Bir gün bana dediler kt: -Kitapta ye- ri olan her şeyi kâlb le ikrar, dil ile tasdik edeceks$in!- Neden? dedim. -Tan- rı emretti, dediler- Tanrı kimdir? -Tek- dir, eşsizdir ve bütün insanlar onun gö- günde birdir, müsavidir. ... Bir gün bana dediler ki: -Sofradan yarı aç kalkacaksın- neden? dedim. »Peygamber emretti, dediler -Peygam- der kimdir?. Tanrının herkesten ayırd ettiği mübarek şahsiyettir ve bütün insanlar onun gözünde birdir, müsavi- dir, ... Ve o günden sonra gördüm ve öğren dim ki, herkesin herkesten ayırd ettiği Diri vardır... ... Bir gün annemle arabaya binecektik. Yoldan dört atlı bir araba geçiyordu, - Anne, dedim, dört atlı arabaya bine- dimi Ahnem havada aşucunu karşıladı; — Bak, dedi, beş parmak bir değil- dir. İki atlı bir faytona bindik. Tek atlı bir arabaya binmek üzere olan bir ço- cuk da babasına: — İkt atlı arabaya birelim, dedi. O zaman ben avucumu havada ka- rışladım: — Bak, dedim, beş parmak bir değil!.| . Müsavat dendiği saman hâlâ avucu- mu havada karışlıyorum!.. Nasıl? Salamonla Karabet deniz kenarında | balık tutacaklardı. Sözleştiler, İlk balı- ğı kim tutarsa ötekine bir rakı ısmar- hyacaktı. Voltalarını denize attılar, İki| Gakika sonra Karabetin voltasına bir izmarit yakalandı. Salamon sevinçle haykırdı: İ — Haydi bakalım. Balığı tuttun kıyı ısmarla!, Oradaki meyhaneye girdiler. Birer rakı içtiler, Karabet paraları verdikten sonra, Salaman: — Haydi gidelim, ben de artık vol- tamın ucuna yem takabilirim!.. Palavra Balık tutmaktan bahsediyorlardı. Bİ- ri geçen hafta yaptıkları balık avın an- lattı. Öteki arkadaşı sordu: — Bari o gün çok lüfer var m idi?, — Binlerce?... — Voltaya getiyorlar, yemi kâpıyor- Jar mı idi?. — Ne diyorsun? Yemi insanın elin- den kapıyorlardı. Hattâ bir arkadaş voltasına yem takmak için bir ağacın arkasına saklanmağa mecbur oldu. Ceza Afacanı, polis yakalıyarak karakola götürüyordu. Büyük futbol topuda Afâcanın kucağında idi... O gün gene iki tane cam kırılmıştı. Afacan polisle beraber giderken arkadaşlarına rasla- dı. Bir şeyden haberleri yokmuş gibi sordular: — Ne yaplın gene Afacan? — Hiç bir şey!... Karakolda top oy- mamak için çağırdılar. Oraya gidiyo- rum, — Biz de geliriz öyle isâ! — Geliniz. Höpsi beraber karakola gittiler ve müşterek kabahatlarının cezasını da müştereken ödedile: — Bu gece muhakkak gitmeliyim. — Oynanan oyun çok mu güzel? tiyatroya — Hayır, şimdi terziden gelen mantomla şapkam çok güzel... C — Sen irsiyete inanıyor musun? — Elbette, babamdan elli bin lira borç kaldı.. Mukabele Bir gece ötelde yattı, ertesi sabah | odasından çıkarken gürültüsile ortalır ğı velveleye boğdu. — Burası eşkiya yatağı mı? Hırsız ocağı mı? Beni soydular para cüzdanı mu aşırdılar, Polisler geldi. Tahkikat yapıldı. Oda hizmetçisi zannaltına alındı, tazyik &- dildi, Araştırma yapıldı. Nihayet para, cüzdanı adamın yastığının altında bü- | Jundu. , Oda hizmetçisinin gönlünü almak | istedi, Özür diledi, hizmetçi: — Zarar yok efendim. Siz beni hırsız zannettiniz. Halbuki ben sizi asil, kibar ve yüksek bir zat sanmıştım. Neticede her ikimiz de aldanmışız!.. Li İ Tarif | Gece yarısı nefes nefese karakola gir di: — Kanm kayboldu. Rica ederim kâ- rımi bulunuz!... Akşam saat sekizden- beri kayıptır. Memur sordu: — Tarif ediniz. Boyu ne kadardır?. — Bilmiyorum. — Elbisesinin rengi nasıldı?. — Gözü, kaşı nasıl? — Farkında değilim amma köpeği de beraber almıştı. — Köpek nasıl köpekti?, Benekli buldok, 14 kilo ağırlığın- | da, rengi beyaz, benekleri kahverengi, | üç ayağında benek var bir tane saf bö- | yaz ve sol kulağında da küçük bir diş İ yarası var ” i — Peki, köpeği buluruz! l Eünümde bile bulunmadım. Evinde .. “Tarunmiş boksörlerdendi. Arkadaşla” rı onu köşebaşında, yere oturmuş bâ- şımı duvara dayamış buldular. Gözü- | nün biri mösmor olmuş, âğzı burnu kan içindeydi, ön dişlerinden iki tanesinin yeri boştu. Koluna, girdiler, kaldırdı- Jar: N — Gel seni evine götürelim. Karın | yüzünü gözünü temizlesin, yaralarını sarsın... Rica ederim, Beni bırakınız, bana | bu fenalığı yapmayınız. diye yalvardı. Anladıniz mı? Eve girdiğim zaman sap- lağlamdım, evden bu vâziyette çıktım.. | Hüviyet Adam banka gişesine gitti: — Benim namıma bin liralık bir çek var mı? diye sordu. Memur deftere baktı: — Var, dedi. — Öyleyse veriniz. — Peki ama ben sizin siz ol duğunuzu nereden bileyim. Adam cebinden bir resim çıkar- dı, memura uzatlı: — İşte bakınız benim. Memur fotoğrafı müayene etti: — Doğru dedi, sizsiniz, parala- rr alım!,, i boşuna sizin vaktinizi metçi içeriye girdi: i biz Biri Salamona dedi ki: — Neden yahudi milleti akıllı olur? — Balıktan, — Anlamadım. — Bana beş lira ver, sana ba lık göndereyim anlarsın. Adam beş lirayı verdi, Salamon ona bir çift palamut gönderdi, Bir hafta sonra rasladılar, Sâ- Tameon sordu: — Nasıl balıkları beğendin mi7 — Beğendim, -beğendim ama beş liraya iki palamut ölür mu?, — Bak, şimdiden balıklar test- rini göstermeğe başladı, aklın ba- şına geliyor, gayret, daha İşin başlangıcındayız!., Tamam Misafir ev sahibine sordu: — Ban can sıkıcı misafirler vardır, Lâkırdınm arkasını getirmezler, Boşu- israf - ederler, Bunların elinden nasıl kurtuluyorsus nuz. Bana da öğretin ben de öyle yapa | yım — Gayet basit!.. Misafir haddinden | fazla vakit sarfetti mi karım içeriden | hizmetçiyi gönderir, «Seni telefondan istiyorlar.» diye beni çağırtır. Misafir burada yalnız kalınca canı sıkılır ve gider, > Tam bu sırada oda kapısı açıldı, hiz- — Sizi telefondan istiyorlar!... — Evlenmeden evvel beni gezmeğe götürürken hep otomobile bindirirdin. Şimdi gideceğimiz yere hep tramvayla | gidiyoruz. İçinden: «Sana tramvay çok bile..> diyorsun, — Hayır sevgilim, sana maliğim diye öyle büyük gurur duyuyorum kİ.. oto- mobilde bizi, kimse görmüyor, halbuki tramvayda yüzlerce kişi ikimizi yan yana görüyorlar ran bir oğlu var: gibi yaramaz ol- İ rimiz buluşur ve aralarında şöyle bir Yalancın Bundan tam. eli yil evvel Üs- | küdarda oturu- | yorduk. Galata- | sarayda okuyor- | & dum, On bir,on | iki yaşında ya- ramaz bir ço- | cuktum, Komşu- muzda Otüren Tevfik Sami pa- İ dı. O da benim ! duğu için çok se vişiyorduk, Onur bir ihtiyar lâlası can Galatasray- ikimizi de her da talebe iken hafta izin günü mektepten alır, evimi- 6 götürür. Ertesi gün de gene mekle- be götürürdü. Mektebe yazılah üç sene olmuştu. Ama henüz daha İfransızca- miz çok zayıftı. Her ikimizin de annesi bizim biran evvel fransızca konuşma” mızı istiyordu. Biz mektepte iken bir gün annele- Selim Sırrı Tar- karar verirler. Eğer bir gün İransızca konuştuğumuzu görürlerse yüz para olan hâftalığımızı beş kuruşa (*) çıka. racaklar ve bu öüretle vadedecekleri bir mükâfat sayesinde bizim daha faz- Ja gayret gösterip bu Ilsanı elde edece- ğimizi zannederler. | Bir gün izinli çıkmıştık. Akşam ye- meğinde annem bana: «— Oğlum dedi, eğer senin fre: ca konuştuğunu görürsem, haftalı bakalım, gayret göreyim senil Bu havadis çok hoşuma gitti amıma, | öyle kolay, kolay insan fransızca konu-| şamıyor ki: Mektebe giderken yoldu bu İ havadisi 299 Emine söyledim. A... dedi benim annem de ayni teklifi bana yap- tt, — E ne olacak? — Olacağı yok çalışıp gayret edip, biran evvel konuşmasını öğreneceğiz! Biraz düşündüm. Aklıma bir şeytanlık geldi, Emin dedim bunnu kolayı var. Bizim fransızca hocssi (M, Christofo- ris) bize (La Fontaine)den bazı şiirler ezberletiyor, bunlardan bir tanesini gü- zelce ezberleriz. Sonra annelerimizin | karşısına geçeriz. Bir satır sen okursun, bir satır ben, öylece onlar da bizi Fran- sızca konuşuyor zannederek haftalık- larımızı beş kuruşa çıkarırlar. Bu karar ikimizin de yüzünü güldür dü. Attık kahkahayı! Ve mektebe gi- dince ikimizde, (Le Corbeau et le re- nard) hikâyesini su gibi ezberledik: Sonra bir de prova yaptık. Âlâ, mükem- mel! O hafta eve gelince ikimizde anne lerimize artık Fransızcayı bülbül gibi söylüyoruz, dedik. Annem beni aldı, Eminin evine gö- türdü. Her iki şefkatlı kadın bize hay- Karşıyakadan İzmir (Akşam) — Geçenki fırtına- dan İzmirle Karşıyaka arasındaki oto- matik telefon kablosu, denizde demir | tarayarak kaza tehlikesi geçiren Tan vapurile bir Alman vapuru tarafların- dan koparılmıştır, Bu yüzden İzmir - — Ona her sırrını söylyebilirsin, kulağından girer, ağzından çıkar... Karşıyuka arasında telefon müküleme- si mümkün olamamaktadır. Şirket mühendisleri, kabloyu tamir için bir haftadan beri denizde rinde çalışmakta oldukları hâlde ta- | mir işini bitirememişlerdir. Kâblonun tamiri işi, şrkete mühim bir masraf nı yüz para daha arttıracağım. Haydi a yatsıya kadar yanar Yazan: Selim Sırrı Tarcatt di bakalım konuşun da görelim! dedik ler, Ben başladım: Et! bonjour, monsieur le corbeau! O derhal cevap verdi: Çue vous ötes joli! gue vous me sembied beau! Ben: Sans mentir si volre ramage o: Repondait â& vole plumage, Bei Vous seriez le phöniz des holes de ces bois, o: A ces mots, le corbeau ne se seni pas de jele, Ben: Et pour monirer sa belle voir, Oo: İl ouvri un'large bec, laisse Lomber sa proie, Attık annem dayanamadı. Gözleri se rı İle dolu, kollarını boynü- , Allaha şükürler olsun bana e göslerdi! dedi. Emini de annesi kucakladı. O haftadan itibaren baftalıklarımız beş kuruşa çıktı. ün birinde annem beni aldı, Me hemenli Mustafa paşanın damadı er- Amharp Hvası Ralf paşaların Koska- onaâklarına götürdü. de haremi de #ev- kelâde frans: biliyorlardı, Ben ha- nmeeindinin elini öptüm, Geri geri çe Efendimiz on ikisini bitirdi, — Galatasaray sultanisine gidiyor değil mi?. — Evet efendim üçüncü sımftadır, bülbül gibi de fransızca söylüyor. de mez mi?. Vay başıma gelen. Şimdi foya mey- dana çıkarsa ne yapmalı?, an banz fronsizea hitap etti wi esi vofre professeur de fran- ırıma kadar kızardım. Başımı önü me eğdim. Taş gibi durdum. — Voyons pourguoi vous ne parlca pas?. Bende gene derin bir süküt!. Esi-ce guc vous avez honte? de. Bir kelimesini anlamıyorum ki, ce- vap vereyim, Xihayet valideme döndü: — Çocuğu fazla sıkmayalım, utan- dı, utandı! dedi. Fakat bu sırada annem yamma gel di ve kulağıma: — Haftalık yüz paraya indi! dedi. Selim Sırrı Tarcan (8) O zamanın beş kuruşu bugünkü yirmi beş kuruştan fazlaydı. na um © Karşıyakanın telefon hattı bozuldu bir görünüş i yükleyecekir. Karşıyakalılar. Karşıya» kada da otomatik telefonla görüşemes mekte olduklarından dilsiz vaziyete düşmüşlerdir. Belediye, Karşıyaka rıhtımını parke döşemek Için keşif yaptırmaktadır. Bu işin yüz bin Wraya ihtiyaç göstereceği anlaşılmaktadır. Karşiyakadeki Bostanlı bataklığı be- lediye tarafından tamamen kurutul- muş ve bataklığın halka muhtelif şe- kilde iras ettiği zararlar ortadan kak dırlmıştır.