pi | ZE k k l AKŞAM Si Her akşam bir hikâye Naşide, or doğru gözl daldırarak: Bankadaki hayat ne Kadar uzak | geliyor! dedi Yanındaki di: - Evet, in vuşmuş gil Naşide başını çevirdi, baktı: — Niyazi bey, dedi, bugün sizde tatile kavuşmuş bir mektepli hali var. Siz de tamamen değişmiş görü- nüyorsunuz. Hani bünkadaki o siyah önlüğünüz, hani o hiç gülmiyen yü- zünüz? T Naşide neşeli neşeli güldü. Sonra ilâve etti: — Hakkımız var... Fakat öbür gün, gene ayni hayat... Delikanlı içinden gelme derin bir teessürle: z — Ah çok yazık! dedi. — Demek bankada çalışmak hoşu- nuza gitmiyor? — Hayır. Zaten orada hb$a gide- cek ne var? — Çalışmayı sevmiyor Müsunuz? — Çalışmayı değil, o hâyatı sevmi- yörüm... Siz bumu anhıyamazsınız... Ah anlıyabilseydiniz... Naşide Kendisini tuttu, — Ben mi anlamam?- diyecekti, On beş senedir bü hayatı' sürükleyip duruyorum. Fakât bir şey söylemeden 'genç ar- kadaşının yaninda bülbül “yuvasına doğru yürümekte devam etti. Niyazi Naşideye yetişmek iğin acele etti. Fakat ayağı kaydı, düşerken, “bilâihtiyar, Naşideye sarıldı. Onu da düşürdü. — Tam bir mektep çocuğusunuz bugün! Koskoca adam... — O kadar da koca adam değil Yirmi iki yaşındayımı henüz, Naşide yorulmuştu. Yolun kena- rına oturdu. Bir ağaca başını daya dı. Gözlerini kapattı, Niyazi dikkatli dikkatli bakıyordu. Gözlerinin altında hafif buruşuklar görüyordu. Düdekların köşelerinde de kıvrınilar vardı. Siyah saçlar ara- sından beyaz teller fırlıyordu. Güzel değll, fakat nazik ve sevimli çehrenin üzerinde tatlı bir yorgunluk ifadesi vardı Delikanlı Naşidenin elini tutarak: .— Neden Naşide? dedi. Neden... Naşide gözlerini açtı, elini çek — Neden? Niçin «neden?» diyorsu- nuz? — Şey... Neden hayatta böyle yal- niz kalıyorsunuz? Neden evlenmi- yorsunuz? Genç kadın düşünceli bir nazarla Baktı, — Size ne söyliyeyim? Neden ola- cak? Hayat bu... Hayatta yapayalnız «kaldığım vakit iki küçük kız karde şim vardı, Onlara bakmak, onları okutmak ;sterdi. Ben iş buldum, ça- lışmağa başladım. Evlenmek hatırı" delikanlı o cevap ver- sin yeni bir hâyata ka- — Ne diyorsun.. Malka kalesinden mi! geldin buraya?. — Şaşılacak ne var?. Malkadan geli- yorum... — Aman, nasıl olur, kızcağızım?. Dört çevremizi düşman sarmış. Dağlar,| baba! Malka mücahidleri İspanyolları «ovalar İspanyol askerile dolu. Nasıl ge- | aldattılar. lebilirsin sen Malkadan buraya?... — Hepsi hayal bunların, babe!... Ben Mâlkânın şark kapısından çık- anım koyu gölgelerine | ma mı geldi. İşte gençliğim böyle KEMAL REİSİN İSPANYA DÖNÜŞÜ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ | | se | ti gitti. içinde bir şefkat ve nüfuz ile Naşidenin sözlerini dinliy Bankada hiç kimseyle biran bile ciddiyetini kaybetmiyen, | hissiz gibi görünen bu kadının ince ve fedakâr ruhunu hissetmek ona bir | heyecan vermişti. Naşideye karşı için- de her zaman bir İncizab ve hürmet duyardı. Bu hissin sevkile, ona tatil günlerini Yalovada geçirmek için bir teklifte bulunmuş ve muvafakat ce- yabı almakla sevinmişti. Şimdi bura- da iki samimi dost gibi biribirlerine hayatlarını anlatıyorlardı, Niyazi de babâsının düştüğü zaruret içinde yük- sek tahsilini yarıda birakarak ban- kaya girmeğe mecbur olmuştu. Onun da hayat hakkındaki parlak ümidle- ri sönmüştü. O da duyduğu derin 12- tırab ve inkisar içinde manen her- kesten “ayrı yaşıyor gibiydi. Onun için oNaşildenin hissiyatını pek ülü takdir ediyordu. Naşide kendi kendisine konuşur gibi söyleniyordu: — On beş senedir ayni hayat... Âdeta bir makine gibi bir şey oldum. Etrafımda herkes benim bir kadın olduğumu unuttu... Belki ben bile unuttum. Niyazi mırıldanıyordu: — Bu kadarı çok fazla... Her vakit kendinizi bir kadın hissetmelisiniz. Naşide âdeta müstehzi ve mahzun bir nazarla genç arkadaşına baktı: — Ne için? Neye yarar? dedi. uu. | konuşmıyan, | ... - Yorgun musunuz, Naşide? Uy- kunüz var mı? Niyazi bu suali bitişik odalarının arasındaki kapıdan seslenerek soru- yordu. — Hayır. Neden sordunuz?. — Yanınıza gelebilir miyim? Bal- konda, birer cıgara içerdik, — Ama yalnız bir cıgara. Sonra uyku! Niyazi odaya girdi. İskemleye oturdu. Naşide yüzünü gözünü kollarını yı- kıyordu. — Müsaade ediyorsunuz ya? diye güldü. - — Rica ederim.. Niyazi sokuldu. Koklar gibi yaptı ve Naşidenin yüzüne sürünürcesine ileriledi; — Ne güzel kolonya... dedi. Naşide onun bu şakasına darılmak istedi, Fakat kendinde cesaret bula- madı. İçinde bir ses: Yarın gene o hayat, hep o hayat! diye haykırıyor- du. Ayın ziyası pencerenin bir köşe sinden küçük karyolanın üzerine vur- muştu. Niyazi Naşidenin düşüncele- rini sanki hissetmiş gibi: — Galiba siz de benim gibi, dedi. Yarını düşünüyorsunuz. o Bilseniz, Naşide, hayatta ne kadar yalnızım! — Siz şimdi yalnızsınız. Halbuki ben bütün hayatımı hep böyle geçir- No 72 Muhtar başını sallıyarak mırıldandı: — Ahmed Selimden.. kimden olacak? Bir ümidimiz vardı. O da söndü.. Molina kahkaha ile güldü: — Ahmed Selim askerin başındadır, — Ne diyorsun.. Ahmed Selim yaşı- yor mu?, — Daha bu sabah gözümle gördüm *tm.. bir saattir yol yürüyorum.. karşı- | kendisini. Beni görünce, nereye gitti- ia bir tek İspanyol askeri çıkmadı. gimi sordu.. kaybolan kardeşimi ara- — Kızim, sen lâtifeyi çok sever bir in-| mak üzere kalenin dışına çıkmak iste- $ana benziyorsun! Hergün top seslerini| diğimi söyledim.. izin verdi. «Yolun Mu- işilmekten kulak zarlarımız patlıyor... kral Ferdinand bile bu cepheye gelmiş. Malkada olup bitenlerden senin habe- rin yok galiba?... Molina mânalı mânalı gülmeğe baş- ladı: — Neler olmuş bakalım?,., İhtiyar belliydi ki, çok müteessirdi., söylemeğe dili varmıyordu: — Allah rahmet eylesin. çok feda- kâr, çok feragati nefis sahibi bir kah- ramandı. v — Kimden bahsediyorsun, baba?. hammaraya düşerse, onlara kendilerin-' den yardım beklediğimi söylelş dedi, İşte böyle geç vakit köyünüze gelişimin sebebi budur. Molina, ihtiyar muhtarın gösterdiği . teessürü görünce, kendisinin yurdsever bir müslüman olduğunu anlamıştı, Köy muhtarının gözleri ışıldamağa başlamıştı. — Ahmed Selim ölecek bir kahraman değildir, yavrum! Fakat, ben nasıl ina- nayım senin bu sözlerine ki, iki gündür bu cephede düşman askeri Ahmed Se- 90 “; 12 İkinci kânun 1937 Sah Öğle neşriyatı — 12,30: P: Türk| musikisi, 12,50: Havadis, 13,05; Plâk- la hafif müzik, 13,25 - 14: Muhtelif plâk neşriyatı tı: 18,30 Plâkla dans 30 Konfefans: Doktor Fah- tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları, 20,30 Cemal Kâ- mil ve arkadaşları tarafından Türk mu- sikisi ve halk şarkıları, 21 Saat ayarı ve Şehir tiyatrosu operet kısmı tarafm- dan bir temsil, 22 Ajans ve borsa haber- leri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, 23 Sön. 13 Kânunusani 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: Plâkla Türk musikisi, 12,50 -Havadis, 13,05: Plâkla hafif müzik, 1$,25-14: Muhte- lif plâk neşriyatı Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19,30 Konferans: Suat Der- yiş tarafından, 20,00 Nezihe ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30 Türk musiki he- yeti, 21,00 Saat ayarı: Orkestra, 22,00 Ajans ve börsa haberleri ve. ertesi günün programı, 22,30 Plâkla sololar, 23,00 Son. dim! İçinden ârtık bir isyan hamlesi taş- mıştı, Niyazi hafif bir sesle fısıldadı: — Yarmı düşünmiyelim, Naşide. Naşide, âdeta bir sevki tabii ile, delikanlının saçlarını okşadı. Fakat eli saçlara dokununca, bir ürperme ile geri çekti. — Ne güzel gece... Delikanlı şimdi Naşideye daha s0- kulmuş, kollarının arasına almıştı. Yalvarıyordu: — Beni kovma Naşide... Uzun uzun öptü. Naşide ona git demek kuvvetini kendinde bulamadı. ... Naşide içinde bir şarkı söylemek arzusile erkenden uyandı. Çarçabuk giyinerek bahçeye çıktı. Şafak vakti- nin serin süküneti içinde ormana doğru yürümek istiyordu. Naşide ha- yali bir dünyanın saadetleri içinde mestolmuş gibi gidiyordu. Bir hayli dolaştı ve otele döndü. Niyaziyi ken- disini bekler buldu. Delikanlı büyük bir sevinç ile ona doğru atıldı. — Sana neler söylemek istiyorum Naşide! dedi, Naşide elini kapadı. — Rica ederim, dedi, hiç bir şey söyleme. İkimiz de bir rüya gördük, işte bu kadar... Delikanlı büyük bir hüzün ve me- lâl ile yanındaki kadına baktı, Göz- lerinin altında, dudaklarının köşesin- de çizgileri, saçlarının arasında ak telleri gördü ve düşündü ki kendisi- nin yaşı henüz yirmi ikidir. Ağır bir ıztirab ve teessürle başını iğdi ve sus- tu... Hikâyeci ra delikanlının ağzına limin ölümü münasebetile büyük şen- likler yapıyor.. Ferdinand ve kraliçe cepheye geldiler.. kumandanlar mem- nun. asker şarap içerek, şarkı söyliye- rek eğleniyor. Yakında büyük bir ta- arruz başlayacağı haberi de dillerde dolaşmakta. — Bu, Ahmed Selimin bir oyunu- dur, baba! Harpte hile şarttır, derler, Anlıyamadin mi bu tuzağın iç yüzü- nü?.. — Yâ o baş, kimin başıydı?. — Ahmed Selim, kendine benziyen İspânyollara gönderdi. Eğer böyle ol- masaydı, Ahmed Selimi vücudile bera» ber getirmeleri icap etmez miydi? Sa- dece başını kesip krala göndermelerin-| den de anlaşılıyor ki, Ahmed Selim ha- yattadır. Hem bu sözlerene lüzum var.. şöyle köyden biraz uzaklaş.. kale- ye doğru yürt, Malka istihkâmların- dan düşmana karşı ne müthiş bir gül- le yağmuru yağdığını göreceksin! Ah- med Selim ölseydi, kaleden bu ateş yağ-| müru yağar mıydı hiç?.. — Çok doğru söylüyorsun, yavrum! Demek Ahmed Selim hâyatta., ve ben- den yardım istiyor ha?!,.. Molina: — Evet.. ben de köyünüze bunun için uğradım. Bir diyeceğiniz varsa, söyle- yin de, dönünce kendisine anlatayım, Dedi, İhtiyar, uşağını çağırdı: kiyümğ (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahit | 96 50/İş.B, Hamiline 10,— Kuponsuz 1933 » Müessis 83,— istikrazı 97,50İT.C. Merkez ÜnitürkT 23,— —| Bankası H,— » HU 21,52,50) Anadolu his. 21,20 » M 21,50, — | Telefon 6,75 Mümessil 1 39,70) Terkos 11,75 » NU 35,50) Çimento 13,45 >. M —| ktühat değir. 10,60 İş Bankası (o 10,— Şark o» 0,75 Para (Çek fistleri) Paris 16,93,25) Prağ 22,60,50 Londra o 621,—| Berlin 1,96,50 Nev York 79,35,—| Madrit © 7,55,25 Milâno 150210) yeigrad 34,30 Atina 57,92,25) 418,67 Cenevre (| ,44,25 Brüksel — 4,68,67) Pengo ço 41283 Amsterdam 1,44,32| Bükreş ( 107,39,— a 64,41,25| Moskova 5,10,— 2 Ticaret ve zahire borsası Kânunusani flatve muamel 1 — İthalât: Buğday 663, çavdar 237, tiftik 10, arpa 216.174, yapak 89,1/2, B. peynir 13,1/4, kuşyemi 24, smasır 84, kaşar 3, un 82, yulaf 45,1/2, susam 21,1/2, pamuk 2,1/2, nohut 8, fasulye 1,3/4 ton. İhracat: Tiftik 171,3/4. yapak 45.1/4 ton. 2 — Satışlar; Buğday yumuşak kilosu 6 kurus 30 paradan 6 kuruş 36 parayn kâdar, Buğ- day sert kilosu 6 kuruş 30 paradan 7 kuruşa kadar, buğday kızılca kilosu 6 kuruş 10 paradan, arpa kilosu 5 ku- 7 ruş 7,1/2 paradan 5 kuruş 12,1/2 pa- raya kadar, çavdar kilosu 5 kuruş 35 Paradan © kuruşa kadar, masır sarı ki lomu 4 kuruş 33 paradan 5 kuruşa ki dar, nohut kilosn 6 kuruştan, susam ki- Tosu 17 kuruş 30 paradan 18 kuruş 20 paraya kadar, tiftik kilosu 130 kuruş- tan 135 kuruşa kadar, yapak kilosu 62,1/2 kuruştan 65 kuruşa kadar, san- sar derisi çifti 2800 kuruştan 3600 kuruşa kadar, Zerdeva derisi çilti 3000 kuruştan 3100 kuruşa kadar, porsuk derisi çifti 625 kuruştan, tlki derisi çifti 500 kuruştan 700 kuruşa kadar, kedi derisi çifti 180 kuruştan 200 kuru- şa kadar, çakal derisi çift 150 kuruş tan 200 kuruşa kadar, tavşan derisi adedi 20 kuruştan 25 kuruşa kadar, 3 — Telgraflar 9/1/8937 Londra Mısır Lâplata 2. ci kânun tahmili korteri 24 Şi, Ki. 3 Kr, 40 Sa, Londra keten tohumu Lâplata 2. ci kâ- nun tahmili tonu 12 Ster, 7,1/2 Şi. Ki. 7 Kr. 53 Sa, Anvers arpa Lehistan 2. ci kânun ve şubat tahmili 100 kilosu 119 B. Frank Ki. 5 Kr. 07 Sa,, Liver- — Misafirime yemek hazırla., yata- cak bir oda hazırla. Ve uşak geri döndükten sonra, genç| kadına başını çevirdi: — Görüyorum Ki, tekrar ve hemen yola çıkmak niyetindesiniz! Fakat, or-| talık karardı. sizi bir yere bırakmam. Bu gece benim misafirim olarak bura- da kalacaksınız! Yemekten sonra, Ah- med Selime nasıl bir yardımda bulu- nabileceğimi düşüneceğim ... İKİ BİN ASLANI KUZULAŞTIRAN KADIN Gece.. Muhammara köyündeyiz.. İspanyolların: «Aslanlar diyarı!» adi- nı verdikleri bu köyde, kadın erkek, bü- tün köylüler, Şeyh Saidin hatırını sa- yarlardı, Malkanın karadan ve denizden mu- hasara edildiği gündenberi Muhamma- Ta muhtarı Şeyh Saldin içinde yanan gizli bir ateş vardı: Malkayı kurtar- mak. O, kendi kendine kaldığı zaman şöy- Je düşünürdü: «Malka düşmana ge çerse, İspanyollar bizi burada sağ bi Takmazlar!ş Şeyh Said, düşüncelerini Molinaya da söylemiş ve: — Bizim kafamızı kesmekte gecik- miyecekler, Fatma! Diyerek içini çekmişti. Allahın yarattığı tabil ve saf çocuk gıdaları Pirinç, yulaf, mercimek, buğday, irmik, patates, mısır, arpa, çav- dar, türlü, badım, HASAN Özlü Unlarile çocuklarınızı besleyiniz ve büyü- tünüz. Vitamini ve kalorisi bol olan bu özlü unlardan istedik- lerini ve sevdiklerini bıktırmıya- rak değiştire değiştire yediriniz. Çabuk büyürler, çabuk diş çıka- rırlar, Hasan markasına dikkat. Baş- ka marka verirlerse almayınız ve aldanmayınız. Bütün eczane- lerde ve bakkallarda (o bulunur. Hasan deposu, İstanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir, Itizar (Lokman Hekim) mecmuasının üç numaralı nüshasında Salih Necati ecza” nesinin müstahzarat ilânında (Namus kârane işi gören) tabiri bazı eczacı ar- kadaşlarımızın infial ve iğbirarlarını mu- cip olduğu teessüfle istihbar edilmiştir. Tarafımdan tahrir ve neşredilen işbu ilânla diğer eczacı meslekdaşlarımızın haysiyet ve şereflerine dokunacak hiçbir gaye ve fena bir maksadı mahsus takib edilmediği ve arzu olunmadığı halde vaki olan sui tefehhümden dolayı tees- sürlerimi beyan eyler ve bütün farma- koloklara alenen tarziye vererek itizar eylerim. Dr. Hafız Cemal Lokman Hekim pul buğday mart tahmili 100 libresi 9 Şi. 113/4 Ki, 6 Kr. 80 Sa, Şikago buğday Hartvinter mayıs tahmili bu- geli 134 sent Kii 6 Kr. 20Sa,, Vini- pek buğday Manitoba mayıs tahmili buşeli 128,3/8 sent Ki, 5 Kr. 95 Sa, Hamburg iç fındık Gireşun derhal tah- mil 100 kilosu 156 R. Mark Ki, 79 Kr. Ol Sa., Hamburg iç fındık Levan derhal tahmil 100 kilosu 155 R. Mark Ki. 78 Kı. 50 Sa, Fatma.. bu, Molinanın o gece kendi- ne taktı bir addı. Fatma: — Çok doğru tahmin ediyorsun, ba- ba! diye söze başladı: — Kraliçe İzabel, hasta kızının iyi- Jeşmesi için bütün Endülüs müslüman- larının kanını Tanrıya nezretmiş, Baş- larınızın birer köpek kafası gibi kopar rılacağı günü mü bekliyorsunuz?. Ba şınızda Ahmed Selim gibi, İspanyolla- rın bile takdir ettiği bir kahraman var- ken, neden onun etrafında toplanmı- yorsunuz?, Şeyh Said o gece yetmiş yıllık haya- İman bir dönüm noktasında bulündu- ğunu hissetmişti. Endülüste o güne kadar ona hiç bir müslüman bu dere- ce acı sözler söylememiş, onun yürdse- verlik duygularını bu kadar kamçıla- mamıştı. İhtiyar muhtar birdenbire oturduğu yerden doğrulup kalktı: Ne yapmamızı istiyorsun, Fatma? Köyün bütün eli silâh tutar erkekleri benim ufak bir işaretimle derhal ayak- Janırlar, Eğer Ahmed: Selimin ve onun arkadaşlarının adama ihtiyacı varsa; ben başta olduğum halde hepimiz ona yardıma koşmak İsteriz. Bize hakikati Söyle: Malka kalesindeki mücahidler çok mu sıkıştılar?.. Fatma, Şeyh Saidin bu kadar çabuk yola geleceğini ummuyordu: . (Arkası var)