Arama ölmüştür | Ihtiyar kadın kapıdan girip ilerledi. Hastane hademesi ses- lendi: — Hanım nereye? — Kocamı arayorum.. Hüseyin ığayı. Hasta bakıcılar bütün koğuş- “larda Hüseyin ağayı aradılar, yoktu. Hastanelerde boks tabir | edilen tecrithaneler vardır, emrazı | sariye koğuşları. Hastabakcılar- dan biri: — Boksa bakalım, dedi. Ihtiyar kadın atıldı: — Evet evet, oraya bakın, zaten midesi bozuktu, onu ancak b. klu koğuşa koymuşlardır! Hastabakıcılar gülüştüler. Ben sokuldum. — Hanım, dedim, burada senin dediğin gibi koğuş yoktur. Başını sola çevirdi: — Evlât, sol kulağıma söyle, kulübemin yarısını rüzgâr kopardı, sağ kulağım rüzgârdan sağır oldu işitmiyor. Lâf anlatamıyacağimı anladım. Sustum. Hastabakıcılar bir türlü Hüseyin ağayı ( bulamıyorlardı. Kadın bunun üzerine büyük bir tevekkülle: — Aramıyın, ölmüştür o, öl- müştür! deyip çıkıp gitti! ? Çare — Ava çıktığım zaman s pe- time labna yaprağı doldururum. — Neden? — Tavşanlar peşimden koşu- yorlar. Eitap Jik defa evine gi- diyordum. Bir odaya aldılar. Ilk gözüme çarpan şey, mükellef bir kütüphane oldu. Belki bin cilt ki- tap vardı. Doğrusu böyle mü- kemmel bir kütüp- hane vücuda getirmek için kimbilir ne ka- dar para sarfetmişti. Odaya gelince: — Bu kütüphane- ye çok para sarfet- mişsin, dedim. Güldü: — On para sarfet- medim, dedi , hepsi iade edilmek üzere alınan kitaplardır! çadıra bağladım.. — Merak etme karıcığım otomobili — 24 Mart 19327 Aldırma Karı koca müt- hiş geçimsizdiler. Amma kabahat kadınındı. Sizi te- min ederim, bunu erkek olduğum için söylemiyorum. Ka- dın her fırsatta kocasının damarına basıyordu. Kocası da karısını dövü- yurdu. Bir gün tam dö- vüş esnasında oda- ya girdim. Karısını bir tokatta yere yuvarlamıştı. — Karın neye : yerde sürükleniyor? 4 dedim. i N — Aldırma, de- di, ayağında yılan derisi bir çift 1s- karpin var da.. — Kızınızın israfına, para sarfetmesine artık dayanamıyacağım, — Ona söyle böyle devam ederse mira- sımdan mahrum ederim! KOZ NR NE — Her gün biraz daha sersemce oynuyorsun amma bugün öbür gün oynıyacağın “oyunu oynadın! Sözüme hayır, deme, Anlarım kederinden.. Okuyorum, söyleme; Her şeyi gözlerinden.. Ayıp mı, vallah değil!. Saklama günah değil; Boşuna bir ah değil, Kalbin gizli yerinden.. Tutulmayan bilemez, Hep artar, aksilemez; Kalan izi silemez Yıl geçse üzerinden.. Öğrendim aşkmış adı; Acep nedir müradı?.. Bepim için sızladı, Hem ne kadar derinden.. iMSET ... Sabah olunca... Lakap Ona piç Ahmet bey derlerdi. Bu lakabın ne- den takıldığını bil- mediğinizden size anlatayım. Ahmet bey bir genç kıza âşık oldu ve o mütemadiyen kıza ilânı aşk etti: — Sizi seviyo- rum, — Ben de sizi seviyorum. — Öyleyse evle- nelim. — Olmaz. Be- kârlık bende irsi- dir. Dedem, babam hep bekâr yaşa- mışlar! Beni seviyor musun? Evet. Amma yalnız beni... Muhakkak ki yalnız seni! Sebep çok — Fransızca bilir misin? — Evet!.. — Deveye ne derler? — Canım o kadar büyük şey sormal.. — Peki pire. — Buda çok küçük oldu!.. — Eh ikisi ortası bir şey sora- | yım, Tilkil, — Tilkinin fransızcasını söyliye- ceğim amma kuyruğu aklıma gelmiyor.. Keman N. Bey güzel keman çalar mış. Kendi. söyledi : çaldı dinledik bir şey nazarı dikkatimi celbetti, sordum.. — Üstat keman çalanlar daima tellerin üzerlerinde parmaklarını oynatırlar, sen öyle bir şey yap- mıyorsunl!. N. Bey güldü! — Azizim onlar telleri birden- bire bulamazlar da ararlar, ben bir defa yakaladım hıç bıralır- mıyım. Radyoda temsil Radyoda işi olan bir arkada- şıma sozdum: — Radyoda tiyatro temsillerini nasıl yaparlar? Arkadaşım anlatmaya başladı. — Evvela, sahnedeki gibi elbi- seler değiştirilmez, dekor yoktur.. Arkadaşım daha anlatacaktı fakat ben dinlemedim. Renk Evlenmek istiyor, fakat bir türlü ev- lenemiyordu. Kadere, o kısmete çok mutekit oldu- undan, kaderin kar- şısına bir kız çıkar- masını bekliyordu. Bir gün falcıya gitti. Kadın kartları açtı: — Eveleneceksiniz, dedi. — Karım esmer mi olacak, sarışın mı? — İşte bu belli olmaz, giyeceği el bisenin rengine göre değişir! Ninni Çocuk durup dinlenmeden ağ- lıyor, uyumuyordu. Nihayet sabrım tükendi: — Yahu, dedim, annesi bari ninni söylese, — Söylerdi, fakat komşular çocuğun ağlamasını tercih edi- yorlar. Gelme Bilet kişesine yaklaştı : — Bir bilet istiyorum evlâdım, gidip gelme olsun... — Nereye? — Buraya gelmek için. Bakmış — Oğlum kasaba git, bak ba- kalım sığır ayağı var mı? Çocuk geldi. — Baktın mı? — Baktım amma göremedim, ayağında kundura vardı. HASİS Onun hasis olduğunu bi- lirdim amma, bu derece olduğunu bilmezdim. Geçen gün beraber Kadı- köyüne gidiyorduk. Beni görünce : — Biletini aldın mı? dedi. ladı. Vapura girdik. Kadıkö- yüne gelince : — Haydi, çıkalım, de- dim. — Biraz dur, dedi. Durduk. Herkes çıktı. Nihayet kalktı. — Yahu, dedim, neye böyle geç çıkıyorsun? — Bilete para verdim, şimdi geri alacaklar. Ne kadar kârdır! yanımda — kalsa Aldığımı görünce rahat SEBEBİ Gelinlerin kayınvaldele- rini sevmedikleri bir hurafe gibi dilden dile dolaşır. Fakat benim tanıdığım Fatma hanım kaynanasın- dan nefret ederdi. Ben kaynanasını onun kadar sevmiyen gelin gör- medim. İzmitte idiler. Geçen hafta karı koca Istanbula gitmeğe karar verdiler. Bir de baktım kaynana da beraber gidi- yor. Şaştım doğrusu. Fatmaya yaklaştım : — Hayret, dedim, kay- | nananı da beraber mi alı- yorsun ? — Tabii değil mi, her | zaman dua eder: Bir kere İstanbulu göreyim, sonra Allah canımı alsın! Meçhul Nişanlım bana bir hediye gön- derdi. Güzel, altın bir şey, amma ne olduğunu anlamadım. Hiç gör- mediğim bir şey. — Göster bakayım. — şte. — A... Ayol yüksük bul Hacet yok Kocası gece yarısından sonra geldi. Yatak odasına girince, karısı yatağında doğruldu: — Saat üç... Senin bu saatte nereden geldiğini söyleyeyim mi? — Söylemene hacet yok, nere- den geldiğimi biliyorum! Kavganın sebebi — Eve niçin geç gidiyorsun?., — Karımla kavga ediyorumdal., — Karınla niye kavga ediyor sun?.. — Eve geç gittiğim için!