ii Eki defterdekiler Ayam, > Apartımanın müziç ciheti karı koca kavgalarını aşağıdan dinlemek!.. Kadınlar ne kadar sade giyinirlerse o kadar güzel olurlar, boya güzelliklerini kaybettirir “A, baksana! Kasada oturan, ulâ Ismail efendi değil mi? Bizim ırmızı saçlı, kırmızı bıyıklı, kır- “mızı kaşlı ahbap. Rahmetli Kemal Ömer beyin Şehzade başındaki “dükkânında tezgâhtar idi. Aşağı, “ yukarı kırk yıllık tanıdık. Meğerse kardeşi imiş. Benzeyiş a |bu kadar olur. Yarım el- nın yarısı bu, yarısı o. Ertuğrul mağazasındayım. Nihat y burada mı? (Demeğe kalma- karşıdan bana seslendi. Hey Nihat bey! Yakışıklılığile be- ber ne de terbiyeli ve nezaket- . Yukarıki kata çıktık. Doğrusunu isterseniz ben, ev- elâ asansöre giriyoruz, daha üst “ kata çıkacağız sandım. Zira görü-- ür de pencere, mencere yok. akat elektrik açılıp yazıhane ile koltuğu görünce ( anladım. urası küçücük bir oda idi. o Duvarda, merhum biraderine ait bir fotoğrafın ağrandismanı. “Gani gani rahmet olsun tığ gibi delikanlı imiş. Bizde saat meselesi malüm ya; rini tutmaz. Vakit geç. Gece Deniz aşırı geçmek te var. t beyin iki ayağını bir pabuca uyordum. Yazıhanenin önüne Tablayı çektikten sonra yı yaktım; kalemi elime Nihzt beyin ağzında bir pipo. una sönüyor, o da durmadan a kibrit çakıyor. Yazmağa m: — Fener balıçeye bayılırdım; Göksuya. Eski İstanbulun e yerlerinden bu ikisinin ilemlerini beyenirdim. Fenerde rabalarla Odolaşmak, göksuda ndal gezintileri. © Birde kâğıthane. Bu üç yerden kasına gitmezdim. Gidersem pek nadiren... “Kışın Beyoğlu piyasası iyi idi. lamazanda şehzade başı. Açık faytonla, samimi iki arkadaşımla raber giderdik. Meselâ, en arkadaşım Naşir, birde Şam- lının eski direktoru Yahya vardı. bada, neşeli neşeli görüşür- Gelenleri geçenleri kritik < dururduk. Kışın alaturka tiyatrolara da erdim. Beyoğlu'na iyi ecnebi upları gelise onlarada... (Kon- >kordiya) yı bilmem. ( Kristal) za- anında da İstanbulda edeğil. 2 — Eskiden en sevdiğim bir > Bayazıt, Nuru Osmaniye idi... esasen oralarda da oturduk. Ben Nuru Osmaniyeyi daha tercih ederdim. Sebebi, her yere yakın olması. Bir çok tanıdıklar da o .cıvarda.. Şimdi en ziyade Ayas pasa, ET cihetlerin seviyorum. Ha- Nİ vasının temizliği, vesaiti nakliyenin 'mebzul ve muntazam olması, her tarafa yakın bulunması dolayısile.. | Şimdide orada oturuyorum ve i memnunum. i 3 — Roman, tarih kitapları i okumağa meraklı idim, Ekseriyetle W milli romanlar. Gerek umumi, gerek türk tarihleri. Sazı da çok — severdim. En ziyade kemanı ter- i cihederim, Kemanın alafrangasını “severim, Alaturkada da piyanoyu. /ki sevmem. Hatır için familya “arasında, bazan poker oynarım. ii Ertuğrul mağazası müdürü Nihat bey Ufak mikyasta. Poker masasında, en fazla, iki saat oturabilirim. — En mühim noktaya, yani kadın bahsına sıra gelmişti. Nibat bey: Ben, apartmanı tercih ediyorum; rahatlığı noktasından. Maamafih bazı müziç cihetleri de var. Me- selâ, yukarıki katta yapılan gürül- tüleri, bilhassa karı koca kavga- larını aşağıdan dinlemek.. Bunları işitirken gülüyorum; resmi mahal- lerde, hanımının elini öpen, pal- tosunu tutan bazı beylerin evde karısına ve karısının ona kullan- dığı lisanları işiderek, hayrette kalıyorum. — Aman azizim! Rica ederim bu suali geçelim; yakamı bırak! Diyip boyuna piposuna kibrit çakıyor, bir türlü elimden kurtu- lamıyordu. Ben: — Illâki olmaz; mutlaka birşey söyleyeceksiniz! Dedikçe sıyrılış çaresi bulamıyordu. Nihayet, şöyle yazdırdı: — Onu söylersem olmaz; cevap veremem. Sebebi mi? İşte siz takdir idiniz; cevap veremiyorum. Öbür cevaplar ( savrulduktan sonra, lakırdı döndü, dolaştı gene bu noktaya geldi. Artık Nihat bey söylüyordu: 4 — Meselâ, kadın güzelliği itibarile çarşaflar, bizim hanımları daha çok güzel gösteriyordu. Fa- kat son zamanlardaki son moda çarşaflar; peçeli olanlar değil. Kadına güzel bir (corniche) ol yordu. Güzel çebrelerin güzelliğini arttırıyordu. Neşeli kadınları severim. Gü- zelliğine mağruru sevmem. Esasen mağrurları sevmem. Çok söyleyeni de sevmem. Çok malümatı olupta lüzumunda istimal edenler hoşuma gider, Bence kadınlar, ne kadar sade giyinirlerse ve kendilerine yakışan rengi intihap etmesini bilirlerse o kadar güzel olurlar. Meselâ, gayet güzel bir kadın da giyin- mesini bilmeyor. Yüzüne lüzumsuz boyalar sürmekle kendi güzelliğini kaybediyor. o Öylelerinden © hiç hoşlanmam. Hafif bir sürme ve podura, levanta kadının kendi naturasında olmalı. — Bazı hanımlar da ne kusur buluyorsunuz, diye sordum. Nihat bey şu' cevabı verdi: — Çok güzel ve mevki içtima- isi yüksek olan bazı hanımların fazla boya kullanmaları. Öyle bir kadın dünyanın güzeli olsa naza- rımda hiçtir. Kadınlarda, vefa meselesi hak- kında, muhatabım diyorki: — Kadınlarımızda şimdi ekse- riyetle ve maatesüf erkekler gibi Hercai ve vefasızdırlar. Erkek ruhu ekseriyetle Hercai değilmi? Mamafih, ben öyle değilim. Se- versem başkasını sevmem. Sonuna kadar onu severim. Vefasızlık gö- rünce onun beni sevmediğini an- larım. Beni sevmeyeni ise benim .sevmekliğim gülünçtür. Aşkta gayet mağrurum. Hayat- ta da gayet demokratım. Sevil- meyip sevenlere taaccüp ederim ve acırım. Onlarınkisi hastalık.. 5 — Eskiden olup ta şimdi olmıyanlardan en ziyade neleri aradığı meselesi kargaşalığa geldi. Deminki beyanata bakılırsa alamot çarşaflılar.. 6 — Vallahi seyahat; en sev- diğim şey seyahat. 25 yaşında olsaydım devri alem seyahatına çıkardım; vaktim müsaitse... Avrupayi birkaç kerre dolaştım. Seyahattan çok zevk duydum. Gerek deniz, gerek kara seyahatı; ayırmıyorum. Sermet Muhtar M. Puankarenin sıhhi vaziyeti Sampigny 22 (A.A.) — Ecnebi memleketlerinde deveran etmekte olan telâş uyandırıcı haberlere rağmen, M. Puankarenin sıhhi vaziyetinde değişiklik yoktur. Zenciler, beyazlardan daha nazik imişler Kap 22 (Hususi) — Cenubi Afrikada seyahat yapmakta olan Bernard Shav gazetecilere beya- natında zencilerin obeyazlardan daha nazik olduklarını, yalnız tahsilleri bulunmadığını söylemiş- tir. Bu beyanat beyazlar arasında manası Amca Bey'in Güzel bir albumunu meccanen almak isterseniz AKŞAM'a abone olunuz! Cemal Nadir bey arkadaşımız Amca Bey'in gızetemizde intişar etmiş en güzel karikatürlerini bir araya topladı; bunları renkli, zarif bir Kapak içinde güzel bir album halinde neşretmiştir. Mart ve Nisan 1932 zarfında gazetemize bir senelik, 6 aylık, 3 aylık abone kaydedilecek karilerimize veya mevcut abonesini bu iki ay içinde asgari 3ay için temdit ettirecek olan abonelerimize bu güzel album'dan bir nüsha hediye edilecek ve posta ileadreslerine gönderilecektir. Bütün Türkiye de en fazla satış yapan AKŞAM gazetesine siz de abone olunuz ve bu güzel hediyeyi alıniz! 'Tarih sahifeleri 24 Mart 1932 Siyaset dolaplarında dönen rüşvetler Padişah elçi alayını tebdilen takip ediyor. Yirmisekiz Çelebi zade Sopa salanı atlatıyor. Verjenin kurduğu siyaset binası tekrar yıkıldı Fransa sefiri Verjen sadrıazam | yirmisekiz Çelebi zade Mehmet Paşa ile mülâkatı esnasında a Sultan Osmanin divanbümayunda mevkii mahsusuna gelmiş olduğunu anlamıştı; çünkü Sadrazam birden bire hürmet makamında kürkünü kapamıştı. Sefir alay ile divandan avdet edreken Atmeydanı kurbunda Sad- rıazam tarafından gönderilen bir memur kendisine yanatşı ve teb- dilen saraydan çıkan Padişaha tesadüfte gecikmiyeciğini haber verdi. Filvaki alay sükün ve intizam içinde ilerlerken bir sokağın kö- şesinde tebdil hâlinde, küçük bir siyah ata binmiş Padişahı tanr- mayan kalmadı. Sultan Osman yanındaki beş piyade çuhadarile birlikte bir ara alaya yaklaştı; se- firin sol tarafında dört, beş adım mesafede giderek sefire dikkatli, dikkatli baktıktan sonra atını sürdü; piyade çuhadarlar da, ça- murlara müstağrak, koşarak ken- disini takip ettiler. Padişah alay köşkü cihetinde tekrar göründü; iskeleye kadar alayın önünde gitti; alayda bulunanların hepsi kayıklara bininceye kadar sey- retti. Sonra gümrük emini Ishak ağayı yanına çağırdı; sefir alayındaki sükün ve intizamdan memnuni- yetle bahsetti. Verjen bir gün sonra huzuru hümayuna da büyük bir debdebe ile kabul olundu. Kızlar ağası gümrük vasıtasile Verjenden padişah için iyi bir Rusya haritası arattı. (1)| Yirmi sekiz Çelebi zade sefa- retle Parise gittiği zaman (H. 1154 - M. 1741) Fransa hüküme- tinden ve kralından hayli in'am ve ikram görmüş, fakat bunlara kapılmıyarak Fransaya “siyasi bir hayrı,, dokunmamıştı. Verjen Mehmet Sait paşa sa- darete geçince bu eski hukuka binaen fransız emellerinin tahak- kuku müşkül olmıyacağını ümit eylemekte kendisini haklı bulu- yordu. Fakat bu defa da tahay- yüllerinin boşa çıkmakta gecik- mediğini görmek açısını duydu. Fransa hükümeti elçinin Babiâli ile ittifak müzakeresine girişme- sine (omuvafakat etmişti; (fakat Babiâlide siyaset ricalin şahsi menfaatlerile mezcediliyor, yahut menfaat düşüncelerine tâbi tutu- luyordu. o Dümen kuvvetli (o ve nereye varmak istediğini bilen bir elde bulunmaduğu için muhtelif hükümetlerin nüfuzları, hafif veya sert rüzgârlar gibi, Babıâlinin siyaset istikametine tesirler yapı- yor, bu yolda ivicaçlar, inhiraflar, hasıl ediyordu. Fransa hükümeti Birinci Sultan Mahmut zamanında Devletialiyece Avusturyaya harp ilânı için, icap edenlere tevzi eylemek üzere, Fransız siyasetinin hâdimi olan humbaracıbaşı Ahmet Bonval pa- şaya 100,000 duka sarfına mezu- niyet vermişti. Bugünlerde İngil- tere ve Rusya sefirleri tahsisat, nakdi muavenet, hediye namları altında pek çok sarfiyatta bulu- nuyorlardı. OBabıâli ve saray ricalinin © ağızları açık, fakat cüretleri az idi; cerrimenafi hırs- larile iş görene kabiliyetleri ma- kusen mütenasip mütenasip görü- nüyordu!l emini (1) Bu mülâkat gününün bâdiselerine ait izahata Verjenin raporlarından başka bir eser veya vesikada tesadüf oluna mamıştır. Bu gibi saikler ile mahalli âdat ve ahlâkın tesirleri Babıâli ricalini tabii veya sun'i bir tem- | belliğe sevkediyor, ittifak müza- keresi bir türlü ilerlemiyordu. Bu kâfi değilmiş gibi kıymetli enyfie kutuları, cep saatleri, yü- zükler meraklısı Sopasalan Kâmil Ahmet efendi de, bütün itinalara ragmen, Fransa elçisile münase- batı yüzünden artık dile gelmiş idi, Mehmet Sait paşa devlet rica- linin en büyüklerinden sayılan Ahmet efendiyi birdenbire üç tug ile yani vezaret payesile Selânik paşalığına tayin ederek “kadir ve itibarını ilâ,, eylemişti! Kâmil Ahmet efendi kızlar ağasına hulül sayesinde sadareti göz önünden uzak tutmıyordu. Sadrıa- zam Mehmet Sait paşada onu Payıtahttan ve siyaset sahasın- dan ib'at eylemeği (muvafık görüyordu. Şüphesiz ki sadrıazam Fransa Kralının elçisı marifetile kendisini de davet ettiği lütuf ve in'am sofrasından Sopa salanın fazla nevaleçin olrtasını artık devlet hesabına mahzurdan sâlim addetmiyordu! Bu sebeple Kâmil Ahınet efen- diyi vezaretle taşraya izam eylemek onu mahirane atlatmaktan başka bir şey değildi. Kırım Hanının da bu sırada azli Fransa elçisine o kapıyı da kapadı ve Lehistandan gelen nameyi hükümden ıskat etti. Sadrıazam ile kâhyasının aksi cereyanları takip eden siyaset mü- sademesinde kâhya bey maglüp olmuştu! Yirmisekiz oÇelebizadeyi gev- şeklik ve dessaslık ile itham eden Kâmil Ahmet efendi kızlar ağası Ebukof OAhmet ağa marifetile Sultan Osmana harp lehinde kuv- vetli telkinatta bulunmuştu; esafil güruhunun işsizlikle (cemiyetler tertip ederek, iğtişaşlar çıkararak devletin emniyetini ihlâle vakit bulmamaları için harp ile işgal edilmeleri akıl ve kiyasete muva- fık olacağı, moskofların bir harp ile nahvetlerini kırmak lâzım gele- ceği bu tarik ile padişaha açıkça anlatılmıştı. Padişahın bu telkin- leri tasvipkârane dinlemesi Meh- met Sait paşa ile sulh taraftarı ulemayı telâse düşürmüştü; buna logiltere ve Rusya elçilerinin çeht ve gayretleri de ( inzimam edince saray haricindeki harp taraftarları birer, birer ib'at veya ıskat edildi. Bu hareket saraydaki harpcularıda süküt ve süküna davet eyledi. Bu suretle Devletialiye - Fransa ittifakı tasavvuru suya düştü. Fransa sefiri bir gün yine işe yarar diye Mösyö Gotye vasıta- sile gönderdiği 1000 (bin) fındık altını ile Kâmil Abmet paşanın gönlünü hoş tuttu. Paşa da bilva- sıta elçiye meyus olmıyarak fırsat buldukça ( teşebbüslerini | tecdit eylemesini ihtar ve memleketin iyi bildiği dahili (O ahvaline (göre işler böyle devam etmiyecegin- den ilacın hastalığın kendisinden çıkacağını izah eyledi; son olarak ta sefirin maruzatını padişahın gözleri önüne koymağa sadrazamı mecbur edecek tarzda davranme- sını tavsiye etti. Ne olsa Verjenin kurmak için o kadar uğraştığı siyaset binası gene yıkılmıştı! Her şey yeniden icap ediyordu. Süleyman Kâni yapılmak