemek istemedi, Ama taban- casımı da çektikten sonra atmamak elinde değildi. Ocağın üstüne doğru iki el ateş etti. Elektrikleri yaktılar, doktor geldi. O syerim seni» diye haykırıp taban- casına davrananın ; ocağın üstünde cesedini buldular, Antikalar Boğazın yegâne eşki yalısıdır. Harap| bir yalıdır. Yalıda doksana yaklaşmış iki kız kardeş oturuyor. Seyyahlar mu- hakkak yalıyı gezmek istiyorlar. İçin- de antikalar da var, İki ihtiyar yalıyı isteyenlere gezdiriyorlar. Geçen gün merak edip gittik. Hiz- metçi bizi kabul etti, yalıyı dolaştık ve sorduk: — Hani antikalar, antikaları göre- mez miyiz?. — Maalesef göremezsiniz, çünkü ba- yanlar burada değil! Zulüm Kocası askere giden bir kadın, mah- kemeye müracaat ederek boşanma davası açtı. Kocasının zulmünden şi- köyet ediyordu. Davasını şöyle an- Tatı: — İlk çocuğum erkekti. Ertesi se- ne bir kız bir erkek ikiz doğutdum. Bir sene sonra da üçüzler çocukları- mızı altıya çıkardı. Üçüzlerin doğdu- ğunu ona yazdığım zaman bana ce- vabında «dördüzleri ne zaman müj- deliyeceksin> diye - soruyor. , Bundan büyük zulüm olur mu?. Kafal "Tren çok süratli gidiyordu. Birden- bire yoldan çıktı. Bu esnada vagon penceresinden sarkmakta olan birisi dışarı fırladı ve on beş adım ötedeki; beton direğe kafası çarparak yere yı- kıldı. Kendine geldiği zaman etrafa kalabalık toplanmıştı. Biri: — Çok şükür gözünü açtın! Biz se- ni öldü zannetmiştik. Dedi. Yaralı adam: — Evet ölecektim, bereket versin bu beton direk yolumu kesti... Konuşuyor — ingilizce üç ders aldım. — Âlâ, şimdi bir İngilizle konuşa" bilir misin? — Yol... Fakat İngilizce üç ders al- mış olanlarla mükemmel*konuşurum. Aktris — A... Banyoda resmimi al- mak istiyorlar... Menaçeri — Neye canım sıkıldı, Sporda birinciler sırasına nasıl geçebiliriz ? Yazan: Selim Sırrı Tarcan Bazı sevgili dostların ısrarı olma- sa bu husustaki düşüncelerimi yaz- mak istemezdim. Çünkü her eli ka- lem tutan sporcu kendi düşüncesini doğru buluyor ve onu öne sürüyor. Bu yolda harekete Fransızlar (Ego - | altrulsme) diyorlar, yani kendini sevmeklen doğan bir diğergâmlık Bu yalnız sporda değil hayatın her safhasında görülür. Kendi yaptığını | beğenen, doğru bulan kimse, baş- kalarının da öyle düşünmesini öyle yapmasını istiyor. Ne yazık ki çok kere insan yanılıyor, doğru zannetti- ği şey yanlış çılayor, başkalarını da yanlış yola sürüklediğinden bir piş- manlık duyuyor. Buna en büyük mi- sal olarak kendimi göstereceğim. Şöyle böyle otuz şu kadar yıl evvel Mühendishanel -...berrii - hümayuna beni eskrim ve Jimnastik muallimi tayin etmişlerdi. Buna sebep beden terbiyesi ilmindeki ihtisasım filan de- gil, o devirde jimnastik ismi verilen ve bazu kuvvetile yapılan idmanlar- daki muvaffakıyetim idi. Bir çok kimselerin yerinden kımıldatamadığı gülleleri bir hamlede havaya dikiyor, Barfikste mihver dönüyor, paralelde amuda kalkıyor, havada perende atı- yor ve bu sayede demir gibi sert olan adalelerimin grurile akranlarım ara- sında hindi gibi kabara, kabara dola- şıyordum. Hocalık ettiğim sınıflarda talebelerime verdiğim öğüd Şu idi *Haydi bakalım güllelere yapı: İ Trapezeye çıkın! Sizin de vücudün! kuvvetlenir, olur!s Görülüyor ki o zaman bana hâkim olan ilim değil, bilgi değii, (Ego - al- truisme) imiş. Bugün de gençlerimizin sporda beynelmilel temaslarda birinciler -sı- rasına nasıl geçebileceği düşünüldü- gü zaman bir çok kimseler meseleyi ilim yolile değil, (Ego - altruisme) ile hailetmek istiyorlar. Şimdi öne sürülen iddinlara geçiyo- rum: 1 — Saha lâzım! 2 - vesait lâzım! 3 - iyi antrenör lâzım! 4 - çalışmak için zaman lâzım! 5 - beynelmilel te- mas lâzım! 6 - iyi gıda lâzım! 7 - tek- nik lâzım! 8 - çekirdekten yetişmek lâzım! 9 - idman lâzım! 10 - para lâ- zın! Bütün şikâyetler bu on madde et- rafmda — toplanıyor. Sahamız yok! Vesâitimiz yok! Adamakıllı antrenö- rümüz yok! Avrupa sporcularile dâ- imi temasımız yok! Yok! Yok! Yok! “Tabii bu şemit dahilinde yabancı ra- kiblerle nasl boy ölçülür? Acaba gençlere bülün bu istedikle- ri verilirse birineller Sırasına geçebi- lecek miyiz? Büna kati bir cevap ver- mek biraz zordur. Fakat haydi evet! Geçilebilir, “diyelim, ve devamlı bir sây neticesinde sırtı yere gelmiyeni üç beş “pöhlivan, yüz metreyi 10 saniyede koşan,-iki met- reden aşan, cridi pek uzaklara atan Üç beş atlet yetişlizelim ve onlar da enternasyonal temaslarda yüzümüzü ağartmış olsunlar. Buna “bir. diyece- gimiz yok. Yalnız her zaman söylediğim: gibi bunun daha esaslı, daha mâkul ve daha makbul bir yolu vardır ve yıl- lardanberi devam eden tetkik, tec- rübe ve tetebbü bize o yolu biraz ay- dınlatmıştır. Evvelâ fikir sahasına bir bekalım. . Farzedelim ki biz dünyanın en mü- kemmel bir üniversitesine sahibiz, oradaki gençleri hazırlıyacak adama- Yalh tahsil veren ilk ve orta mektep- lerimiz bulunmazsa o üniversite mü- kemmel mahsul verebilir mi? Buna imkân var mıdır? Spor da böyledir. İşte bunun için- dir ki yukanda gençlerin lâzım! lâ- um! diye haykırdığı 10 maddeye şunları da ilâve etmek lâzım: ” 1 — Herşeyden evvel sporun ne ol- duğunu anlamamız ve onu terbiyeyi Jimnastiklerle karıştırmamız lâzım. Bir temrin ya jimnastik veya gpor bazularınız çelik gibi büyük bir cehd” | | diye yapılır. Bu iki faaliyet biribirini tamamlamakla beraber mahiyetleri bir değildir. Jimnâstik - vücudümüzdeki âsap, adale ve mafsal gruplarının vazife V& «hem tatbiki lâzım ge | Jen harek şekil ve miktarını bildirir, Spor İlerilemek, gı Time vaffak olmak arzusundan doğan irâ” de kudretini azami bir hadde çıkaran heyecan verici bir faaliyettir. Hayatın İ her çağına göre jimnastik vardır. Ço- cuklar için spor yoktur. Avrupanın en tanınmış doktorları bütün spor pedagojisi kongrelerinde on yedi yâr sından evvel spor zarar verir diye hâykırıyorlar. Biz de yıllardanberi söylüyoruz, Spor beden terbiyesinin edebiyatıdır. Onun yeri yüksek tah- sil veren mekteplerdir. Vücudü beşer iki devreden geçer bunun birincisi teşekkül, ikincisi te- kemmül devridir. Teşekkül devrinde akli ve tahlili hareketler fayda verir. Onun adı jimnestiktir. Tekemmül devrinde teheyyüci ve terkibi hare ketlerden istifade edilir, onun âdi spordur. Tahlili mümareseler terbiye eder, terkibi mümareseler tekemmül ettirir. Jimnastik terbiye, spor kül türdür. Terbiyenin kültüre takad- düm etmesi zarurldir. 2 — Avrupanın bir çok merkezle- rinde olduğu gibi laboratuvarları ile, jimnastik salonları ile, profesörleri ile tam kadrosu ile bi” yüksek beden ter- biyesi mektebi lâzım. 3 — İlk mekteplerde oyun ve jim- nastik hocaları ve her mektebe bir jimnastik salonu, her sınıfa her gün ji. yarım saat jimnastik dersi lâzım, 4 — Lise ve orla mektepler talebeye bir muallim her gün sabah- Jarı 45 dakika jimnestik ve dersi mü- teskıb duş, bir Jimnastik salonu, haf- teda bir gün öğleden sonra müsaid havalarda kır gezintileri, fena hava- larda pisinlerde mecburi yüzme dersi lâzım, a 5 «—— Yüksek mekteplerde hâftada üç ders jimnastik, iki. ders spor lâ- zım! (Her biri elli dakika). 6 — Liselerde ve yüksek mektep- lerde gençlere silâh atmayı öğret- mek lâzım! | 7 — Üniversitede spor hakkında | serbest konferanslar lâzım. 8 — Uiselerin son sınıfından üni- | versitelerin son suuflarıma kadar vü- cud tenasübü, sıhhat, atlama, tır- manma,-yüzme, koşmada yüksek ka- biliyet gösterenlere madalya vermek dâzım, 9 — İlk mektoplerden basliyerak üniversiteye kadar, bütün talim ve terbiye müesseselerinde duş tertiba- tını havi jimnastik salonu Oyun ve spor sahaları lâzım! 10 — İlk mekteplerden üniversite. ye kadar bütün jimnastik ve #porları hekimlerden. ve padagoklardan mik. rekkeb bir heyetin daimi kontrolün- de bulundurmak lâzım: İşte yirmi beş yıl fasılesız yazıla- ! Pımla, Konferanslarımla müdafaa et- tiğim Lez. Avrupada birineller * sırasında ol- msk yetişmez, çok yaşamak, afiyetii yaşamak, mütenasib o'mak, canlı, kuvvetli, heyecanlı, neşeli, becerikli, çalıskan, vücudü gibi kafası da İşlek olmak nihayet evet! nihayetğ ealminn teri ile bir baltaya sap olmak izim. Selim Sırri Tarcan Ticaret ve borç'ar. kanunundaki tadilât Ticaret ve borçlar kanununda tadi- lât için ledkikat yapan komisyon bir ay sonra ikinci defa olarâk toplanacak ve iki aylık çalışmalarını gözden geçi- recektir. Beynelmilel ticaret odası komitesi dün Ticaret odasında toplanarak ko- misyona yapacağı teklili tesbit etmiş- tir, Bu teklif beynelmilel bakımdan $if ve fab satışların ticaret kanununda yep almasıdır. Komisyon bu ciheti de ted- Kik edecektir,