23 Haziran 1934 AKDENİZDE TÜRK AKINCILARI Yazan: Sular kararmıştı. Limniden İSKENDER FAHREDDİN Telrika No. uzaklaşıyorlardı. (Jüzetta) | güverteye çıktığı zaman, dümen başında duran Ahmetle göz göze gelmişti. (Marmara Kartalı) Limniden ayrılırken (Marmara Kartalı) üç günden- beri Limni kalesi önünde duru- yordu. O gün öğleye doğru limandan ayrılacaklardı. Gemiciler iş başında | toplani- Yorlar, yelkenciler yelkenleri aç mağa çalışıyorlardı. Deniz üstünde esen hafif şi-nal rüzgârı geminin yelkenlerini dal galandırıyordu. Jüzetta üç gün kamarad Hüse- i beklemiş ve Limniye çıkma- v mıştı. Zaten Murat reis te onun karaya çıktığını istemiyordu. Adalılardan hiç kimse gemide kadın bulunduğunu sezmemişti. Hüseyin yatakta oturuyordu. Iz- tırabı ilk günkü kadar şiddetli değildi Tayfalar arasmdaki galeyan hafiflemişti Ödelek Ahmet için: — öldürelim... Parçalıyalm... Diyenler şimdi işlerile uğraşı: yorlardı. Tayfalar arasında ödelek Ah- met kadar mahir bir dümenci bu- Tanmadığından, Limniden ayrılır. ken, Murat reis Ahmedi dümene Oturtmağa mecbur olmuştu. Ödelek © Ahmet kıç taraf. ta kirıse ile temas etmiyor ve dü- men başında vazifesini görüyordu. | Ahmet çok kinci Kara Alinin kendisine yaptığı oyu- adamdı. mu unutmam — Alacağın olsun Kara oğlan... Diyerek, dümen başında homur- damyordu.. Ödelek Ahmedin gemiciler ara- Sındaki eski itibarı kalmamıştı. Kare Ali onu ele vermemiş olsay- dı, şimdi ölüm sırası Murada gel miş olacaktı. Muradı temizledikten sonra, geminin idaresini nasıl olsa elime alırdım. | Diyordu. Kara Aliyi, fırsat bu- ursa, dişlerile didikle cekti. Limandan uzaklaşıyorlardı. Sahilde toplanan halkın hep bir ağızdan bağrışarak (Marmara Kar-| öldüre- alı) mı. selâmlamaları, ödelek Ahmedi büsbütün sinirlendirmişti. Büt lar, bu selâmlar, ütün bu alk: i Jar hep Murat Ahmet, Muradın şöhret ve mu- “vaffakıyetine tahammül yordu. Muradın gemide Ahmetten başka düşmanı yoktu. Tayfalar Murat için: — Ona canımız feda olsun.. Diyorlardı. Gurur ve azametile meşhur Ka- ra Ali bile arkadaşları Murattan bahsedildi — Ona el uzatmak i büyük düşmanı benim. Derdi. Gemiciler Muradı edemi- arasında tiyenin en Murat ciler arasında da kendi düşman bulmuştu, Ona karşı ihti- yatlı davranıyordu. Ahmedin hai- nene bakışlarından onun kalbini okumakta müşkülât çelemiyordu Muradın onu dümene oturtma- sinin sebebi vardı; Ahmedi bu su- cis, bu temiz yür: reile hem dümene bağlamış, hem de göz önünde bulundurmuş ola- aktı. Zaten gemide ondan başka dü- | meni idare edecek kim vardı? | (Marmara Kartalı) Limniden | sonra başka bir limana uğrama- | dan Karaman sahillerine geçe- | cekti. | sa çok güzeldi. Yelkenler ge- ürekçilerin yardı. mile yol almağa başlamıştı. Büyük küçük bir gok adaların önünden geçerek, Karaman kıyı” larında (Köycük) limanına gide- ceklerdi. (Köycük) te ufak bir kale var- dı ve bu kalede padişahın bir mu- hafızı ile üç yüz kadar muharip bulunuyordu. Kale muhafızi, Murat reisin (Köycük) e geleceğinden haber- dar değildi. | (Köycük) limanı son günlerde korsan uğrağı olmuştu. Venedikli- deki Türk köylerini basa- cebren lünün erzakını alıp gidiyorlardı. Murat reis İstanbulda zamla görüşürken (Köycük) vaziyeti hakkında epeyce malü- mat almıştı. İbrahim beyin, Kara- mana giderken buraya uğraması çok muhtemeldi. Murat burada Karaman beyini | deniz sadrıa- Bekliyecek ve onunla - tünde hesaplaşacaktı. İkinci Suk | tan Beyazıdı aylaren rek, İstanbulda bin türlü fırıldak çeviren ve onun bunun karısına | göz koyan bu maskara herife had- bildirmek sırası gelmişti... | Murat, ibrahim beyden intikam | almak için diş biliyordu. | — Budala.. İstanbulda Jüzetta yı kim bilir ne kadar çok aramıştır! Diyerek, güvertede dolaşıyordu. Akşam olmuştu. Sulara alaca karanlık düş | Murat geminin baş tarafına ge- gerek, direğe dayanmış, enginlere dalmıştı, Bu sırada kamarada cani sıki- alnı Jüzetta gemici muşambasını sırtına geçirerek, yavaş yavaş kıç güverteye çıktı... Genç kadın, dümende çalışan Ahmetten başka kimse yince tekrar kamaraya dönmek is- tedi, Fakat, dönemedi. Ahmetle göz göze gelmiş Jüzetta korkak bir kadin değil di. Derhal dönerse, Ahmede daha fazla cesaret vermiş olacaktı. Yü- rüdü.. Dümenin yanına sokuldu ve çali bir tebessümle sordu: — Nerelere geldik acaba...? (Arkası var) — ———— Halkevinden: © Genç yaşında ölen Çatalca müstahkem mevkii zabitlerinden topçu mülâzimi Na- ci beyin babası müteahhit Şükrü bey, Naci beye ait (80) parça ki- tabı Evimiz kütüphanesine hedi- ye etmişlerdir. Bu kıymetli hedi- ye işin Evimizin Beyoğlu kısmi kütüphanesinde bir (Naci köş ayrılmıştır. Değerli alâka ve ar. mağanlarından dolayı merhumun babası Şükrü beye ve ailesi hal kına derin şükranlarımızı arze- deriz. 23 Haziran 934 Cumartesi İstanbul. : 18,30:19 frarszca dem 19-19,30 pâk neşriyatı, 19,30-21,20 (Fahire Refik bey, Safiye han 21,20.21,30 Eşref Şefik bey taraf könferanı, 21,30-2230 orkestra kon seri, karışık neşriyat. > « Varşova (1414 m.) — 17 senfonik Polonya musikisi, 18 Lembeneten © seli nesriyat, 18,25 plâk, (9,15 pi no konseri, 20,15 hafif musiki, 21 Cho: pinin eserlerinden mürekkep konser, 21,0 koro konseri, haberler, 22,12 haz Gr asik 23.10 half maki, 2403 lülereş (364,2 m.) — 13 her günkü yat, 19 Romen mmesikini, 20.45 plâk, 21 milli bir senlik “(Dragaica), 21,45 Roma operasından naklen Cat talaninin (Lerley) operası. Prağ (4702 m) — 20,10 sekeri konser, 2145 operet parçala, 23.15 plik, 23,30 tagannili orkestra konser Viyana (506,8 m.) — 21 İ Sue üssün operetlerinden, 23 haberler, 23,20) piyano, - Viola - viyolonsel konseri, 24 dans musikisi, İ dans musiki, dans musikisinin devamı, Abone ücretleri Turki SENELİK 1400 kuruş 2700 kurup S AYLIK 750 3 1450 > 3AYLIK 400 > 800 > JAYLIK 150 Tosta yitihadıma GAR olmayanı ecnebi memleketler: Seneliği 3600, all aylığı 1000, Dç aylığı 1000 kuruştür, Ares tebdili için yirmi beş Kuruşluk pul göndermek Tüzimdir Tebinleyval £11 — Ruzahızır £ 49 £ hak Güneş Og İm Alyan Yat dal ema AZ api 1216 1657 1945 20 Tiarehane; Bab cixarı Acımusluk Si, 13 N, SURP AGOP HASTANESİ mütehassrsların muayene günleri Pangalıda Cumhuriyet caddesinde No. 7. “Türk ermeni katelikleri Surp Agop hantanesi polikliniklerine gör terilen günlerde müracaat edecek has taların mmeayene ve tedavileri mütehas &13 doktor beyler tarafından meccanen yapılmaktadır Cumartesi : Saat 11-12. Hariciye has talıkları mütehasısı Dr. Manara Bey taralındı Cumartesi :. Sant 9-12. Dahiliye hastas ları mütehassıs başhekim, Dr. Ven a a “Cumartesi 10-1. Niaiye ve ven İldiye mütehasımı De. Mukadder Bey, tarafından, e 3 Sene İLUZ. Cz hastal ları itekass Şek Ahmet Bey tata Pusu «Sopa LL. Bünisen malebas. var Dr. Kenan Haan Bey tarulından Pazartesi : Saat 10-12. Asabiye ve ak iye lebasası Dr, Etem Van Bey taralı Saz Sant 1012 Harsiye hamallar ühesıı Dr. Menam Bey taralındanı Zal öne 10212. Dakiiye hamallar mükehası başhekim Dr: Venan Kaz iapyan Bey tarımdan Olamaz Seni İO14. Ale ve liye mütehatam Dr. Elbem Vatraf Bay tara Poryambe ;Sant 10-12. Hariciye m tehtens Dı. Manara Bey tarandı bir hikâye Fahireyi düşündükçe bir tuhaf oluyordu. Genç kadının küçük kır. mızı dudakları, uzun boyu, için- de binbir mana gizli gözleri, her tarafı onu ayrı ayrı çıldırtmağa kâfi idi. Nuri birdenbire yerinden fır- ladı: — Eyvahlar oletin adamakıllı abayı yaktık. Fakat Fahire ona hiç mi €hemmiyet vermiyordu. — Nuri, genç kadına çok açılmak istemiş- €. Kaç kere yalnız kalmışlardı. Hem de mehtapta. Fakat Fahire çok insafsız dav- Tanmış onu dinlemeğe bile lüzum görmemi Ne yapmalı? Ne yapmalı? Ne yapmalı?. — Yoksa şöyle bir şiddetli timatom mu versem? diye di dü. Fikrini beğen. — Mükemmel... Masasının başına geçti; yazma- ön başla «Fahire hanımefendi, Sizi tanıdığım o gündenberi içimde bir ağrı var, Bu ağri bir türlüt geçmiyor. Kendi kendimi tedavi etmek, içimdeki acıyı dindirmek için uzaklara, çok uzaklara gidece- .ğim. Belki yarın hareket ederim. Buradan ne büyük bir ıztırapla ayrılacağımı belki tahmin edebi- lirsiniz. Fakat ne yapayım.. Yal- nız şuna söyliyebi ki en kü- çük bir işaretiniz üzerine derhal kalırım. Cevabınızı vermeden 00- vel beni büyük bir vapurun güver tesinde memleketten bürbütün ay rılıyor tasavvur edin. Hürmetler hanımefendi. Nari Yalovanın ayni otelinde oturu- yorlardı. Garsonlardan birini çar ğardı, Mektubunu gönderdi, İçi içine sığmıyordu, Acaba Fa hire ne diyecekti. Öğleden sonra otelden çıktı. Genç kadını arama- Ea başladı. Her tarafa baktı, Fa- hire yk, yek... Acaba nerede idi?, Bu sıcakta otelin kapalı salonunda oturamaz- dı ya... Bir kere de oraya bak- İçeriye ilk adımını allı. Fahi- re orada idi, Arkasını kapıya çe- virerek oturmuştu. Bunun için Nu rinin içeriye girdiğini görmedi. Fakat Nuri hayretle duraladı. Kö- şedeki büyük aynadan Fahireyi adamakıllı görebiliyordu, Genç kadının gözleri kançanağı gibi kıpkırmızı kesilmişti. Elinde kü- çük bir mendil vardı. Gözleri 2: man zaman yaşarıyordu. Küçük mendil arada bir göz yaşlarını si- Hiyordu. Tekirdağ Halkevi temsil şubesi çok İyi çalışmaktadır. Resmimizde bu şube mensupları görünüyor. Biraz daha dikkatli, bakınca! 'Nurinin kalbi duracak gibi oldu. Fahirenin elinde beyaz bir kâğıt vardı, Genç kadın yaşlı gözlerile bul beyaz kâğıdı okumağa çalışıyor. du. Hatlâ bir aralık Fabirenin! gözlerinden yuvarlanan iki yaş) damlası beyaz kâğıdın üstüne düşe tü. Nuri kendi kendine fısıldadı! — Benim mektubum!, Fahirenin göz yaşları fazlalaşe miştı, Beyaz kâğıdı okurken mü-” temadiyen göz yaşlarını siliyordu, Nurinin içi gidiyord — Beni seviyor... Beni seviyor. Artık başının içinde saadet yole ları açılmıştı. Fahireyi alıp tepelere, Yalova” mn en yüksek tepesine, Panora maya çıkacaktı. Başını genç ka dının dizine koyacak, öylece, sac atlerce kalacaklardı. Sonra sahile plâja ineceklerdi. Serin dalgalan Tın arasında onunla tatlı tatlı ş9- kalaşacaklardı. Bir sabah erkenden Bülbül yut vasma gideceklerdi. Orada yerler re kadar sarkan yeşil delların arasında ne âlemler yaşıyacak- lardı, ns âlemler. Bunları düşünürken gözlerini kaldırıp bir kere daha sevgilisine baktı, Hölâ ağlıyordu. Nuri içim den üzüld ; — Zavallıyı çok müteessir et #im. Ben de hain adamım ha Bir taraftan erkeklik gururu k barıyordu, İki cümle ile zel bir kadını dakikalarca ağlat mak!. Demek bu sıcakta Fahire rahat rahat göz yaşlarımı dökmek için bu salona kapanmıştı!, Vah. biçaer!, Fakat Nuri memnundu de — Ne tesirli erkekmi kavemet edilmiyen erkek» diye işe te bana derler... diyordu. Fahirenin ağlaması büsbütün ' ziyadeleşti, Okuduğu kâğıdın son- larına gelmişti. Artık mendil göze lerinden ayrılmıyordu. i Nuri düşündü. Muhakkak Fas hire mektubun son ve en acıklı cümlesini: «Beni büyük bir vas purun güvertesinde memleketten büsbütün ayrılıyor tasavvur edin» cümlesini okuyor. Çünkü ağlamaz sı çok fazlalaştı, Ehhh... Hakki da var ya... Çok dokunaklı cümle, Nur : — Artik bundan fazla üze- mem, Gidip onu ıztıraptan kur tarayım... dedi, Öksürdü. Fahire başını çevirdi. Gözgöze geldiler. Nuri onun göz yaşlarımı saklıya- cağını zannediyordu. Faket © bu- ha lüzum görmedi. Yalnız: — Aman yanima yaklaşmayı, nız... dedi, — Niçin hanımefendi... — Müthiş nezleyim... Yaz nez« Tlesi dehşetli oluyor. Baksamıza' gözlerimden akan yaşlara... Nez le yüzünden salondan; çıkamıyo- Nuri kekeledi a — Ya hu kâğıt. — Doktorun reçetesi denberi onu okuyorum. Bana ne ilâç yazmış diye Genç adam şaşkın şaşkın ete fına bakımıyordu. : aklına bir şey gelmiş gibi Fahireğ — Demek seyahate çıkiyorsu nuz... dedi, çokiyi... Parise gi. derseniz bizim Nadide hantme-! fendiyi muhakkak görün... E mi? Ben odama gidiyorum. Bir aspirin alacağım... Giderken görüşcmezs sek şimdiden Allaha ısmarladık. Bir yödız, Demin e la in ki