AKDENİIZDE TURK'AKINCILARI Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Meşhur filozof anlatıyordu: “Çok yaşamanın bir sırı vardır: Daima neşeli bulunmak. Neşesizlik ayni zamanda insanı çirkinleştiren sari bir hastalıktır.,, Fatih (Ulah) dönünce. Fatih İstanbula gelir gelmez dersaneyi teftişe gitmişti. Tersanede kızağa çekilen se- kiz geminin bir kaç gün evvel de- Bize indirildiğini gören padişah, bunların derhal top ve sair yazımla teçhiz edilerek Gelibolu- inin tekrar düşman line geçmesine tahammül edemi- yordu. Bu adanın hükümdari olan (Doryos) un vefatından sonra kümet varisi olan oğulları vaktile padişabla muahede aktederek her sene muayyen miktarda vergi ver- meyi taahhüt eylemişti. Midilli- nin Türkler tarafından birinci i galinde (Doryos) un oğulları rara muvaffak olmuşlardı. Adanın yeniden düşman eline geçtiği gündenberi sahildeki k: Teler tahkim edilmiş ve Venedik gemileri tarafından muhafaza al- tina alınmıştı. Fatihin Ulah seferinden döndi Zü sıralarda Midilli adası mühim ir faciaya sahne olmuş ve bu f: cia Türklerin lehinde yeni bir v ziyet ihdaz etmişti. 5 Hükümdar (Doryos) un iki ye- işmiş oğlu vardı: Nikorezos ve Domnikos. Nikorezos küçük biraderini hile ile bir gece tevkif ve haptettirmiş ve bir kaç da kendi aleyhinde gizli tertibat yaplığı ba- hanesile hapishanede boğdur- ferinden | | | 'dı. Adada hergün Nikorezas aley- hinde mümayişler yapılıyordu. Nikorezos bu sırada gizlice Ve- pediklilerle Türkler aleyhinde mu- kavele aktederek, Midilliye yakın Türk sahillerine ve hattâ Gelibolu yarımadasına ve Trakya kıyıların daki köylere korsan gemileri gö dermiş ve buralara yağma ve tah- zibat yaptırmıştı. Geliboluya arkadan © hücum #den bir korsan kafilesi Bolayıra Gazi Süleyman pa- ahrip etmeğe bile hazırlığını henüz ikmal için, Nikorezosa bir ha- «ölülere hücu- muf insanlıkla kabili telif olma- ğe hazır olduğunu» bildirmişti. Nikorezos, Sultan Mehmedin “sözlerine omüz silkerek Trakya sahillerinde bir çok köyleri yağma ettirmekte ve köylüleri esir ala- rak Midilliye getirip birer birer katletmekte devam eylemişti Nikorezos, Fatihe meydan oku Yordu, Murat bey, padişah Ulak sefe- Fine gitliklen sonra beş on gün İs- tanbulda kalmış ve sevgilisi veli ile tekrar temasını sıklaştır. mış İse de, babasının daveti üze- | vine derhal Geliboluya dönmüştü. Midilliye akın yapacağını işitince, AKŞAM) Tetrika No. 50 Muradın — sözlerini hatırlamişti. Murat bey Kiveliye veda ederker — Padişah Çanakkale baricine bir akın yapacak olursa, ben do- namanın önünde gideceğim. Sağ kalıp ta İstanbula dönersem, ne mutlu! İşte seninle ancak o vakit evlenebili üz Murat, bununla kim bilir kaçmcı defa prensese izdi- vaç vadelmiş oluyordu! Maama- fik Kiveli ümidini / kesmemişti. Güzelliği yeis ve kederle kay- bolmasın diye mütemadiyen pa- pağanile konuşuyor, diğer hase- kilerle gülüp eğleniyordu. Eski sarayda Kiveliyi bütün kadınlar seviyordu.. Çünkü Kiveli Murada kavuşmak hülyasile hiç bir günü- nü neşesiz geçirmiyor, elem ve kederle mücadele ediyordu. Bir sene Balıklı (1) kilisesinde filezof Yorgi, halka vazederken, şu nasihati vermişti «Çok yaşamanın Bir sirri üar- dır: Daima neşeli bulunmak. Bu- na muvaffak olan insanların ömür. leri uzun olacağını iddia ve isbat | edebilirim. Elem ve izterapla mü- cadele ediniz... Ölümün sizden ka- çacağını görü iz! Nesesizlik, ayni zamanda insanı çirkinleştiren sari bir hastalıktır.» Kiveli, filezof Yorginin sözleri-| ni unutmuyordu. Eski sarayda bu fikri bütün güzel kadınlara aşı- lamıştı, Güzel olmıyan kadınlar bile, daha çok çirkinleşmemek için, neşesiz görünmemeğe çalı şıyorlardı. Çi Kiveli her ca aynaya sarı dine: — Oh... Bu geceki uykumu bile neşeli geçirmişim... diye sevini- yordu. Filozofun sözleri yabana atıla- cak kadar boş ve manasız değil di. Kiveli eski sarayda bu has talıkla mücadeleye başladığı gün- denberi bütün hasekilerin, pren- seslerin ve gözden düşmüş cari- yelerin yüzleri Fatih haftada iki defa eski raya geldiği zaman, buradaki dınları eski len daha sevimli ve cazibeli görmeğe, onlarla €s- bah gözlerini açım or ve kendi ken- kisinden fazla meşgul © olmağa başlamıştı. Hasekiler ve cariyeler filezof Yorginin sözlerini birer ayet gi- bi ezberlemişlerdir. Prenses Kivelinin Murat beyi sevdiğini eski sarayda bilmiyen kadın yoktu, Murat saraya gel zaman, bütün kadınlar ka- pı ve pencere aralıklarından bu gösterişli delikanlıyı seyre dala- rak: — Kivelinin sevdiği kadar var, Yok sanım... Yanıp tutuş- mağa deymez. — A... Vallahi aslan gibi deli- kanı... — Rum kızmin talli varmış... Gibi dedikodularla oyalanıyorlardı. saatlerce (Arkasi var) TÜL eBizame imparatorlar her sene ÇUrucu İsa). yorturunda alayı vali ile Balik: sarayına: gelerek, orada bey on gün tebdilihava ederlerdi. Bu. fevka İde meresime © vakit (maki: zebii) derlerdi. Prene ve prenseslrle impata toriarın. nişan merüsimi de bu sarayın tarihi kilisesinde yapılırdı. İzaparator Tarama dergisi * Dil cemiyetinin “hazırladığı eser, basmaya verildi T.D. T.C kuruluşundanberi iki büyük ve geniş araştırmaya giriş- iştir. Bunların biri, bütün mem- Jekete yaygın olarak yapılan halk ağzından söz derleme işidir. İkinci iş; yine bütün memlekete yaygın olarak geçen yıl yapilari büyük dil anketidir. Bu anketle dilimizde; hele yazımızda en çok kullanılan yabancı | sözlerden 1500 e yakıni ortaya atılarak her- kesten bunlara öz türkçe karşılık aranması rica edilmiş, gelen kar- $ılıklar cemiyet merkezinde si ya konarak gözden geçirilmiş, ilki bir seçme yapıldıktan sonra umu- mi merkez heyetince tetkikine başlanmıştır. İşte bu çalışmaların ilk verimi olmak üzere T, D. T;'C, cosmanlı- cadan türkçeye söz karşılıkları ta- rama dergisi» adı altında bir ki- tap hazırlamış ve basmaya da baş- lamıştır. «Tarama dergisi» gerek derle- me fişlerinde; yani halk ağzında ılık olma bakımından ortaya koyan bir eserdi Cemiyetin merkez teşkilütma dahil olan kol, bölük ve takım âza- larına da cemiyet merkezinden ler çıktıkça verilecektir. Dergi alan her zattan cemiyetin », buradaki karşılıkları dik- katle gözden geçirerek şu nokta- lar üzerindeki reylerini bildirme- eridi 1 — Dergide yazılı öz türkçe karşılıkların telâffuzunda, yahut manasında bir yanlışlık, yahut bir eksiklik var mıdır? 2 — Dergide yazılı yabancı dik den gelme sözler için gösterilen karşılıklardan başka halk dilinde, yahut kitaplarda o yabancı söze karşılık olabilecek başka bir öz türkçe söz var mıdır? 3 — Dilimizde kullanılan ya bancı sözlere gösterilen karşılık- lar arasında en uygun ve en çok dile yatgın görünenler hangile- sidir? Fas Benebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş S AYLIK 750 > 1450 » JAYLIK 400 > 800 TAYLIK 150 res tebdil içir yirmi bey Kuruştuk pul göndermek lâzımdır. Ohübarreme 29 — Huzur: 8 8 nek Game Oği ük Akçam Yan E 748 va SAS AZ van va mel 448. 20 1606 17 26 < Balağli civarı musluk. Si, 18 Na (Kantakozinet). un kız. (Helna) imparator genç (Andronikos) ün oğlu (Yüaniz Paleolayos) wn nişanlanma merasimi de bu kilisede yapılmıs. Bir efsaneye göre, bum evlenen gifler ölünciye kadar mesut ve bahtiyar olur. ardı. Bu sarayın bulunduğu sahaya (Yak derli kapı çayını) denildiği gibi, (Hip pilaten Philapation) yeni Filapatyon meydanı da derlerdi. Bu meydanın et- zalı servi ve gınar ağaçlerile çevirilmiş ve rengârenk çiçeklerle bezenmiti. Bu. Tada en ağir hastalar bile çok çabuk yifayap olurdu. Havası mutedil. güne- Şi bol ve öcit poyraz rüzgürmdan ma: sun bulunduğu için. şehrin bütün zen ginleri bu havalide köşkler yaptırıp yer İeşmirlerdi.2 ya İyiye soğu- muştu, Geceleri müthiş bir ayaz hüküm sürüyor, kaldırımların üs- tü sabahları ince hir buz tabaka: Si ile örtülüyordu. Gündüzleri Fe- na bir karayel rüzgâri suratlari kamçılıyordu. Şevket Karaköy köprüsünü âdeta koşa koşa geçiyordu. Ar kasında vaktile serı iken seneler- le boğuşa boğuje rengi atmış, kısacık, dizlerine kadar bile in- miyen ince bir pardösü vardı. Bunu ancak bahar başlangıcın. da, gökte ılık bir güneş parlar. ken giymek münasip olurdu. Fa- kat Şevkette daha ağır, daha si- cak bir palto yoktu. Onun içi üzgârların cirit oynadığı köp- ünün üzerinden, biraz ısınmak için, koşa koşa geçmekten başka bir çare görmemişti, Eminönüne vardığı zama, 'den: Hay Allah böyle havanın.. diye atıp tutuyor, hem 'de ısma- cak bir yer ve bir şey arıyordu. Nihayet, Sirkecideki: büyük ve kalabalık kahvelerden birine can attı, kendisine sıcak bir çay ısmarladı. Arkasından sarı paltosunu çi- karmış, esvapların durduğu yere asmıştı, İçinde boğuk bir dert ve üzüntü vardı, Bütün düşündüğü bir kışlık paltodan ibaretti. Ni- gin onun da başkaları gibi si cak, kalın bir paltosu yoktu? Hem bunu kendisi içim istemiyordu. Geçen kışı nasıl bu emektar ince pardösü ile geçirmişte, bu kışı da öylece atlatabilirdi.. Fakat bu akşam nişanlısı gelecekti. Kar deşile beraber e gün Karadeniz. den İstanbula muvasalat ede ceklerine dair telgraf almıştı. Kendilerini gidip — Sirkecideki otelde bulacaktı, O akşam bera- ber yemek yiyeceklerdi. Birlikte sinemaya gitmeyi de düşünüyor. du. Şimdi bu rengi kalmamış, in- | ce, kısa sarı palto ile nişanlısı. nin karşısına ne yüzle çıkabilirdi? Şevket, bardağın dibinde bir şey arıyormuş gibi gözlerini çay kadehine dikmiş, ağır ağır yordu. Para bulmak için di yoktu: Bulsa bile bir an içinde bu ince pardösü Kışlık. paltoya münkalip olmazdı ya! Ne yapsa, çare yoktu. Nişanlısı onu böyle perişan ve pejmürde bir kılıkta görecekti. Birdenbire, Şevket kesilir gibi | olduğunu hissetti. Âdeta kalbi durmuştu. Çünkü es- vap asılacak yerde, duvara doğru içi esmer renkte bir kürk kaplı güzel bir paltonun asılı olduğumu gördü. Uzaktan tehmin edince tam kendi boyuna göre olduğunu da anladı. Sanki içinde canlanmış bir Te cevap veriyormuş gil kendisine mırıldandı: — Ne budalaca şey! dedi; Son- ra eline bir gazele aldı; okumağa başladı. Fakat kalbi izle hızlı çarpıyordu. Gözleri satırlarda do hiç bir şey almı- yordu. Olduğu yerden fırlamak ihtiyacını duydu. Hemen garso nu çağırarak çay parasmı verdi, gitmek için ayağa kalktı, Fakat sanki iki kuvvetli el omuzlarına yapıtarak onu zorla oturttu. Tekrar. gezeleyi evirip çevirmeğe başladı. Kabil değil, bir şey okuyamıyor, okuduğunu da anlamıyordu. İYerinden kalkti, uykuda yür rüyen bir adam gibi ileriledi. Ya- ik kendi Kışlık palto yaşçacık kürklü paltoyu aldı, ars | kasına geçirdi, sokağa fırladı. Hzg adımda arkasından bağıracaklarş koşacaklar gibi bir hisse kapıl, zaştı, Hemen Sirkeciden uzaklaş! ti. Galataya geçti, dolaştı, dör aştı, 2 ... 5 Yorgun, bitkin bir hal gitti ve burada deşini aradı. Kapıcı geldikleri: ni, odalarında olduklarını söy ledi. Şevket merdivenlerden ko- ça koşa çıktı. Kapıyı vurup içe Tiye girmek üzere idi. Fakat bir- denbire içinde bir korku canla: dı, eli kapıya vuramadı. Cesaret edemiyordu. Üzerinde çalınmış bir palto ile görünmekten korku» yordu, Paltoyu çıkardı. Koridor« daki çiviye taktı, Sonra kapıy: yurdu. içeriden tath biz — Buyurunuz! de : Girdi, Fatma bir tarafa otur. muş, İstanbula gelme © şerefine tırnaklarımı “pârlatmakla meşgul dü, Kardeşi Adil ayakta duru yordu. ilk lâkırdılardan sonra, Fatmat — Haydi, çıkalım, dedi Kardeşi: — Dur, dedi. Daha başıma ge leni Şevkete anlatmadım. z Fatma kahkahalarla gülmeğe kadın. sesiz İ başladı. Kahkaha arasında: — Anlat yordu. Adil derdini yanmağa başladı: — Düşün, bir kere, Şevket, Bugün vapurdan biraz erken çıktık. Fatmayı otele bıraktım. Ben biraz dolaşayım dedim. Sir- kecide bir kahveye girdim. Biraz oturdum, gazete okudum. Çik mak için ayağa kalktım. Ne bac kayım? Benim canım kürklü pak. toyu çalmamışlar mı? Ah sizin bu İstanbulunuz! Hem bak, yeri” ne bana ne bırakmışlar! Adil dolabı açarak içinde Şev ketin mahut rengi bozuk, eski, rı pardösüsünü çıkardı Şevket bembeyaz kesilmi Adil devam ediyordu: — Şimdi ne halt edeyim? Ya zın sabaha kadar bu murdar par çavrayı giymek mecburiyetinde yim, Yarın yeni bir palto alaca ğım, Polise haber vereyim de dim, Sonra vaz geçtim. Çalınmış bir palto nereden bulunur? Üs- #üne bir de karakola git gel, ifade ver. Allah belâsinı versin dedim, vaz geçtim... ğ * Şevket, yerin dibine geçmiş gi“ biydi. Bacakları titriyordu. He men pencereye bir yumruk vurup kendisini sokağa atmak istiyor. du, Şimdi dışarı çıkacaklardı. Adil kapının. yanında, duvarda kendi paltosunu görecek: — Vay! Bu neden buraya gek miş diye haykıracaktı. Fakat kene disi paltosuz kalınca ne diyecek: ? Nasıl izah edecekti? O bunları düşünürken hep bi den koridora çıkmışlardı, Adil sorduz “— Senin palten merede? Şevket şaşkın şaşkın bakındır Kekeledi: — Burada idi... Ammı Filbakika, kürklü paltonun yes rinde yeller esiyordu! Adil kal kahayı salıverdi — Seninkini de çalmışlar hal Anlat deyip durur Kah kah kah! Şevket rahat bir nefes alıyor du. Hikâyeci | e e e e e eee e er e