Sisatı yapılmıştır. rası gelmemiştir. Kaza merkezin. tir. Sahife 8. Bademi bol büyük bir kaza: Acıpayam Acıpayam Acıpayam (Umumu muhabiri- mizden) — Seyahat kafilesile Ta- yastan kalktık ve yolda Kızılhisar nahiye merkezinde bir mola ver- dikten sonra buraya geldik. Denizlinin kazalarından biri “earbi Karaağaç) iken burada badem mahsüilünün çokluğundan dolayı türkçe (Badem) demek | olan Payam ismine izafeten Acı- payam denilmiştir. Bu kaza mer- büyük kazalarından biridir. Saha- sı (4863) kilometredir. 3 nahiye, 11 köy ve (62) bin nufüs mevcut- tur. Kasabada (2600) ahali vardir. 113 köyden 94 ününde köy kanı nu tatbik olunmaktadır. 28 köy- de de mektep açılmıştır. Ve 48 köyde 64 kilometrelik telefon te- Kaza merkezinden 3 nahiyeye yöseler ve köylere de yollar vardir. Bazı dağ köylerine henüz yol sr- den vi te kadar çok düzgün Ve mükemmel bir şose yapılış” Asayiş çok yerindedir. Ahali iş ve güçlerile meşgul namtusla adamlardır. Kız kaçırma hâdise- leri fazlaca ise de adam öldür. mek pek ender olur. Umrati 932 senesinde hükümet konağı gündüzün bacadan tutuşarak. milen yanmış ve hiç bir şey kur. tarılamamıştır!. Güpe gündüz hem de bacadan ateşi çıksında bir zey kurtulamasın! İşte bu çok ga- rip bir hâdisedir.! Şimdi onun ye- rine, daha güzel ve dâha elverişli, kâgir ve asri bir hükümet kona- ğı yapılmaktadır. Bedel keşfi 13 bin liradır. Bu yakınlarda çatısı örtülecek ve ihalenin bakıyesi ve- sildiği takdirde kışın ikmal edil. miş bulunacaktır. Kaymakam O Abdürrahman bey bir buçuk sene evvel Siirtte buraya gönderilmiştir. Bu müd- det içinde vali beyin verdiği di- hükümet ko- nağının inşaatı ilerlemiş ve 14 köyde mektepler inşasına başlar mış, 30 kilometrelik Karaman yo- lu ikmal edilmiş ve cumhuriyet meydanında 80 ton su alan bir yanın havuzu yapılmıştır. Malısulat Kaza gayet mahsüldar ve ucu bucağı olmiyan çok geniş bir öra- zisi vardir! Bu erazide munhast. ran hububat ziraati yapılmakta Denizden 1116 metro yüksekte olduğundan buralarda yayla ha- yası hüküm sürmektedir. Her tür- arinü mektebi 'dü ve bademi çak makbul ve meb- zuldur. İç bademin kilosu 35 ku- rüşadir. Mektep Şehre ilk girerken göze çarpan güzel bina buranın mektebidir. Bu bina sabık kaymakam Kemal İdris beyin zamanında yaptırık mıştır. Mektepte 6 muallim ve 274 talebe vardır Bütün kazada 45 muallim mevcuttur. Mektebe devam etmeyen tale- beler hakkındaki kanunun tatbik kabiliyeti olmadığından bu kanu- mun daha ciddi olmasına ihtiyaç görülmektedi, Kasabanın bir kismı bir kaç te- peciğin teşkil eylemiş olduğu bo- Baz gibi bir yerde ve diğer kısmı da düz ovadadır. Yeni evleri kâ- gir ve ahşap ite de cikileri top- raktandır. Yeni kanun binalara nizam ve şekil tayin eylediğinden bundan sonraki binalar kâgir ya- pılacaktır. Belediye işleri Belediyenin o senelik || geliri (6800) lira kadardır. Üç nahiye nin belediyelerle müştereken bir motorpomp alacaklardır. Kasaba- nın havası ve suyu iyidir. Suyun derecesi belli değildir. Ekmeğin kilesu 6-9 kuruşadır. Nefis tere- yağının kilosu 55 kuruşa, koyun eti 174, kuzu eti 20 kuruşadır! Biz burada bir gece kaldık ve ertesi günü Satırlar nahiyesine bareket eyledik. Yolumuz üzerin- de kazanın en zengi den biri olan Karahöyük köyün de bir müddet meşgul olduk. Karahöyükte Bu yerinde üç ders- haneli kâgir bir mektep yapilmak- tadır. Mektebin önünde bir arte- ziyen yapılarak su çıkarılmıştır. Bu sular orada bataklık teşkil ey- da yerine mazarrat hasıl edeceğini vali bey ihtar ey- ledi. Köyün içinde de dört arte- yen çıkmıştır. Bunlardan yalnız in suyu kesilmiştir! Köyde BO hane ve 450 nüfus vardır. Bu köy meşhur bir pazar yeri. dir. Her hafta çarşamba günler büyük panayırlar kurulur, Bu s€- bepten dolayı Karahöyük köyü- nün senevi dört beş bin lira va datı vardır. Köylüler burada bir cami yapmışlardır. Şimdi de mek- teplerini yapmaktadırlar, Rayıp Kemal Konyada futbol maçı Konya 12 (A. A. ) — İdman yurdu birinci takımile Selçukspor birinci takımı arasında dün bir maç yapıldı. Halk çok alâkadar oldu. Neticede Selçukspor 1-0 galip geldi, AKŞAM elyuskin vapuru 417 (Bap tatafı 1 met sahifedeyi sular, buz parçaları derhal İbo or, Diğer âlimler, ciddi İleti bulunmak için kumanda köprüsünde buluşuyorlar, Kap- tan vapurun seyrüseferini tanzim husüsimda bunların fikir ve mü- talâalarından istifade etmeği ih- mal etmiyor, Etrafımızi saran buz dağlari, 'kaptani derhal harekete getirdi. Elinde bir Zeiss dürbünü, etrafı- mızı tetkik ediyor ve buz derya- sindan gemiyi geçirmek için bir geçit arıyor. Bangize hücum Kaptan Voronine buz kütlele- rinin renginden hangi tarafın da- ha kolaylıkla geçilebileceğini an- ladı. Kaptan buz dağlarına kar- şı yapılan bu hücumda, hesap ve İhtiyatla hareket ediyor. Ken- disi yalnız bir kaptan değil, ayni zamanda bir âlimdir de.Voronine | kumanda köprüsünün üzerinde mütemadiyen dolaşıp duruyor. Nihayet pilot Leskofun önünde durakla: — Geminin sancak tarafında- ki serbes suyu görüyor musun? Dümeni o istikamete kır. Kaptan arasıra kendi kendine söylenmekten zevk alıyor. O za- rüzünde bellidir, Buz yığınları gemimize çarp- tıkça, kaptan kulak kabartıyor, sademenin çıkarıdığı sesten buz- ların kalmlığını anlamağa çalışı: yordu. Bir aralık kalın bir buz küt lesi, gemiyi, baştanbaşa sarstı, ge- minin her tarafını gıcırdı Kap- tan, bu çarpışmanın terisile ye- rinden fırladı, heyeti seferiye rei- si profesör Şmit te kaptan köprü- sünde görünerek telâş ve endişe ile sordu: — Ne oluyoruz? Geminin teknesinde ilk hasar Tabiiyat âlimi Fekiduks ile ikin- ci kaptan teknede bir hasar olup olmadığını anlamak icin derhal geminin ambarına indiler, Uzun tetkik ve musyenelerden profe- Şmit ile kaptanâ müşahede- lerini bildirdiler Gemiye şiddetle çarpan buz dağı, provasım Ove o kabur gasıni çatlatmış, teknede bir çök noktalarda eğrilmiştir. Bundan anlaşılıyor ki geminin teknesi, kalın buzları yarabile- cek kuvvette değil. Bundan başka Çelyuskin, Mur- mansktan Krasin buzkıramı için 1000 ton kömür yüklemiş oldu. ğuhdan geminin zırhla kaplı ön tarafı su altında bulunmakta ve buz yığınları zirhsiz taraflarına çarpmakta idi. Binaenaleyh profesör Şmitin yaptığı hesaplara göre, geminin teknesine çarpan her buz yığını 180 milimetrelik bir obüsün infi- lâkına muadil idi. Bu tehlike karşısında tayfalar, ler, inşaat ustaları, derhal ambara inerek bir çok yer- lerinden su sızmakta olan tekne- nin kenarlarından sandıkları kal- dırmı manlar neşe, ğa ve başka yerlere naklet- meğe başladılar, Teknenin yara- lanmış olan taraflarındaki delik- leri, çimentolu bir harçla kapa- mağa, geminin kaburgalarını ka- ln direkler ile takviye etmeğe ko- yuldular, Profesör Şmit geminin ön kısmını yukariya kaldırmak ön taraftaki ambarlardan ar ka tarafa 150 ion kömür ve sai re nakledilmesi emrini verdi. var “Akşamı, in tefrikası: 6) PAT — Fikirleriniz münakaşa edile bilir dostum. Biz işimize bakalım. Ve gülerek, canlanarak ilâve etti: — Nasıl idman yapıyor musu- muz, Ha Lidya bama bir şeyden bahsetti, Siz de Bebeğe yerleş mek fikrinde imişsiniz.. Bu çok iyi bir şey. Ne zaman? Suat Rahmi toparlandı. Hatıri- na (Seviye) ile olan mükâleme gelmişi Henüz kati bir şey değil, de- i, Proje halinde. Grevs, Tâübali bir hareketle uza- arak onun omuzunu okşadı: — Aman delikanlı, böyle şey- ler için o kadar düşünülür mü ca- . Bu da mühim programların inde mi? Suat Rahmi patronun bu lât- fesini pek kaba buldu, sinirlendi ve o hiddetle ilk defa söylemek istediği, mis Lidyanın mevkiini düşünerek vaz geştiği bahsi deşi- yer i — Hemen hemen, dedi. Bu Be- bek meselesini mis ortaya atmıştı. Halbuki beni Kadıköyüne bağlı an bir takım sebepler var, klüp gibi, arkadaşlar gibi, onun için biraz düşünmeyi tercih ettim. Grevs başını salladı: — Evet, evet, hakkın var. Dü- günmeli ve karar vermeli. Didis ayağa kalkmıştı. Suat Rahmi de çıkmağa hazırlanıyor. du. Patron bir işaretle onları bir sa- niye bekletti — Akşam oldu. Artık çalışa- mayız. Fakat konuşabiliriz. Pazar tü bir işiniz var mı? Didis başını salladı: ” — Alâ, pazar günü bir pilnik terlip ettik... Hisarın arkasında bir orman var. Günü orada geçi- receğiz. Siz de dahilsiniz. İkisi de başlarile teşekkür etti ler. Mister Grevs kâğullarını yerleş- trirken odadan çıklıl Kalabalıktılar. Yazı geçirmek içini gelen bir alimlerinden bir ikisi, Bertoldlar ve Greve ailesi Suat Rahmi o gün hafif bir golf kiyafeti ile elinde küçük fo- toğraf makinesi, başında kasket bu davete işti ş Küçük bir kafile halinde Ro- bert Kollej tepelerini aşarak Ha- lim paşa korusuna doğru yayıldı. lar, Açık havayı, dağı, çayırı se- ven İngilizler meşe içinde idiler. Bol güneş ve yemyeşil kırlar on- ları gaşyediyordu. Suat Rahmi onların âdetlerini pek iyi öğren Şehir hayatında teşrifata son derece dikkat eden İngilizler kir öleminde tam bir dağ adamı olu- yorlardı. Evinde yapyalnızken bile yemeğe simokinle oturan İn- gilizlerden bahsedilir. Bu muhak: kak böyledir de. Hükümdarının Sarayında hâlâ beş asır evvelki teşrifat kaideleri hüküm süren İngiliz milleti eski âdetlerine Hint fakiri kadar sadıktır. Fakat şehirden çıkan İngiliz tam bir Medeni techizat mükemmel bir çoban, Suat Rahmi onların bu hayati ni takdir ediyordu, Az fakat candan dostlar, te bir ev, çayırlı, İzmirden içobandır. Bir fark var, Bürhan Cahit RO lıklı bahçe, kitap ve spor: Bu ha. yatın bütün malzemesi hemen he- men bunlardı. Altı gün çalışan İngiliz hafta sonu, Wek-endi başladığı zaman dünya üzerinde kıyamet kopsa duymaz. Çünkü onun. istirahat Britanya adalarma da sirayet eden buhranın bu, zevklerine ibar det eder gibi saplanan milletin itırabımı takdir ediyordu. Yanyana yürüdükleri Amerika- b Kollej muallimi ona Şikago gö- lü etrafında her hafta sonu yapı: lan kır eğlencelerinden bahseder ken: — (Welcend) de âdeta bütün boşalır. Göl kenarları, or manlar ve çayırlar bir aşiret ka- Targâhına benzer. Bize Britanya adalarından gelen bu âdet Ame- rikahılaşmış sayılır. Üç adım geride, Bertoldlarla beraber gelen mis Lidya onlara yerde başladı, öyle değil mi Suat bey, dedi. Kafilede herkes bir şey taşıyor- du, Mis Lidya da hisse beş termos şişesini bir fileye sığ- dürmış, omuzuna asmıştı. Kısa ço- rapları, alçak, meşin ökçeli yürü- yüş iskarpinleri ve kalın bastonu ile yarım saattenberi dağlara tır- halde hiç yorgunluk ese- ri göstermiyen genç kız bugün bir inüyor- — Bizde kır hayat dir, mis, dedi, Hattâ dedelerimiz. bahar gelince şehirleri bırakır, pek yerli- yüksek yaylalara çıkarlardı. Genç kızın kaşları çatılır gil iuat Rah: mi sporda olduğu gibi her te de onu geri bırakmak istiyor. du Yarı kırgın bir sesle cevap ver- diz — Olabilir. Fakat İstanbul ha. mumları sinemayı, lokantayı, sü daha çok seviyorlar. — Böyle olanları da var. Fakat 'daha kafes hayatından yeni kur- tulan Türk kadınları, arasında yüzmede, at koşularında, otomo- bil yarışlarında şampiyon çıka: lar da olduğunu bilirsi ahis- iz. Mis Lidya cevap vermedi. Fakat sıkıldığı, heyecan geçir- nefes alışlarından, yüzünün pembeleşmesinden belliydi. 1 ük bir yemek sepe- tini ( le bir bastona geçir rip beraber taşıyan mister Grevs koyu yeşil bir çayırlığı gösterip, haykırdı. Çocuklar, geldik. Gençler, ileri, Bir saattenberi yürüyorlardı. Bertoldlar: — Haydi, dediler, koşalım. Bu âdeta yüz adım sürat yarışi gibi bir şeydi. Suat Rahmi hisse- sine düşen briç takımı ile koca- man bir meyva sepetini kolunu geçirmişti. Bu vaziyette koşmak güç oluyordu. Fakat taşıman eş ya herkese aşağı yukarı müsavi kilolarla taksim edildiği için ayni güçlük bütün kafile için mevcuttu. Mis Lidyanın kolundaki fileyi bileğine geçirip ileri fırladığıni. gören Suat Rahmi atıldı. (Arka,