Sahife 8 Akşam 28 Haxiran 1932 Masal olanlar: Eski kayık yarışlar: Öğleye doğru susuzluk ve hararet başlar, dudaklar kurur, dil çıkar... Göz artık bir şey görmez, karşıdaki dildadeyi bile bir kaşık su O zamanlarda, kayık yarışi olacağı gün, iki sabah gazetesinde yarışın havadisi verilir, köprüden ve Boğaziçi iskelelerinden hareket edecek vapurların vakti, saati iş'ar edilirdi. Gençler arasında, şimdiki gibi spor tarafını güden, © heyecanla şitap eden şahsı vahit yoktu. Ekseriyeti teşkil eden avam, Çukurçeşmedeki semai kahvesinde kimin kimi matedeceğini, Çırpıcı çayırındaki ip çambazlarından, hangisinin üste geleceğini seyre gittikleri kafa ile, işin alayında olarak, yola çıkarlardı. Kalabalığa karışan hanımlar, süslerini, püslerini göstermeğe, beyler ise, bu hanımları seyir ve temaşa etmeğe üşüşürlerdi. O vaktın kayık yarışları, ağus- tos ayı girip te çavuş üzümü kemale erince yapılır, 19 ağustos donanmasından ya bir iki gün evvel veyahut üç beş gün sonra icra edilirdi. Yarış Modada, Büyükadada, nadiren de Beykoz koyunda olurdu. Beykozunkilere en ziyade Bo- gaziçililer dolar, öbür ikisine, kibarlar ve ecnebiler birikirdi. Şirketihayriye ve Idarei mah- susa, seyircilere muayyen vapurlar tahsis ederlerdi. Kaçgöç meselei malümesinden dolayı bermutat, kadın ve erkek mahalleri tente ile ayrılmış. Nevaleleri müsteshaben, gişe- den bilet alınıp vapura kapak atılır atılmaz, güvertede, kadınlar mevkiinin yamacına koşulur. Ci- varırdz-yer bulabilmek bir mu- vaffakıyeti uzmadır. Kurnaz ve atik olanlar köşeyi kapar ve göze aldırdığı bunca külfetin nimetine erer. Evvelâ, bitişikteki O cıvıltılarla yürek, bağır genişler. Tente rüz- gârdan havalandıkça, büfeci girip çıktıkça, bir de bakarsın ki açık kalıvermiş. Artık, aralıktan kaş göz işa- retleri; biraz yüz bulundu mu, tek tük söz sarfı; peşinden fıstık, fındık, kalıp cigarası taatisi. Vapur , Kadıköy önlerini geçip Adaya doğru pala çalmağa başlar. Limandaki vapurlar içinde, sür- at rekoru, şirketin 37, 38,44, 45 numarasında idi. Bunlar ceylân gibi süzülürken idarei mahsusanın 11 numaralı tontonu ile iki bacalı Nüzhetiye kalyonu, oflaya puflaya, Sarayburnu akıntısını aşmağa uğ- raşır, gerideki araba vapuru da kervana katılmağa yeltenirdi. Güzergâhta giden gidene... Kayık, sandal, yelkenli, çatana, romorkör... Dışı bayraklar ve renkli kâğıt- larla, üstü halılar ve seccadelerle donanmış içi balık istifi gibi salapuryalar... Ortada içki ve mezele; etrafta zurnalar, kıraneteler, cifte naralar, zilli maşalar... Göbekler, çifte telliler, helvaci oyunları, * ». Cakomo otelinin sahilinde, bay- raklarla müzeyyen mabal itibarlı kimselere mahsustu. Bando gürle- yip durur; (Ahu feryat ettim), ( Sevdim seni, semtin nereli? ) gibi 50 yıl evvel muzikaya kon- muş türküleri çalar. O tarihlerde Büyükada, ecnebi yatağı olduğundan madamalar, mösyöler de lebalep. Kayıklar, salapuryalar, vapurlar, istimpotlar sıralanir. Tersanenin Valdei Hidivinin, Mısırlı prenses- lerin, doktor Zambako paşanın, gazeteci Mihranın, O şimendifer direktoru OHügnenin çatanaları karğaşalığı yarıp sıraya katılır. (O zaman, Istanbulda yeğâne projektörü olan sefine, Hügnenin Anadolu ismindeki bu istimpotu idi). Nihayet yarış başlardı. Haliç kayıkları, Yenikapı, Kum- kapı, Samatya kayıkları, Boğaziçi kayıkları, alamanalar, piyadeler, yarışa koyulurlar. Spor ve kulüp kelimeleri, vatan- daşlardan ancak üç beş kişinin malümu idüginden oraya dahil olacak denizci gençlerimiz mevcut değildi. Bazı ecnebi matmazeler, hafif elbiseler içinde, sine ve kollar üryan olarak yarışa katılınca, etraftaki kayıkların içi biribirine girer, gözler açılır, çeneler çözü- lürdü: — Vay hasbalar vay!.. Domu- zuna kürek çekiyorlar be! — Ulan bunlar, Direklerara- sında oynayan at canbazındaki kızlar galiba? 4 — Şu asma kabaklarının aşkına birer tane çakalım!.. Bermutat, tahlisiyenin seneler- den beri değişmiyen şekilde, sandal alabura edişleri, arkasın- dan yağlı direk müsabakaları yapılır, nihayet, rüzgâr müsaitse, Ada ile Maltepe arasında kotra yarışlarına sıra gelirdi. Mısırlı prenslere ait, zarif ve sülün gibi kotralar da çoktu. Bu prensler, sereserpe, Boğaz ve Marmara sularını aşarken Osmanlı şehzadelerinden bir kap- tan heyulâsı da, köşkünün havu- zundaki mini mini binip : — Alabandal.. Istoper!.. diyerek havuz içinde dört döner: — Anadoluhisarı!.. Beykozl. diye kumanda vere vere, dem- güzar olup dururmuş. Kayık yarışı, devam ede dursun, sıcak bastıkça basar; güneş tepede kaynadıkça kaynar. Çeşmiçerez ve aşma fişne ile meşgul olan seyirciler, gizli sıtma derken, hummayı habiseye yaka- lanmış gibi, gözleri kararmağa, çayır çayır yanmağa başlarlar. Susuzluk ve hararet... Vapurların külüstür büfelerin- deki tenekelerde katre kalmamış, salapuryalardaki hasırlıların dibine darı ekilmiş, kayıklardaki testiler çatanasına kurumuş. Canın verirsen bir yudum su yok, re da boğacağı gelir... © Büyükadada eski bir kayık yarışı Peynir ekmek, hazır yemekten ibaret nevale içi kaskas kavurur. Dudaklar kurudukça kurur; dil çıktıkça çıkar; bağır yandıkça yanar. ğ Üstelik, göbek taşında, soğuk algınlığı çıkarılıyormuş gibi ter boşanır ve zırıl zırıl akar. Kayıklardaki ayak takımı bir derece kârlıdır; dara geldi mi serinlemek için cumburlop kendini denize verir. En yürekler acısı, vapurlarda, ecel teri dökenler. Hanımların pudraları, allıkları akar; kozmatikleri, sürmeleri ya- yılır; saçları leylek yuvasına döner. Bütün gözler kuyuya kaçmış; kolların altı renk renk, peçenin boyası şakaklarda ve yanaklarda. Beyler 'de hanımlara uygun. Bum buruşak fes; kip kirli yaka- lık; yamyaş firenk gömleği. Göz, artık bir şey görmezdi. Karşıdaki dildadeyi bile, insanın bir kaşık suda boğacağı gelirdi. Kayık yarışı dönüşünde, evine gidip hasta yatmıyan nevadirdendi; alnı karışlanırdı. Sermet Muhtar Bir müddettir, karilerimden aldığım mektuplarda, eski menkibelere dair bazı tafsilât veriliyor ve bunların neşri arzu ediliyor. Yazılarımda takibettiğim şekil, muay- yen bir mevzu dahilinde, sırası düştükçe simalardan ve ferdi vakalardan bahset- mektir; yoksa bu sıcağa kar dayanmaz. Mamafi, bir çerçive içine girebilecekler, elde çoğaldı. Bunları (o memnuniyetle neşredeceğim. Bakırköyünden, 11. N. imzalı mektubu gönderen kariime; O yayımda bahsettiğim kimse, tahmin ettiğiniz zat değildir. Mektubunuzu daha evvel alsaydım, yazdıklarınızı müteşek- EMLÂK SAHiPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak imizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek Emlâkinizin varıdatını temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için FNLÂK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 Tefrika No 69 28 Hazira 1932 - BEŞ YÜZ MİLYON İNSANA HÜKMEDEN KADIN Tarihi aşk, ve macera romanı Nakıli : Bu elli küsur silâhşor, ceneral Tehanang'la Toung - Fou- Sian'ın başıbozuklarına © haftalardanberi karşı koyabilmişlerdi. Yüz kişiye mukabil bir kişi, döğüşüyorlardı, bir türlü teslim olmuyorlardı. Lâkin, döğüşe döğüşe mıkdar- ları azalmıştı. Sade on iki kişi ayakta kalabilmişti. Diğerleri ölmüştü. Lâkin ayakta kalan on kişi de yaralıydı. Başları olan Henry ismindeki adam da ölmüştü. Papas Flanier mucize nevinden hiç de yaralanmamıştı. Hepsinin başına o geçmişti. Kahramanca- sına döğüşüyordu. En tehlikeli yerlerde görünüyordu. Hücumlara mukabelede bulunuyordu. Bu adam, koskocaman, iri yarı bir papastı, gözleri pek manidardı. Alev alev yanıyordu. Burnu koca- man ve mukavvesti. Sakalı kırdı ve gayet güzeldi. Gayet gür, davudi sesi vardı. Adeleleri çelik gibi kuvvetlidi. e Tabiatı gayet mücadelecidi. Bu papas, Boxers'ler üzerinde müthiş bir tesir birakmıştı. Çin- liler, bu adamin ecnebi dininin şeytanı olduğunu söylüyordu. Ona kurşun işlemediğine dair efsaneler dolaşıyordu. O ortalıkta görünür görünmez, Boxers'ler irili ufaklı ortadan dağılıyorlardı. Ye-Ho da bu müthiş papasın ismini işitmişti. Bu papasın ölme- mesine fera halde içerlemişti. Bir kaç saat sonra, bu adam, ecne- bilerin şehre girmesile, hiç şüphe yok ki yakayı ölümün pençesinden büsbütün kurtaracaktı. İşte o zaman, intikam almak için neler yapacaktı? Beyaz insan sürülerinin önüne atılmış bir halde, Ye - Ho, papası daha şimdiden görüyor gibidi. Fakat Ye-Ho, tahmininde al- dandı. Papas mahpesinden kur- tulduktan sonra, Çinliler aleyhinde çarpışmağa kalkışmadı. Bilâki sanmam arar öğe Adanada güzel bir serg (va-nNo) beyazları, katliam yapmaları ve Çin mallarını yağma etmemeleri için çalıştı. Imparatoriçe, o sabahı, hayatı- nın en meşum sabahı addeder. Gök yüzü, şark tarafından doğru kızarmağa başlamıştı. e Damları boynuz şeklindeki Çin evlerinin üzerinde müthiş bir yangın âlev- lenmişe benziyordu. Uzaktan uzağa haykırışmalar işidiliyordu. Halbuki Memnu Bel- de'nin içinde bir mezar sükütu hükümferma idi. Ye- Ho, sesi titreyerek, kafile- nin yola düzülmesi için emir verdi. Tam bu sırada nahif bir sesin çığlığı duyuldu. Bu çığlığı koparan sabık Impa- ratorun gözdesi Inciydi sevgilisini iki seneden beri görememişti. Imparatorla beraber, ahireti boy- lamak için, şimdiye kadar mahpus bulunuyordu.Bu hercü merç içinde her nasılsa sevgilisini görmeğe imkân bulmuştu. İşte bu çığlığı da heyecanından dolayı koparmıştı. Böyle bir küstahlık Ye-Ho'yu fena hâlde kızdırdı. Imparatoriçe, zaten sinirliydi. Nasıl? O, maşukla maşukanın ölünceye kadar biri- birlerini görmemeleri için ferman buyurmuştu da bu fermanı tatbik edilmemişti, öyle mi? — Kim bu bağıran? -Diye hı- şımla sordu. Yanında duran baş hadım ağası: — Gözde Inci, efendimiz! - ce- vabını verdi. — Benim yanımda bağırmak küstahlığını gösteren bu kadının sesini kesiniz | Baş hadım ağası, bu emri yerine getirmek için istical gösterdi. Başka bir harem ağasının yar- dimile Inci kadını bahçenin köşe- sinde bulunan büyük kuyunun yanma sürükledi. Biçare kadını bu kuyudan içeri baş aşağı attı. Adanada Fatma hanım dikiş ve biçki yurdundan bu sene mezun olanlar (ortada oturan yurdun müdürün Fatma hanımdır) Adana, 19 ( Hususi) — 17 ha- ziran cuma günü Fatma hanım dikiş ve biçki yurdunun bu seneki sergisinin küşat merasimi bir çok davetlilerin huzurunda yapılmıştır. Sergiyi ziyaret eden yeni valimiz Mümtaz bey sergideki zenginlik- ten ve yerli sanat eserlerinin zarafetlerinden (odolayı (o beyanı memnuniyet etmiştir. Sergide çok güzel eserler var- dır. Bilhassa birinci sınıftan Maide Mazhar banımın çay takımı, dekoltesi, işlenmiş masa örtüsü, matmazel Eleninin file üzerine ham ipekle işlenmiş perdesi, Hatice ve Remziye hanımların müşterek işledikleri perde, Belkıs hanımın mantosu pek güzeldi. Yurddan bu sene sekiz kişi mezun olmuştur. Nesibe, Sabiha Beşir, Şevkiye Mesut, Mürşide, Halide, Gülsüm, Nimet, Seniha hanımlar. Fatma hanımı ve yetiş- tirdiği o mezunları tebrik etmek vazitedir., ;