iğ 3 N a ki BŞ aksta : ide gül gibi karın dururken bu halt- Sahife 12 Her akşam bir hikâye Dostum Rifatın evine her gidişim- de beni yeni sürprizler Kârşılıyordu. Her ziyaretimde bir görüyordum. Gayet sami muz için arasıra mutfaklarına da giriyordum. Tabukları o derece ço- galmıştı ki mutfağın rafları tamami- le dolmuş, ötede beride.tabaktan kü- çük küçük tepecikler Hasıl olmuştu. Sordum: — Yahu.i bu-kadar tabağı; vazoyu Derede buluyorsunuz Allâlvuşkına? Gülümsedi: — Müthiş . bir menbabskeşfettik.. hem bizde. vazolar'o detöce çogaldı Ki istersen sana da bsş on vazo hedi- Ye edlim.. - Peki ama Dre, menbaı ne?..» Anlatayım... diye şgülümsedi.. başladı: “-— Bu ofurduğumuz apartmanın Üst katına bir çift taşındı.“ Genç-bir karı koca.. doğrusu ikisi'de biribirine uygun bir çift... Erkek yakışıklı, ka- dın da çok güzel. lâkin ikisi de.son derece kiskanç... Karşılarında da gü- zel güzel, genç genç Kadılar, sport- men delikanlılar - oturuyor.. bilhassa bu güzel kadınların içimide'esmer, pı- ni parıl saçlı güzel bir İspanyol var... Dansöz mü imiş. şantöz mü bilmi- yorum.. ikide bir kırmızı “pijamasile balkonuna çıkıyor, üstünüzde otu- ran yakışıklı komşuma bakarak 1s- lıkla ne havalar çalıyor #zizim, ne havalar... Bundan beş ay evvel'gene böyle bir “öğle üstü yukarda bir patırdı kop- tu. Komşumun genç karsi kocasına bağırıyordu: — Bu karşıdaki şarkici”karıyı ge ç Pe balkonlara çıkarttım... Erkeğin 88si: — Beri mi çıkarttım?, Ne münase- bet?.. Karşımızdaki komşu balkonu- na çıkmak için bizden müsaade almıs, yacak ya.. Kadın: — Acaba sen kimi kandırıyorsun? Sen yüz vermesin kadın böyle pija- ma ile balkona fırlar mı? Hem geçen gün e görmüş, birihirinize işa- Mid Sende utanmak olsa ev- Jarı karıştırmazsın.. alçak, yezik — E-çok oluyorsun ama.. - Bune mahalle ağzı?.. — Asıl mahalle ağzı sende halle çocuğu... — Mahalle karısı. — Yooo,. artık ben sana tahammül ödemem. derhal evden çikip gidecek- sin. Yukarıdaki komşularım böyle ba- ğıra bağıra kavgadan sonra gürültü- yü büsbütün azıttılar.. birde baktım. . Ma- — Onu ben İspanyollardan haber getirsin diye göndermiştim, dedi, hal buki o, Muhammerelilerin yardımı- nı temin ettiğini söylemiş. Ben Mu- hemmerelilerin bizim için bir koyun «bile feda etmiyeceklerini bilirim. Ka- lenin bütün kapılarını iyice küâpatı- “nız! Ve gece böyle bir baskına uğrar- “sanız, hemen top ateşile hainleri püskürtünüz! İbrahim bu emri verdikten sonra, akşam güneşi batarken; denizdeki ge- “milerden bir kısmının daha demir alarak uzaklara çekildiğini gördü. İspanyollar Malka limanından bi- Ter İkişer neden ve nereye gidiyorlar- dı? Gerçi - İbrahim iş başına * geçtiği gündenberi . top ateşi hızlanmış ve gülle yağmuru - düşmanı hayli yık dırmıştı.. Fakat, donanmanın limanı terketmesi, gülle yağmurundan ziya- de düşman için bir başka tehlikenin yüz gösterdiğine delâlet etmiyor miy- KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER F. SERTELLİ Av! Komşumun karısı eline ne rasgelir- 88 pencereden aşağı fırlatıyor. karı- sının bü haline komşum büsbütün sinirlendi, o da elime geçeni öteki pencereden fırlatmağa başladı... Hem de ne güzel tabaklar, ne güzel vazo- lar.. hepsi bizim pencerelerin önünden geçerek yere düşüyorlar, F yorlar.. Biribirlerinden hiddetlerini alamı- yan karı koca tab: çanakları, vezoları pencer&len aşağı fırlatarak öfkelerini" yatıştırmağa çalışıyorlar... Aradan iki gün geçti geçmedi bir akşam üstü baktım. Büyük bir tabak, cam eşya deposunun hamalı yukarı- daki komşular üç sandık dolusu, tolaşlara sarılmış tabak, çanak, va- 70, şekerlik ve saire getirdi... İçim- den; — Tabakları, vozolaçı yenilediler. dedim. Ertesi günü yukarı katta gene kı- yametler kopmağa başlamaz mı? Bir ne göreyim... Yukarıda bir ses: Alçâk!.. diye bağırıyor.. bakıyo- rum bizim pencerenin tam önünden şik-bir vazo aşağıya bahçeye düşüp Peorça parça oluyor. Yukarıda bir se: — Rezil!., diyor; Penceremin önün- den güzel bir şekerlik uçuyor. o — Hain!.. diyen bir ses.. bir de ba- kıyorum, Penceremin tam yanından kristal bir şampcuya kadehi gidi- yor.. bahçede paramparça oluyor. Âdeta bir tabak, vazo, şekerlik, ka- deh yağmuru... Onlarla beraber be- nim de içim parça parçs oluyordu. Hani uzansam balık tutar gibi vazo- ları, tabakları, penceremin önünden geçerken yakalayıvereceğim. Ertesi günü gene tabak deposunun hamalları üç dolu sandık getirdiler. Bir hafta geçince tekrar apartıma- nın etrafından tabaklar, çanaklar, bardaklar, şekerlikler uçuşmağa baş- leyınca bu sefer kararımı verdim. Yukarıya komşulara çıkip: — Yahu. genç evlâtlar... Şu hid- detli anınızda bu güzel Şeyleri kıra- cağınıza bana veriniz, ve farzediniz kırılmıştır. mü Ben de tuttum. Komşumun pen- cerelerinin hizasında kendi pencere- lerimin önüne birer ağ yaptırdım., Onlar böyle ayda dört beş kere “kavga edip - elesin» geleni pencere- den aşağı fırlatınca o canım tabak- lar, vazolar, Şekerlikler, kristal ka- dehler, bardaklar hep, uskumrunun dalyana düşmesi gibi bizim ağa dü- şüyor, velhasıl sen'n anlıyacağın biz açık havada dalyan kurduk. Lâkin balık yerine tabak, çanak, kadah, vazo ve saire atlıyoruz... Hani nete- de ise bir tabakçı dükkânı açacağım. O derece bol kavga ediyorlâr ve ben o derece bol tabak avlıyorum. SANI 14 Künunusani 937 Perşembe İstanbul: Öğle n 12,30 Plâkla , 12,5 wadis, 13,05: m neşriyatı: 18,30 Güneş klü- naklen konferans: Bolu sayla- Abbas tarafından (Spor ve kelimelerinin türkçe oldu- da), 19,30 Konferans: Türk bul şubesi Başkanı emekli tayyarecilerden bay Nuri tarafından, £ ve arkadaşları tarafından, Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Safiye ve arkadaşları târafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 21 Saat aya- Tı ve orkestra, 22 Ajansıve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 2230 Plâkla sololar, 23 Son, , 15 Kânunusani 1937 Cuma Öğle neşriyatı — 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13,05; Plâk- la hafif müzik, 13,25. 14: Muhtelif plâk neşriyatı Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Spor musaha- beleri: Eşref Şefik tarafından, 20: Ve- dia Rıza ve arkadaşları tarafından 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Cemal Kâmll ve arkadaşları tarafın- dan 'Türk musikisi ve halk şarkıları, 21: Saat ayari ve orkestra, 22: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâkla sololer, 2: SON, Tam biz bunları konuşurken yu- karıda gene müthiş bir gürültü kop- tu: — Alçak.. — Mahalle karısı.. — Yalancı herif... Gibi edebi sözler başladı. Dostum bay Rifat: — Aman.. dedi, av başladı.. pence- reye koşup mahsulü toplıyalım.. Yukandan-inen tabaklara ve sal- reye dostum «mahsul» ismini Koy- muştu. Hemen koştuk. Hakikaten yukarıdan gayet enfes şeyler iniyor- du. Arkadaşım: — Aizim.. dedi, bir kere.. — Enfes.. — Ya bu likör kadehleri.. « — Hârika.. ” Dostum atılan bütün şeyleri birer birer topluyordu. — Her apartımanın bir iyi tarafı olabilir. Meselâ kiminin manzarası, kiminin havası, kiminin dahili terti- batı güzeldir. Bu apartimanın da işte bu güzelliği var.. Karşıki apartımana bakınca kav- ganın neden çıktığını anladık. Çün- kü güzel İspanyol, şık pijamasile bal- konda idi.. arkadaşım: — Bu İspanyol kadının sayesinde az zamanda tabak tüccarı olacağım.. dedi.. Ben eve giderken düşünüyordum. Bizim üstümüze de böyle hiddetli bir karı koca taşınsa da ben de apartı- manıma böyle bir ağ kursam. (Bir yıldız) n şu şekerliğe bak VEE Hasan deposu: İstanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir. Zİ AKŞAMN 7 Abone Ücretleri NN Türkiye © Zenebi SENELİK © 1400 kuruş 2700 kurup 6 AYLIK 750 » 1450 » 3 AYLIK 400 » 800 » 1 AYLIK 9 » — a ittihadına dahil olmayan evebi memleketler: Seneliği 3600, elti aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Zilkade 1 — Ruzu Kasım 68 & İmsak Güne Öğin İkindi Akşam Ye E 1ZAS 221 TS S6 1200 137 Ve 530 726 123 İSO 1704 1860 İdarehane: Babıkli civan Acımusluk Sok No 13 Satılık kıymetli kütüphane Fransızca iktisadi esaslı ve mühim eserlerden ve mec mun kolleksiyonlarından mürekkep kıymetli bir kürüpbane satılıktır. Alâkadarların (Akşam) ilân me murluğuna müracaatlar, o Telefon; ve mali en 14 Kânunusani 1957 Istanbul 13 Kânunusani 1937 İ (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ| Esham ve Tahvilât | İst. dahi © 96, S0 |. B. Hamiline 10,— Kuponsuz 1933 | » Mücssis 83,— istikrazı 97,75İ'T.C.- “Merkez Ünitürk ( 22,75,—| Bankası giye » Ni 21,35,—| Anadolu his, 22,20 » NM 21,30,—| Telefon 6,15 Mümessil 1 40,20) Terkos 11,75 » N 37,—İ Çimento 13,60 Ni —| that değir. 10,60 İş Bankası (O 10,—| Şark O» 0,80 Para (Çek fintleri) Paris 16,97,—)| Prağ 22,61,35 Londra (| 621,—| Berlin 196,57 Nev York 79,10,—| Madrit 7,56,— Milâno 150257) Belgrad 84,30,— dim E,İSOŞ zi 418,67 Cenevre | 3,44,44) “© Ni Brüksel — 4,69,—| Pengo 4,38,80 Amsterdam 1,44,84| Bükreş | 107,89,— Sofya 9 64,41,25İ Moskova 25,10,— Ticaret ve zahire borsas 13 Kânunusani fiat ve muameleleri 1 — İthalât: Buğday 615, arpa 90, çavdar 27, yulaf 15, yapak -24, mısır 18, beyaz peynir 7;1/4, un 30,1/2, pa muk 2, keten tohumu İ, zeytinyağ 1 56,3/4, ton, afyon 120 kilo. İhracat — Tiftik 24.1/4, yapak 54, iç ceviz 6, K. ceviz 10 ton, 2 — Satışlar: Buğday yumuşak kilosu 6 kuruş 32 paradan 7 kuruşa kadar, buğday sert kilosu 6 kuruş 25 paradan 7 kuruş 5 paraya kadar, arpa kilosu 5 kuruş 10 paradan 5 kuruş 12,1/2 paraya kadar, çavdar kilosu 5 kuruş 35 paradan 6 ku- Tuşa kadar, misir sarı kilosu 4 kuruş 30 paradan 4 kuruş 35 paraya kadar, tf- tik mal kilosu 142 kuruş 20 paradan İ47 kuruş 20 paraya kadar, yapak Anadol kilosu 60 kuruştan 65 kuruşa ka- dar, kuzu yünü kilosu 85 kuruştan, zeytinyağ 1. yemekli kilosu 59 kuruştan, 3 — Telgrafları Londra: Misir Lâplata İL kânun tah- mili korteri 23 şilin 9 Peni Ki 3 Kr. 38 5, Keten T. Lüplata 1 kânun tahmili tonu 12 Sterlin 5 şilin Ki. 7 Kr. 485. Anvers: Arpa Lehistan Ii. kânun, subat tahmili 100 kilosu 120 B. Frank Ki 5 Kr, 11 8, Liverpul: Buğday mart tahmili 100 ibresi 8 9,3/4 Peni Ki 6 Kr. 305. Şikago: Buğday Hartvinter mayıs tahmili bu- geli 134,1/8 sent Ki; 6 Kr. 21 5, Vi: nipek: Buğday Manitoba mayıs tahmili buşeli 28,1/B sent Ki. 5.Kr. 93 S. Hamburg: İç findik Giresun derhal tah- mil 100 kilosu 160 R. Mark Ki. 81 Kr. 37 5. Hamburg: İç fındık Levan der- bal tahmil (00 kilosu 159 R. Mark Ki. 80 Kr. 865. Londra No 74 durmuşlardı.. Yüksek dağların yamaçlarına es mer gölgeler düştüğü zaman, Mu- hammarâlılar, Malkanın şark kapr sına dayandılar ve hep bir ağızdan; — Yaşasın Endülüslüler.. var ok sun Malka kahramcnları., Diye bağrıştılar. Şeyh Said kapıya yaklaştığı zaman, surların tepesindeki nöbetçiler o(ya- sok!) borusu çalıyorlardı. Ve kale kapısı kapalıydı. Şeyh Said birdenbire şaşaladı.. Yüksek sesle nöbetçilere haykırdı: — Biz Ahmed Selimin daveti üze- rine bütün çoluk çocuğumuzla, bütün erzak ve silâhimızla yardıma geldik.. haydi, açın kapıyı da girelim içeriyel Nöbetçilerden biri: — Şimdiye kadar neredeydiniz? Diye cevap verdi, Şeyh Sald, kaleden kendisini baş- ka türlü karşılıyacaklarını umduğu için, nöbetçinin bu sözünden fena halde hiddetlenmişti. Köylüler: — Bu ne rezalet.. hem bizi davet ediyorlar. hem de kale kapısını aç- mıyorlari Diyerek söylenmeğe başlamışlardı. Maamafih gürültü uzun sürmedi. Nöbetçilerden biri ayni zamanda Muhammaralıların. kale kapısında beklediklerini - İbrahime haber ver- mişti. Çok sürmedi. İbrahimi sedye ile şark kapısına getirdiler. İbrahim ve arkadaşları, - Muham- marahların Malkaya yardıma gele- ceklerini ummadıklarından, bu ha- beri alır almaz şark kapısına koşmuş- lardı. İbrahim Surların tepesinden kale kapısı önünde halaya. köylüleri gö- rünce; , — Molina yalan söylememiş. Diye mırıldandı. İçinde ufak bir “şüphe vardı: Sakın Mühammaralılar İajanyalari satılmış olmasınlar? eyi Muhammara şeyhini alınız içeriye. bir kere kendisle gö- rüşelim. dedi. Kapıyı açtılar... şeyh: Saldi içeriye aldılar. surlara çıkardılar, Şeyh Sald: — Beni Ahmed Selimin yanına çis karınız! O, beni çok İyi tanır, Zaten bena haber gönderen de odur, Diyordu. Şeyh Sald, sedye içinde yatan bir zabitle karşılaşınca şaşır- dı. — Sizi buraya kim çağırdı? * kya sordu. Şeyh Sald yarı hiddet, yarı hayret içinde bocaladı: — Fatma adlı bir genç kadın geldi.. Ahmed Selim tarafından geldiğini söyledi.. bizi ayaklandırdı. İspanyol- lara sezdirmeden, ansızın çoluk çocu- gumuzla yola çıktık.. iki binden çok eli silâh tutarımız var. Yardıma gel- dik buraya... İbrahim sedyenin içinde gülümse- di.. gözlerinin içi ışıldamağa başladı. O, Molinanın (Fatma) adile Mu- hammaralılara gittiğini anlamakta gecikmemişti Fakat, ihtiyata riayet etmiş olmak için, şeyh Saide sordu: — Şimdi sana Fatmayı göstersek tenir mısın? — Tanımaz olur muyım? Dün gece benim evimde misafir kâldı. bu $9- bah kendisini Muhammaradan yola çıkaran benim. İbrahim muhafızlardan-bir kaçını kalenin zindanlarına gönderdi: — Çabuk buraya getiriniz Fatma- yıl Muhafızlar çarçabuk gittiler. Mo- Unayı alıp getirdiler, — «ALLAH, HİÇ BİR SUÇLUYU yukariya çi- der Merdivenleri aden karmağa, uğraşıyorlardı. İbrahim sedyeyi görünce titredi: — Birini mi. vurduler.. bu gelen kimdir? Muhafızlardan biri: - Ya seydi! Siz Molineyı getirme- mizi emrstmediniz mi? İşte onu g*- tirdik.. Dedi. Sedyenin üstü kapalıydı. Şeyh Saidle İbrahim şaşkın ve mü- tehayyır.. biribirlerine bakıştılar. Muhafızlar heyscanla anlatıyor- du: — Zindandan içeriye girdiğimiz zaman, Molina yerde yatıyordu.. ve boynuna büyük bir yılan sarılmıştı. İbrahim boğuk bir sesle bağırdı: — Ne dediniz. yılan mı sazılmış- tn? — Evet. içeriye girer girmez kargı ile yılanı öldürdük. Fakat, yılan, Mo- lirayı biz gelmeden - çok önce -boğ- muştu. Şeyh Said, Molina adını ilk defa işittiği için, bu heyecanlı konuşma- yı tereddütle dinliyordu. Muhafızlar sedve içinde getirdikle- ri İspanyol rakkasesinin üzerindeki örtüyü açınca, seyh Saldin tüyleri ürpermişti. Birdenbire kendini tuta- (Arkası var)