13 Mayis! 1934. Sabite AKŞAM eğ j e Sahife Taci “ Hürmüz kadının macerası İstiklâl harbi esnasında cereyan eden garip bir vaka Bazlamaçları görü Bolu (Hususi) — Türkün kur- tuluş savaşında köylü kadınları- mızın büyük hizmetleri ne kadar takdir edilse gene azdır. Zama- nına göre soğuk veya sıcak altın- da kavrulan, aç kalan, sırtında cephane taşıyan, hattâ malını, ca- mını bu uğurda feda eden Türk köylü kadınlarının. hatıralarını hürmetle anmak, yalınız biz yazan- lar için değil, bütün vatandı için bir vazife şekline gi: (Hürmüz) kadının, istiklâl mu- harebelerine cephane yetiştirirken sie kadar zahmet çektiğini, ayni zamanda başından geçen çok tu- haf vakaları öğrenmek istersek kendisini. dinliyelim; 4— On bir kadın, Nallıhana götürmek üzere | arabalarımıza cephane doldurduk. Yola koyul- duk. Az gittik, uz gittik, dere, tepe, düz gittik... Günlerce yol aldık... Eh!,, Yanımıza oldukça Yiyecek, içecek almıştık. 'Havalardan da pek si meden Nallıhana ulaştık amma cephaneleri orada teslim almadı- lar... ille Sarı köye kadar gidecek- siniz, dediler. Biz de tekrar yola koyulduk... İstnilen yere cepha- neleri bıraktık ve geri döndük ame mia yolda yiyeceğimiz tükeniver- diği gibi o memleketlerde öküzle- ve otlatacak bir yeşillik bile bula- mamağa başladık. Günlerce gittiğimiz halde ku- rak, çöl gibi yerlerden kurtulamı- yor; gölgesinde oturulacak bir ağı ca bile arada sırada tesadüf edi. yorduk, Kızgın güneş beynimi âdela kavuruyordu. Açlıktan rü - (dolayı) öküzler de, biz de artık yol alamıyacak | kerteye geldik. Ağır yük ve uzun yolda, hır- palanan öküzlerden bir kaç ta- mesi açlığa dayanamadılar, öldü- ler. Geri kalan bizler o hale geldik ki, ne hayvanlarımız, ne de biz, ark bir adım atacak vaziyette değildik. Aksi gibi, oraların köy- leri biribirine saatlerce uzakta Bir köye rasgelsek bile o sene ortalıkta biraz kıtlık olduğundan, karnımızı doyuracak kadar ekme- ği de bulamıyorduk nerede kaldi öküzlerimize ot bulmak! Sıcak bir akşamüstü, bitkin bir halde, bir tepenin enginindeki tek iğacın altına hepimiz. serildik, kaldık. Biraz sonra etrafıma bir göz atınca tepenin üstünde bir kaç €v olduğunu gördüm, fakat ora- va kadar gidecek kuvvet hiç biri- mizde yoktu... Çoğumuz açlıktan kendini kaybetmiş halde idik. Azıcık dinlendikten sonra biraz kendimi toplıyabildim. Yavaş ya: vaş kalktım... Evlere doğru yü- rümeğe başladım, arkadaşlarım âdeta baygın bir vaziyette olduk- larından benim ne yaptığımın far- de, kında bile olamadılar. Ben bir müddet daha yiyecek bi aramağa çıkmayıp orada idim hepimiz açlıktan öleceğiz diye korkuyordum. kalın Yarı yürür, yarı sürünür bir hal. de, yarım saat içinde, beş daki. kada varılacak tepeyi tırmandım. Evlere epeyce yaklaşmıştım. O sirada, bir kadin elinde iki ibrik, sudoldurmak için, biraz evvel ya: nce Boluda bir köylü kızı mından geçtiğim çeşmeye doğru gi: diyordu... Yanımdan geçerken yü- züme sert sert baktı. Ben de ken- disine bir şey söylemeğe cesaret edemedim, Kadın uzaklaşmış, ben de ev- lerin önüne gelmiştim. Bir tane- sinin kapısı ardma kadar açıktı. İçeri daldım... Yukarıya çıktım: — elçeride elbet birisi vardır. Ondan Allah rızası için biraz ek- mek isterim» diyordum amma çok defa olduğu gibi hiç bir şey al mamaktan da korkuyordum. Yi- yecek bir şey bulamazsak artık açlıktan öleceğimizi ve arkadaş- ların perişan halini düşündükçe tüylerim diken diken oluyordu. Fazla tereddüt etmeden merdiven başındaki oda kapısını. açtım... İceri girdim; fakat gördüğüm şey. ler az daha aklımı başımdan bir karış yukarıya fırlatacaktı: Aman yarabbim!.. Ocak başında duran bir tepside daha yeni pişmiş bir Yığın bazlamaç vardı. Taze hamur kokusu burnumdan girince vücudum zangır zangır titremeğe başladı. Odada kimse yoktu. Âdeta kendimden geçmiş bir halde tepsiye yaklaştım.. Bir kaç parça kopararak ağzıma attım. “Ayni zamanda elimdeki torbaya da bazlamaç dolduruyordum; fakat bunları yaparken kendime sahip, değildim. Ev sahibini arayıp ken- disindem ekmek muştum bil Arkadaşların açlığını gidere cek kadar bir kaç parça torbama koyduğum halde bazlamaç yıği- nında göze çarpacak bir eksiklik olmamıştı... Biraz daha alıp işi belli etmeği ve orada daha fazla kalmağı doğru bulmadım. Merdi- venleri yavaş yavaş indim. Açık duran sokak kapısından sıvışıp gi- decektim fakat tam o sırada su- İ ya giden kadının elinde ibriklerle bulunduğum eve doğru geldiğini görünce, oracıkta kuylu bir yere saklanıp sonra çıkmağı doğru bul. dum, Kadın içeriye girdi, Elinden ib- istemeği unut kendimden geçtim, birkaç parça kopardım. Bu sırada... — «Meşenin dibinde uyuyanlar bugünlerde yoldan çok geçen çin- genelerden olacak galiba!... Eve rerlerse bir şey çalamasalar bile, bedavadan karınlarını doyurtma- dan çıkmazlar... İyisi mi kapıyı kilitlemeli!..» Kadın, kendi kendine bunlari söyledikten sonra kapı kilidinin iki defa döndüğünü işittim, Doğ- rusu, bizi çingene zannetmesine çek kızmıştım. İlrikleri alarak yur karıya çıktı... Biraz sonra ben de saklandığı yerden çıktımı; fakat kapının anahtarını bulüp kendi- mi sokağa atamadım. Kadın anab tarı galiba yanına” almıştı... Yu karıda söylendiğini ve ayak ses- lerini duyuyordum... Bir kaç de- fa da aşağıya indi.. Ben de yeri- me saklandım amma her defasın | da görüverecek diye yüreğim güm güm atıyordu. Bir defasında: — «Bizim bazlamaçlardan çal- mışlar galiba... Bu işi yapan, su- ya giderken rasgeldiğim o surat- sız karı mı ki?., Onu bir kere eli- me geçirsem ne yapacağımı ben | bilirim!-.» diye komur homur ho- | murdandığını duyunca daha ziy: de korkmağa başladım. Saklandı- Em yere gelir düşüncesile karş da duran büyük zahire ambarm- da gizlenmeği daha rmuvafık bul. dum, Kadının yukarıya çıkıp gürültü l Büyük Millet meclisi ikinci beylerle birlikte Peşe 4 (Hususi) — Aylardan beri reklâmları yapılan meşhur Peşte sergisi, nihayet bugün şeh- rin güzel bir parkında açılmıştır. Etrafa fıskiyelerinden su sa- vurarak daireler resmeden büyük havuzun iki tarafında sıra ile dizilmiş paviyonlar göze çarpıyor. Sol tarafta başka milletlerin pa viyonları sıra ile dizilmiş duru- yor, Başta tck başına duran pa- viyonlarında Bulgarlar kendi ha- lı, ipek, kömür, deri, elbise ve yerli mamulâtlarını teşhir edi yorlar, Bundan sonra gelen ikinci bü- Yük paviyoni bir çok dairelere ayrılmış, başta turin klüp tara- Findan resimlerle süslenen bizim sü işidilmediği bir sırada ambarın kapağını yavaş yavaş açtım; fakat! içinde buğday bulunacağını zan- mederken un dolu olduğunu gör- düm. Ne olursn olsun artık gire cektik... Gürültü yapmadan ke pağı üzerimden kı Çok g: niş olan ambarın bir köşesine bü- züldüm, Ben buradan nasıl çıka- bileceğim ki diye düşünmeğe baş- | ladım. İçerisi zifiri karanlıktı, Vakit tayin etmek çok zor oluyordu, Ara- sıra ambarın kapağını aralıyarak sokak kapısının kilidine bakıyor. dum; fakat akşam olduğu halde yor, ne de di- ihayet kapi çalındı. Kadın! aşağıya indi ve açtı, Dışarıda bir öküz arabasının durduğunu anla- 'dım. Kadınla, değirmenci olduğu- Zunu anladığım kocası şöyle ko- nuştular: — Kadın!., Bugün değirmende gok iş vardı., Sabahtan şu saate kadar çalıştım ve çok yoruldum. Ambarın kapağını aç ta araba ile getirdiğim un çuvallarını boşalta- Timi, — Mademki çok yoruldun, yarın sabah boşaltırsın... Şimdilik şöy- le bir tarafa bırakıverelim. — Vaktile işimizi bitirelim da- ha iyil,, Belki çuvalları fare de- Hem bu gece ben çamaşır. ler, larımı değiştirip bir yıkanacağım.. Un tozu vücudumun her yanma | işledi. — Eh sen bilirsin öyleyse! Bu lâfları duyunca daha zi korkmağa başladım. Başıma bü- yük bir belâ gelmek üzereydi. Us- tümde, ambarın kapağı büyük bir gürültü ile açıldı. (AK tarafı yarım) rikleri bıraktiz 1. Vasfi | gibi yalnız şehirlerini 'kısım, karşısında Almanların ve daba içeride Avusturya, Fransız, Belçikalıların daireleri gi yor. Bu milletler de tipki bizim resimler ile takdim ediyorlar. Bir çok milletlerin işgal eti Bu paviyondan sonra serginin bü- yük bir sahasını yalnız başma iş- gal eden İtalyan paviyonu görül mektedir. Bu paviyon fazla me- raklı tarafından ziyaret edilmek tedir, Methalin karşi cephesinde oto- mobil, elektrik tesisatı ve tütün paviyonları bulunmaktadır. Şimdi methalin iki tarafında ki paviyonların gerilerine doğru gidiyoruz. Muhtelif eğlence yerleri arasında Türk ve Yunan dairele- Bizimkini Kadıköyünde / şekerci Hüseyin Avni bey ile Afif bey açmışlar. Paviyonun bir köşesinde nefis ali turka kahve pişiyor, bir tarafın- da Türk şekerleri satılıyor ve bun- lardan başka Karadeniz sahilinin! 'eşte mektupları ıyyahlar Peştede meçhul a önünde Peşte sergisi ve sergideki Türk paviyonu Sergi çok gi zel kurulmuştur, fakat türk sigaralarının satılmaması bir IK noksandı Hasan “Ve setlrimiz Behiç fındıkları, İzmirin üzü cirleri, Malatyanın Kayserinin “Secendeleri ipariş kabul olunuyor. Müteşeb- bisler kendilerine hiç bir taraf- tan müzaheret gösterilmediğinden şikâyet ediyörlar. ve bilhassa Yur nanlılar paviyonlarında kendi tü- tünlerini sattıkları halde, | Türk sigaralarını gümrükten içeri s0- kamadıklarını yanayakıla anlatı yorlardı. Paviyonun civarına top- lanan Macarlar Törökö diye mü- temadiyen fndıklı, fıstıklı lokum- ları midelerine İndiriyorlar. Yüksekte dört büyük hoparlör güzel Macar havalarını çalıyorlei Saray fevkalâde büyük bir zevkle süslenmiş, kapıdan girdi- İz zaman tacnsucat dairelerini görüyorsunuz. İpekliler, yünlüler, kumaşlar, serginin bir başından diğerine kadar uzayıp gidiyor, bu muazzam binanın içindeki dak relerin yalnız önlerinden geçmek gartile, bir buçuk saatin kâfi ge- lebileceğini söylersem, serginin. azameti hakkında size bir fikir vermiş olabilirim, Serginin Bu kısmını ten sonra geride ikinci daha dahil oluyorsunuz demircilik mektedir. Sergide bir moda salonu da mevcuttur. 'Güzöl vücutlu Macar kızları en sön modelleri binlerce kayısıları, dolaştık ir binaya , buda tasvir et sanayini Akşam yaklaştıkça sergi bü- tün bülün yükünü tutuyor, ars- daki geniş yollarda yürümek hay- lice müşkülleşiyor. Alış veriş faa- liyeti çok fazla, fakat kahve ve eğlence yerlerine rağbet daha fazladır. Çelebizade Sait Tevfik