25 Ağustos 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

25 Ağustos 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Sahife 10 "'Tarıh sahifele Se) Köprülü've Kolber karşı karşıya Babiâli gelmek için de, gitmek için de açıktır! Ver paraları ! İnsan mataı! Münasebet pamuk. ipliğine bağlı kaldı, amma iplik kopmadı ! Köprülü Kandiyede, Avcı sultan avlarında! Dö Lâhe azametfüruşluğa veda ediyor! Müteferrika Süleyman ağa Parise gidiyor ! Köprülü Fazıl Ahmet paşa ile fransız sefiri Dö Lâhenin husu- metleri, dostane zavâhir altında devam ediyordu. Babıâli Fransanın şikâyetlerine aldirmıyordu. Iskenderiyeli Korsan Baba Hasan iki fransız gemisini batırarak mallarını zapt ve iki fransız kaptanını katletmişti; uğ- radıkları hasarattan şikâyet için Istanbula gelirken bir kaç fransız öldürülmüştü; bir ermeni ile davası olan bir fransız yalnız yerli şahit- ler dinlenerek divanca 18000 ekü tediyesine mahküm edilmişti. Böyle bir çok muamelelerle fransız ticaretine “darbe üstüne darbe vuruluyordu. Diğer taraftan Fransa Devleti- aliyece muhasara edilmiş olan Kandiyeye imdadı kesmiyor, fran- sız korsanlar türk bayrağı altında gemilere taarruzdan geri durmu- yordu. Köprülü kapitülasyonların fran- sızların Şapdenizinde ve Mısırda serbestçe ticaret etmelerine mü- sait surette tadilen tecdidine ,yanaşmadı; Fransanın muhasım- ları meyanında olan Cinevizlere bir ahtaame de verdi. Fransa sefiri hükümetinden al- dığı emre imtisalen bu muamelenin Fransa ile münakit ahda muhalif olduğunu, cinevizlerin şark sula- rında ancak fransız bayrağı altında ticarek edebileceklerini iddia etti; fakat Babiâliden şu sert cevabi aldı: : (Kral için oDivanıhümayunca Fransa Padişahı ve hırıstiyanların en yüksek hükümdarı olarak ta- nınmış olmak kâfidir; başkalarına memnüiyetler (Okoymak hakkını idia etmemelidir. Padişahımız iste- diği gibi sulheder, ahtname verir; Fransa hükümdarı buna karışamaz. Babıâli, gelmek içinde gitmek için de açıktır!) > “uz Sefirin fransız ahtnamesini işhat ile tekrar ettiği iddiaları artık dinleyen olmadı. Bundan başka Mösyö de Lâhe Istanbulda bütün frenklerin rebinesi gibi addolu- narak türklerin Akdenizde uğra- dıkları zararlardan mesul tutuldu! Italyan korsanlar bir türk ge- misini zaptederek olsalar Fransa sefiri hamule sahiplerinin zararını ödemeğe mecbur tutuluyordu. Malta şövalyeleri Iskenderiye- den padişah harimine 12 zenci köle getiren bir gemiyi zaptet- mişlerdi. Mösyö dö Lâhe için bu mikdar “ insan matai ,, tedarik etmek zaruri oldul Denis dö Lâhe 63000 ekü zarar tediyesine razi olmuştur. Bu yüzden fransız tüccarı indinde de itibarı büsbütün kırıldı. Sefirinin gördüğü tazyikler üze- rine 14 üncü Lui iki yüzlü politika- sına devam edemiyecek hâle geldi. Fransada umumi hissiyatın kendisini sürüklemek istediği haçlı harbına nihayet başlamağı muva- fık buldu. Kandiyeyi ( tahlis için ordu hazırlattı; elçisine avdet em- rini verdi; Mösyödö! Lâheyeyi almak için 4 gemiden mürekkep filoyu Istanbula gönderdi. Fransızlar osmanlı imparator- luğu dahiline bir çok kalp fran- sız parası sokarak © farkından yüzde elliden seksene kadar ka- nıyor, yerli tüccar ve esnafı ızrar ticareti ihlâl eyliyorlardı. Fransız gemileri bu defada bu kalp paralardan İzmir ve Istanbul pi- yasalarına külliyetli miktar getir- diler. Bursa çarşısında bile “büü- lardan haylisi sürüldü; bu yüzden her üç şehirde gürültüler, arbe- deler çıktı. Bu da Babıâlide asabiyet ve hiddeti artırdı. Elbasıl her şey Devletialiye ile Fransayı biri- birinden teb'it ve tebride sevkey- liyordu. Iki devletin münasebatı ancak bir iplikle bağlı kalmış gibiydi | Fakat XIV Lui gene bu ipliği koparmadıl Babığli ile münase- betlerini tam bir inkıta derecesine vardırmadı | Kandiyeye sevkettiği orduya Papa sancağını çekmesini, sefirine Istanbuldan ayrılırken sefaret kâ- tiplerinden birini maslahatgüzar bırakmasını emretti. Köprülü girit işini bir an evvel bitirmek için bizzat Kandiye mu- hasarasını teştide gitmişti; Avcı Sultan Mehmet Tesalyada av ile meşgul bulunuyordu. Memleketinde muvaffakiyetsizlik ithamı altında kalacağını muhak- kak gören Denis dö Lâhe Istanbul sefarethanesini bir türlü biraka- mıyor, Babıâli ile Fransa bükü- meti arasında itilâf husulüne giz- lice ve mütezellilâne ugraşıyordu! Kendi istikbali telâşıma düşen sefir artık azametfüruşluktan çok uzaklaşmıştı! Osmanlı imparatorlugunda fran- sız sefirliği kârlı bir mansıp idi; Maaş haricinde Marsilya ticaret odası da sefire tahsisat verirdi; iskelelerdeki fransız tüccarından meşru, gayrimeşru alınan rusum ile mütenevvi hâsılat ta buna inzi- mam edince sefaretin varidatı büyük bir yeküne baliğ olurdu. Bu irattan mahrumiyete katlan- mak kolay değildi | Mösyö de Lâhe (ne olursa ol- sunl)u göze aldı. Kendisinin Babı- âliden şan ve makamına lâyik, mutat tekrimlerle muamele gör- mekte olduğunu yazarak hükü- metini aldatmaktan çekinmedi! Babıâliden avdet mülâhakatını kat'i surette isteyecek yerde kapitülâsyonların tecdidi için yeni- den bir müzakere kapısı açmak emelini gösterdi. Mahrem bir mülâkatta İstanbul kaymakamı Ibrahim paşaya celbinin sebeple- rini izahetti; yerine diğer sefir gelmiyeceğini haber verdi. Istanbul Kaymakamı şikâyet ve taleplerini, Rikâbıhümayun kay- makamı Merzifonlu kara Mustafa Paşaya arzedilmek üzre, tahriren bildirmesini istedi. Refakatine bir fransız tercü- manı katılan bir memur sefirin takririni Tesalyaya götürdü. Vezirler Ibarahim Paşanın iş'a- rından vaziyetin vahametini idrâk ettiler ve Fransa gibi en büyük bir hıristiyan devletini açıktan açığa aleyhe çevirmede bir faide tasavvur etmediler; işi bir kalıba dökmek için sefiri Tesalya Yeni- şehrine davet eylediler. Mösyö dö Lâhe karadan hare- ketle bu davete icabette şitabetti. Istanbul (limanında kendisini A e EE Akşam ! 1” Çingeneler Eşyayı yüklenip | ortadan kaybolmuşlar! Habsburg hanedanı, saltanattan uzaklaştırıldıktan sonra Peşte de sakin bir hayat sürmekte olan bu hanedana mensup bir arşidük, çingenelerin hayatını tetkike baş- lamıs, hattâ bu seyyar ve serseri kavmin bir dil gramerini bile tanzime muvaffak olmuştur. Arşidük, bu tetkikatı için kendi vasi malikânelerini engin arazisi dahilinde, | çingenelerin (o hoşuna gidecek büyük bir köy inşa ettirmiş, döşemiş, dayamış, köyün mektebini ve kilisesini bile yap- tırmağı ihmal etmemiştir. Arşidük, kendi köyünde tetki- katını daha kolaylıkla yapmak için iskân ettirdiği çingene aile- lerini ziyarete gittiği zaman köyü bomboş bulmuş, ve çingenelerin kendilerine tahsis edilen evlerde mevcut eşyayı, arabalarına yükle- terek sırrakadem bastıklarını hay- retle görmüştür. Kızıl saçlar Amerikada aleyhtarlık gittikçe artıyor “Kızıl saçlı kadınlar çabuk kızarlar, hafif meşreptirler, yalan söylerler, daima fenalığa meyyal- dirler, hiç bir) işe yaramazlar. ,, Bu öteden beri, bir kısım Amerika- lılarda, kuvvetli bir kanaat haline gelmiştir. Hattâ bazı Amerikalılar, erkekleri kızıl saçlı kadınlarla evlenmekten menetmek için bir de cemiyet teşkil eylemişlerdir, Öteden beri kızıl saçların meş- um bir şöhreti vardır. Hattâ, hazreti Isaya ihanet etmiş olan Yudanın saçları bile kızıl renkte olduğu öteden beri rivayet edil- mektedir. N Amerikada kızıl saç aleyhtarlığı artmaktadır. Klara Bovun nazar- dan düşmesine bir sebep te bu addediliyo; emniyette göremiyen fra da Akdenize çıktı. Yenişehirde vezirler mösyö dö Lâheye hüsnü kabul gösterdiler. Kapitülasyon- ların tecdidine esas itibarile mu- arız olmadıklarını mülâyemetle ifade eylediler. Fakat bu hususta Kandiyede bulunmakta olan Köprülünün rey ve emri alınmak lâzım idi. Köp- rülü dö Lâhe ile kapitülasyon müzakeresine (ogirişmekten (ise emin bir adım atmağı münasip gördü. Hükümeti tarafından geriye ça- gırılmış bir elçinin tekliflerine itimadı caiz bulmadı. Fransa kralının hakiki niyet ve emelleri anlaşılmak üzere XIV Luiye mahsus bir memur vedaa- tile bir nâme gönderilmesini ten- sibetti, Bu tedbir Denis dö Lâhenin de işine yaradı. Sefir için memleke- tine avdetini tehir fırsatı bu su- retle kendi kendisine çıkmış oldu. Rikâp kaymakamı Kara Mustafa paşa tarafından Fransa hariciye nazırına tahrirat, padişah tarafından krala name yazıldı; Türk sularında bulunan fransız filosunun bir gemisi sefir Mösyö dö Lâhe ye- rine bu mektupların hâmili olan bir türk memurunu Fransaya götürdül Bu memur bostancılıktan ye- e müteferrika Süleyman ağa idi. Fransa elçisi divanıhümayunca Fransaya bir memur izamını ken- disinin bir muvaffakiyeti şeklinde gösterdi; o hükümetine nâmeber Süleyman ağayı bir elçi gibi bildirdi! Süleyman Kâni > — — — Tefrika No. 43 Ferit efendi, bu sualin manasını, ilk önce kavrıyamadı. Sonra, birden bire, kavradı: —Ha... - dedi. - anladım... Zava- hirinizle bevatınınızdan bahsettim de bunu onun üzerine soruyorsu- nuz... Sizin zavahiriniz mesut. Be- vatınınız bedbaht... Evet, aradan zaman geçtikten ve sizi iyice tanıdıktan sonra içinizde büyük bir göz olduğunu, bedbaht oldu- ğunuzu anldadım. Binaenaleyh sizi serbestçe açıktan açığa sevmek hakkını kendimde hissettim. — Efendim? — Evet bedbaht olan bir kadını sevmekte hiç bir mahzur yoktur. — Ben mi bedbahtım? alay mı ediyor sunuz? — Hayır!.. Hiç de alay etmek niyetinde değilim. Sizde o niyeti beslemiyorsunuz, görüyorum. Be- nim doğru söylediğimi pek âlâ içinizden tasdik ediyorsunuz! — Mantıksız konuşuyorsunuz, beyfendi hazretleri... Benim kim olduğumu ve kocamın kim oldu- ğunu biliyorsunuz... Niçin bedbaht olacak mışım? Bu sözlere ne lüzum var? — Niçin bedbaht olduğunuzu bilmiyorum. Amma, bedbaht ol- duğunuz muhakkaktır. — Bu bedbahtlığım alnımda yazılı demek? — Evet... Hem alnınızda, hem de dudaklarınızda... Hareketleri- nizde de yazılı... Bedbahtlığınız her halinizde yazılı... Ben, insan- dan anlarım. Pertev, bu sözler üzerine, Me- lihanın güldüğünü işitti. Lâkin, bu gülüş, ona sahte gibi göründü. Sonra, bir süküt hükümran oldu. Epice uzun bir süküt.. Ihtimal, gecenin içinde, hâlâ bazı kelimeler uçuşuyordu. Lâkin bu kelimeler o kadar ufacıktı ki, Pertev, bunları anlayamayordu. Işitmiyor ve dinlemek de iste- miyordu. Duyduğu sözler, aksı sadalarla kulaklarında (o uğuldu- yordu. Ferit efendi, Volkinin kabaca komplimanları... Melihanın mânası meşkük gülüşü... Bahusus bu gülüş, bu gülüş.., .. Ne biçare, ne bedbat, ne acınacak ve eseflenecek bir gü- lüştü o... meseleyi Pertev, daldı. Eski zamamanları düşündü... Meliha'yı ilk tanıdığı ve almak istediği zamanı... O zaman, genç, kız, ne mesut kahkahalar atardı... Içinden fışkıran neşesile Pertev'in canına canlar katardı. Şimdiyse?.. Ferit efendi Velkinin bir cihet- ten hakkı yokmuydu?.. Genç kadın, sahiden de için için bedbaht değil miydi?. & li tr dükkânlarına fazla tehacüm gösteriyorlar. surette dondurma alabilmeleri için hepsi sıraya dizilmektedirler. Resmimiz bir dondurmacı dükkânının önünü gösteriyor. 25 Ağustos 1932 LE a 25 Ağustos 1932 Ana - Kız Rakabeti Nakili: (Vâ - Nü) Fakat, bu bedbahtlık, sade son zamanlara mı racidi ya?. Meselâ ogün Tokatlıyanda, düğünleri tesit edilirken de, Pertey, uzaktan Meli- hayı görmüş ve yüzünün ifadesine iyice dikkat etmişti. Meliha, o zaman da, - (fevkalâde mesut olması lâzımken) - son derece bedbaht gibi duruyordu. Hattâ, bilhassa yüzünün bu ifadesi de- gil miydi ki, musikişinas Orhana matem marşını çalmağı ilham et- mişti... Herhalde,. bu. gülüşün büyük bir matem gizlediğinde şüphe yoktu. Pertev, biran kadar bu eski hayallere daldıktan sonra, gene hakikate rücu etti. Artık, Meliha ile Ferit efendi- nin seslerini gene vazıh olarak işitmeğe başlamıştı. Bu sefer de, Melihanın sesi, perdesini değiştirmişe benziyordu. Gerçe pek az amma, her halde başka bir tondan çıkıyordu. Genç kadın: — Beyefendi hazretleri | diyor- du. - siz, bana, deminden beri gayet güzel sözler söylediniz. O kadar güzel sözler ki, bunları şairler bile nadiren bulur... Ve bana, bu geceyi, bu karanlığın içindeki yıldızları, bu yatı, oldu- ğundan da daha güzel gösterdiniz. Sesinin perdesi büsbütün de- işti. — Halbuki, bana, çok ehem- miyetli olan başka bir şeyi, asıl mühim şeyi söylemediniz, bey efendi hazretleri.. Şayet, farzı muhal, sizi dinlesem, istedikleri- nize peki desem, size takibe kalkışsam, söyleyin bakalım... Söyleyin.. Bana ne yapardınız? Ferit efendi Volkin, coşkunlukla: — Her şeyl... -dedi.- Her şeyi sizin için yapmağa amadeyim. — Âlâ. Fakat ne yapmakla başlardınız? — Neyle mi işe başlardım.. Bu yat bizi Arakıye'ye geri götürüp bırakınca, obizi, yani sizi ve bizi tekrar içine alır, iste- diğiniz bir yere, meselâ, Mar- silya'ya, Londra'ya, Barselon'a yahut Istanbul'a yahut Brendiziye ne bileyim, arzu ettiğiniz her hangi bir yere götürürdü. — Ya... Demek ki, benim için yapabileceğiniz bundan ibaret?.. — Aman efendim.. Bu nasıl söz... Sizin sualinize cevap veri- yorum. Sade bana başlangıcı sor- dunuz. Başlangıçta ne yapacağımı öğrenmek istediniz.. Ondan sonra sizin bütün arzularınızı, bütün kaprislerinizi yerine getiririm. —Âla.. Âlâ.. Fakat siz, istikbalden bahsediyorsunuz. Halbuki ben hali hazırı söylüyorum.. Vazıh konuşa- lım: Sizin bana teklif ettiğiniz, beni kaçırmaktır,, Vakıa, biliyorum: (Arkası var) nun Viyanada şiddetli sıcaklar yüzünden bilhassa çocuklar dondurmacı Bunların muntazam — yam rm papi

Bu sayıdan diğer sayfalar: